Romanya Haber

16 Ay Hapis Yatan Türk Nato Subayı: İnsanlık Dışı Muamele Gördüm

Türkiye’de gerçekleşen 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden iki yıl geçti ancak olayın yankıları hala sürüyor. Darbe girişiminin hemen ardından Ankara, Belçika’nın başkenti Brüksel’de bulunan NATO Karargahı’nda görev yapan birçok Türk subayın Türkiye’ye acilen dönmelerini talep etti. Kimileri döndü ve tutuklandı kimileri ise Belçika’da iltica talebinde bulundu. 16 ay cezaevinde kalan Cafer Karakaya suçsuz olduğu için herhangi bir sorun yaşamayacağını düşünerek Türkiye’ye dönmeyi tercih edenler arasındaydı.
Cafer Karakaya başına geleceklerden habersiz olarak Ağustos 2015 tarihinde NATO karargah subayı olarak Brüksel’de göreve başladı. Euronews Türkçe’nin sorularını cevaplayan Cafer Karakaya darbe girişiminin hemen ardından tasfiyelerin başladığını, birçok subayın Türkiye’ye geri çağrıldığını ifade etti. “Olayı haberlerde öğrendik, şaşırdık. Alışık olduğumuz bir darbe formatında değildi yaşananlar, hatırladığımız darbelerin hiç birine benzemiyordu” şeklinde konuşan Cafer Karakaya birçok arkadaşının o dönemde ihraç edildiğini, görevlerinin sonlandırıldığını, bazılarına ise 48 saat içinde Türkiye’ye dönün emri verildiğini söyledi.
“BİR ŞEYLERİN YOLUNDA GİTMEDİĞİNİ ÇİKOLATA PAKETİNİ VERİNCE ANLADIM”
O dönemde NATO Karargahı’nda standardizasyon ofisinde çalışan Cafer Karakaya Ekim 2016 tarihinde toplantı için Türkiye’ye çağrıldı. Cafer Karakaya endişelenecek bir şey yoktu ifadelerini kullandığı o dönemi şöyle anlattı: “O dönemde göreve devam eden çok az subay kalmıştı, onlardan birisiydim. Bir sıkıntı yoktu. Her şey yolundaydı. 10 Ekim 2016 tarihinde 13 Ekim’de Türkiye’de yapılacak toplantıya katılmam talep edildi. Ama biz rutin işlerde çalışıyoruz normalde ani bir şey çıkmaz. NATO’da çalışan yabancı arkadaşlar beni uyardı, seni tuzağa çekmek istiyorlar dediler. Suçsuzum bunun ortaya çıkacağını söyledim. Türkiye’ye gittim İstanbul’da ve Ankara’da sıkıntı yaşamadım. Bütün resmi binalara girdim çıktım. Genelkurmay’daki bir arkadaşa çikolata almıştım. Odasına gittiğimde çikolata paketini verince yüz ifadesi değişti. Mahçup oldu. Arkadaşına dönerek “Biz ne yapıyoruz adam bize ne yapıyor” şeklinde cümleler sarfetti. Yüzünde suçluluk ifadesi vardı. Bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştım.”
“BENİ TUTUKLAMAYI KAFAYA KOYMUŞLARDI”
Neyle suçlandığını anlamadığını belirten Cafer Karakaya, sözlerine şöyle devam etti: “Genelkurmay’da toplantı devam ederken beni emniyete ihbar ettiler. Yolsuzlukları sert bir dille deşifre eden Cem Aydın adındaki Twitter hesabının bana ait olduğunu öne sürdüler. Emniyete bu hesabın benimle ilgili olduğuna dair bir istihbarat gitmiş ancak somut bir delil yoktu. Beni tutuklatmayı kafalarına koymuşlardı. Toplantı bitti. Terörle mücadele polisi beni gözaltına aldı. Israrla cüzdanımı aradılar. Ne arıyorsunuz dedim: Dolar nerede diye sordular. Biz maaşımızı Euro olarak alıyoruz diye cevap verdim. Onu demiyorum 1 Dolar nerede dediler. Çocukların hangi okula gidiyor gibi absürt sorular sordular. Neticede bir şey bulamadılar ama ‘işlem yapacağız’ dediler. Twitter olayından bir şey çıkmadı. Daha sonra Bylock suçlamasında bulundular. En sonunda da kaçtım. Beni rahat bırakmayacaklardı.”
“GÖZALTI MERKEZİ KAN GÖLÜ HALİNDEYDİ”
Cafer Karakaya gözaltı merkezlerinin kan gölü haline döndüğünü söyledi: “Gözaltına aldılar, Beştepe’de Saraya yakın bir spor salonuna götürdüler, orası 15 Temmuz sonrasında gözaltı merkezine dönüştü. 100-150 civarında insan vardı. Devletin en üst kademe bürokratları, akademisyenler, doktorlar, bazen ataşeler vardı benim gibi onları da toplantıya çağırmışlar onları da tutuklamışlar. 13 Ekim’den 25 Ekim’e kadar 12 gün gözaltı merkezinde kaldım. Normalde 4 gündü gözaltı süresi OHAL ile 30 güne çıkarılmıştı. İnsanlık dışı bir ortam vardı. İşkencenin olduğunu ben orada yakından gördüm. Hala her yerde kanlı gazlı bezler, dipten köşeden her yerden çıkıyordu. Yerlerde süngerler vardı yatmak için ancak her yer kan gölü halindeydi. Kurumuş kan lekeleri vardı.”

“İNSANLAR BİR DERİ BİR KEMİK KALMIŞTI”
Gözaltı merkezlerinde insanların aşırı derecede zayıfladığını belirten Karakaya “Gözaltı merkezinde geceleri soğuk oluyor gündüzleri ise sıcak. Gece klimayı açıyorlar, titriyorsunuz. Gündüz 35-40 derecede ısıtmayı açıyorlar. Yiyecekler öldürmeyecek kadar sadece iki öğün. Kahvaltıda hamburger ekmeği, 15 gramlık krem peynir, akşam yemeği yine hamburger ekmeği biraz pilav veya makarna. İnsanların hepsi çok zayıftı, bir deri bir kemik kalmıştı. Kemerleri girerken elinizden alıyorlar. Pantolonlar bol gelmeye başlıyor ve düşüyor. Pet şişelerin üzerindeki etiketleri çıkarıp uçuca bağlayıp kemer gibi onları belimize bağlıyorduk.” şeklinde konuştu.
Karakaya doktorların bu durumdan rahatsız olduğunu ifade etti: “Her gün doktorların karşısına geçiyorduk. Doktorlar vicdanlı ve durumundan rahatsız insanlardı. Bunu hissedebiliyorduk. Ama polisler etraflarındaydı. Doktorlar bir şey yapmak istese bile elleri kolları bağlıydı. İlaç vermek istiyorlardı ancak yanlarında yoktu. Hastaneye kaldırılmanız lazım, ancak polis buna izin vermiyor. Rahatsızlığınızı soruyorlar, söylemenize rağmen formu boş bırakıyorlardı.”
16 ay cezaevinde kalan Cafer Karakaya cezaevlerinin dolup taştığını belirtti: ” F tipi Sincan cezaevine gönderildim. 3 kişilik odalarda 5 kişi kalıyorduk. 2 metal yatak vardı, 3 kişi yerde yatıyorduk. Ancak 3 veya 2 kişilik yemek veriliyordu. Odaya giren beşizci kişiydim. Ocak ayında, Birleşmiş Milletler’den bir delegasyon geldi, şikayetler basına yansımıştı. Bize bu yüzden bir sünger daha verilmişti. Kendimizi 5 yıldızlı otelde gibi hissetmiştik. Çok mutluyduk.”
“GAZETELERE VE KİTAPLARA ULAŞAMIYORDUK”
15 temmuz darbe girişiminin ardından cezaevindeki birçok kitaba ulaşımı kaldırmışlar. Sadece Diyanet’in kitapları kalmış. Entellektüel kitap bulmak imkansızdı. İngilizce’min gerilememesi için bu dilde gazete okumak istiyordum ancak gazetelere de ulaşamıyorduk. İçeriğini anlamadıkları için tercüme edilmesi gerektiğini söylüyorlardı. Bu da bize pahalıya mal olacaktı. Fethullah Gülen cemaatine yakın bir matbaada basılmış bir Kur’an-ı Kerim bile suç teşkil ediyor. Birçok kişi hapiste Kur’an istiyor ancak ulaşamıyor. 20 kişilik koğuşa bir Kuran veriyorlar.”
“İSYAN EDİYORSUNUZ, KENDİNİZİ YAKMAK İSTİYORSUNUZ AMA BENZİN YOK, KİBRİT YOK”
Hukuksuz uygulamaların tavan yaptığını belirten Cafer Karakaya “Demokratik düşünen , Batı yanlısı herkes olağan şüpheli. Kendinizi aklanmanızın imkanı yok. Ankara’nın bir kişiyi hedefe oturtması çok kolay, fazla gayret sarfetmiyorlar. F..ö’sün diyorlar ondan sonra 3 yıl uğraşmanız gerekiyor bunun böyle olmadığını ispat etmek için.” şeklinde konuştu.
Karakaya “Ben daha gözaltındayken beni meslekten ihraç ettiler. Mahkeme karşısına bile çıkmamıştım. Ortada hiç bir şey yoktu. İsyan ediyorsunuz, kendinizi yakmak istiyorsunuz ama benzin ve kibrit yok.” dedi.
Cafer Karakaya “Türkiye’deki birçok arkadaşım ihraç edildi, çoğunun evine el konuldu, banka hesapları donduruldu, emeklilik statüsünü kazanmalarına rağmen bunu hakkı kendilerine vermiyorlar.” şeklinde konuştu.
16 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilen Cafer Karakaya Meriç üzerinden Yunanistan’a ulaşarak Belçika’ya döndü.