Tarihin Çöplüğüne Atılanlar – Mehmet Kamış

MEHMET KAMIŞ
Obama ‘Ben artık kaçıyorum’ dedi… Bu sahnede gelecek sene başka biri olacak. Beyaz Saray muhabirlerinin geleneksel gala gecesine katılan ABD Başkanı Barak Obama, sekiz yıl boyunca dünyanın en güçlü koltuğuna oturmasından sonra sıradan bir insana dönüşecek olmanın hazmını yaşayarak ‘gelecek yıl artık burada yokum’ mesajını verdi. Ne ‘bu sistem mutlaka değişmeli’ diyerek kendisine yeni yetkiler ve başkanlık yolunu açacak bir tartışma başlattı, ne de Amerikan toplumunu oluşturan herhangi bir kesime devlet yetkisini arkasına alarak savaş açtı. ‘Ey falanlar orada kalmaya, öyle inanmaya devam ediyorsanız başınıza gelecekleri peşinen kabul ediyorsunuz’ gibi ilk çağdan kalma sözler sarf etmedi.
Yarına Bakış’ın haberinden öğrendiğimize göre Obama, gecede yaptığı konuşmada güldü, espriler yaptı, rakiplerine ince ince sataştı, hal ve tavırlarıyla demokratik seçimlerin hiçbir kesim için bir ölüm kalım meselesi olmadığını anlattı.
Amerikan kamuoyunun ona verdiği ülkeyi yönetme yetkisini kullandı ve görevi bitti. Artık insanlar içinde bir insan olacak. Kaç para kazandığını, kaç para vergi verdiğini daha önceden öğrendiğimiz Obama’nın ne kendisinin ne de yakınlarının devlet gücünü kullanarak kişisel mal edinme yoluna gittiklerine dair hiçbir şey duymadık.
İktidarı terk edebilme erdemini ancak gelişmiş kültürler ve insanlar arasında görmek mümkün. Yönetmek bir kamu hizmetidir, bu hizmet bitince insanlar arasında bir insan olurum, deme ruhu az gelişmiş toplumlarda mümkün olmuyor. Tıpkı Paraguay’ın devrik diktatörü gibi!
Adolfo Stroessner,1989 yılında askeri bir darbeyle uzaklaştırılıncaya kadar Paraguay devlet başkanıydı. Alman göçmen bir ailenin çocuğu olmasına rağmen İspanyol zengin bir çiftçinin yanında büyümüştü. 4 Mayıs 1954 tarihinde silahlı kuvvetler komutanıyken dönemin Başkanı Federico Chavez’i devirdikten sonra da sadece kendisinin aday olduğu bir seçimle devlet başkanlığı koltuğuna oturdu.
Yönetime geldiği ilk dönemler para istikrarı sağladı ve halkı kısmen refaha kavuşturdu. Bir yandan kırsal kesimdeki yoksullar ile kent işçilerinin huzursuzluğunu yatıştırmaya çalışırken, bir yandan da büyük toprak sahiplerinin ve işadamlarının çıkarlarını kolladı. Ekonomi anlamında çiftçiyi destekledi, işçi sınıfının rahatsızlıklarına kulak verdi. Tabii bir yandan alt kademeyi gözetirken diğer yandan büyük toprak ağaları ve işadamlarına da elinden gelen yardımı yaptı. Yani iki yönlü çalışıp kendine olan desteği arttırdı. Ekonomideki gelişmeleri büyük oranda dış destekle sağladı.
Ancak Stroessner daha sonra kendi hükümetini korumak amacıyla adımlar attı. Görevi sadece hükümeti korumak olan bir askeri güce milli gelirin yarısını yatırdı. Ardından yargı, yürütme ve yasama organlarını kendi adamları ile doldurup iktidarını ve tek adamlığını sağlamlaştırdı. Daha sonraki yıllarda sürekli kendi çevresini, destekçilerini, yandaşlarını devletin her kademesine yerleştirdi ve özellikle yargıyı tamamen kendi adamlarından oluşturdu. Tabii ki bu büyük gücü elinde tutmak ve zamanla artan muhalefeti susturmak için sivillere yönelik baskı politikaları uygulamaya, muhalif olan herkese zulmetmeye başladı.
Stroessner, ard arda başkan seçilmek ve bunu meşrulaştırmak için 1967 ve 1977 yıllarında iki kez anayasayı değiştirdi. Ancak seksenlere geldiğinde durumlar değişmeye başladı, artan muhalefete karşı uygulanan baskılar doruk noktasına çıktı. Daha çok iktidar olabilmek için daha çok baskı, daha çok zulüm, daha çok istibdat yolunu tercih etti. Ta ki 1989 yılında askeri bir darbe ile uzaklaştırılana dek…
Tarih hangisini saygı ile hatırlayacak dersiniz…