Romanya Haber

Türkiye Mahkemesi, Erdoğan rejiminin işlediği insanlık suçlarını Lahey’e taşıyacak

Eski AİHM yargıçları ve dünyaca tanınan yargıçlar, hukukçular ve raportörlerden oluşan Turkey Tribunal (Türkiye Mahkemesi), AKP rejiminin sistematik ve organize işkence ile ‘insanlığa karşı suçlar’ kategorisine girecek suçları işlediğine karar verdi.

İsviçre’nin Cenevre Kenti’nde Türkiye’de işkenceye maruz kalanlar ve görgü tanıklarını dinleyen ‘Türkiye Tribunal Mahkemesi’nin (Turkey Tribunal) hakimler kurulu, Türkiye’de özellikle Kürtler ve Gülen hareketi ile bağlantılı olanlar ya da destekleyenlerin organize ve sistematik işkenceye maruz kaldığı sonucuna vardı.

Euronews’te yer alan habere göre beş gün süren oturumların ardından açıklanan kapanış bildirgesinde zorla kaybetmelerde de Türk devleti adına çalışan MİT görevlilerinin yer aldığına dair makul nedenler olduğunu belirten hakimler kurulu, Türkiye’nin basın özgürlüğü konusunda uluslararası kanunların yüklediği sorumlulukları yerine getirmediğinin altını çizdi.

Hakimler kurulu Türkiye’de suçların cezasız kalmasının oldukça yaygın bir kültür olduğu görüşü edindiklerini, işkence ve insan hakkı ihlali iddialarının yeterince araştırılmadığının not edildiğini belirtti.

Terörle mücadele kanunlarının belirsiz ve farklı yorumlamalara açık olduğu kaydedilen sonuç bildirgesinde Türkiye’deki işkence ve adam kaçırmaların ‘insanlığa karşı suç’ derecesine kadar çıkabileceği vurgulandı.

Kararları değerlendiren Ghent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rik Van Walle bu mahkemenin Türkiye’ye karşı değil insan haklarının korunmasına yönelik bir girişim olarak görülmesi gerektiğini belirtti.

Turkey Tribunal Direktörü Emeritus Prof. Dr. Johan Vande Lanotte mahkemenin Türkiye’deki insan hakları ihlalinden zarar gören milyonlarca kişiye ses olduğunu dile getirdi.

Mahkeme Başkanı Emeritus Prof. Dr. Françoise Barones Tulkens ise, kararın ileride açılması olası soruşturmalar için bir kaynak teşkil edeceğini hatırlattı.

TURKEY TRİBUNAL NEDİR?

Belçika’daki Türk vatandaşları için çeşitli davaları ele alan Belçika merkezli hukuk firması Van Steenbrugge Advocaten kurucularından Johan Vande Lanote tarafından başlatılan girişimin herhangi bir hukuki bağlayıcılığı bulunmuyor. İnsan hakları kuruluşu ve sivil mahkeme olarak faaliyet gösteren organizasyonun idare komitesi mahkemenin hükmünün yüksek ahlaki otoriteye sahip olacağını savunuyor.

Organizasyon komitesi; hazırlanan raporlar, tanıklıklar ve karar bildirgesi ile Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne, Avrupa Konseyi’ne, Avrupa Birliği’ne ve Birleşmiş Milletler’e başvurularda bulunacaklarını açıkladı.

Vande Lanotte ayrıca Magnitsky Yasası kapsamında insan hakları ihlallerinin mesulleri hakkında başvurularda da bulunulacağını ifade etti.

TANIKLAR KİMDİ, NELER ANLATTI?

Tribunal’in incelediği başlıklar olan işkence konusunda Mehmet Alp, Erhan Doğan, Eren Keskin’in tanıklığına başvurulurken; adam kaçırma konusunda Mustafa Özben, Mesut Kaçmaz, Gökhan Güneş’in avukatı Sezin Uçar’ın ifadeleri dinlendi. Basın ve İfade Özgürlükleri İhlalleri konusunda Meltem Oktay ve Cevheri Güven tanıklık etti. Cezasızlık konusunda ise Gökhan Açıkkollu’nun eşi Tülay Açıkkollu, Kemal Kurkut’un ağabeyi Ercan Kurkut, Barbaros Şansal konuştu. Adalete Erişim ve Yargı Bağımsızlığı konusunda ise Faysal Sarıyıldız, Hasan Dursun ve Süleyman Bozoğlu tanıklık etti.

DOĞAN: EŞİM VE KIZIMLA TEHDİT ETTİLER

Ankara’da Gülen Cemaati’ne yakınlığıyla bilinen okullarda öğretmenlik ve yöneticilik yapan Erhan Doğan, 15 Temmuz sonrasında uğradığı işkenceleri anlattı.

Darbeden 10 gün sonra idarecisi olduğu okula gelen sakallı ve iri yari sivil kişiler tarafından kendisinin ve arkadaşlarının okulda saatlerce tekme tokat dövüldüğünü aktaran Doğan, işkencecilerin kendisine ‘bizim dediklerimizi kabul etmezsen, ailenin ve senin bütün hayatın kararır. Eğer dediklerimizi yaparsan seni burada bırakırız. Terörist olduğunu kabul et, bize 10 tane isim ver’ dediklerini söyledi.

Ankara TEM şubeye götürülen Doğan, burada da hakaretlere ve işkenceye maruz kaldı. ‘Dediklerimizi yapmazsan burada ölürsün, buraya girip ölen, çıkamayan insanlar var’ denilerek tehdit edildi. Sonrasında herkesin turuncu kıyafetler içerisinde olduğu bir spor salonuna götürülen öğretmen, gördükleriyle Guantanomo’yu anımsadığını ve psikolojik olarak çöktüğünü ifade etti: “İçeri girdiğimizde salonun tamamında tek tip turuncu kıyafetler giydirilmiş insanlar vardı, hepsi ters kelepçeliydi. Aklıma Guantanamo’daki mahkumlar geldi, o sırada psikolojik olarak çöktüm. Herhalde bizi çok tehlikeli şeyler bekliyor diye düşünmeye başladım. Duvarın dibine oturttuklarında şöyle bir baktım, duvar boyu insan boyundaki kısmın tamamı kan. Orada daha önce işkence yaptıklarının kanıtıydı” dedi.

“Geceleri bizi götürdüklerinde bizi soyup, soğuk su döküp coplarla dövüyorlardı. İkinci gece Filistin askısı dedikleri bir işkence uyguladılar. 1,5-2 saat askıda tuttular, sonra bıraktıklarında ben bütün kemiklerimin kırıldığını düşündüm. Yürüyemiyordum, iki polis koluma girip spor salonuna götürdü. İki günde bir doktora götürüyorlar. İlk gittiğimizde doktor ‘bana bir şeyiniz var mı ?’ diye sordu. Ben de gayriihtiyari ‘görmüyor musunuz?’ dediğimde, genç bir doktordu basını öne eğdi. Yüzünü asla unutamam. Sonra polisler ‘doktor hanım bir dakika biz tekrar geleceğiz’ dediler, tekrar götürdüler. İşkence yaptılar. ‘Bu defa doktor bir şey sorduğunda sen değil biz cevap vereceğiz’ dediler. Tekrar gittiğimizde doktor bir defa daha sordu, polisler de ‘sapasağlam, bir şeyi yok’ deyip geri götürdüler.”

“Bana işkence yaptıkları yerde önümüzden üç tane bayanın geçtiğini gördüm, bayanları yan taraftaki bölmeye aldılar. Bayanların çığlıkları çok ürkütücüydü. ‘Ne olur bize tecavüz etmeyin’ diyorlardı. O haykırışlar hala kulağımdadır. Sonra beni tehdit ettiler, ‘istediklerimizi yapmazsan, biliyoruz senin eşin var, kızın var. Aynısı onların başına gelebilir’ dediler. O gece açıkçası hayatımın en zor gecesi oldu. Ertesi gün intihar etmeye karar verdim. Nasıl yapabilirim diye düşünüyordum.”

BOZOĞLU: SAVCININ “BAŞKANIM 7 YIL 6 AY AZ OLUR” DEDİĞİNİ DUYDUM

5 yıl hakimlik yaptıktan sonra ihraç edilen Süleyman Bozoğlu, bir hukukçu olarak 15 Temmuz’dan sonra maruz kaldığı hukuksuzluklara dair konuşma yaptı.

8 ve 15 yaşlarında otizmli ve yüzde 98 engelli iki oğlu bulunan Bozoğlu, 22 Temmuz 2016’da tutuklandı. 16 ay 1 gün tutuklu yargılandıktan sonra 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılıp çocuklarının durumu göz önünde bulundurularak tahliye edildi.

Süleyman Bozoğlu, 15 Temmuz gerçekleştiğinde otizmli iki oğlunun eğitimi, gelişimi ve tedavi süreçleriyle daha yakından ilgilenmek üzere bir yıllık bir izne ayrılmıştı. Ama olaydan tam 6 gün sonra Anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs ve terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla tutuklandı.

Mahkemenin tarafsızlığı ve bağımsızlığıyla ilgili başından geçen somut olayları anlatan Bozoğlu, “Aleyhime iki hakim tanıklık yaptı. Benim bunların dediklerini çürütmek için yaptığım talebim kabul edilmedi. Mahkeme heyeti benim onurumu kırmak için huzurlarında kelepçelettiler. Mahkemenin savcısı başkana hitaben hepimizin duyabileceği şekilde çok net bir ifade kullandı. ‘Başkanım Süleyman Bozoğlu’na 7 yıl 6 ay az olur’ dedi. Bunu ben duydum. Askerler de duydular ve telaşlandılar. Beni apar topar alt kattaki başka bir yere götürdüler. Bir sonraki celsede savunmamı yaptım. 8 yıl 1 ay 15 ceza verildi.” dedi.

ŞANSAL: KORKMUYORUM, KORKU BÜYÜK BİR DÜŞMANDIR

Hakkında onlarca dava açılan ve fiziki saldırılara da maruz kalan modacı Barbaros Şansal tanık olarak dinlendi. Türkiye’de hakkında açılmış 58 dava olduğunu belirten Şansal, mücadele etmeye devam edeceğini söyledi. Şansal, “Türkiye’ye gidip davalara katılıyorum. Korkmuyorum. Korku büyük bir düşmandır. Onların gözlerinin içine bakmak gerekiyor” dedi.

Şansal 28 Aralık 2012’de İstanbul Taksim’de organize bir şiddet saldırısına maruz kaldığını ve faillerin hiçbirinin yakalanmadığını anlattı.Ardından Gezi Parkı meselesinde parka giren kendilerini “istihbarat teşkilatı görevlileri” olduğu iddia eden beş kişi tarafından Habipler’deki Taş Ocakları’na götürülerek sorgulandığını kaydetti. Şansal, “Ancak İstanbul Emniyeti suç uydurduğumu söyleyerek beni mahkemeye verdi. Mahkemede suç uydurmadığımı, olayın gerçek olduğunu ispatladım” dedi.

Şansal yaşadığı linci şöyle anlattı: “Asıl büyük mesele 2016’yı 2017’ye bağlayan yılbaşı gecesi Türkiye Cumhuriyeti’nin başka ülkelerin içişlerine karışarak, özellikle Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki saat farkına dikkat çekerek, aynı zamanda radikal İslam ve plasemi promosyonu yaparak, aynı zamanda tutuklu gazetecilere, pedofili gibi olumsuzlara dikkat çekerek oluşturduğum bir sarkastik videodan sonra Reina katliamı, bir gece kulübü katliamı gerçekleşti. Fakat burada benle ilgili bir tavır yokken, 2 Ocak 2017’de birdenbire iktidar basınında aleyhte bir kampanya başlatıldı. Bu kampanya sonucunda Kuzey Kıbrıs’ta, o dönemin başbakanının emriyle hakkımda hiçbir bakanlar kurulu kararı olmadan, hiçbir ihraç kararı olmadan, bütün şahsi eşyalarıma, telefonuma, cüzdanıma kadar el konularak hukuka ulaşmam engellenerek kendi uçak biletimle İstanbul Atatürk Havalimanı’nda kaçırıldım. Ve Atatürk Havalimanı’nda 2 Ocak 2017 gecesi, 9 polis ve 13 resmi havalimanı çalışanı tarafından, havalimanı apronunda, yolcuların içinde iki kademeli linç girişimine maruz kaldım.”

“Havaalanında 19 kişi beni öldürmeye çalıştı, elbiselerimi paramparça ettiler, saatimi bile çaldı bu linç çetesi. Saldırıdan sonra iş yerimi kapattım, yaşadığım yeri değiştirmek zorunda kaldım. Beni öldürmeye çalıştılar, bu sefer gerçekten sınırı aşmışlardı, bütün dünyaya bu linç girişimini yayınladılar. Sokakta can güvenliğim kalmamıştı.”

“Ağır darbeler olmasına rağmen hiçbir sağlık yardımı almadan gözaltısı bile olmayan TCK 217 suçlamasıyla tutuklandım, Silivri 9. Kısım L Tipi C 72 Nolu hücreye kondum. Hücrede sağlık ve iletişim ihtiyaçlarımın karşılanması engellendi. Bu 56 günlük süre içinde, Anayasa gereği 30 gün içinde çıkmam gerekiyordu, o da ihlal edilerek, 56 gün hücrede tutulduktan sonra serbest bırakıldım. Ancak İstanbul Valiliği beni korumakla yükümlü olan polisler hakkında soruşturmaya izin vermedi. Daha sonra beni tutukladıkları, eski 141 ve 142. maddeler, yeni adıyla TCK 301 maddesinden 6 ay 22 günlük hapis cezası verilerek salındım.”

GAZETECİ CAN ATAKLI: TURKEY TRİBUNAL’İ HAFİFE ALMAYIN

Korkusuz yazarı Can Ataklı, Türkiye Tribunal Mahkemesi’nin “cemaatçi organizasyonu” olmasına rağmen burada yapılan açıklamaların kayda geçtiğini, ileride “Türkiye’nin başına dert olabileceğini” söyledi.

Ataklı yazısında “Turkey Tribunal ile ilgili yorumlara bakıyorum da iktidarı da muhalefeti de “bu düzmece mahkeme” edebiyatı yapıyor sadece. Bence o kadar hafife almasın kimse. Orada kişiler çok vahim şeyler anlatıyorlar. Bunların hepsi uluslararası arenada kayda geçiriliyor. Sonuçta bir süre sonra kimse “Bunu cemaat yaptı, Türkiye düşmanlarının işi” diye bakmaz, orada kayda geçirilmiş konuları ciddiye alır. O konular da Türkiye’nin başını çok ağrıtacaktır, bilmiş olalım,” ifadelerini kullandı

HAKİMLER KURULUNDA KİMLER BULUNUYOR?

Raportörlerin hazırladığı raporları değerlendiren ve tanıklıkları dinleyen hakimler kurulunda Emeritus Prof. Dr. Françoise Barones Tulkend, Yargıç Johann van der Westhuizen, Angelita Baeyens, Emeritus Profesör Giorgio Malinverni, Prof. Dr. Ledi Bianku ve Dr. John Pace yer aldı.