Romanya Haber

TÜRKİYE, ASGARİ ÜCRETİN EN DÜŞÜK OLDUĞU AVRUPA ÜLKELERİ ARASINDA

TL’deki değer kaybıyla birlikte asgari ücret de değer yitirdi, bir zamanlar iki katına yaklaştığı Sırbistan, Karadağ, Arnavutluk gibi ülkelerin seviyesine düştü. Türk Lirası’nın değer kaybıyla birlikte bu yıl asgari ücretin alım gücünde de önemli bir azalma oldu. 2018 yılı başında 1404 liradan 1603 liraya çıkarılan net asgari ücretle 353 euro almak mümkündü. Bahar aylarından itibaren TL’nin değer kaybetmeye başlamasıyla bu miktar 197 euroya kadar geriledi.

BBC’nin haberine göre, Türk Lirası’nın en düşük seviyesinden bir miktar yükselmesi ile birlikte 4 Ekim 2018 itibarıyla asgari ücretin euro karşılığı 225 euro oldu. Fakat bu miktar, asgari ücretin euro bazında zirve yaptığı 2016 yılının yüzde 45 gerisinde.

2016’da aylık brüt asgari ücretle 518 euro almak mümkündü. 4 Ekim 2018 kuruyla aynı miktarda euro alabilmek için brüt asgari ücretin 3682 TL olması gerekiyor. Ancak brüt asgari ücret aylık 2029 TL ile bu oranın çok gerisinde.

Türkiye’deki asgari ücret Batı Avrupa ülkeleri ve Yunanistan’a kıyasla her zaman daha düşüktü. Fakat Türkiye’de asgari ücretle çalışan işçiler bazı Doğu Avrupa ülkelerinden daha yüksek maaş alıyordu.

2001 yılında Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz ve kur şokuna rağmen asgari ücret Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Litvanya gibi ülkelerin üzerinde kalmıştı.

Fakat 2016’dan itibaren değer kaybetmeye başlayan Türk Lirası nedeniyle asgari ücret neredeyse tüm AB ülkelerinin altına geriledi, uzun yıllardır üzerinde yer aldığı Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan gibi ülkelerin çok gerisinde kaldı.

Türkiye’deki asgari ücret, bir zamanlar iki katına yaklaştığı Sırbistan, Karadağ, Arnavutluk gibi ülkelerin seviyesine düştü.

2016’da Türkiye’de asgari ücretle çalışan bir işçi Polonya’daki işçiden yüzde 20 daha fazla maaş alırken bugün yüzde 42 daha az kazanıyor.

Peki bu durum asgari ücretli çalışan işçilerin hayatlarını nasıl etkiledi? Önümüzdeki yıl asgari ücrette nasıl bir artış talep ediliyor?

Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde endüstri ilişkileri, emek tarihi ve çalışma hukuku üzerine çalışmalar yürüten Doç. Dr. Aziz Çelik’e göre, 2018 asgari ücreti TL’nin değer kaybından önce bile dört kişilik bir ailenin açlık sınırının altındaydı.

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) ayrı ayrı yaptığı hesaplamalara göre, Ağustos 2018 itibarıyla dört kişilik bir ailenin aç kalmamak için 1800, yoksulluk yaşamamak içinse 6000 TL kazanması gerekiyor.

İŞÇİ BÜTÇESİNDE AYLIK 700 TL AÇIK VAR

Çelik, 2018’de asgari ücrette yaşanan erimenin yüksek olduğunu söylüyor:

“Asgari ücretin alım gücü enflasyon karşısında ciddi oranda gerilemiştir. Asgari ücret 2018 yılında yüzde 14 oranında artırılmıştı. 2018 yıl sonu enflasyon yüzde 20-25 bandında beklenmektedir. Bu durum asgari ücretin en az 10 puan gerilemesi anlamına gelmektedir. Ayrıca 2018 yılı büyüme oranlarının da asgari ücrete yansıtılmamış olduğu düşünülecek olursa asgari ücretteki göreli kaybın çok daha yüksek olduğu görülecektir.”

Türk-İş Danışmanı Enis Bağdadioğlu, asgari ücretli işçilerin bütçesinde ortalama aylık 700 lira açık oluştuğunu, faizdeki artışla birlikte borçlanma maliyetinin de arttığını, bunun “işçileri çifte kıskaç altına aldığını” söylüyor.

Aziz Çelik, bu nedenle asgari ücrete yıl sonunda enflasyondan düşük zam beklemediğini belirtiyor.

Hükümetin yıl sonu enflasyon hedefinin yüzde 20’den fazla olduğu ve eylül itibarıyla yıllık enflasyonun yüzde 25’e yaklaştığı göz önünde bulundurulduğunda, bu beklenti en az yüzde 20’lik bir asgari ücret zammına tekabül ediyor.

Bağdadioğlu ise “Talebimiz asgari ücretin bir an önce 2 bin liraya çıkarılması, komisyonun asgari ücret zammı pazarlığını 2 bin TL üzerinden yapması” diyor ve ekliyor:

İŞÇİLERİN ACİL CAN SUYUNA İHTİYACI VAR

Son 15 yılda asgari ücrete yalnızca iki kez yüzde 20’nin üzerinde zam yapıldığı da dikkate alınınca, çok sayıda şirketin konkordato ilan ettiği, iflas ettiği veya üretime ara verdiği bir dönemde şirketler böyle bir zammı ödeyecek gücü bulabilir mi?

BBC Türkçe, bu soruları işveren örgütlerine sordu. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) sorulara yanıt vermedi.

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) ise asgari ücret artışı konusunda bugüne kadar yorum yapmadıklarını, bu konuda Asgari Ücret Komisyonu’nda işverenleri temsil eden TİSK’in görüşünün önemli olduğunu söyleyerek sorularımıza cevap vermemeyi tercih etti.

ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU ELEŞTİRİLİYOR

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda işçi örgütleri, işverenler ve hükümetten 5’er temsilci bulunuyor.

En az 2 yılda bir toplanması gereken kurul, son dönemde her yıl sonu toplanarak bir sonraki yılın zam oranını belirliyor.

Türk-İş Danışmanı Bağdadioğlu, bu toplantılarda hükümetin işverenin yanında yer almasından şikayetçi.

Dr. Aziz Çelik de kurulda genelde sermaye ve hükümet temsilcilerinin uzlaşarak karar verdiğini ve işçi sınıfının temsilcilerinin taleplerinin karşılanmadığını söylüyor:

“Asgari ücret artışı konusunda sermayedarların direncini kırmak için hükümet asgari ücretin işverene maliyetini düşürücü yöntemler kullandı. Vergi ve sigorta prim teşvikleri yapıldı. Böylece asgari ücret artışının bir bölümü bütçeden veya işsizlik sigortası fonundan karşılanmış oldu. Asgari ücretin maliyeti işverenlerden alınıp topluma ve işçilere yansıtıldı.

“Sendikalar asgari ücret konusunu topluma mal etme ve yönde bir toplumsal talep ve beklenti yaratma konusunda zayıf kaldı. Sendikalı işçilerin önemli bir bölümünün asgari ücretten fazla ücret alıyor olması sendikaların asgari ücret etrafından güçlü bir mücadele yürütmesini engelledi. Oysa asgari ücret genel ücret seviyesini yukarı çeken bir etkiye sahip. Öte yandan büyük sendikaların son yıllarda hükümetin etki alanında olması asgari ücret etrafında güçlü bir mücadele için ciddi bir açmaz oluşturuyor.”

Komisyon bu yaz pek çok yapı gibi doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlandı.

DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu, eskiden kanunla düzenlenmiş olan kurulun cumhurbaşkanlığına bağlanabilmesi için önce bir kanun hükmünde kararname ile İş Kanunu’nun ilgili maddesinin iptal edildiğini, çıkarılan cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kurulun cumhurbaşkanlığına bağlandığını, böylece “kanunla düzenlenen konular hakkında cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralının etrafından dolanıldığını söyleyerek uygulamayı eleştirmişti:

“Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun cumhurbaşkanlığı teşkilatı içine alınması CBK ile komisyonun yapısının değiştirilmesine olanak tanımaktadır. TBMM’nin kanunla yapabileceği bir değişiklik cumhurbaşkanının iki dudağı arasına terk edilmiştir. Cumhurbaşkanı Asgari Ücret Tespit Komisyonun üye bileşimini istediği gibi değiştirebilecek ve müdahale edebilecektir.”

YEREL SEÇİM KARARI ETKİLEYECEK Mİ?

Asgari ücret zammının belirlenmesinden yaklaşık 3 ay sonra yerel seçimlerin yapılacak olması bu sefer işçilerin elini güçlendirebilir.

2017 sonunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yaptığı bir araştırmaya göre Türkiye’de çalışanların yüzde 40,3’ünü asgari ücretli çalışanlar oluşturuyor. O dönemde bu sayı 5,8 milyon kişiye denkti. Bu kişilerin gelirlerine muhtaç olan aileleri de hesaba katınca yerel seçim sonuçlarına etki edebilecek büyüklükte bir nüfus ortaya çıkıyor.

Türk-İş Danışmanı Bağdadioğlu, yerel seçimin pazarlık sırasında ellerini güçlendireceğini, önceki yıllarda da benzer örnekler yaşandığını belirtiyor.

Dr. Aziz Çelik de “Benzer şekilde hükümet 1 Kasım 2015 seçimlerinde istemeden de olsa -sendikaların, kamuoyunun ve muhalefet partilerinin basıncı altında- asgari ücreti yüzde 30 oranına artırmıştı” diyerek bu sefer de yüksek oranda bir artış olacağını düşündüğünü söylüyor.

YÜKSEK ZAM İŞVERENLERİ NASIL ETKİLER?

Çelik bu artışın işverenleri zorlayacağına yönelik endişelere ise şöyle yanıt veriyor:

“Asgari ücret artışı genel ücret seviyesini artıran, alım gücünü artıran bir etki yaratır. Dolayısıyla asgari ücret artışı talep olarak tekrar ekonomiye geri dönecektir. Bu nedenle piyasası canlandırıcı bir etkisi olacaktır. Asgari ücret artışının kısa vadede yaratabileceği mikro ekonomik etkiden daha çok makro ekonomik etkisine odaklanmak gerekir. Krizde temel sorunlardan biri alım gücünün düşmesi nedeniyle talebin düşmesidir. Alım gücünü güçlendirici politikalar ekonomiyi de canlandıracaktır. Dolaysıyla krize karşı talep yönlü, alım gücünü koruyan ve artıran politikalarla da mücadele etmek mümkündür.

“Bu noktada bir iktisadi paradigma değişikliğine ihtiyaç var. Arz yönlü politikalar yerine talep yönlü politikaları benimsemek ve ücretlerin alım gücünü koruyan politikalarla krize karşı mücadele etmek mümkündür.”

Türk-İş Danışmanı Enis Bağdadioğlu da işverenlerin komisyona düşük zam talebiyle geleceğini düşündüklerini, fakat bunun sürdürülemez olduğunu söylüyor:

“Elektrik, doğalgaz, enerji fiyatları, hammadde girişleri artıyor. Bunlara karşı hiçbir şey yapamıyorsun, işçinin geçimini sağlayacak ücret üzerinden pazarlık ediyorsun. Düşük ücret üzerinden rekabeti sürdürmenin imkanı yok, mümkün değil, insancıl da değil.

“İşçilerin insanca yaşayabileceği bir ücret pazarlık konusu edilemez, asgari ücret felsefesine aykırıdır bu. En temel geçimi karşılamak zorunda olan bir ücret, bunu nasıl pazarlık edersiniz?

Bağdadioğlu, asgari ücretin yüksek bir oranda artması durumunda şirketlerin işçi çıkarmak zorunda kalacağı yönündeki görüşe ise şöyle yanıt veriyor:

“Asgari ücret dolar bazında Avrupa’nın en düşüğü oldu, ona rağmen işçi çıkartılıyor. Sorunun çözümünü işçide aramayın. Sorunun kaynağı işçi değil, faturayı işçiye yüklememek lazım.

“Fedakarlığı fedakarlık yapma gücü olanlar yaparlar. Bu asgari ücretle bir ay geçinmeye çalışın bakalım ne yapacaksınız.”