Romanya Haber

Devlet Mi Kazanacak, Millet Mi?

SEFER CAN

24 Haziran’da kim ne yapabilir? 
Türkiye, 24 Haziran’daki seçime küçümsenmeyecek sürprizlerle giriyor. Bazı gelişmelerin AKP Genel Başkanı (Cumhurbaşkanı) Tayyip Erdoğan’ı bile şaşırttığı söylenebilir. İyimser muhalifler, seçimi köprüden önceki son çıkış olarak görüp ‘bu defa başarabiliriz’ havasında. Karamsarlar ise ‘ne köprüsü atı alan Üsküdar’ı geçti’ diye itiraz ediyor. Gerçek, belki de ikisinin ortasında bir yerde.

Normal şartlarda Erdoğan’ın bu seçimi kazanması mümkün değil. Zira oy aldığı bütün kitlelerden oy çekebilecek adaylarla yarışıyor. Milliyetçiler Akşener, Kürtler Demirtaş, İslamcılar Karamollaoğlu varken Erdoğan’a kitlesel olarak yönelmez. Erdoğan’ın tek güvencesi derini ve sığıyla devlet. Bakalım devlet mi kazanacak millet mi?

Seçimde hem en güçlü hem de en avantajlı aday hiç kuşkusuz AKP lideri Erdoğan. Partisinin oylarının yanına MHP ve BBP’yi de kattı. Siyasetteki dört işlem hiçbir zaman matematik gibi çalışmaz. Her ittifakın getirileri yanında götürüleri de olur. Milliyetçi Cephe’nin Güneydoğu’da AKP’ye olan küskünlüğü artırmasına kesin gözüyle bakabiliriz. Başta Genel Başkanlar Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş olmak üzere belediye başkanı ve vekil onlarca siyasetçiyi tutuklatan Erdoğan’ın Kürt seçmenden beklentisi zaten yok diyebiliriz. Ya da kayıplarını başka yollardan telafi etmeyi düşünüyor olabilir. Bölgede seçim güvenliği olmadığı için her türlü manipülasyon mümkün. Erdoğan’a büyükşehirlerde ve ülkenin batı yakasında yaşayan Kürtler oy veriyordu. Onlardaki kırgınlığı sandık oyunlarıyla ikame etmek kolay olmayabilir.
Erdoğan’ın asıl avantajı devleti arkasına alarak oluşturduğu haksız rekabet. Düşünün ki rakibi Selahattin Demirtaş hücresinde tek kişilik mitingler yaparken Erdoğan bütün kanallardan canlı yayınlanan açılışlar düzenleyecek. Valiler, belediye başkanları çalışanlarının katılımını mecbur tutacak. AKP adayının seçim kampanyasını ona oy vermeyenler dahil vergi mükellefleri karşılayacak. Dün bir fotoğraf gözüme ilişti, Erdoğan seçimle ilgili konuşuyor, yanı başında İstanbul Müftüsü dikiliyor. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın ulak, müftülerin ‘hık deyici’ olduğu bir ortamda seçim yaptığımızı unutmayalım. Önemsiz(!) bir ayrıntı daha: Oyları 15 Temmuz’dan sonra üç üyesi tutuklanan ve 16 Nisan Referandumunda mühürsüz oyları geçerli kabul eden Yüksek Seçim Kurulu sayacak.
Yazdıklarımı hepimizden daha iyi Erdoğan biliyor ama o eski rahatlığı üzerinde değil. Demek ki az da olsa umutlanma imkanına sahibiz. Diğer adaylar ve siyasi figürlerin üzerinden geçelim, umudun ne kadar gerçekçi ne kadar ihtimal dışı olduğunu anlamaya çalışalım.
CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun sürpriz iyimserliğin öncülerinden olduğundan başlayabiliriz. Kemal Bey, bu süreçte attığı adımlarla hakkındaki olumsuz kanaatleri değiştirmeye başladı. Dokunulmazlıkların kaldırılması konusu ve 16 Nisan’daki teslimiyetçi görüntü yerini şaşırtıcı hamlelere bıraktı. İYİ Parti’yi seçime sokmak için 15 vekil göndermek, cumhurbaşkanı adayları için imza çağrısı yapmak zaten herkesin konuştuğu eylemler. Ben asıl Abdullah Gül hamlesinin stratejik olduğunu düşünüyorum. Erdoğan’ı, Genelkurmay Başkanı’nı Gül’ün ayağına göndermeye sevk edecek kadar ürküttü. Ahmet Davutoğlu ‘tarafını belli et’ dayatmasıyla karşılaştı. Aylardır yüzüne bakılmayan Bülent Arınç bile kıymete bindi.
Erdoğan ilk kez hamle üstünlüğünü kaybedip takipçi haline geldi. CHP’nin adayının kim olacağı gündemin ilk sıralarında yer aldı. Ana muhalefet ilk defa ilgi odağı oldu. AKP’nin en güvendiği adım emeklilere birer ikramiye olacaktı. CHP ve diğer partiler ekonomik anlamda bütçenin intiharı anlamına gelen bu adıma dahi karşı çıkmadı. Tam tersine Plan Bütçe Komisyonunda asgari ücret kadar verilsin teklifi yaptılar. AKP her zamanki gibi reddetti. Söz konusu ödemeyi yapacak kaynağı olmayan hükümet belki de sert muhalefet görse çamura yatacaktı. Hala bu ihtimal dışında değil, zira böylesine önemli bir vaadi gümbür gümbür paylaşmıyorlar. En kötü ihtimalle bedelli askerlikte olduğu gibi ‘Başbakanın şahsi fikri’ der geçerler. Doğal olarak bu AKP’nin kendi ayağına sıkması olur ve gerçekten göze alabilecekleri mücbir sebep olmadıkça tercih etmezler.
Muharrem İnce bence CHP açısından en iyi adaylardan biri. Parti dışından hele de eski AKP’li aday tabanı küstürürdü. Ekmeleddin İhsanoğlu tecrübesini bile aratırdı. Söz buraya gelmişken, İhsanoğlu’nu CHP’ye önerip sonra kampanyada geri duran, ardından da milletvekili yapan Bahçeli hakkındaki kuşkular iyice artıyor. Yoksa o günlerde de Erdoğan’la ittifak halinde miydi? İlhan Kesici iyi bir cumhurbaşkanı olabilir ama kötü bir adaydı. İhsanoğlu’nun CHP’li versiyonu diyebiliriz. Erdoğan’la kora kor mücadele edecek, cerbeze yarıştıracak aday bence daha doğru. Öyleyse en iyi alternatiflerden biri Muharrem İnce. Kurultay performansları İnce’nin partide de bir karşılığı olduğunu gösteriyor. Kazanırsa ne ala, kaybeder ve CHP’den az oy alırsa Kemal Bey için endişe kaynağı olmaktan çıkar. Mustafa Sarıgül’ü İstanbul’dan aday göstererek ekarte eden Kılıçdaroğlu, İnce’den de bu yolla kurtulabilir. Doğal olarak tersi de mümkün. Kemal Bey riskli ama akıllıca bir kumar oynadı.
İnce’nin ‘köylü’ vurgusu kıvamında kalmalı. Abartırsa Beyaz Türk CHP’lileri ürkütebilir. Zaten Demirtaş’a gidecek bir kesim var, üstüne sandığı gitmeye üşenecek bir kitle oluşmasına izin vermemeli. AKP’lilerin Muharrem Bey’in bira içerken çekilmiş fotoğrafını paylaşması bu riski biraz izole ediyor.
Meral Akşener, yarışın iddialı adaylarından. En büyük avantajı Devlet Bahçeli. Devlet Bey ikide bir ortaya atılarak, Akşener’e şov yapması için fırsat oluşturuyor. Biraz komplocu düşünsem bilerek yapıyor, muvazaalı kavga diyeceğim. Lakin vaziyet komploya imkan vermiyor. Akşener, Erdoğan’a karşı belli bir mesafeyi koruyor, saygılı üslupla konuşuyor. Buna mukabil hıncını Bahçeli’den çıkarıyor. MHP liderinin, neredeyse açık oy gizli sayımı önerecek hale gelmesi dramatik sonun yaklaştığına işaret ediyor. Gemerek Mahkemesinden karar alarak ertelenen kurultay, sadece Bahçeli’yi götürecekti. Şimdi partiyi de beraberinde Saray’ın bahçesine gömüyor. Akşener, imza sayısını çok kısa sürede tamamlayarak epey sükse yaptı.
Meral Hanım’ın üzerinde Susurluk ve Mehmet Ağar gölgesi vardı, şimdi Ergenekon’dan yargılanmış isimlerle birlikte yürüyerek bu gölgeyi koyulaştırıyor. HDP’ye karşı dışlayıcı tavrı ikinci tura kalabilirse işini zorlaştırır. Kürt seçmen Erdoğan’la ikisi arasında tercihe zorlanırsa, en azından muhafazakar kesim Akşener’i tercih etmez. Kadınlardan ve AKP ile MHP’den kaçan oylardan yelkenlerini şişirebilir. Parlamenter sisteme geri dönüş vaadi olumlu. ‘Erdoğan gitsin yeter’ kitlesi de Akşener’e çalışacak.
24 Haziran’ın sürprizlerinden biri de Temel Karamollaoğlu. Saadet Partisi’nin başına geçtiği andan itibaren umulmadık bir performans sergiledi. Erdoğan’ın ilhak ettiği sanılan partiyi küllerinden doğurdu. Erdoğan’ın Fatih Erbakan üzerinden yaptığı hamleler ters tepti, SP’nin klasik tabanının canlanmasına vesile oldu. AKP’den uzaklaşıp adres arayanlara alternatif sundu. HAS Parti ve Numan Kurtulmuş’un düştüğü tuzağa şimdilik düşmemiş görünüyor. Karamollaoğlu’nun İngiliz asıllı eşi üzerinden yapılan bel altı vuruşlar ve parti stantlarına saldırılar, kenetlenmeyi kolaylaştırıyor. Necmettin Erbakan’ın konuşmalarını çarpıtan AKP medyası Temel Bey’in işini kolaylaştırıyor. Bir yandan da bütün ahaliye çürümüşlüğün boyutlarını gösteriyor. Erbakan’a ‘sen önce bir trilyonun hesabını ver’ diyenler şimdi kemiklerinin sızlayıp sızlamadığının kaygısına düştü! Temel Bey’in cumhurbaşkanı olma şansı yüksek değil, ancak aday olacak imzayı bulması mümkün. Üstüne partisini yıllar sonra Meclis’e taşımış lider unvanını ekleyecek. Daha ne olsun.
HDP’nin tutuklu eski Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, yarışın avantajlı hem de engelli adayı. Erdoğan tarafından atıldığı cezaevinde boyun eğmek yerine direnişi seçmesi, hukuka aykırı yargılama teşebbüslerine itiraz etmesi popülaritesini artırdı. Mağduriyet hali, sempati halkasını genişletiyor. Yakın zamanda bir tahliye sürpriz olmaz. ‘Cezaevinde bir kişilik miting’ esprisi gibi birkaç çıkış bunu sağlayabilir. Erdoğan’ın asıl korkusu HDP’nin barajı geçmesi. Bu durumda başkan olsa bile ülkeyi yönetmesi mümkün olmayacak. AKP’yi birinci partilikten düşürecek yegane yol HDP’nin barajı geçmesi. İronik biçimde Beyaz Türkler bunun için Kürt partisine oy verecek.
Normal şartlarda Erdoğan’ın bu seçimi kazanması mümkün değil. Zira oy aldığı bütün kitlelerden oy çekebilecek adaylarla yarışıyor. Milliyetçiler Akşener, Kürtler Demirtaş, İslamcılar Karamollaoğlu varken Erdoğan’a kitlesel olarak yönelmez. Adayların kişisel performansları da onunla söz yarıştıracak formatta. Erdoğan’ın tek güvencesi derini ve sığıyla devlet. Bakalım devlet mi kazanacak millet mi?
(TR724)