Yorum | Bülent Korucu
2010’daki anayasa değişikliği ve onu destekleyenler insafsız bir algı operasyonuyla karşı karşıya. Ülkedeki bütün kötülüklerin anası gibi gösteriliyor. Oysa bugün linç edilen bir grup aydının ürettiği slogan konuyu güzel özetliyordu: yetmez ama evet! 12 Eylül Anayasasına göre kısmi bir düzelme olduğunda şüphe yoktu ve zaten kimse bütün sorunları çözeceğini iddia etmiyordu. Ama CHP’nin başını çektiği muhalefet ve ulusolcular cumhuriyete kastedildiğini savunuyordu. Öfkeleri öylesine büyük ki yetmez ama evetçilerin başına gelen musibetlere bugün bile oh etmeye devam ediyorlar. Örnek Ahmet Altan. Erdoğan rejiminin aylardır cezaevinde tuttuğu, uyduruk bir suçlamayla ağırlaştırılmış müebbetle yarfıladığı Altan için “Fakat o da yetmez ama evetçiydi” demekten utanmıyorlar. Tavırlarının cumhuriyetçilikten kaynaklanmadığı dün ayan beyan ortaya çıktı.
Recep Tayyip Erdoğan az gelişmiş Ortadoğu krallıklarını geride bırakacak bir görmemişlikle ‘taç giydi’. Devleti tepeden tırnağa yeniden yapılandırıyor; onlarca yılın pratiği içinde geleneği oluşmuş bütün cumhuriyet kurumlarını ortadan kaldırıyor. Demokratik hukuk devletinin gerek şartlarını birbir çiğniyor. Üstüne ekonomi bozuk, onlarca insanını canına mal olan ihmaller yaşanıyor. Lakin ‘yetmez ama evet’e verilen tepkinin zekatı bile yok.
12 Eylül 2010 Referandumuyla elde edilen kazanımlar fazlasıyla geri alındı. Şimdi madde madde bakalım o değişikliklerin nesi kötüymüş?
—Yüksek Askeri Şura’daki ihraç kararlarına yargı denetimi getirildi. Memurlara verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı yargıya gidilebilmesi sağlandı. Hukukun temeli, idarenin bütün eylemlerinin yargı denetiminde olması. Bu konuda önemli ve ilk adımlar atıldı. Şimdi bırakın uyarı cezasını, bütün sosyal haklarla birlikte kamu çalışanları işini kaybediyor ve yargıda hakkını arayamıyor. 701 sayılı kanun hükmünde kararnameyle ihraç edilen 18 bin 632 kişiyle birlikte yaklaşık 140 bin kamu çalışanı savunma hakkı bile verilmeden, geri dönmemek üzere işten atıldı.
—Askeri yargının görev alanı daraltıldı. Askerler ağır cezalık suçlarda sivil mahkemelerde yargılanmasının yolu açıldı. Savaş hali dışında sivillerin askeri mahkemede yargılanması yasaklandı.
—12 Eylül Darbesinin sorumlularının yargılanmasını engelleyen “geçici 15. madde” kaldırıldı.
—Kamu Denetçiliği Kurumu (ombudsmanlık) kuruldu. AKP uzun bir zaman uyum kanununu çıkarmayarak kuruluşunu engelledi. Sonra da Meclisteki çoğunluğuna dayanarak anlamsız bir yandaş kuruma dönüştürdü. Şu andaki Başkan Şeref Malkoç, Erdoğan’ın yakın arkadaşı ve Adalet Bakanının kayınpederi. Çağdaş demokrasilerde olduğu gibi kamuyu denetleyen bir bağımsız kurumun eksikliğini bugünden sonra fazlasıyla hissedeceğiz.
—Partisinin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasına eylem ve söylemleriyle neden olan milletvekillerinin vekilliğinin düşmesi engellendi. Parti kapatmayı zorlaştıran madde, bu konudan en çok şikayet eden AKP ve HDP’nin anlamsız tavrıyla paketten çıkarıldı. Erdoğan artık istediği milletvekilini hapse bile attırıyor. Selahattin Demirtaş ve HDP’li 11 arkadaşı ile CHP’li Enis Berberoğlu cezaevinde; yetmez ama evet karşıtları nerede?
—Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gazilere pozitif ayrımcılık getirildi.
—Kişilerin yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilecekti. Şimdi anayasanın bu açık hükme rağmen yüzbinlerle insan yurtdışına çıkamıyor. Can Dündar’ın eşi gibi. Nasıl eğleniyor muyuz!
—Memurlara toplu sözleşme hakkı verildi. Toplu sözleşme sırasında uyuşmazlık çıkması durumunda Uzlaştırma Kurulu’na başvuruluyor.
—”Yargı yetkisinin, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğu” ve “hiçbir suretle yerindelik denetimi şeklinde kullanılamayacağı” vurgulandı. Yargının, yetki gaspı yaparak yürütme erki gibi davranması yasaklandı.
—Anayasa Mahkemesi’nin yapısı ve görev alanı değişti. Vatandaşlara Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapma hakkı verildi. O günden Erdoğan’ın yargı darbesine kadar AYM hep özgürlükçü kararlarıyla öne çıktı. Bugün bu hak fiilen uygulanamıyor; AYM üyeleri tutuklanma endişesiyle Erdoğan’ın önünde diz çöktü. Uluslararası rüzgâra güvenerek verdikleri ise Mehmet Altan ve Şahin Alpay kararlarını yerel mahkeme takmadı.
—Gelelim çok eleştirilen Hakimler Savcılar Yüksek Kuruluna… yüksek yargı ile HSYK birbirini seçen bir mekanizma olmaktan çıktı, yerelde görev yapan ve asıl yükü çeken hakim ve savcılara kendilerini yöneten kurulu seçme hakkı verildi. AYM’nin iptal kararıyla çoğunlukçuluğun önü açılmasa daha iyi olacaktı. Ama yine de o ilk kurulun tartışılan, eleştirilen kararı neredeyse yok. Erdoğan, 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarını kapatmadıkları ve görevli savcıları cezalandırmadıkları için öfkeli. Yolsuzluğa yolsuzluk diyenlerin öfkesini ise anlamıyorum. Yeni anayasada HSK, Saray’a bağlı bir genel sekreterliğe dönüştü, yargının seçim hakkı elinden alındı; buna rağmen ilk kurul kadar eleştiri almıyor. Yandaş olmayan solcu yargıçları, 30 yıl önce görev yaptığı taşraya sürgüne gönderiler; ona dahi tepki yükselmedi.
Bu topluluğa Erdoğan’ın yaptıkları için ‘yetmez ama evet’ diyeceğim lakin hem onlara benzemiş olurum hem de arada binlerce masumun canı yanıyor.
(TR724)