Romanya Haber

Zarrab’a Sorulmayan Sorular..

HABER-ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN, NEW YORK

New York Güney Bölge Mahkemesi’nde 8 gündür devam eden ve Halkbank eski yöneticisi M. Hakan Atilla’nın tek sanık olarak yargılandığı davada Reza Zarrab’ın tanıklığı sona erdi.

Tam 7 gündür hem savcı hem de Hakan Atilla’nın avukatları tarafından sorgulanan Reza Zarrab çok çarpıcı açıklamalar yaptı. Direk ve çapraz sorguda ilginç detaylar ortaya çıktı.

Özetle, Zarrab’ın rüşvet çarkı kurduğunu, dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a toplamda 50 milyon Euro rüşvet verdiğini, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan ve dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğluna da rüşvet verdiğini, 17 Aralık’ta tutuklandıktan sonra yine rüşvet vererek tahliye olduğunu, İran ambargosunun delinmesi için dönemin Başbakanı Erdoğan’ın ve Ekonomiden Sorumlu Bakanı Ali Babacan’ın onayı ve talimatı olduğunu, Zarrab’ın dönemin AB Bakanı Egemen Bağış ile sıkı ilişkileri olduğunu, onun Ortaköy’deki ofisine ayakkabı kutusunda 500 bin dolar gittiğini, İran’ın parasının aklanması sürecinde toplamda 100-150 milyon dolar kazandığını, ABD’de cezaevinde gardiyana 45 bin dolar rüşvet verip kendine içki ve kadın temin etmeye çalıştığını, AKP hükümetinin Zarrab’ı kurtarmak için yoğun politik çözüm arayışına girdiğini, Zarrab’ın itirafçı olmaya karar verdikten sonra cezaevinde bıçaklı saldırıya uğrayıp can güvenliği sorunu yaşayınca yerinin değiştirildiğini, 17 Aralık operasyonu sonrası eski sistemi kurabilmek için tekrar Halkbank’a gittiğini, bu esnada ‘siyasi bağlantıları çok güçlü bir avukat aracılığı ile etkili ve yetkili kişilerle temas kurduğunu’ öğrendik.
7 gündür direk, çapraz ve ‘çaprazın çaprazı’ sorgulanan Zarrab’dan başka detaylar da var. Bunları günlerdir gerek buradaki yazılarımda gerekse de Periscope ve Youtube üzerinden yapmaya çalıştığım yayınlarda anlatıyorum.
Fakat bir de bu davada sorulmayan, ‘üzerine gidilmeyen’ başlıklar var ki en az Zarrab’ın anlattıkları kadar önemli.


ZARRAB’A SORU SORMAMAK!
En başta şu notu düşmek lazım. ABD hukuk sistemi Türkiye’den çok farklı. Doğal olarak savcıların ve avukatların çalışma usulleri de. Zarrab davası ise hem karmaşık hem de zor bir dosya. Bu yüzden mahkeme tam anlamıyla taktik savaşına sahne oluyor. Yoksa bazı soruların Zarrab’a neden sorulmadığının hiçbir izahı yok.
Gerçi Hakan Atilla’nın avukatlarının Zarrab’a ‘bazı soruları’ neden soramadığının izahı daha kolay. Çünkü onlar Halkbank’ın dolayısıyla Türkiye’nin avukatları. Aldıkları dosya hayli zor. Özellikle de Amerika standardında biraz da umutsuz vakıa. Eğer Türkiye’de olsa kolaylıkla “Atilla alt düzey bir bürokrat, kendine verilen emirleri uygulamaktan başka suçu yok. Zaten rüşvet bile almadı” diye kendilerini savunabilirlerdi. Fakat Amerika gibi -daha doğrusu hukukun olduğu her yerde- işleri çok zor. Hukuk olan ülkelerde “Ben sadece verilen emri yaptım” demenin bir geçerliliği yok. Ortada bir suç var ve siz de suça iştirak ediyorsunuz.
O yüzden her ne kadar bu davanın ‘en zayıf halkası’ Hakan Atilla olsa bile pek şansı olmadığını düşünenlerdenim.
Avukatların Zarrab’a soramadığı sorulara dönersek. Zarrab daha ilk günden savcılıkla anlaşmaya ne kadar istekli olduğunu göstermiş ve dönemin ekonomi bakanı Zafer Çağlayan’a verdiği rüşvetleri tek tek anlatmıştı. Biraz da bu örnekten ürken Atilla’nın avukatları Zarrab’a ‘zor sorular’ soramadılar. Çünkü Zarrab anlatmaya başlarsa nerede duracağını, kime çarpacağını kestiremiyorlardı. Nitekim çapraz sorgunun son gününde bu endişelerinde ne kadar haklı oldukları da ortaya çıktı. Zarrab’ı sıkıştırmak için hamle yapan Atilla’nın avukatı Cathy Fleming kendi kalesine gol attı.


KİM BU ‘CASH TO YUKARI’?
Gelelim sorulara. Daha doğrusu hem savcılık hem de savunma avukatlarınca sorulmayan sorulara.
Hatırlanacağı gibi Zarrab daha tanık olarak kürsüye çıktığı ilk gün dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a verdiği rüşvetlerin tüm detaylarını anlatmıştı. Savcı ise Zarrab’ın kayıtlarını ekrana getirip tek tek ‘kime ne ödediğini’ sormuştu.
Bu aşamada herkesin beklentisi listede yer alan ‘Cash to yukarı’ ifadesinin sorulmasıydı. Öyle ya, herkese rüşvet verdiğini söyleyen bir Zarrab var ve dökümlerde Zafer Çağlayan’a ait ödemelerin karşısında ‘Cash to CAG’ yazarken arada ‘Cash to yukarı’ diye bir kolon daha var. Savcıdan beklenen “Kim bu ‘cash to yukarı’?” sorusunu sormasıydı. Ama savcı etrafında dolaşıp soruyu sormadı.
Zarrab’a Zafer Çağlayan’la olan ilişkilerinin detayları da sorulmadı. Ona kim referans olmuştu, Zarrab’a ‘tüm kapıların açılmasını sağlayan referans’ kimdi?
Bir başka sorulmayan soru Aktifbank ve Egemen Bağış faslında yaşandı. Zarrab, İran parasını aklamak için kuracağı sistemin çalışmasını yaparken ilk olarak Aktifbank’a gitmiş. Dönemin genel müdürü işin içinde İran’ın olduğunu görünce hesap açmamış. Zarrab ise doğrudan Egemen Bağış’a ulaşıp hesap açtırıyor. Zarrab’ın henüz 30 yaşında bile olmadığı bir dönemde bir telefonla bakanlara nasıl ulaştığı sorulmadı. Ayrıca her selam verdiğine rüşvet verdiğini söyleyen Zarrab’a Aktifbank’ta hesap açtırmak için aracı olan Bağış’a rüşvet verip vermediği sorulmadı.
Bir başka sorulmayan soru da yine rüşvetlerle ilgili. Savcının dinlettiği bir tapede Zarrab, yardımcısı Happani’ye “Bir ayakkabı kutusu al, içine 500 bin dolar koy, biriyle Ortaköy’e yolla” talimatı veriyor. Savcı bu tapeye dair görece önemsiz sorular sordu ama “Bu para neyin parasıydı ve kime gidiyordu?” diye sormadı.
TAHLİYE İÇİN RÜŞVETİ KİME VERDİ?
Savcılığın delilleri arasında yer alan bir başka tapede ise İran ambargosunun delinmesi için Ziraat ve Halkbank’ın da kullanılacağı, bunun için hazırlık yapıldığı, talimat ve onayın Erdoğan tarafından verildiğine dair detaylar vardı. Savcı diğerlerinde olduğu gibi burada da ‘konunun’ etrafında dolaştı. Sadece, ‘Dönemin başbakanı kimdi?’ ve ‘Dönemin Hazine Bakanı kimdi?’ diye sormakla yetindi.
Zarrab, 17 Aralık operasyonu sonrası rüşvet vererek serbest kaldığını anlatmasına rağmen ne savcı ne de Atilla’nın avukatları bu konuyu deşmedi. Oysa ki Zarrab’ın ilişkilerine dair önemli bir ipucuydu. Zarrab rüşveti avukatı aracılığı ile verdiğini anlattı. Her şeyi didik didik eden savcı “Rüşveti kime verdiniz?” diye sormadı.
Benzer bir durum çapraz sorguda Atilla’nın avukatlarınca yapıldı. Zarrab 28 Şubat 2014’te tahliye olduktan sonra Halkbank’taki işlerini tekrar kurmak için çalıştığını, banka yöneticileri ile konuştuğunu anlattı. Atilla’nın avukatı Fleming kimle temas kurduğunu sorduğunda Reza Zarrab, “Etkili ve yetkili insanlara gittim” dedi. Bu aşamada herkes “Kim o etkili ve yetkili kişiler?” diye sormasını bekledi ama o bu konuya girmedi bile.
Bu durumun benzeri direk sorguda da olmuştu. Savcı, Zarrab’a tahliye sonrası neler yaptığın sordu. Tahliye için kime rüşvet verdiğini sormayan savcı esas sorulardan birini daha sormadı. Şöyle ki: Zarrab tahliyesi için rüşvet vermiş ardından da ‘etkili ve yetkili kişilere’ gittiğini anlatmıştı. Savcı ‘kim o etkili ve yetkili kişiler’ diye sormadı. İlişkiler için kimin aracı olduğunu sorduğunda ‘siyasi bağlantıları güçlü bir avukat’ dedi. Sonrasında ise savcı, elinin altında onlarca sayfalık SMS mesajları olan bir dosyayı hâkime taktim edip “Siyasi bağlantıları olan bir avukat ile Zarrab’ın yazışmaları dedi” fakat detay vermedi.
Bir başka tapede ise Zarrab yardımcısına temaslarını anlatırken “Başbakana gittik anlattık, Taner Bey’in yanında” diyalogu geçti. Savcı burada da “Başbakanla yüz yüze toplantı yaptınız mı? Taner Bey kimdir?” diye sormadı.
Zarrab’ın son gün sorgusunda benzeri bir durum yine yaşandı. Daha önce ‘Zarrab ile siyasi bağlantıları güçlü bir avukatın yazışmaları’ deyip kapağını dahi açmadığı dosyadan bir yazışmayı ekrana getiren savcı Zarrab’a “Damat kim?” diye sordu.
Yazışmada Zarrab’ın avukatı ile Zarrab arasındaki chat mesajları gözüküyor. Orada yer alan ifadeye göre Zarrab’ın avukatı “Damat bu iş mutlaka yapılmalı” demiş. Savcı “Buradaki Damat kim?” diye sordu fakat ‘Berat Albayrak’ cevabını aldıktan sonra ikinci bir soru sormadı. Yine aynı şekilde söz konusu chat mesajında yer alan ‘bb ile görüşüp genel müdürü çağırıp başlayın diyecekmiş’ cümlesine dair ‘bb’ kim sorusuna ‘Başbakan’ cevabını aldıktan sonra devamını getirmedi.
Benzeri bir durum Zarrab’ın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçiş sürecine dair sorularda yaşandı. Atilla’nın avukatları Zarrab’ın Türk vatandaşlığına geçiş sürecine dair sorular sordular fakat rüşvet iddialarına hiç girmediler.
Savcıların Zarrab’a sormadığı sorulardan birisi de Türkiye hükümeti ile olan ilişkileri faslında geldi. Zarrab, Türkiye ile ABD arasında politik bir çözüm bulunması için beklediğini anlattığı dönemde savcı bu konuyu detaylandıracak soruları sormadı. Mesela kiminle takas edileceğinden, AKP yetkililerinden kendisine verilen sözlere kadar birçok soru sorulmamış oldu.
BAŞKA İDDİANAMELER ÇIKABİLİR
Özetle şunu söylemek mümkün: Direk, çapraz, çaprazın çaprazı toplamda 7 gün boyunca ifade veren Zarrab’a yüzlerce soru soruldu. Anlattıkları şok edici türdendi. Tabi savcının sunduğu delillerde.
Ancak Zarrab’a sorulacak daha çok soru vardı. Öyle anlar geldi ki herkes ‘İyi de esas soruyu neden sormadı ki?’ dedi. Daha önce de dikkat çektiğim gibi Atilla’nın avukatlarının Zarrab’a ‘esaslı sorular’ sorması beklenmiyordu. Çünkü Zarrab’ın verecekleri cevaplar ‘kendi kalelerine gol’ olabilirdi. Nitekim zaman zaman oldu da.
Fakat uzun zamandır bu dosyaya çalışan, hayli tecrübeli savcıların ‘ortalama zekaya sahip herkesin aklına gelen soruları’ sormamasının bir nedeni olmalı.
Burada akla en yatkın senaryo şu: Savcı bu dosyayı Hakan Atilla ve Halkbank üzerinden yürütüyor. Jüri sistemi olduğu için basite indirgeyip, kafa karışıklığına neden olmadan bitirmek istiyor.
‘Sormadığı sorular’ ve ajandasındaki ‘diğer başlıklar’ için yeni iddianameler hazırlaması sürpriz olmaz.
Bunun da ipucunu dünkü sorguda verdi.
Zarrab’a anlaşma detaylarına dair sorular sorarken “Hakan Atilla, hakkında devlete bilgi verdiğiniz tek kişi mi?” dedi.
Zarrab ise kısa bir cevap vererek “Hayır” dedi.
Zarrab’ın hakkında bilgi verdiği kişi ya da kişiler kim, Zarrab onlara dair ne tür bilgi ve belgeler paylaştı henüz bilinmiyor ama savcılığın daha uzun süre Zarrab ile mesai yapacağı kesin gibi.
(TR724)