Uygulamalara ve verilen kararlara bakacak olursak bizim adalet sisteminin şu anda bir tek meselesi var: Türkiye’yi delirtmek!
Dedikodulara bakılırsa, İstanbul’da mahkeme kararları artık ‘bir merkezden’ veriliyormuş.
Adı şimdi lazım olmayan etkili birisinin avukatlarından oluşan bir grup, İstanbul’da Adalet Sarayı’nda çok önemli bir makam odasında sabah erkenden mesaiye başlıyor ve o gün görülecek davalarda, hakimlerin hangi kararları vermeleri gerektiğini belirleyip, tebliğ ediyormuş.
Onun için AİHM kararı, AYM uyarısı, Yargıtay içtihadı filan önemini yitirmiş.
Hatta torba olmadığı için büzemediğimiz dedikoducu ağızlarına bakılırsa, bu avukatlar grubu, en olmadık davalarda vekalet alırlarsa sorunu şıp diye de çözüyorlarmış.
Yakından tanıdığınız bir avukat, savcı filan varsa sorun, bu dedikodunun varlığını doğrulamazsa ben de bir şey bilmiyorum!
Bizim gibi ülkelerde bu tür dedikoduların inananı çok olur.
Çünkü bizim gibi ülkelerde yargının bağımsız olmadığını herkes bilir.
Benim gibi saf ve temiz Anadolu çocukları, “Sistem bağımsızlığa izin vermese de vicdanlı yargıçlar her zaman vardır ve onlar siyasi baskıya boyun eğmez” diye düşünürler ama ağzımızın payını almamız için çok beklememiz gerekmez.
İşte bakın Necati Doğru, Emin Çölaşan, Metin Yılmaz, Mustafa Çetin, Yücel Arı ve Gökmen Ulu’dan oluşan Sözcü ekibi “fetö’cüdür” denilerek mahkûm edildi.
Necati Doğru ile Emin Çölaşan 3 yıl 6 ay ile en çok cezayı aldı.
Onların bu cezayı almalarından iki gün önce, Yargı’daki Fetullahçı yapılanmanın mimarı sayılması lazım gelen eski HSYK Başkan Vekili Ahmet Hamsici ‘fetö’ üyeliğinden 2 yıl 6 ay hapse mahkum oldu.
‘Örgüt üyesi olmayan’ Doğru ve Çölaşan, ‘örgüt üyesi’ olmakla kalmayıp, bir de örgüt adına bütün yargı yapılanmasını kurup, yöneten adamdan 1 yıl fazla ceza aldı.
Doğru ve Çölaşan, mahkemede yalan söyleyip, “Evet örgüt üyesiydik” deselerdi demek ki daha az ceza alacaklardı.
Ne diyeyim: Yaşasın Türk adaleti!
Bu yazı Mehmet Y. Yılmaz’n T24’teki köşe yazısından kısaltılarak alınmıştır.