Romanya Haber

Yeni Başlayanlar İçin Facebook Skandalı (2)

Yorum | Naci Karadağ

Çıkan kısmın özeti: Dünyanın en pahalı şirketlerinden olan Facebook birkaç gün içinde yüzde 10 değer kaybetti. Ancak kaybettiği bu maddi değerin yanında çok daha önemli gelişmeler oldu. Amerika’nın başkanını seçebilecek kadar büyük manipülasyonların artık bir komplo teorisi olmadığını da görmüş olduk. Evet, Donald Trump parasını bastırıp ABD Başkanlığını almıştı ama bizler, yani sıradan sosyal medya kullanıcıları da çok masum değildik bu konuda. Bittabi Facebook da…
Şimdi filmi biraz geri sarıyoruz…
Yıl 2010… Pazarlama alemindeki “Şayet bir ürün bedava ise dikkat edin, zira çok büyük ihtimalle burada ürün sizsiniz” düsturu doğru çıkarırcasına Facebook kullanıcılarına pek çok uygulama imkanı sağladı. Bunların hepsi de bilâ-bedel yani ücretsizdi. Tabii Facebook sahipleri bunu ana babalarının hayrına yapmıyorlardı. Bize yüklettikleri her uygulama karşılığında onlara yetki vermemizi istiyordu. Bir balon patlatırken onlar da yedi şeceremizi uygulama geliştiricilerine satarak büyümeye devam ettiler. Sadece bu yıl içinde yani 2010’da, sosyal medyaya sürülen 1800 uygulama arasında 148 tanesi, arkadaşlarınızın bilgilerini de istiyormuş. Araştırma süresince bu yetki, uygulamalar tarafından toplam 68 milyon kez istenmiş. Bunu ben değil Penn State Üniversitesi yaptığı araştırmayla ortaya çıkardı, meraklısı şuradan inceleyebilir. Yani siz, “acaba profilime kim baktı” isimli aptal uygulama ile eski sevgilinizin sizi hala merak edip etmediğini öğrenmeye çabalarken 7 ceddiniz Facebook pazarında satışa çıkarılmıştınız bile!
Diyelim ki, gizlilik ve mahremiyete çok önem veriyorsunuz. Öyle ya, evinize yabancı girmesin diye kapınızı sıkı sıkıya kilitliyor, çocuklarınıza tanımadıklarına kapıyı açmamanızı öğütlüyorsunuz ama, sonra evin salonunda Facebook’u açıp alemlere akıyorsunuz. Diyelim ki, “Aga bu yetki verme işi beni kıllandırdı, vermiyorum” diye reddettiniz. Yine yeterli değil. Çünkü listenizde olan bir başka sivri akıllı bu yetkiyi onlara verdiği için, sizin sayfanız artık kamu malı. Hele bir de etiketleme ve etiketlenme zaafınız varsa yandı gülüm keten helva!

Yani siz belki kendi bilginizi bir nebze koruyabiliyorsunuz ama arkadaşınız sizi çoktan sattığı gibi, siz de onları çoktan satmış olabilirsiniz!
Devam ediyoruz…
Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim!
Özellikle gelişmiş ülkelerde sosyal medya hesapları artık -ciddi delil olarak sayılmasa da- kanaat belirten önemli veri olarak kabul ediliyor. Yani sosyal medya paylaşımlarınız, arkadaş listeniz, beğenileriniz vesaire demografiniz hakkında önemli veriler içeriyor. Hatta sizi sizden bile iyi tanıyabilen algoritma ürettiler. Ne zaman yaptılar bunu? 2012’de…
Aslında bir sosyal medya kullanıcı için, uygulama ya da anket doldurulmasına bile gerek kalmadan tıynetini ortaya çıkarmak mümkündü. Misal ilk takip ettiği insanlar, onu ilk takip edenler, ilk paylaşımlar ve en önemlisi beğeniler. Onun beğendikleri ve onu beğenenler. Bu bile kapitalist sistemin çakal radarlarını ve iştahlarını açmaya yeterliydi. Nitekim öyle de oldu.
Seçim kazanmak için her yolu mubah olarak gören siyasetçiler yavaş yavaş değil çok büyük bir hızla bu mecrayı keşfetmişlerdi. Ve bunu en iyi kullanan kişi şüphesiz Barack Obama oldu. Ancak Obama bu işi etik kurallar çerçevesinde ve mümkün mertebe azami derecede hukuk içerisinde kalarak yapmıştı. Ancak Obama’nın sosyal medya datalarından yola çıkarak seçmen tercihlerini değiştirmek değil, bu tercihlere göre söylem üretmek için kullandığı gerçeğini de unutmamak lazım. Bahsini ettiğimiz son kampanyada ise bir tür yengeç yöntem izlenip, seçmen tercihleri etki ve algı oyunlarıyla değiştiriliyor. Hepsini anlatacağız ama Obama’nın seçim kazandıran taktikleri için şurayı ziyaret edebilirsiniz. Dikkat buyurun yıl henüz 2012. NY Times’da yer alan bir yazıda, Türk uzman Zeynep Tüfekçi de benzer konulara daha akıcı ve lineer örneklerle açıklamalar getirmişti. O da şurada. Ayrıca Zeynep Hanım’ın şu konuşmasını da izleminizi hassaten tavsiye ederiz. Konumuza dönelim.
Michal Kosinski, (buyrun size yeni bir isim daha) 2008 yılında Varşova’da öğrenciyken, alanının en eski enstitülerinden olan Cambridge Üniversitesi Psikometri Merkezi’ne doktoraya kabul alarak hayatına yeni bir yön verdi. Aslında bizzat kendisini de şaşırtan olay şöyle gelişmişti:
Cambridge Üniversitesi Judge Business School’da öğretim üyesi olan David Stillwell o dönem daha bu kadar dev bir platforma dönüşmemiş olan Facebook için bir uygulamayı yayına aldıktan yaklaşık bir sene sonra, Kosinski, Stillwell’ın ekibine katıldı. “MyPersonality” uygulaması, kullanıcıların “Beş Büyük” kişilik anketinden elde edilen bir avuç psikolojik soruyu da içeren farklı psikometrik anket formlarını (“kolayca paniklerim,” “başkalarıyla çelişirim”) doldurmalarını sağladı. Değerlendirmelere dayanarak, kullanıcılar, bir “kişilik profili” (kişisel Beş Büyük değerleri) sonuçlarını aldı ve anketlerde kişisel Facebook profil verilerini araştırmacılarla paylaşmayı seçebiliyordu.
“Eee ne var bunda?” diyenleri duyar gibi oluyorum.
Neler yok ki?
Kosinski, anketi birkaç düzine üniversite arkadaşının dolduracağını beklerken yüzlerce, binlerce, daha sonra milyonlarca insan en mahrem şeylerini anketlerde açıklamıştı. İki doktora öğrencisi aniden psikometrik sonuçları Facebook profilleriyle bir araya getiren en büyük veri kümesine sahip olmuşlardı ve bu çağda bilgiden daha değerli bir şey olamazdı!
Kosinski ve meslektaşlarının sonraki birkaç yıl içinde geliştirdikleri yaklaşım aslında oldukça basitti. Önce çevrimiçi (online) test aracılığıyla deneklere anket formları sağlandı. Aldıkları geri dönüşlerle psikologlar, ankete katılanların kişisel Büyük Beş değerlerini hesapladı. Kosinski’nin takımı, Facebook “beğenilerini”, kişinin paylaştığı ya da yayınladığı konulardan veya diğer cinsiyet, yaş ve ikamet yerleri gibi her türlü çevrimiçi (online) veriyle anket sonuçlarını karşılaştırdı. Bu araştırmacıların korelasyonları verilerle bağlanmasını sağlamıştı.
Ve netice…
2012 yılında Kosinski, bir kullanıcının 68 Facebook beğenisi ile ten rengini (yüzde 95 doğruluk payı ile), cinsel yönelimlerini (yüzde 88 doğruluk payı ile) ve Demokrat ya da Cumhuriyetçi Parti’yi desteklediğini (yüzde 85 doğruluk payı ile) kanıtlayabiliyordu. Ama burada bitmiyordu. Entelektüel tavır, dini eğilim ya da alkol, sigara, uyuşturucu kullanımı da saptanabiliyordu. Hatta veriler doğrultusunda birinin anne ve babasının boşanmış olma sonucuna bile ulaşılabiliyordu.
Çok mu absürd geldi sizlere? Buyurun denemesi bedava Kendisini Facebook “beğeni”leri üzerinden test etmek isteyenler, buna Kosinski’nin web sitesinden ulaşabilir ve daha sonra sonuçlarını Cambridge Üniversitesi Psikometri Merkezi‘ninki gibi klasik bir OCEAN anketinin sonuçlarıyla karşılaştırabilirler.)
Modellemenin gücü, bir konunun cevaplarını ne kadar iyi tahmin edebileceği ile gösteriyordu ve bu art niyetli insanların elinde en büyük kimyasal silahtan bile tehlikeli olabilirdi aslında!
Kosinski, modeller üzerinde kesintisiz olarak çalışmaya devam etti: kısa bir sürede, 10 Facebook “beğeni”si ile bir kişiyi ortalama iş arkadaşından daha iyi tanımayı başardı. 70 “beğeni”, bir kişinin arkadaşlarının bildiklerini aşmak için yeterliyken 150 “beğeni” ebeveynlerinin bildiklerini ve 300 “beğeni” ile ise eşlerinin bildiklerinden daha fazlasını biliyordu. Daha fazla “beğeni” ile bir insanın kendisi hakkında bildiklerinin üstüne çıkabiliyordu. Kosinski’nin bu bilgileri yayınladığı gün iki telefon aldı. Bir dava tehdidi ve bir iş teklifi; her ikisi de Facebook’tandı.
Nasıl iş heyecanlı olmaya başladı değil mi?
Merak etmeyin devam edeceğiz…
(TR724)