Gidilen ‘dere, tepe, düz’ yollar, masallarda ‘Sonunda bir arpa boyu yol gitmişiz’ diye biter. Bugün üzerinde fırtınalar kopardığımız siyasî gündemlerden geriye ‘bir arpa boyu mesafe’ bile kalmayacak. Tersine gidip yanlış yola girdiğimiz yol ayrımına varmaya ve oradan istikametimizi bulmaya çalışacağız. Başkanlık sistemi diye aradığımız yol, tek kişi etrafında dönen beyhude çabalarla şekillenen bir masaldan ibaret. Sonrası kesin: Süratle geri döneceğiz ve yıpranan kurumları, kuralları onarmaya girişeceğiz; tabii çok şey kaybetmiş olarak.
Yıllar önce AK Parti’de politika yapan bir dostum “Abdullah Gül mü, yoksa Tayyip Erdoğan mı?” diye sormuştu. Kazanacak tarafta kalmak istiyordu. Kararını isabetli verdiğini, bugün kabinede yer almasından çıkartıyorum. İktidar blokunda bugün cereyan eden iç çekişmeler, bir prensibin etrafında değil, hep ‘Kim kazanacak?’ sorusu etrafında dönüyor. Rüzgârın nereden estiğini bileceksiniz, erken davranıp biraz da risk alacaksınız. Sonra, tıpkı masallarda olduğu gibi başınıza ‘devlet kuşu’ konacak. Ya sonra? Kişilere, denetimsiz güçlere, keyfî tasarruflara feda ettiğiniz zamanınızı ve enerjinizi toparlayabilmek için ‘sil baştan’ yapacak ve memlekete ağır bedeller ödeteceksiniz.
‘Başkanlık sistemi’ başlığı altına sıkıştırılmış ‘yeni anayasa’ gündemi raydan çıkmış trenin tekerleklerinin boşa dönmesinden ibaret. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik dün Milliyet’te “Aradığımız daha iyi bir sistem.” diyor, ama muhakemesini “Çekirdekten gelen, başbakanlık yaptıktan sonra halkın seçtiği bir cumhurbaşkanına, ‘hayatını verdiğin siyasete artık mesafe koyacaksın’ denilemez.” gibi çok sistem-dışı ve çok şahsî bir gerekçeye dayandırıyor. Elbirliği edip fani birine uygun bir sistem aranıyor. Peki sonrası, ya bu masal sona erdikten sonra kurduğunuz sistem ne olacak?
Masal kahramanı gözden kaybolunca kitleler uykudan uyanacak. Kişiye endeksli sistem çökecek, ağır bir enkaz yığını çıkacak karşınıza. Tarih boyunca fani kişilere özgü devirler gibi, Erdoğan dönemi sona erdikten sonra ne yapacaksınız? Onun boyuna ve endamına uygun biçtiğiniz elbiseyi zorla başkasına mı giydireceksiniz?
Ömer Çelik, Erdoğan’ın halkoyuyla seçilmesiyle birlikte “Doğal olarak sorumsuz, tarafsız cumhurbaşkanı kavramının anlamı kalmadı.” diyor. Anayasayı, sistem arayışını bir kenara bırakın. Madem öyle, neden binlerce insan ‘sorumlu ve taraflı’ cumhurbaşkanına karşı, ‘sorumsuz ve tarafsız’ cumhurbaşkanı için var olan TCK’nın 299. maddesinden ceza alıyor? Neden sesiniz çıkmıyor? Anlamsızlığı ortaya çıkartan sistem değil kişi olduğuna göre, kişiler karşısında kuracağınız yeni sistemin bir anlamı olmasını nasıl sağlayacaksınız?
Türkiye bir başkanlık sistemine değil, kuralları tek bir kişinin isteğine bağlı otokrasiye doğru sürükleniyor. Medya başta olmak üzere, kamuoyunu şekillendiren bütün araçlar otokrasinin kontrolünde olduğu için millet gözleri fal taşı gibi açılmış, tek kişinin tartışmasız kahraman ilan edildiği bir masalı dinliyor.
Türkiye, demokratik katılımın peşinen engellendiği şartlarda bir anayasa yapamaz. Zaten anayasa, sistem değiştirmek için yapılmaz. Anayasaların asıl varlık sebebi olan temel hakları garanti altına almadan hiçbir sistem kurulamaz. Elimizdeki mevcut anayasanın teminat altına aldığı yargı bağımsızlığı ve temel haklar düzeni bile fiilen ortadan kalkmışken, anayasayı tanımadığını söyleyen biri için sistem değişikliği önermek açıkça zorbalığa anayasa tacı giydirmeye kalkmaktır.
Millî egemenliğimiz, uluslararası yolsuzluk soruşturmaları ile başka devletlerin mahkemelerinde ipotek altında iken kimse içerde millî irade masalı anlatmaya kalkmasın. Binbir Gece Masalları değil ki daha fazla uzasın. Nasıl olsa tarihin bu en bayat ve sıkıcı dikta masalı da bitecek ve hepimiz geriye bakıp bir arpa boyu bile yol almadığımızı göreceğiz. Maalesef.