YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Zaman zaman meslektaşlarımdan ya da okurlardan “Washington’dasın ama sık sık 15 Temmuz’a dair yazılar yazıyorsun. Washington’a dair bir şeyler yazmalısın” tepkisi-eleştirisi alıyorum.
Haklı bir eleştiri ama dünyanın öbür ucundan Türkiye’ye ve 15 Temmuz’a dair yazılar-analizler yazmamın iki temel nedeni var.
Birincisi Washintgon’da kimse Türkiye ile yatıp kalkmıyor.
Beyaz Saray’da ‘öngörülemeyen bir başkan’ var ve ABD kendi kaosuyla meşgul. İlişkiler ‘hiç olmayacağı kadar kötü’ ve dahası ufukta düzelme gözükmüyor.
İkincisi ve en önemlisi ortada bir ‘15 Temmuz enkazı’ var.
Türkiye’de rejimin değişmesine, yüzbinlerce insanın mağdur olmasına neden olan bu darbe girişimine dair cevapsız onlarca soru ortada iken gazetecilerin bu konuyla ilgilenmesi tercih değil zorunluluktur.
Maalesef ana akım medyada 15 Temmuz’a dair sorgulayıcı haber-yazı yazan yok.
Sosyal medyada ise bir avuç gazeteci sis perdesini aralamaya çalışıyoruz. Her ne kadar tüm Türk medyası iktidarın kontrolünde ve bağımsız gazetecilerin sosyal medya hesapları bile yasaklanmış olsa da kayıt düşmeye, sormaya, sorgulamaya devam etmek gerekiyor.
AKAR MAHKEMEYE GELDİ AMA …
14 Şubat’ta, bu köşede ‘Hulusi Akar mahkemeye gelirse…’ başlığında bir yazı kaleme almış ve Akar’ın ‘müşteki’ olarak çağrıldığı mahkemeye icabet etmesi halinde bazı soruların cevap bulabileceğini anlatmıştım.
Malum olduğu üzere ‘Genelkurmay Çatı Davası’ olarak bilinen ve aralarında ‘Yurtta Sulh Konseyi’ üyelerinin de bulunduğu 221 sanıklı davada, Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Org. Yaşar Güler’i mahkemeye çağırmıştı.
Genelkurmay Başkanı Akar, 19 Şubat’taki duruşmaya Afrin Operasyonu’nu mazeret göstererek gitmedi.
Duruşmada sadece dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Salih Zeki Çolak dinlendi.
Çolak’ın anlatımlarında çelişkili ve şüpheli bölümler vardı fakat Türkiye’de bağımsız bir medya kalmadığı için kimse o konulara dair bir şeyler yazmadı.
Mesela, ‘resmi söyleme’ göre MİT ‘Akşam, Kara Havacılık Okulu’ndan kalkacak helikopterlerle MİT Müsteşarının kaçırılacağı’ istihbaratını veriyor. Tüm ülkede hava sahası kapatılmış ve Org. Çolak, Kara Havacılık Okulu’na ‘denetime’ gidiyor.
Karargaha vardığında 10-12 Sikorsky helikopteri hangardan çıkarılmış ve uçuşa hazır vaziyette apronda görüyor ama ‘anormalliği’ fark edemeyip (!) ‘burada her şey normal’ diye rapor ediyor.
Çolak ifadesinde ‘bir anormallik göremedim’ diyor ve konu kapanıyor.
AKAR İÇİN ‘GİZLİ VE ÖZEL’ CELSE
Orgeneral Akar’a dönersek.
Uzunca bir zamandır hiçbir AKP’linin nikah şahitliğini kaçırmayan, üniversite hocalarına konferanslar veren, Erdoğan’ın tüm yurt dışı seyahatlerine katılan Akar, 15 Temmuz gibi çok kritik bir konuda ‘zaman bulup’ mahkemeye gidemedi.
Kamuoyu ‘Afrin’ gündemiyle meşgul edilirken öğrendik ki Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi geçtiğimiz hafta Perşembe günü Org. Akar ve Org. Güler için ‘gizli celse’ açmış.
‘Miş’li ifade kullanıyorum çünkü kamuoyu her şeyi sonradan duydu.
Akar ve Güler’in avukatları mahkemeye başvurup ‘müvekkilerinin yoğunluğunu’ gerekçe göstererek 22 Mart’ta gelebileceklerini bildirmiş.
Mahkeme de bu talebi uygun görüp sanıkların, sanık avukatlarının haberi bile olmadan bir celse açıp Akar ve Güler’i dinlemiş.
Benzer bir şekilde 15 Temmuz’un en kritik isimlerinden Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Ümit Dündar da mahkemenin çağrısına ‘mazeret’ bildirip gitmemiş daha sonra kendisi için açılan özel celse de ifade vermişti.
Böylece 15 Temmuz darbe girişimin en kritik üç ismi Org. Hulusi Akar, Org Yaşar Güler ve Org. Ümit Dündar sanıklar ve sanık avukatlarından kaçırılmış oldu.
Hal böyle olunca da mahkeme heyetine ‘ne istiyorlarsa’ onu anlattılar. Mahkeme heyeti de komutanları ‘zorlayacak soru’ sormadı.
Mesela Akar’ın mahkeme heyetine verdiği cevaplar ‘dostlar alış verişte görsün’ babından.
En temel sorular sorulmamış.
Mahkeme Akar’a toplamda 9 soru soruyor. Akar da savcılık ifadesine atıf yapıp ‘söyleyecek yeni bir şey olmadığı’ cevabını veriyor.
O mahkemede başka neler oldu bilmiyoruz.
Çünkü ne sanıkların ne de sanık avukatlarının orada olmasına izin verildi. Medyanın da haberi yoktu.
Org. Güler ne ifade verdi, ifadesinde neler anlattı onu da bilmiyoruz.
Hatırlanacağı gibi Akar, daha önce de TBMM Darbe Araştırma Komisyonu’na katılıp soruları yanıtlamak yerine yazılı bir cevap yollamıştı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan da aynı şekilde yazılı cevap veren kritik isimlerden biriydi.
Dönemin Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı da TBMM’nin çağrısına ‘Suriye’deyim, gelemem’ demiş ve gitmemişti. Aksakallı ayrıca Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Özel Kuvvetler Komutanlığı davasında tanık olarak çağrılmış ama oraya da gitmemişti. Sanıklarla yüzleştirilmeyen Aksakallı yazılı ifade vermiş ve adeta avukatların sorularından kaçırılmıştı.
Özetle 15 Temmuz darbe girişimine dair cevapsız sorulara açıklama yapabilecek isimlerin tamamı hem TBMM’den hem de mahkemelerden kaçırılıyor.
Böyle bir durumda ister istemez şüpheler artıyor, neyi sakladıklarına dair sorgulamalar daha da güçlü seslendiriliyor.
Sahi 15 Temmuz’un bir Cemaat operasyonu olduğundan bu kadar eminseniz neden çıkıp göğsünüzü gere gere sorulara cevap vermiyorsunuz? Hadi savcılardan, medyadan ya da TBMM’den kaçıyorsunuz, kendi mesai arkadaşlarınızla yüzleşmekten neden bu kadar çekiniyorsunuz ?
Sizi endişeye sevk eden, yüzleşmekten alıkoyan nedir?
MAHKEMENİN SORMADIĞI SORULAR
Hatırlanacağı gibi 15 Temmuz akşamının meşhur düğününe ev sahipliği yapan Org. Mehmet Şanver, Habertürk’te yaptığı açıklamada Org. Akın Öztürk’ün darbenin 1 numarası olamayacağını söyleyip “darbeciler içinde hala TSK’da aktif görevde olanlar var” demişti.
Mahkeme Akar’a “Kim bu darbeciler?” ya da “TSK içinde hala aktif darbeciler var, açıklamasına ne diyorsunuz?” diye sormadı.
‘Resmi 15 Temmuz senaryosu’na göre binbaşı O.K. ihbarı yaptıktan iki saat sonra MİT müsteşarı Hakan Fidan, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’e telefonla ‘durumu’ iletiyor.
Saat 18’de Fidan Genelkurmay’a gidiyor. Ardından da Akar, ‘Türk hava sahasını her türlü askeri uçuşa yasaklıyorum’ diyor.
Yani Genelkurmay Başkanı bu saat itibariyle cuntadan haberdar. Ama ‘iki dakikada açığa çıkarılacak olan darbeyi’ önlemeye dair adım atmıyor. Kuvvet komutanları ile görüşmüyor. Cumhurbaşkanı ve Başbakanı bilgilendirmiyor.
İçişleri Bakanı ile konuşmuyor. Mahkemede bu konulara dair soru sormuyor.
Akar’ın darbeyi önlemek için neler yapabileceğinin listesi uzun. Bir cümlelik basın bülteni hatta ‘tweet’ bile darbeyi önleyebilirdi. ‘Personel kışlayı terk etmesin’ dese darbe baştan önlenecek fakat bu kritik adımı ‘nedense’ atmıyor.
Fakat hiçbir şey yapmadığı gibi gece boyunca ‘darbecilerle birlikteymiş’ imajı verdi.
Akıncı İddianamesi’ni açın okuyun.
Akar ve Ünal’ın ‘esir alınmış’ bir halinin olmadığında herkes hemfikir. Akıncı Üssü’nden 1.5 yıl sonra çıkan görüntülerde ‘esir alınmadığı’ görülebiliyor.
Akın Öztürk’ün ifadesiyle ‘önünde telefon var ve istediği kişiyle görüşebilir’ durumda fakat o yapmıyor.
Olayların çığırından çıkmasını bekliyor.
Darbe sonrası kendi talimatıyla hareket eden isimleri ‘darbeci’ diye tutuklatıyor.
Eğer ‘işin planlayıcılarından biri değilse’ çoktan görevden alınması gerekirdi. Sonuçta emrinizdeki askerler darbe planlıyor, siz haber alamıyorsunuz, ihbara rağmen önleyemiyorsunuz ve 249 kişi hayatını kaybediyor.
Ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve yönetim kademesi darbe girişimini eşinden dostundan, eniştesinden öğreniyor!
Eğer hala görevde iseniz o zaman ‘işin planlayıcılarından’ biri olduğunuz anlamı çıkar.
GENELKURMAY NEDEN İKİ FARKLI AÇIKLAMA YAPTI?
O geceye dair sayısız sorulardan birisi de ‘darbenin 1 numarası’ denen Akın Öztürk’ün pozisyonu.
Malûm olduğu üzere Genelkurmay Başkanlığı 15 Temmuz’dan sonra biri 19 Temmuz, diğeri 21 Temmuz olmak üzere iki açıklama yaptı. Akın Öztürk’ten Akıncı Üssü’ne gitmesinin istendiği açıklama da var.
Ayrıca Genelkurmay’ın darbeden 5 gün sonra hazırladığı raporda Akın Öztürk ‘rehine’ olarak gösteriliyor.
Akın Öztürk’ün mahkeme ifadeleri ortada. Akar’ı şahit göstermişti. Akar, gizli celsede Öztürk’ün durumuna dair karmaşaya da bir açıklık getirebilirdi ama yapmadı. Mahkeme de Akar’a “15 Temmuz’a dair neden iki farklı açıklama yaptınız?” diye sormadı.
Cevapsız kalan bir başka başlık:
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Meclis Komisyonu’na gönderdiği yazılı metinde, O.K.’nın ihbarından sonra MİT ve Genelkurmay arasında sürdürülen iletişimin ardından, bizzat kendisinin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı telefonla arayarak Genelkurmay’a davet ettiğini anlatıyor.
Oysa Hulusi Akar, darbe girişiminden üç gün sonra, 18 Temmuz’da savcılığa tanık olarak verdiği ifadesinde, O.K.’nın ihbarından sonra Hakan Fidan’ın Genelkurmay binasına gelip kendisiyle görüştüğü bilgisine yer vermiyordu.
Akar’ın ifadelerindeki bu farkın izahını yapması gerekiyor.
Zira darbe gibi hayati bir olayla ilgili Fidan’ın Genelkurmay’a davet edilmesini ve onunla yaptığı görüşmeyi unutmuş olamaz. Mahkeme başkanı ‘Fidan’la görüşmenize dair yaptığınız açıklamalar neden farklı?’ diye sormamış.
Bugüne kadar yapılan duruşmalarda başta Genelkurmay Karargahı olmak üzere TSK bünyesinde görev yapmış birçok isim Akar’ı işaret etti.
Mesela Eski Tuğgeneral Erhan Çaha doğrudan, “Bu vahim ve menfur darbe teşebbüsü, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve MİT müsteşarının, planı, bilgisi ve kontrolü dahilinde olmuştur” dedi.
Akar’ı Akıncılar’dan Başbakanlığa götüren pilotun mahkeme ifadesinde söylediği “Akar bana, ‘erken davrandık, rezil olduk’ dedi” açıklaması önemliydi.
Mahkeme sormadı, Akar da bugüne kadar bu ithamlara bir cevap vermedi.
Akar’ın ÖKK’da MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile yaptığı uzun toplantılara dair cevaplaması gereken başka sorular da var.
Fakat kimse ne mahkeme ne de medya Akar’a sorulması gereken soruları sorabildi.
Hala da sormamakta ısrar ediyor.
Peki doğru kişilere doğru soruları sormadan 15 Temmuz darbe girişimi üzerindeki sis perdesinin nasıl aralanmasını umuyorsunuz?
(TR724)