Romanya Haber

‘Oy Mühendisliği’ Kimin Eseri?

Yorum | Adem Yavuz Arslan

24 Haziran seçimlerine dair yazılıp çizilmesi, analiz edilmesi gereken onlarca başlık var.
Nitekim siyasi yelpazenin her kesiminden ve değişik açılardan ilginç değerlendirmeler yapılıyor.
Tekrara düşmeme adına aynı şeyleri yazmayacağım. Eksik kaldığını, gözden kaçtığını düşündüğüm birkaç başlığı ise dikkatinize sunacağım.
Bu arada peşinen söyleyeyim, ‘Rusya bahsi’ ile ilgili elimde somut bilgi yok.
Ancak Washington’da yakından izlediğim ‘Rusların ABD seçimlerine müdahalesi’ tartışmaları bağlamında baktığımda şüphelenmek için fazlasıyla nedenim var.
RUSLAR SADECE SEYRETMEMİŞ OLABİLİR Mİ ?
Türkiye’den pek fark edilmiyor olabilir fakat Amerika aylardır ‘Rusların 2016 Başkanlık seçimlerine müdahalesini’ tartışıyor.
Konu adeta rejim meselesine dönüştü. Öyle ki Başkan Trump’ın geleceği de bu soruşturmaya bağlı.
Şu ana kadar ortaya çıkan veriler gösterdi ki Ruslar seçim manüplasyonları konusunda çok mahirler.
Özellikle sosyal medyayı çok iyi kullanmışlar.
Facebook, Twitter ve Google üzerinden inanılmaz işler çevirmişler. Mesela ilk bakışta Amerika’da ki zencilerin haklarını savunmak için kurulmuş izlenimi veren BlackMatterUs ve BlackFirst siteleri aslında Petersburg’da ki İnternet Araştırma Merkezi’nde çalışan Rus hackerlarca yönetilmiş.
Rusların Trump lehine çok sayıda aktivite yaptıkları, Trump’ın kampanya ekibinden yöneticilerle temasta oldukları artık herkesin malumu.
Konu ABD yargısı yanında siyasetinin de gündeminde.
Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi’nde düzenlenen toplantılarda Rusların Amerikan seçimlerine müdahalesi bütün boyutlarıyla ele alınıyor.
Mesela eski CIA başkanlarından John Brennan Temsilciler Meclisi’ndeki oturumda “Rusya ahlaksız bir  şekilde 2016 seçimlerine müdahale etmiştir” dedi.

Yazının konusu Rusların ABD seçimlerine müdahale yöntemleri olmadığı için detaylara boğmak istemiyorum ama konu komplo teorilerine havale edilemeyecek kadar ciddi.
Kaldı ki Avrupa’da yaşanan örnekler de çok taze.
AB yönetimi, Rusların kritik kurumları hackleyip, aşırı sağ ve sol partilere, hareketlere destek vermesi, iktidarın emrindeki medya kurumlarıyla maniplasyon yapmasına tepkili.
Hatta Rusya kaynaklı yalan haberlerle mücadele için kaynak ayrıldı.
Almanlar son genel seçimlerde Rus müdahalesine karşı özel önlemler aldı. Hollanda ise eskiye dönüp tüm oyları tek tek elle saydı.
Hatırlanacağı gibi Fransız lider Macron, Rusların siber saldırılarına tepki göstermiş ve Rus medyasının seçim kampanyasını izlemesini yasaklamıştı.
Benzer bir durum İtalya’da yaşanmış ve Renzi, Rusların siber faaliyetlerinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmişti.
İngiltere Başbakanı May’de Rusların siber saldırılarına, internet siteleri üzerinden yaptığı manüplasyonlara tepki göstermiş ve “ Rusya için çok basit bir mesajım var. Ne yaptığınızı biliyoruz ve başarılı olamayacaksınız”
Balkanlardan, Ortadoğu’dan başka örneklerde sıralamak mümkün.
RUSLARIN TÜRKİYE’DE NELER YAPTIĞINI BİLİYOR MUYUZ ?
Putin’in Erdoğan’a büyük yatırım yaptığı, Türkiye’yi NATO’dan koparmak ve kendi yörüngesine sokmak için yoğun çaba sarf ettiği herkesin malumu.
Bu aşamada şu soruyu sormak, en azından kafanızın bir tarafında tutmakta fayda var; Acaba Kremlin Türkiye’deki seçimleri sadece izlemiş midir ? Rusların  Türkiye’de neler yaptığını biliyor muyuz ? Haberimiz var mı ?
Özellikle de 24 Haziran seçimlerinden çıkan sonuca baktığımızda şüpheler artıyor. Malum olduğu üzere sandıktan muhteşem bir mühendislik ürünü çıktı.
Partiler ve adaylar arasındaki oy geçişleri inanılmaz.
Detaylara boğmadan şunu söyleyebilirim; MHP ile AKP arasındaki oy geçişleri, MHP’nin -bölünmesi ve neredeyse seçim kampanyası yapmamasına rağmen- oyunu arttırması, sandıklar açıldıktan sonra tüm partilerin oyları en az 10 puan oynarken MHP’nin oylarının değişmemesi şüpheli bir durum.
Sanki bir el ince ayar yapmış gibi.
Milyonlarca seçmenin, birbirinden habersiz bir  şekilde aynı refleksleri göstermesi Türkiye geleneklerine pek uymuyor.
Şimdilik elimizde somut veri yok.
Ancak geçmiş tecrübeler ve sandıktan çıkan sonuçlar ışığında bakarsak ortada üzerinde durulmaya değer bir şüphe var.
ÖLÜNCEYE KADAR ERDOĞAN
Seçime geri dönersek;
Aslında beklenen oldu.
OHAL şartlarında gidilen, kesinlikle adil ve özgür olmayan bir  seçimden farklı bir sonuç çıkması zaten mümkün değildi.
Muhalefetin estirdiği rüzgar heyecana yol açsa da sonuca etki etmedi. Erdoğan sonucundan emin olduğu yarıştan bir kez daha galip çıktı.
Şimdi herkes ‘önümüzdeki seçimleri’ tartışıyor. Oysa ‘önümüzdeki seçimler’ diye bir şey yok.
Bu şartlarda Erdoğan girdiği her seçimi alacak.
Ölünceye kadar da başkan olacak. Medyanın tamamen iktidarın kontrolünde olduğu, yargının ve bürokrasinin ‘parti yargısı, parti polisi’ haline geldiği bir ülkede adil bir seçimden bahsetmek mümkün mü?

Kamu kaynaklarının hoyratça kullanıldığı,her türlü illegalite için ‘fetva’ alındığı bir ortamda iktidarın seçimle değişebileceğini ummak saflıktan başka bir şey değil.
Muhalefet partileri bu şartlarda seçime giderek Erdoğan rejimini meşrulaştırmaktan başka bir şey yapmamış oldu. Oysa ki yapmaları gereken Erdoğan rejiminin aparatlarını elinden almaktı.
Erdoğan’ın dilini kullanarak iktidarla mücadele etmeye kalktılar. Gazeteler, televizyonlar gasp edilirken sessiz kaldılar.
Cezaevleri gazetecilerle, akademisyenlerle doldururken ‘ama onlarda…’ diye başlayan anlamsız cümleler kurup iktidarın ekmeğine yağ sürdüler.
Erdoğan’ın tükürüp attığı ‘FETÖ sakızını’ iştahla çiğnediler. Oysa ki ilk yapmaları gereken şey 15 Temmuz’u aydınlatmak için seferber olmak ve iktidarın söylemini reddetmek olmalıydı.
Bir başka ifadeyle gömleğin ilk düğmesini yanlış ilikledikleri için gerisi de yanlış gitti.
SİZİ KEKLİYORLAR
Tüm iktidar medyası ‘işte yeni dönem’ başlığı ile ‘Türk tipi Başkanlık’ sisteminin detaylarını anlatıyor.
Kestirmeden söyleyeyim sizi kekliyorlar.
Çünkü anlattıkları başkanlık sistemi değil. Düpedüz diktatörlük. Erdoğan’ın getirdiği başkanlık sisteminin temeli ‘tek adam’ üzerine kurulu.
Hiçbir şekilde denetim ve denge mekanizması yok.
Oysa ki ABD tipi başkanlık sisteminin temeli denge ve denetim üzerine kurulu. Üstelik bu durum hem yerel hem de federal düzeyde böyle.
Mesela Temsilciler Meclisi ile Senato yasama faaliyetinde birbirini denetler.
ABD Başkanı bakanlardan büyükelçilere, CIA ve FBI başkanlarına kadar üst düzey bürokratları atıyor fakat göreve başlamaları Senato onayı ile oluyor. Yargı da da aynı durum söz konusu.
Federal yargıçlar ve yüksek mahkeme üyeleri göreve başladıktan sonra kendi istekleri ile emekli olmadıkları sürece görevden alınamıyorlar. Kongre, komiteler aracılığı ile tüm federal kurumları denetler.
Her türlü karar ve politikaları denetime tabidir.
Örnekleri uzatmak mümkün. Ama işin özü şu; başkanlık sisteminin temeli  denge ve denetimdir. ABD sistemini güçlü kılan da mükemmel işleyen bu denge denetim sistemidir.
Erdoğan’ın ‘başkanlık sistemi’ diye Türkiye’ye dayattığı yeni sistemde bunların hiçbiri yok.
O yüzden bundan sonra daha fazla zulüm, daha fazla hukuksuzluk ve daha fazla yolsuzluktan başka bir şey görmeyeceğiz.
(TR724)