Romanya Haber

Gazeteci Arslan’dan Kritik 15 Temmuz Soruları: Tankları Halk Mı Durdurdu?

Gazeteci Adem Yavuz Arslan’ın 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında açtığı blog engellendi. Darbe girişimi öncesi ve sonrası soru işaretleri, kontrollü darbe parametrelerini masaya yatıran ve sorular soran Arslan’ın bloğunun Türkiye’den erişimi engellendi. Ancak gazeteci Arslan, blogundan darbeyi deşmeye devam ediyor. ‘Tankları Halk mı Durdurdu?’ başlıklı son yazısında darbe girişimine katılanların Genelkurmay’ın resmi açıklamalarına göre, TSK’nın mevcudunun yüzde 1.5 olduğunu hatırlatan Arslan, başarısızlığa mahkum bu darbe girişiminin Erdoğan’ın yeni rejimi kurmak için kullandığına dikkat çekti.
Zaten durdurulmuş bir darbe girişiminin 249 kişinin ölmesine neden olacak şekilde kurgulandığını kaydederek şu değerlendirmelerde bulundu: “Darbe baştan bastırılmıştı. Çünkü ortada gerçek bir darbe yoktu. Fakat Erdoğan’ın senaryosunun bir parçası olarak halkın sokaklara dökülmesi ve kan akması gerekiyordu. Nitekim öyle de oldu. 249 vatandaşımız hayatını kaybetti, 3 bini aşkın kişi yaralandı. Oysa bir tek kişinin bile burnu kanamadan bu girişim durdurulabilirdi. Ancak Erdoğan’ın planlarını hayata geçirebilmesi için kan akması, tepkinin büyük olması gerekiyordu. Halkın sokağa çağrılması, camilerden selaların okutulması da çok önceden çalışmış eylem planlarının parçasıydı.”
Arslan, bir yılda yaşananları, darbe araştırma komisyonunun işlevsiz hale getirilmesi, özel kuvvetler komutanlığı ve genelkurmayda yaşananları, TSK’nın içinde neler olduğunu Ekrem Dumanlı ile youtube kanalında da değerlendirdi. Arslan’ın son yazısı şöyle:

TANKLARI HALK MI DURDURDU?

15 Temmuz darbe girişimine dair sorgulamalara devam edelim.
O talihsiz geceye dair en kritik konulardan birisi ‘darbecilere karşı mücadele’ için halkın sokağa çağrılmasıydı.
Bu hamle ne anlama geliyordu, gerekli miydi ?
Önce rakamlara bakalım;
15 Temmuz darbe girişimine katılım ( Genelkurmay’ın resmi açıklamasına göre ) TSK mevcudunun yüzde 1.5’u olarak gerçekleşti.
Rakamların açılımı ise şöyle;
8 bin 651 askeri personel; bunlardan 5 bin 761’i çeşitli rütbelerdeki subay-astsubaylar. Bin 676’sı askerliğini er olarak yapan siviller ve bin 214’ü ise askeri okul öğrencisi.
Yine aynı açıklamaya göre olaylar esnasında 35 askeri uçak, 37 helikopter, 246 muhtelif zırhlı araç, 3 askeri gemi ve 3 bin 991 hafif silah kullanıldı.
Detaylara devam etmeden şu notu düşmekte fayda var; TSK’nın sadece yüzde 1.5’u ile, üstelik başlarında Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları olmadan darbe yapılması matematiksel ve mantıksal açıdan mümkün değildir.
Bırakın akşam saatlerini, sabah 03’te herkes uyuyorken bile harekete geçseniz bu kadar askerle başarılı olma şansınız yok.
Nitekim o akşam da öyle oldu.
Harekete geçen askerler hiç bir yeri kontrol dahi edemediler. Boğaz Köprüsü’nün tek şeridini kapatmakla (iddianamelere göre darbeciler tanklara mermi bile bulamamışlar, bir çoğunda tatbikat malzemesi varmış) darbe yapamazsınız.
Darbe girişiminin en kritik hamlelerinden olan TRT’yi işgal komediye dönüştü. 10 bine yakın personelin olduğu devasa binayı basmaya biri rütbeli 5 asker gitti.
Cumhurbaşkanlığı Saray’ı ki 1750 kişilik bir koruma ekibine sahip, 3’ü rütbeli 13 asker gitti. Doğal olarak hepsi daha kapıda iken etkisiz hale getirildi.
DARBEYİ KİM DURDURDU?
Saray ve AKP kadrolarının tezine göre darbeyi sokağa çıkan halk durdurdu.
Siyaseten cazip bir cümle ama darbeyi durduran halk değildi. Darbeyi ‘tuzağa düştüklerini anlayan askerlerin silah bırakması’ durdurdu.
Kaldı ki halkın sokağa çıkmasına ve kan dökülmesine de gerek yoktu.
Çünkü TSK’nın mevcut kadrosu 570 bin. Yaklaşık 300 bin kişilik polis teşkilatı ve 270 bin kişilik jandarmayı da eklediğinizde 1 milyon kişilik silahlı bir güçten bahsediyoruz.
Darbeye katılan polis gücü yoktu. Türkiye’nin her yerinde polis darbecilere direndi (Ödül olarak darbeden sonra da binlerce polis ‘Cemaatçi’ diye atıldı, tutuklandı.)
Daha önce söylediğim gibi kimilerinin iddia ettiği gibi darbe gece 03’te başlasa bile bu darbenin başarılı olma şansı yoktu.
Darbecileri mevcut güvenlik güçleri zorlanmadan durdurabilirdi. Mesela Boğaz Köprüsü’nün tek şeridini kapadan askerlere hemen yanında bulunan 1.Ordu’dan saatlerce müdahale edilmedi.
Ordu komutanı ve emniyet müdürü köprünün ayağında ama olaylara müdahale etmeyip halkın sokağa çıkmasını bekliyorlar !
İfadelerde de açıkça görülebileceği gibi 1.Ordu Komutanı ile İstanbul Emniyet Müdürü beraber hareket ediyorlar. Köprüdeki yada Taksim meydanına çıkan askerleri kontrol etmek zor değildi.
Fakat Erdoğan’ın senaryosu için halkın sokağa çıkması ve kan dökülmesi gerekiyordu.
Başbakan Yıldırım zaten 23.00’da televizyonlara bağlanıp darbenin ‘sınırlı bir kalkışma’ olduğunu ilan etmişti. Genelkurmay 18:00’den itibaren durumu kontrol altına almıştı.
Erdoğan CNN’e Facetime’dan bağlanıp halkı sokağa çağırdığında ise (saat 00.24’te) darbe zaten bastırılmıştı.
GENERALLERDEN ‘HALKI SOKAĞA ÇAĞIRIN’ TALEBİ
O gece ait ilginç detaylardan birisi de şu.
Halkı sokağa çağırma planlarında bazı generallerin ismi sıklıkla geçiyor. İfadelere göre darbedeki en kritik isimlerden olan Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı’nın Başbakan Binali Yıldırım ve İçişleri Bakanı Efkan Ala ile yaptığı telefon görüşmelerinde halkın sokağa çağrılması konuşuluyor. Bu arada Zekai Aksakallı’nın kendi ifadelerinden öğrendiğimize göre o gece Genelkurmay Başkanına ulaşamamıştı. Yani en acil ulaşması gereken kişiye ulaşamıyor (!) fakat halkın sokağa çağrılması ve tutuklamaların nasıl yapılacağına dair içişleri bakanı ve başbakan ile telefon istişareleri yapabiliyor. Bir başka ilginç ‘sokağa çağırma talebi’ Deniz Kuvvetleri’nde yaşanıyor
Hali hazırda Deniz Kuvvetleri’nde yaşanan tasfiyenin koordinatörü olduğu iddia edilen isimlerden Tugamiral Macit Arslan ve Yarbay Aşkın Öğe de halkı sokağa çekmek için siyasileri arıyor.
Deniz Kuvvetleri Karargahı’nda görevli subaylar o gece terör saldırısı tehdidi ile karargaha çağrıldılar. Bir kısım amiraller ise tatildeydi. Karargaha gelen subayların ifadelerinde ‘terör tehdidi için çağrıldıkları’ bilgisi yer alıyor.
Deniz Kuvvetleri’nde ki kurallar gereği, terör saldırısı durumunda limandaki gemiler (içlerindeki mühimmat nedeniyle) bulundukları limanlardan ayrılıyorlar. O gece de öyle oldu.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Bostanoğlu’nun ifadesine göre Personel Başkanı Tuğamiral Macit Arslan’ın araması ile 22.43’te darbeden haberi oluyor.
Fakat Tugamiral Arslan o gece karargahta değil. Medyaya da yansıyan bilgilere göre
Yarbay Aşkın Öğe ile birlikte ‘bir arkadaşlarının evinde’ bekliyorlar.
Bu detay şu açıdan önemli; bu isimler Deniz Kuvvetleri’ndeki tasfiyenin koordinatörleri. Fakat o gece Karargah’ta bile değiller. Kimin ne yaptığı konusunda birinci elden bilgileri de yok.
Öte yandan Bostanoğlu hem karargahta bulunan komutanlardan bilgi almak için aramadı hem de limanları terk eden gemilerin geri dönmesi için Sahil Güvenlik Komutanı Tugamiral Hakan Üstem ile temasa geçmedi.
KOMUTANINI DEĞİL AKP’Lİ BELEDİYE BAŞKANINI ARIYOR
Onun yerine gece boyunca Arslan ve Öğe ile görüştü. Öğe’nin ifadesi ise hayli ilginç. Zira Öğe o gece telefonla AKP’li Karamürsel Belediye Başkanı İsmail Yıldırım ile sık sık telefonla görüşüyor .
Öğe’de tıpkı Aksakallı gibi, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın halkı sokağa çıkarması gerektiği fikrindeydi ve bunu da AKP’li belediye başkanı Yıldırım’a söyledi.
Düşünün, darbeyi engellemesi gereken komutanlar halkı sokağa çekin diye siyasilerden ricacı oluyor.
ÇALIŞILMIŞ ‘KAHRAMANLIK POZLARI’.
Darbe gecesi sokağa çıkanlar ile ilgili hala belirsiz noktalar var. Mesela SADAT. Elinde pala, bıcak ve silah olan , halkın arasına sızmış bu kişiler ne yaptı hala belli değil.
Teslim olmuş erleri linç eden, gırtlaklarını kesen ve terk edilmiş tankların önünde poz veren bu isimler kimlerdi ve onları sokağa kim çekmişti ?
Malum olduğu üzere 15 Temmuz’da hayatını kaybeden vatandaşların kimin silahından çıkan kurşunlarla öldüğü bilinmiyor. Çünkü silahlara balistik inceleme yapılmadı. Hangi silahların kullanıldığı hala sır.
PROVOKASYON HABERLER
Darbe gecesi provokatif haberler ard arda geldi. Böylece gerilim arttı ve halkın tepkisi yükseldi.
Mesela Hürriyet’te yer alan bir habere göre köprüde keskin nişancı vardı ve vatandaşların üzerine ateş açıyordu.
http://www.hurriyet.com.tr/koprude-keskin-nisanci-varmis-40156647
Söz konusu keskin nişancıya dair çok sayıda haber yapıldı fakat gerçekte böyle birisi yoktu.
Kaldı ki işin uzmanları Boğaz Köprü’sünün ayağındaki bir keskin nişancı haberine en baştan ‘şüpheli’ yaklaşmıştı.
Özetlemek gerekirse;
Darbe baştan bastırılmıştı. Çünkü ortada gerçek bir darbe yoktu. Fakat Erdoğan’ın senaryosunun bir parçası olarak halkın sokaklara dökülmesi ve kan akması gerekiyordu. Nitekim öyle de oldu.
249 vatandaşımız hayatını kaybetti, 3 bini aşkın kişi yaralandı.
Oysa bir tek kişinin bile burnu kanamadan bu girişim durdurulabilirdi. Ancak Erdoğan’ın planlarını hayata geçirebilmesi için kan akması, tepkinin büyük olması gerekiyordu.
Halkın sokağa çağrılması, camilerden selaların okutulması da çok önceden çalışmış eylem planlarının parçasıydı.
Yaşanan travmanın büyüklüğü sayesinde Erdoğan tarihi tasfiyeleri yaptı, rejimi değiştirdi ve kendi diktasını kurdu.
(TR724)