YORUM | SEFER CAN
“Zaman zaman mahkemelerimizin, yüksek yargı kurumlarımızın, Anayasa Mahkemesinin kararlarını eleştirdiğimiz olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Ama hiçbir zaman bu kararları yok saymadık. Gereğini yerine getirme konusunda tereddüde düşmedik. Adaletin tıkandığı, bu kuruma olan güvenin kaybolduğu bir yerde diğer erklerin sağlıklı çalışabilmesi mümkün değildir. Mazlumun ahının arşı titrettiğine iman eden insanlar olarak adaleti kaybettiğimizde her şeyimizi kaybedeceğimizi bilmek zorundayız.”
Sokakta bir anket yapıp bu sözlerin kime ait olduğunu sorsak, Tayyip Erdoğan cevabı alacağımızı hiç sanmıyorum. “İstanbul’un silüetini bozduk, şehre ihanet ettik” cümlesini kuranın Erdoğan olması kadar şaşırtıcı değil mi? Benzer bir şaşkınlığı Erdoğan’ın kilere kaldırdığı siyasetçilerden olan Cemil Çiçek de yaşamış olmalı ki, “’İstanbul’un silüetini bozduk’ diyor. E kim bozdu? Amerika mı, Rusya mı bozdu?” diye sordu. Aynı soruyu adalet için de sorabiliriz: “Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımıyorum da saygı da duymuyorum” açıklamasını Trump yapmış olamaz. Olsa olsa Putin kurabilir bu cümleyi…
Moody’s, Türkiye’nin kredi notunu düşürürken Anayasa Mahkemesi kararlarına bile uyulmadığını hatırlatmadı mı? Hukuk güvenliğinin olmadığı bir ülkede yatırım yapmak risklidir demedi mi? Yüz binlerce insanın acı acı tecrübe ettiği, Mısır’daki sağır sultanın bile haberdar olduğu adaletsizliklerden en son şikayet edecek kişi AKP Genel Başkanı (Cumhurbaşkanı) Erdoğan olabilir.
Bazen kendini tekzip eden öyle çarpıcı açıklamalar yapıyor ki karşımızda birden fazla kişi olduğunu düşünebiliriz. Bir gün savcıların da kafası karışacak ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’a cumhurbaşkanına hakaretten dava açacaklar!
Yargıçları toplayıp ‘acımayın, acınacak hale gelirsiniz’ diyen hangi Erdoğan’dı? Can Dündar’ı ‘Bunu yanına bırakmam’ şeklinde tehdit edip yargıçlara görev veren… Büyükada’da toplantı yapan insan hakları aktivistlerini; gazeteci Deniz Yücel’i aylarca tutuklu yargılatan sonra pazarlıkla salıverdiren… “HSYK bazı yargıçlar için geç kalıyor” deyip sonra apar topar yapılan toplantının ardından özürleri kabul eden… Sahi karşımızda kaç tane Erdoğan var? Nedir bu kadar çelişkinin sebebi? Prompteri ele geçirildi ya da konuşma yazarları arasında kriptolar var türü şakaları bir kenara bırakıyoruz.
Çoğul kişilik dedikleri bu mu bilemiyorum. Konunun uzmanlarının konuşması lazım. Siyasi analizle sonuca gitmek istediğimizde şunları söyleyebiliriz.
DAHA ÖNCE TUTMUŞ YÖNTEMLER
1- Erdoğan daha önce defalarca başvurduğu ‘aldatıldım’ oyununa zemin hazırlıyor. Mavi Marmara olayında yıllarca verdiği desteği unutup “Giderken dönemin başbakanına mı sordunuz?” demişti. ‘Savcısıyım’ diyecek kadar ileri gittiği Ergenekon Davalarında aynı taktiğe başvurmuştu. Çözüm sürecini en yakın adamları Efkan Ala ve Yalçın Akdoğan’a emanet etmesine rağmen masayı devirirken, “Dolmabahçe mutabakatından haberim yoktu” deyip kenara çekilmişti. Bizzat izin verdiği İmralı ziyaretlerinin fotoğrafları Selahattin Demirtaş’ın yargılanmasında delil dosyasına konuldu.
2- Son zamanlarda sıkça yeni bir metot deniyorlar. İyi polis kötü polis oynuyorlar. Bürokratlar ölümü gösteriyor, Erdoğan hastalığa razı ederek prim topluyor. Motorlu Taşıtlar Vergisindeki fahiş artışı vatandaşa böyle sundular. Arabalara cam filmden özel halk otobüslerinin eylemine kadar ‘kurtar bizi reis’ senaryoları sahneleniyor. 215 bin kişiyle başlayan ByLock listesine önceleri toz kondurmuyordu. Sonra sayı 90 binlere kadar düştü. Son süreçte 11 bin 480 kişi ayıklandı.
İster ‘aldatıldım’ aldatmacası isterse iyi polis rolü… Hepsi ufukta belirtileri görülen seçimleri garantileme manevrası.
BÜYÜYÜ BOZAN AÇIKLAMA
Erdoğan adalet manifestosu irat ederken Hakimler Savcılar Kurulu Başkanvekili Yılmaz, bütün büyüyü bozdu. Yılmaz, 1.300 hakimden 173’ünün atanmaması üzerine başlayan tartışmada yine şecaat arz ederken suç üstü yakalandı. Son yıllardır hukuktaki suçun ve cezanın şahsiliği ilkesinin rafa kalktığını biliyoruz. Eşinden, babasından dolayı tutuklanan yüzlerce insan, aynı şekilde iptal edilmiş 240 bin pasaport var. Şimdi hukuku güncellediklerini ve bir aşama daha ileri gittiklerini görüyoruz. İkinci üçüncü derece yakınlar da cezalandırılmaya başlanmış. Yılmaz aynen şöyle diyor: “Bazı arkadaşlarımız hakkında bizi tatmin edecek bilgi olmadığını gördük. Bu 173 kişi içinde bir kişi ile ilgili doğrudan terör örgütü bağlantısı yok. Ancak FETÖ ya da başka terör örgütleri ile iltisak noktasında bazı deliller var. Yani ikinci kuşak, üçüncü kuşak akraba iddiaları var. Şimdi bu inceleniyor. Belki 173 kişi de mesleğe kabul edilecek.”
Erdoğan’ın adalet edebiyatının makyajını döken sadece bir örnek bu. İçli köfte yaptığı için tutuklanan ev kadınlarını söylemiyorum bile. Biz de Cemil Çiçek gibi soralım o halde: Siz baştayken adalete kim tecavüz ediyor, ABD mi Rusya mı? Ergenekoncu yargı demeyin kimse inanmaz. Ergenekon, ‘Milli orduya kumpas’ değil miydi?
(TR724)