Romanya Haber

Döndü Yazgan Olayı [Reis’ın Kriminal Çetesi -3]

YAZI DİZİSİ | NACİ KARADAĞ

Tarih Temmuz 2017… Yine Hessen eyaletindeyiz. Pazar günleri yayınlanan “Welt am Sonntag” gazetesi Türk kökenli bir baş komiserin Almanya’daki MİT ajanlarıyla sıkça görüştüğünü ve söz konusu polis memurun görevden uzaklaştırıldığını yazdı.
İlk başta gerçek kimliği açıklanmayan ve “Semra Melek” adıyla anılan Türk kökenli baş komiserin, Frankfurt ve Mainz kentlerindeki Türk konsoloslukları üzerinden MİT ile temasa geçtiği belirtiliyordu. Kısa süre sonra bu kişinin bir süredir Türk devletiyle içli-dışlı olan ve Türk polisini Almanya’ya davet edip organizasyonlar düzenleyen Döndü Yazgan olduğu ortaya çıkacaktı.
Wiesbaden Polisi Uyum Sorumlusu olan Döndü Yazgan’ın son yıllarda AKP rejimiyle kurduğu sıkı ilişkiler dikkat çekiyordu. Özellikle AKP’nin önemli yayın kuruluşlarından biri olan Sabah gazetesinde hakkında sıkça övücü yazılar çıkan Döndü Yazgan, Erdoğan rejiminin Almanya’daki kuruluşları olan Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) ve DİTİB’in has elemanı olarak biliniyordu. Havuz medyası bu gelişme üzerine tek merkezden kontrol edilmişçesine sert yayınlar yaptı. Özellikle havuzun Sabah kolu adeta bir istihbarat yayın organı gibi savaş açmıştı.
Üstelik bu gelişme tam da Türk istihbaratının Alman istihbaratına sızma girişimlerinin ayyuka çıktığı döneme denk gelmişti.

Aynı yılın Temmuz ayının başında da Almanya’nın iç istihbaratından sorumlu olan Anayasa Koruma Örgütü’ne MİT’in sızmaya çalıştığı açıklanmıştı. MİT’in Alman istihbaratına sızma planının Anayasa Koruma Örgütü için çalışmak isteyenler üzerinden yürütmeye çalıştığı iddia ediliyordu. Zira istihbarat kurumu son dönemlerde yeni elemanlar almak istemiş ve yapılan incelemede Türkçe konuşan birçok aday dikkat çekmişti. Ancak bu kişilerin MİT ile bağlantısı olma ihtimali üzerinde duran Alman istihbaratı başvuruları ret etmiş ve duruma el koymuştu. Yetkililer daha önce de MİT’in birçok kez Alman polisi ve istihbaratına Türk tercümanlar üzerinden sızmaya çalıştığını açıklamıştı. Bu sebeple birçok tercüman deşifre edilerek görevlerine son verilmişti.
Bir başka ilginç ayrıntı ise savcılık raporunda yer alan Türkiye’nin Frankfurt konsolosluğunun adeta ‘istihbarat merkezi’ gibi kullanıldığı suçlamasıydı.
Alman istihbaratının hazırladığı rapora göre, Yazgan’ın Frankfurt ve Mainz kentlerindeki başkonsoloslarıyla sık sık görüştüğü vurgulanıyordu. Dosyadan sonradan çıkarılan belgelere göre ise Yazgan’ın pek çok fişlemeyi konsolosluğa ulaştırdığı iddia ediliyordu. Frankfurt Başkonsolosu bu gelişmeler üzerine Bern’e atandı. İsviçre’nin Almanca yayın yapan en büyük gazetelerinden Tages Anzeiger, İsviçre Federal Hükümetin yıllık çalışma raporlarına dayandırarak yayınladığı haberde, Bern Türkiye Büyükelçiliğinin MİT’in ajanlaştırma merkezi haline getirildiğini duyuruyordu.
Bir süre sonra ise casusluk yaptığı iddiasıyla görevden uzaklaştırılan baş komiser Döndü Yazgan’la ilgili çok kritik yeni bir bilgi ortaya çıkacaktı. MİT görevlileriyle sık sık görüştüğü Alman İstihbaratı tarafından tespit edilen baş komiser Döndü Yazgan, iddiaya göre görevden alınmadan önce 22 Temmuz cumartesi günü Almanya’nın Bremen kentinde Abdullah Ağar’la görüşmüştü. Bu görüşme oldukça kritikti, çünkü Abdullah Ağar’ın profili oldukça sıra dışıydı. Susurluk’tan mahkûm olan Mehmet Ağar’a en yakın isimlerden olan Abdullah Ağar, eski bir özel harekatçıydı.

Şu an güvenlik uzmanı olarak görev yapan Abdullah Ağar’ın geçmişte JİTEM’le çalıştığı iddia ediliyor. Ancak Abdullah Ağar’ın profili bununla sınırlı değil. Abdullah Ağar, Haydar Baş’ın Büyük Türkiye Partisi’nde (BTP) geçmişte genel başkan yardımcılığı yapmış bir isimdi.
Genişleyen istihbarat ağı!
Türk istihbaratı her hareketinden sonra bir şekilde yakayı ele verdikçe farklı yöntemler geliştiriyordu. Şüphesiz bunların başında sivilleri istihbarat alanına kaydırmak, en azından muhbirlik yaptırmaktı. Havuz medyası bazı özel bilgileri kullandıkça Alman istihbaratı özellikle iltica talebinde bulunan Türk vatandaşlarıyla ilgili çok ciddi bir istihbarat çalışmasının olduğundan şüphelenmeye başlamıştı.
İktidar Almanya’da başta Diyanet Kurumu olan DİTİB, UETD, konsolosluklar, paravan şirketler ve Türk bankaları üzerinden çok ciddi bir istihbarat akışı sağlamaktaydı. Resmi kimliği olan bu ajan ağının kurulmasına karşı hukuk silahını kullanan Alman makamları MİT ile iltisaklı pek çok kişiyi tespit etmiş, kimilerini yargıya yönlendirirken kimilerini de sınır dışı etmeye başlamıştı.
Özellikle 2017 yılında Türk istihbarat ağına çok ciddi bir kuruluş olan Göç ve Mülteci Dairesi (BAMF) de eklendi. İstihbarat buralarda görevli Türk kökenli tercümanlar ve diğer memurları kullanarak tüm vatandaşları fişliyordu.

BAMF çok önemli bir kurumdu. Almanya’ya gelen sığınmacılara mülteci statü verilip verilmesine BAMF karar veriyordu. Bu dairede ilk ifadeleri alınan sığınmacılar, ayrıntılı şekilde nasıl Türk devletinden kaçtığını anlatıyorlardı. Ancak bu sığınmacıların mülteci dairesindeki ilk randevudan sonra ne zaman kaçtıkları, isimleri ve hangi şehirde kaldıkları gibi ayrıntılı bilgilerin son dönemlerde sıkça AKP medyasında çıkması dikkat çekiyordu. Güvenlik nedeniyle söz konusu sığınmacıların Almanya’nın hangi kentinde yaşadıkları açıklanmadı. Ancak ARD televizyonunda yayınlanan “Report Mainz”programı, (şurada da ayrı bir haber var) ve haftalık Der Spiegel dergisine göre Türkiye’den gelen sığınmacılar sızma skandalında hem mülteci dairesinin çalışanlarını, hem Türkçe tercümanları ve hem de güvenlik elamanlarını suçluyorlardı. Bu şikâyetler üzerine açılan soruşturma neticesinde 15 tercümanın sözleşmesi feshedilmişti.
Konuya ilişkin konuşan Yeşiller Partisi lideri Cem Özdemir ise “Bu ülkenin güvenliği çalışan herkes bu ülkenin yasalarına sadık kalmalı” diyerek olayın ayrıntılı araştırılmasını talep etti.
MİT’in Almanya’daki en aktif birimi olan Havuz gazetesi Sabah ise her gün manşetine ihbar hattı numarası koyarak Almanya’daki vatandaşları ihbarcı olmaya teşvik ediyordu. Sabah, kullandığı dil ve gazetecilikle ilgisi olmayan bu fişleme çalışmasından dolayı, basın tarihinde eşi benzeri görülmedik para cezasına çarptırılacaktı ancak yine de ispiyon yayıncılığına ara vermeyecekti!

Hamle yaptığı her alanda uluslararası skandala imza atan MİT yine de faaliyetlerinden vazgeçmiyor, başta resmi kurumlardaki personel olmak üzere, cami cemaatinden, market çalışanlarına kadar herkesi jurnalci olmaya zorlarken, diğer yandan hem paramiliter güç oluşturmak hem de fişleme işlerini bulundukları devletin kanunundan saklamak için bir takım yapılanmalara gidiyordu.
İşte Almanya Osmanlıları böylesi bir iklimde oluşturuldu. Sabıkalı pek çok tekinsiz kişi bu yapılara üye olarak kaydedildi ve bazıları Alman mülteci kurumlarına koruma olarak sokuldu…
(TR724)