Davutoğlu’nun Dramatik Sonu

MUSTAFA ÜNAL
Saray zirvesi biter bitmez gün geceye dönerken ‘olağanüstü kongre kararı’ kulislere sızdı. Ve Ahmet Davutoğlu’nun aday olmayacağı da… Bu AKP’de bir dönemin kapanması demekti. Toplam 20 ay süren Davutoğlu devrinin sona ermesi anlamına geliyordu. Saray da, Davutoğlu çevresi de sessiz kaldı. İddiaları ne düzeltti ne yalanladı.
Gözler Davutoğlu’nun yapacağı resmi açıklamadaydı. Ne diyeceği merak konusuydu. MYK toplantısı kısa sürdü. Grup konuşması gibi. Bunlar pek alışık olmadığımız hareketler. Davutoğlu kararını önce kapalı kapılar arkasında ‘refiklerim’ dediği ve ‘kırgınlığını’ saklamadığı parti yöneticileriyle paylaştı. ‘Allah’a ısmarladık’ dedi, vedalaştı.
Ardından kameraların karşısına geçti. Epey de gecikerek… Salonda sadece gazeteciler değil, genel başkan yardımcıları da uzun süre beklemek zorunda kaldı. Ekrandan dikkatle takip ettim, şoku biraz üzerinden atmış izlenimi edindim. Grup konuşmasına göre daha derli topluydu. Dili, üslubu yumuşaktı. Görüntüsü ise bambaşkaydı. Dili farklı konuştu, lisan-ı hali farklı. Üzüntüsü, duygusallığı, moralsizliği yüzüne yansıdı.
‘Başbakan koltuğunu’ bırakmak kolay değil. Her fani için hazmı zor. Olağan bir gidiş değil. Başbakanların ayrılışı demokrasilerde bellidir. Ya kongre ya güvenoyu. Kim durduk yerde gitmek ister? Davutoğlu’na kapı gösterildi. O koltuğa oturtan irade ‘Kalk başkası oturacak’ dedi. Bunu kabullenmekten başka çare yok. Normal şartlarda itiraz da mümkün, direnmek de. Ama şartlar olağan değil.
Davutoğlu üzüntüsünden zaman zaman cümleleri toparlamakta, kelimeleri telaffuz etmekte zorlandı. Belli ki maruz kaldığı muameleyi içine sindirebilmiş değil. Açıklamasının en dikkat çekici yanı sürecin belirleyici aktörü Saray’a toz kondurmamasıydı. Uzun uzun 20 ayın muhasebesini yaptı. Kısaca ‘Ben emanetçi değildim, güçlü başbakandık. Çok başarılı oldum’ dedi. Hükümeti de partiyi de iyi yönettiğini anlattı.
AKP’nin 1 Kasım seçimlerinde kazandığı yüzde 49.5’luk oy oranını üstüne basarak birkaç kez tekrar etti. ‘Benim zaferimdi’ demeye getirdi. Saray’ı rahatsız eden nedenlerden biri bu. Seçimden sonra da kendisine pay çıkardı. Sadede biraz geç de olsa geldi, ‘Gitmek benim tercihim değildi. Zaruretten doğdu’ dedi.
Neydi zaruret? Herkes biliyor. MKYK’nın yetkilerini budanması. İl ve ilçe teşkilatlarına müdahale hakkının elinden alınması. Bu muameleyi hiçbir genel başkan kabullenemez. O kararın altına imza atanların da Davutoğlu’nun kabullenmeyeceğini tahmin etmemesi olası değil. Soru, bardağı taşıran son damlanın neden konduğu…
‘Refiklerim, yol arkadaşlarım’ dediği MKYK üyeleri bu hareketi neden yaptı?’ sorusu cevapsız kaldı. Kendi inisiyatifleri değil herhalde. Bir sürecin sonucu. Kırgın olduğunu söylediği yol arkadaşları da hemen karşısında oturuyordu. Yüzlerine söyledi. Davutoğlu’nun veda sürecini çok iyi analiz ettiği söylenemez.
‘Ekonomiden, dış politikaya kadar hükümette ve partide her şey yolunda giderken’ MKYK neden ayağa kalktı? Herkes gibi ben de Davutoğlu’ndan bu soruya cevap vermesini bekledim. ‘Onlar gideceğine ben gideyim’ MKYK hareketine verilecek cevap değil. Başarılıysa, haklıysa kongrede aday olmalıydı. Bugüne kadar her makama mutabakatla gelmiş olabilir ama siyaset pes etmeyi değil, mücadeleyi, doğru bildiğini yapmayı gerektirir. Kaybetme riskine rağmen. O haklı refikler haksızsa kararı delegelere bırakmak en iyi seçenek değil mi? Türk siyaset tarihi örnekleriyle dolu.
Evet, Davutoğlu dönemi kapandı. Giden sadece Davutoğlu ismi değil aslında. İyi, kötü inisiyatif alan başbakan profili sona erdi. Davutoğlu’nun yerine gelecek kişi -ki Ankara’da isimler konuşulmaya başladı- düşük profilli olacak. Bekir Bozdağ adı öne çıkan isimlerden biri. Davutoğlu örneği gözünün önünden gitmeyecek.