Yorum | Levent Kenez
ABD’nin uzun bir süredir Türkiye’de kendisi aleyhine olan gelişmeleri izlemekle yetinip birden Rahip Brunson için çok sert bir tepki vermesinin sebebi nedir?
Rahibin Cumhuriyetçi Parti’de etkili bir kanat tarafından sürekli gündemde tutulması, Trump için artık kişisel bir mesele haline gelmesi, Başkan Yardımcısı’nın hadiseye özel yakınlığı, yapılan pazarlığa uyulmamış olması elbette önemli. Bunlara rağmen krizde Rahip Brunson’ın meşhur ifade ile görünen sebep olduğunu düşünüyorum.
Erdoğan’ın bir süredir meydanlarda ilk başlarda direk daha sonra dolaylı olarak Amerika’yı hedef göstermesi, NATO ittifakına yönelik tutumu, Rusya ile yakınlaşması, son Amerikan büyükelçisinin neredeyse şamar oğlanına dönmesi ve bizzat Erdoğan’ın kontrolündeki medya tarafından tekme tokat dayak yemesi, 15 Temmuz’un arkasında Amerika’nın olduğunu dair AKP’lilerin açıklamaları ve havuzdaki buna yönelik yayınlar malumunuz.
Amerikan elçilik ve konsolosluk çalışanlarının tutuklanmasının ardından ABD yanlış ama sert tepki vermiş vizeleri dondurmuştu. Bundan mağdur olanların ekseriyetle zaten AKP’ye oy vermeyenler olduğunu görünce ve Ankara’nın attığı bazı adımlardan sonra bu yaptırımdan döndüler hem de Erdoğan’ın en çok ihtiyaç duyduğu meşruiyet ve ağırlanma konularında kendisine epey de alan sağladılar. Her ne kadar bizimkiler görüşmeleri farklı aktarsa da ABD’de de sızan kulisler Trump’ın özellikle S-400 olayının işin sonu olacağını ilk ağızdan dile getirdiği şeklinde. Ancak yine de kamuoyunda sert mesaj vermeyi tercih etmediler.
Havuzun safları ve cahilleri, Erdoğan muhaliflerinin ve yurtdışındaki gazetecilerin Erdoğan hükümetinin Amerika ile ilgili icraatlarını ve söylemlerini haberleştirdiğinde buna ispiyon ve vatan hainliğini muamelesi yapadursun herkes bilir ki Türkiye’de Amerika ile ilgili her şeyi not eden ve Washington’a rapor eden, görevi bu olan ve çeşitli kurumlara çalışan büyükelçilik ekibi vardır. Aynı şekilde bizim elçiliğin de Amerika’da Türkiye ile ilgili her şeyi takip edip, rapor eden ekibinin olduğu gibi. Hoş bizimkiler şimdilerde muhalif avına çıkıp rezilce işler yapıyor, lobilere bizim paraları yedirip madara olsa da yine de havanın nasıl olduğunu bilirler. Yani kamuoyunun gündemine gelmese de her iki taraf da diğerinde ne pişer bilir. Bu hep masada, dosyaların içindedir. Duruma ve zamana göre gün yüzüne çıkar.
Amerika’da Türkiye’nin müttefik gibi davranmadığını ve kabaca cezalandırılmasını düşünen bir kesim var. Düşünce kuruluşlarının Türkiye uzmanları arasında ve Kongre’de güçlü olan bu kesim Erdoğan’a oldukça yumuşak davranıldığını ve artık Amerikan çıkarlarına yapılan müdahalelere göz yumulmamasını savunuyor.
Erdoğan’ın, bindiği dalı kestiğinin idrak edeceği günlere geliyoruz
Trump yönetimi göreve geldiği günden beri iç gündem maddeleri ile meşgul. Yakasını bir türlü kurtaramadığı adli dosyalar da enerjisinin büyük kısmını alıyor. ABD, Obama döneminde gözlenen kabuğuna çekildiği izlenimini aşamamıştı. Ancak Kuzey Kore ile önce tırmandırılan sonra diyalog masasına evrilen gelişmeler, Nato zirvesinde ve ikili görüşmelerde Trump’ın ittifak ve AB ile ilgili beklenen çıkışları ve Obama döneminde yapılan anlaşmayı tek taraflı bozarak İran’a yeniden çok daha sert yaptırım uygulaması ile birlikte yavaş yavaş dış politika ajandasına dönüldüğünü gösteriyor. Ve bu ajandada Türkiye dosyasını açtıklarında dosyanın epey yoğun olduğunu ve bardağın kendileri adına çoktan dolduğunu ve yine kendilerince geç kalınmışlığın farkındalar. Obama yönetiminin Türkiye politikasının hataları da bu bardağın dolmasında etkendi.
Türkiye’de ancak Erdoğan gibi bir profilin yapabileceği icraatları arzulayan ve buna sessizce yeşil ışık yakan bir başka ittifakın da bir mesafe alındığını görüp direncinin azalması ile birlikte Erdoğan’ın bindiği dalı kestiğinin idrak edeceği günlere geliyoruz. Herkesin sorduğu “dolardı, ABD’ydi bunlar Erdoğan’ı götürür mü?”. Erdoğan’ın kendisine bir diktatörlük kurduğunu, adliyenin ve emniyetin birer parti şubesi olduğunu ve medya adına bir şey kalmadığını unutmamak gerekiyor. Hoş ABD’nin Türkiye’nin demokratikleşmesi, insan hakları sicili gibi derdi hiç bir zaman olmadı. Her zaman yıl sonu raporlarına kayıt düşseler de askeri ve güvenlik öncelikleri her zaman daha önemliydi. Yoksa Türkiye ölçeğinde ülkelerde bir diktatörle, tek adamla çalışmanın çok daha konforlu olduğunu en iyi Amerika bilir.
ABD’nin Reza’ya, Halkbank’a ihtiyacı yok
Reza ya da Halkbank meselelerinin çok önemli olduğunu ancak gereğinden fazla abartıldığını düşünüyorum. ABD’nin bunlara ihtiyacı yok. Putin’in BM’de seyrettirdiği 2,5 dakikalık uydu görüntülerden sonra başlayan tornistanı görünce ABD’nin elinde bunlardan kiloyla vardır. Erdoğan’ın Reza ya da Halkbank ile işin kendisine geleceğini ve kendisini götüreceğini ihtimal dahilinde saydığını ancak pratik olarak görevdeyken kendisine tahmin edilen zararı vermeyeceğini düşünüyorum. Hele hele Erdoğan’ın Türkiye’ye kesilecek cezayı kafasına taktığını hiç. “Erdoğan ve X” hakkında bir meseleyi analiz ederken Erdoğan’ın şahsı ile ilgili yanı nedir? diye bakmadıkça çok naif yorumlar ortaya çıkar.
Mesele rahibin serbest kalması ile çözülecek olsaydı…
Mesele rahibin serbest kalması ile çözülecek olsa yüz kere serbest kalır, Erdoğan kendisini Saray’da ağırlar, özel uçağı ile evine yollar, tutuklayan savcı ve hakimlerde byLock çıkar, evine giden polislere yapılan Fetö operasyonları okuyor olurduk.
Ben ABD tarafının artık yeter dediğini, tahmin edilemez bulunan Erdoğan’ın kendileri için giderek geri dönüşü olmaz güvenlik sorunu oluşturduğuna karar verdiklerini düşünüyorum. Ve bunu da kanırta kanırta yapabileceklerini gösterdikleri gibi bir cisim yaklaşıyor tarzı yapacaklarını tahmin ediyorum. Uyuşturucu çeteleriyle mücadele gibi önce torbacıları toplamaya karar verdiler. Erdoğan’ın denge politikası yaparak süper güçleri birbirine düşürerek ayakta kalacağını ve gerekirse Batı ittifakından çıkma kartını masaya koyarak Rusya’nın ve İran’ın desteğini ile devam edebileceğini düşünenlerin rakamlarla ve gerçeklerle arasının iyi olmadığını düşünüyorum.
Aynen havuzun dediği gibi. Hiç olmadığımız kadar yakınız. Uzaktan küfürler savurup gelsene gelsene dedikleri adam şimdi geldi gözüne gözüne vuruyor. Ve bu arada uğradığımız ekonomik, diplomatik zarar ve prestij kaybı yine bizim cebimizden çıkacak. Vatan-millet-Sakarya edebiyatı ambalajında…
(TR724)