İBRAHİM KARAYEĞEN
İnsanın doğduğu, büyüdüğü, vatan bildiği topraklarını terk etmek zorunda kalması büyük bir acı… Bu yüzden, Türkiye’deki baskı, zulüm ve zorba düzeninden kaçıp, ölümü göze alarak Meriç nehrinden geçen herkesin can yakan bir hikâyesi var. Alabildikleri eşyalarını bir bavula sığdırıp çıkılan umuda yolculuk bu. Bir tarafta karardıkça kararan bir memleketi geride bırakmanın hüznü, diğer yanda özgürlüğe kavuşacak olmanın mutluluğu arasında gel git yaşayan bir ruh hali.
Mülteciler ancak hayatını kaybederse haber değeri taşıyor. İnsanlık kör, sağır ve dilsiz olmuş. Bu hikaye, Meriç’i geçmek üzere hasta eşiyle birlikte yılmadan 13 gün çabalayan genç öğretmen çiftin mücadelesini anlatıyor.
Musa Ö. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra başlayan cadı avının hedefindeki bir öğretmen. Kendisi ve eşi hakkında yurtdışı yasağı konulur ve pasaportları iptal edilir. Hakkında arama ve yakalama kararı çıkarılır. O, ülkede hukukun rafa kaldırıldığını, adil bir yargılama olmayacağına inanmaktadır ve teslim olmaz.
Dört yıldır evli olduğu eşi Filiz hanımla birlikte evlerini başka bir ile taşımak zorunda kalır. İki yıl boyunca dört ev değiştirir. En yakınları bile ziyaretlerine gelmez. Sağlıkları ve psikolojileri bozulur.
Mülteciler ancak hayatını kaybederse haber değeri taşıyor. İnsanlık kör, sağır ve dilsiz olmuş. Bu hikaye, Meriç’i geçmek üzere hasta eşiyle birlikte yılmadan 13 gün çabalayan genç öğretmen çiftin mücadelesini anlatıyor.
EŞİ İKİ DÜŞÜK YAPTI
Bu arada Filiz hanım tüp bebek tedavisi görmektedir. Eşi ve kendisi hakkındaki atılan iftiralar ve çevresi tarafından dışlanmışlık sebebiyle yoğun bir stres yaşar. Bunun sonucunda bebeğini düşürür. Düşükten sonra üç ay süresince yataktan kalkamaz. Yaşadığı yoğun stres sonucu bir süre sonra yeniden düşük yapar. Ayrıca, Filiz hanımın karnında 12 santim büyüklüğünde kist ortaya çıkar. Ameliyata yalnız başına girmek zorunda kalır, kocası yanında bulunamaz.
Eş durumdan dolayı pasaportları iptal edilen 155 bin kişinin pasaport yasağı kalktığı haberini sevinçle karşılarlar. Filiz hanım, emniyete gidip durumunu sorgular, yasağın kalktığını söylerler. Bir hafta sonra yurt dışına çıkmak üzere bilet alır. İstanbul Atatürk Havalimanı’na geldiğinde yasağın halen devam ettiğini öğrenir ve gözaltına alınır. İşin trajik yanı ameliyattan çıkalı henüz bir hafta olmuştur ve dikişleri hala üzerindedir.
EŞİNİ BOŞA, YASAĞIN KALKSIN
Filiz hanıma polis sorgusunda eşinin nerede olduğu, ailesiyle irtibatlı olup olmadığı gibi sorular yöneltilir. Ameliyatlı olmasaydı eşinin yerine kendisinin rehin alınacağı ima edilir. Bundan daha vicdansız bir teklif yapılır: Eşi hakkında gıyabi boşanma davası açması istenir. Eğer bunu yaparsa yurt dışı yasağının kalkacağı bildirilir.
ALTI AYDA 30 KİLO VERDİ
Son iki yıl genç çift için çok sancılı geçer. Musa öğretmen hakkında memleketine sık sık şikayet gitmektedir emniyete. Musa’nın annesi kalp krizinden hastaneye kaldırılır ve orada bir hafta kalır. Ancak Musa, annesini ziyaret edemez. Dedesi ve ninesi vefat eder, cenazelerine katılamaz. Erkek kardeşi evlenir, düğününe gidemez. Bütün bunların üstüne böbrek taşı düşürmekte ancak muayene olamamıştır. Bir eczacı arkadaşının getirdiği ilaçla kendini tedavi etmeye çalışır. Altı ayda 30 kilo verir.
Musa öğretmen, bir yerde çalışamamakta, birikimleri tükenmektedir. Çareyi ülkeyi terk etmekte görür. Eşiyle istişare edip nasıl ve ne şekilde bunu yapabileceklerini müzakere eder. Ve Meriç yoluyla ülkeden çıkma kararı alırlar. Yolculuğa çıkarken eşinin ameliyatı üzerinden henüz bir ay geçmiş, nekahet dönemi devam etmektedir. Sabah 6’da yola çıkarlar. Öğleye doğru Edirne’ye gelirler. Önceden anlaştıkları bir kaçakçı kendilerini beklemektedir.
Onları alır Meriç’e doğru yola çıkarlar. Yolda birden yağmur bastırır. Adeta kovadan boşanırcasına! Yağmur, genç çifte duvar olur, geçit vermez. Bataklığa saplanma endişesi ağır basar ve geri dönerler. Kaçakçı da üzgündür, onları evine götürür. Bir gece orada kaldıktan sonra özgürlük yolcuları Meriç’i geçmeyi bir daha dener.
İkinci gün, yola çıktıktan sonra kaçakçının aracı polisin takibine takılır. Polisle bir süre kovalamaca yaşanır. Bir ara ormanlık bir bölgeden geçerken araç durur. Kaçakçı, genç öğretmen ve eşine araçtan inmelerini ve hızlı bir şekilde ormana kaçmalarını söyler. Yakalanma korkusuyla ormanda izlerini kaybettirirler.
Bu arada kaçakçı, polisleri atlatınca yeni bir araç kiralar. Ama ikinci araç da polis takibine girer. Takipten yeniden kurtulan kaçakçı bu kez üçüncü araç kiralar. O da polis takibine takılır fakat bu kez şansı yaver gitmez ve yakalanır.
Bu arada genç çiftin dünyalarını sığdırdıkları çantaları da araçtan araca aktarılır. Ama çantaların akıbeti belli değildir. Hava kararmaktadır. Bulundukları bölgede polis devriye gezmekte, üzerlerinde dronlar uçmaktadır.
Kendilerini saklamak için ormanda uzun süre yatarak beklerler. Saatler ilerledikçe hava da soğumaktadır. Kaçakçı, gençleri ormanın içinden çıkaracağını söylemesine rağmen vaadini yerine getiremez.
Kaçakçının gelmeyeceği anlaşılınca bir şekilde yolunu bulup ormandan çıkarlar. 500 metre mesafedeki bir hastanenin acil servisine girerler. Hasta yakını rolü yaparak bir taksi çağırırlar. Kaçakçının evine geldiklerinde gecenin 12’si olmuştur.
Bu yaşananlar on saate sığmıştır; yorgun ve bitkin düşerler. Yabancısı oldukları bir şehirde dikkat çekmeden gidip gelmek zor olmuştur. Gece saat 02.30 sularında kaçakçı kapıyı çalar ve onları daha güvenli gördüğü başka bir eve taşır.
EŞİ 2 KEZ KRİZ GEÇİRDİ
İki gün geçmiş olmasına rağmen onlar Edirne’de çakılıp kalırlar. Ama vazgeçmeye niyetleri yoktur. Çünkü, özgürlük için her bedeli ödemeyi göze alarak çıkmışlardı bu yola. Olayların seyri en çok Filiz hanımı sarsar. Daha seyahate başlamadan önce ailesinin, ülkeyi terketmemesi için baskısı söz konusudur. Bir de yolda yaşananlar üstüne eklenince gece kriz geçirir.
Filiz hanım ancak sabah kendine gelir. Öğleye doğru bir kriz daha geçirir. İkinci krizin ardından Musa’nın da isteği azalmaya başlar. İlk gün yağmur, ikinci gün polis takibi, üçüncü gün de eşinin rahatsızlığı bu yolculuğu geciktirmektedir.
YÜRÜYECEK HALİ YOK AMA “BEN GEÇECEĞİM” DİYOR
Akşama doğru Filiz hanım kendine gelir. Ve birden sürpriz biçimde konuşmaya başlar. “Ben gideceğim, siz gelmezseniz gelmeyin, kaçakçılara söyleyin ben Meriç’i geçeceğim.“ der. Yürüyecek dermanı yoktur, eşinin koluna girerek adım atabilmektedir. Ama kararlıdır, vazgeçmemiştir.
Filiz’in kararlı tavrı Musa’yı da oldukça etkiler. Eşinin kendini toparlaması için 2-3 gün beklemeyi tercih eder. Ancak bu kaçakçının evinde olmayacaktır. Çünkü onlar için güvenli değildir.
Tam bu esnada yakındaki bir köyden Hızır gibi birisi imdada yetişir. Yaşlı bir amca Musa’yı ve eşini alır, evine götürür. Bu arada polisin yakaladığı araçta kalan çantaları da sürpriz bir şekilde ellerine ulaşır.
Ev sahibi gençlerin halinden anlar. Kendisi ve çocukları da bu sürecin mağdurudur. Hapse girip çıkmış, iş yerine el konulmuştur. Aslında evleri o kadar güvenli değildir. Ev birkaç kere polis baskınına uğramıştır. Fakat buna rağmen kucak açmaktan kaçınmaz.
Filiz hanımın bilinç bulanıklığı 4 gün sürer daha sonra evdekilerin desteğiyle yavaş yavaş kendini toparlar. Musa da yolun durumunu takip etmektedir. Kaçma isteği azalsa da vazgeçmez, fırsat kollar. Musa ve Filiz güzel günler geçirir. Kriz geçmiş, psikolojileri az da olsa düzelmiştir. İyi beslenmeleri de buna eklenince yeniden harekete geçme zamanının geldiğini düşünürler.
Evdeki 10. günde kaçakçıyla yeniden temas kurarlar. Akşam 20.30 civarı bu kez hiçbir engele takılmadan Meriç nehrini geçerler. Geçmeden önce Musa eşini kendine bağlamak için yanına 5 metre uzunluğunda ip alır. “2 yıldır o benim yanımda oldu. Ne o beni bıraktı ne de ben onu. Hiçbir zaman birbirimizi yalnız bırakmadık. Meriç’te de ayrılmak istemedik. Allah muhafaza bir şey olsa yine birlikte olmayı arzu ettik.” der. Birbirlerine hep omuz vermişlerdir. Bu süreçte önemli olan da bu değil mi?
NEHİRDEN GEÇERKEN NE HİSSETTİLER?
Filiz, Meriç’i geçerken derin derin düşünür. Boğulan çocuklar ve kadınlar gözünün önüne gelir. Bu nehir, nice ailelere mezar oldu. Akan, sadece su değildir; son iki yıldır çektikleri sıkıntılar, aramalar, takipler, hastalıklar da bir şerit gibi akar gözünün önünden… İnsanların farkına varmadığı, inanmadığı, hatta ‘bu sizin seçiminiz’ diye küçümsediği bir trajediye beşik olan yerdedir çünkü…
Meriç’i geçtikten sonra birbirine sarılır, sevinç gözyaşı dökerler. Özgürlüğün tadını çıkarırlar. Gökten gelen ay ışığı yollarını aydınlatır. Sanki Ay onlara yeni hayatınıza hoşgeldiniz der…
(TR724)