Bu kutlu günler, yer yer sürçmüş günah işlemiş ama pişman olmuş insanların temizlenmeleri adına rahmetin araladığı kapıdan geçip huzura varma günleridir. Yine bu günler “Rahmetim gazabımı geçmiştir” buyuran Rabb’imizin o engin rahmetini kullarına sağanak sağanak yağdırdığı günlerdir.
Son aylarda ne sıkıntılı günler yaşadık. Başta yurt içi olmak üzere yurt dışı gündemler gönül dünyamızı alt üstetmiş durumda. Tam da böylesi zor günlerimizde üç aylar Hızır gibi yetişti. Rabbimize şükürler olsun bu sene de üç aylara kavuştuk. Önümüzdeki üç ay boyunca her biri birbirinden kıymetli günler bekliyor bizi. Üç aylar, Peygamber Efendimiz‘den (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu yana din-kültür hayatımızda oldukça önemli bir yer tutuyor şüphesiz. Öteden beri hayatlarının bütününü Allah Resûlü’nün mübarek hayatlarına göre düzenleyerek ona yakın olmaya çalışan müminler, üç ayları Efendimiz gibi yaşamaya çalışırlar.
RAMAZANI GÖZLÜYORUZ
Yılın diğer aylarında yine dinin öngördüğü şekilde bir hayat yaşayan müminler, üç ayların gelmesiyle yaşayışlarına daha bir dikkat ederek kendilerini on bir ayın sultanı Ramazan ayına hazırlama gayreti içinde olurlar. Zira Recep ayı, kapıdan mübarek yüzünü gösterince az sonra Regâib ve Miraç Kandilleri yüreklerde rahmet tebessümlerinin cilveleriyle arz-ı endâm eder. Bu iki rahmet esintili kutsi misafirden hemen sonra ise Şaban ayı elimize kurtuluş ‘Berat’ımızı vermek için kapımızı çalar. Sırada ayların sultanı Ramazan ile gecelerin şahı Kadir Gecesi vardır. Bu kutlu günler; yer yer sürçmüş, günah işlemiş ama pişman olmuş insanların temizlenmeleri adına rahmetin araladığı kapıdan geçip huzura varma günleridir. Yine bugünler “Rahmetim gazabımı geçmiştir” buyuran Rabbimiz’in o engin rahmetini kullarına sağanak sağanak yağdırdığı günlerdir.
RAHMET GÜNLERİ GELİYOR
Üç aylar, bilhassa Ramazan ayı, hoşgörünün, ibadetin, günahlardan kaçınmanın, merhametin, başkalarına iyilik yapmanın, çocukları sevindirmenin; dulu, yetimi, yolda kalmışı, ihtiyarı kısaca bütün düşkünleri el üstünde tutmanın ruhu coşturdu- ğu bir rahmet iklimidir. Efendimiz, ümmetini gün gün, adım adım Ramazan’a ve onda coşan rahmete hazırlamış, onların ebedî kurtuluşunu arzulamıştır. Efendimiz, bu aylarda sürekli Ramazan’a hasret bir halde yaşarken bir yandan da, “Allah’ım! Hakkımızda Recep ve Şaban’ı mübarek kıl ve bizi Ramazan’a kavuştur.” (Keş- fu’l-Hafâ, 1/186) diye dua etmiştir. Şu halde, her yıl bizlere ikram edilen bu bulunmaz fırsattan istifade etmeliyiz. Bunun için, yakınlarımızla daha sık bir araya gelip sohbetlerde bulunabiliriz. Aramızda Kur’an’ı paylaşıp imkân nispetinde günlük ve haftalık hatimler yapmaya başlayabiliriz. Makbul dua ve virdleri daha çok okuyabiliriz.
SEHER VAKTİNDE DUA EDELİM
Bu arada, üç ayların ve kandil gecelerinin evlerimizde ve aile fertleri arasında ayrı bir mânâ içinde yaşanması gerektiğini de unutmamalıyız. Çocuklarımız o manevî havayı soluya soluya büyümelidirler. Bunun için mübarek gecelerde onları hediyelerle sevindirip camilere alıştırmakta büyük faydalar vardır. Ayrıca, fırsatını bulduğumuzda sabaha karşı seher vakitlerinde uyanık bulunmaya çalışarak insanlık için dualar etmenin fazilet ve kıymeti sonsuzdur. O feyizli vakitte yapılan duaların kabul ihtimali çok kuvvetlidir. Bu bakımdan gerek kendimizin gerekse diğer müminlerin dünya ve ahiret imtihanlarından başarılı çıkmaları için Rabbimizden yardım istemek suretiyle hem sıkıntı ve musibetlere karşı sarsılmaz bir dayanak noktası bulmuş hem de tükenmez bir teselli kaynağına kavuşmuş oluruz. Bu vesileyle üç aylarınızı kutlar, bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını Rahmet-i Sonsuz’dan niyaz ederiz.
SÖZÜN ÖZÜ
Üç aylar, hicri aylardan Recep, Şaban ve Ramazan aylarıdır.
Bu aylar, Rabbimiz’in rahmet ve mağfiretini sağanak sağanak yağdırdığı bereketli günlerdir.
Bu fırsatı iyi değerlendirmeli, kazanma kuşağında kaybedenlerden olma
ÖRNEK HAYATLAR
YANLIŞ HESAP BAĞDAT’TAN NASIL DÖNDÜ?
B ir zamanlar İstanbul-Bağdat arasında ticaret yapan bir adam varmış.Adam deve sırtında getirdiği malları bu şehirlerde satar, dönerken de yeni mallar alıp yola koyulurmuş. İstanbul’dan mal alıp Bağdat’a doğru yol almış bir gün. Fakat nasıl olduysa tüccarın birisi hileyle alacağını iki defa tahsil etmiş. Giden para az para değilmiş tabii. Hileyi yapan adam rahatmış. Adam demiş: Bağdat’a altı ayda ancak gider. Eh bir o kadar da gelmesi sürer. Bir yıl sonra kim öle kim kala. Hem sanırım o zamana kadar her şey unutulur. İş onun dediği gibi gitmemiş. Evdeki hesap ne çarşıya uymuş ne pazara. Hileyi anlayan tüccar kervanı yardımcısına emanet edip geri dönmüş. Adı gibi bildiği yolları hızlı bir at üstünde birkaç gün içinde geçip İstanbul’a yetişmiş. Tecrübeli tüccar işini iyi bilirmiş. Doğrudan adamın yanına gitmemiş. “İnkâr edip vermeyebilir” demiş. Başka bir yol düşünmüş. Kendince bir hesap yapmış. İki kadının eline bol miktarda mücevher vermiş. Onları arkadaşına göndermiş. Kadınlar, adamın yanına varınca şöyle demişler: Biz Hacca gideceğiz. Şu servetimizi emanet edecek bir adam aradık bu çarşıda. En güvenilir sizin olduğunuzu söylediler. Adam altınları görünce gözü iri iri açılmış. “Tabii tabii” demiş, “Bu bizim insanlık görevimiz. Gözünüz arkada kalmasın. Ben saklarım.”
KAZ GELEN YERDEN…
Altınları almak üzereyken uyanık tüccar çıkagelmiş. Selam kelamdan sonra derdini anlatıp hesapları ortaya koymuş. Yan gözle kadınlara bakan hilebaz tüccar, “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” diye düşünerek kabul etmiş yanlışlığı. Kadınların gözü önünde paraları çıkarıp tüccarın avucuna saymış. Sayarken de yüksek sesle, “Bizde hile olmaz. Biz dürüst insanlarız.” diyormuş. Tüccar parasını aldıktan sonra kadınlar da bir anda karar değiştirmişler. “Biz vazgeçtik” diyerek dükkânı terk etmişler. Böylece herkes hakkını almış. Hileci adama da ne kaz gelmiş ne de tavuk.
BİR ÂYET
“İnsanlara yumuşak davranman da Allah’ın merhametinin eseridir. Eğer kaba, katı yürekli biri olsaydın, insanlar senin etrafından dağılıverirlerdi. Öyleyse onların kusurlarını affet, onlar için mağfiret dile ve işleri onlarla istişare et! Bir kere de azmettin mi, yalnız Allah’a tevekkül et!” (Âl-i İmran, 3/159)
BİR HADİS
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir hadislerinde şöyle buyuruyorlar: “Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder: Aile çevresi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan ikisi geri döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Aile çevresi ve malı geri döner; yaptığı işler kendisiyle birlikte kalır.” (Buhari, Rikak 42)
(Ali DEMİREL- ÖZGÜRDÜŞÜNCE GAZETESİ)