Romanya Haber

‘Türkiye’de Özgür Olmadan Yaşamaktansa Atina’da Aç Kalmayı Tercih Ettik’

Eşi ve 4 çocuğu ile Meriç'i geçerek Yunanistan'a sığınan Cumali Demirci, “Canımızdan çok sevdiğimiz ülkemizi terk etmek kolay olmadı, ama hürriyetsiz yaşayamazdık. Türkiye'de ozgur olmadan kalmaktansa Yunanistan'da aç kalmayı tercih ettik.”

MEHMET ARDA DURU

Atina’nın Omonia Meydanı’nda yorgun yüzlerin ve tedirgin bakışların arasından metroya bindiğinizde Pire yönüne giden yeşil hattaki kırmızı vagonların içinde bulacaksınız kendinizi. Turistler ve Atinalılar için meydan denince akla Syntagma gelse de sürgünler ve mülteciler için buluşma noktası Omonia’dır, bazen de Monastraki…
Yunan başkentinin yeni sakinlerinden Cumali Demirci (42), fazla seçme şansı da olmadığı için kendisini Omonia’ya getirecek hat üzerinde tutmuş geçici evini. Demirci’nin, Yunanistan’ın bağımsızlık savaşında can veren halk kahramanı Giorgos Karaiskaki’nin adını alan ünlü Olympiakos stadına yürüme mesafesindeki yeni evinin kontratı bir aylık. İstanbul’da kurulan AEK ile ev sahibi takımın oynadığı maçta 1981 yılında çıkan olaylarda, tam 21 Olympiakos taraftarının hayatını kaybettiği ünlü stadın çevresine başka acıların kurbanları yerleşmiş şimdi. İstanbullu Rumların yakın mahallelerde olmasından mıdır nedir, Türkiye’deki hukuksuz uygulamalar ve sürek avından canı, ailesi ve özgürlüğü için kaçan Gülen Cemaati mensupları burayı çok sevmiş.
KHK İLE İŞİNDEN ATILDI
Cumali Demirci de o isimlerden biri. Sınıf öğretmenliği mezunu olan ve kamuda memur olarak çalışan Cumali Demirci, yeni doğan kızları henüz 5 günlükken eşi gözaltına alınınca ne yapacağını şaşırmış. 1996’da girdiği Çukurova Üniversitesi’ni bitirdikten sonra cemaate yakın okullarda görevler üstlenmiş. 2011’de Tarım Bakanlığı’nda memur olarak çalışmaya başlamış. 15 Temmuz sürecinde ise KHK ile işinden edilmiş.
Sonrasında, farklı illerdeki akrabaların evlerine art arda baskınlar yapılmaya başlayınca tedirginliği artmış. Türkiye’nin kendisi ve ailesi için güvenli olmadığını anlayan Demirci, ülkeyi terk etmeye karar vermiş: “İnanamıyorum, hayatımda bir gece bile kalmadığım, sadece İzmir’e giderken belki çay içtiğim Konya’daki listelerde bile aranıyordum. Konya’nın yerel medyası benim kimlik bilgilerimi verip doktor olduğumu iddia ederek her yerde aranıyor haberleri yapıyordu.”

‘HAZIRLANIN GİDİYORUZ’
Eşine “Hazırlanın gidiyoruz” demesiyle birlikte ailece kendilerini Meriç nehrinin kıyısında bulmaları sadece iki gün sürmüş. Ege Denizi’nden Hüseyin Maden ailesinin başına gelen felaket ve başka acı tecrübelerden haberdar olduğu halde nehri geçmeye karar vermiş. Kaçakçılarla ilgili araştırma yapan Demirci, “Çok pahalıydı ve bizim o kadar paramız yoktu. Bot alıp, şişirip kendim denemeye karar verdim,” diyor. Eşi, dört çocuğu ve bir arkadaşıyla Meriç kıyısına geldiklerinde o kadar hızlı hareket etmek zorunda kalmışlar ki, eşine ve çocuklarına can yeleği giydirmediklerini nehrin ortasında fark etmiş. “Daha önce ne bot kullandım ne kürek çektim. Akıntının gücüne karşı döne döne karşı kıyıya doğru yol aldık. Gece sessizliğini çocukların korku dolu çığlıkları bozuyordu. 10 dakika sanki saatler sürdü. Tam botu bağlayacağım ayağım kaydı ve suya düştüm. Bende can yeleği vardı batmadım. Karaya çıkarken ikinci kez düşünce cebimde telefon, para, kimlik ne varsa ıslanmıştı” diyor Demirci o anları tekrar yaşarken.
Polise ve güvenlik güçlerine yakalanmadan küçük bir köye, oradan da Edirne’nin karşı kıyısındaki Yunanistan’ın Orestiada kasabasına varmışlar. Durakta durumlarından şüphelenen polis gözaltına alarak onları iki gün kalacakları mülteci kampına götürmüş. Yasal işlemler yapıldıktan sonra ise ellerinde resmi geçici kimlik belgesiyle önce otobüsle Dedeağaç’a, oradan da Selanik üzerinden Atina’ya ulaşmışlar.
ATİNA’DA ZOR GÜNLER
Atina’da Türkiye’de öğretmen ve memur olarak sakin bir yaşam süren Cumali Demirci ve ailesi için zor günler başlamış. Bilmediği bir yerde, anlamadığı bir dilde günlük hayatını sürdürmek kolay olmamış. “Buraya hiç bilmeden geldik, birkaç gün kalıp Avrupa’ya gideriz,” diye düşünse de hayalleri suya düşmüş: “Ne biletimiz vardı, ne pasaportumuz ama her şeyin kolay olduğunu zannederek yola çıktık. Öyle olmadığını yaşayarak gördük. Buradan bir seyahat için gerekli olan belgeleri bulmak için şebekelere dil dökmekten ve para vermekten başka çare yoktu.”

En büyük zorluğu ise kiralık ev ararken yaşamışlar. Yaşadıklarını, “Ev sahipleri haftalık ve aylık anlaşmalar yapıyor ve kredi kartı istiyordu. Ama bizim maaşımız olmayınca kredi kartlarımız da iptal edildi. Çok fazla da nakit paramız yoktu” diye anlatıyor Demirci.
Cumali Demirci ev arama macerası sırasında Türkiye’de yaşananların toplumun her kesimini etkilediğini gösteren bir örnek de yaşamış:
”Ev bulmama yardım edecek kişi ile saat 11’de Syntagma Meydanı’nda buluşmak üzere sözleştik. Aradan dört saat geçti gelmedi. Eşim ve çocuklar da yanımda. Bir gözümüz küçük oğlumuzdaydı. Parkta bir oraya, bir buraya koşuyordu. Bir ara baktım, biriyle konuşuyor. Şaşırdım, bizim oğlan çok yetenekli galiba, iki günde konuşacak kadar Yunanca öğrendi diye şaka yaparken yanlarına yaklaştım. Meğer Türkiye’den bir başka kişi… Oğlum onların çocuğuyla ahbap olmuş. Meğer onlar da bizim yaşadıklarımıza benzer şeyler yaşamışlar. Konuştuğumuz kadının Alman vatandaşı eşi Türkiye’ye gelmiş. Kayseri’de akraba ziyareti yaparken hükümetin uygulamalarını eleştiren birkaç söz söylemiş. Sen misin yıllık izinde muhalefet yapan… Kadını Kayseri’de havaalanında alıkoymuşlar, pasaportunu ve bütün evraklarını almışlar. Öylece kalakalmış. Bir de yurtdışı yasağı koyunca kadın çaresiz kaçakçılara ulaşarak bizim gibi Meriç nehrinden geçerek Atina’ya kadar gelmiş. Eşi ve çocuklarıyla onlar da Atina’da buluşmuşlar, Almanya konsolosluğundan seyahat belgesi alıp tekrar eski hayatlarına dönecekler.”
Demirci’nin parkta karşılaştığı aile onlara üç günlük bir ev bulmuş. Ev kötü, ortam sağlıksız olunca önce bir haftalık başka bir ev, sonra da 1 aylık daha başka bir eve, şimdi de oturdukları ‘1 artı 1’ daireye taşınmışlar.
“Maddi imkânlarımız zaten kısıtlıydı,” diyor Cumaali Demirci, “Eşim 15 senedir, ben 17 senedir çalışıyorum. Bütün varlığımız bir arabaydı. Onu da 15 bin lira annemden, 16 bin lira kayın biraderimden borç olarak ve kendim de 15 bin lira ekleyerek alabilmiştim. Gelirken sattım ama sadece üçte biri benimdi o paranın.”
‘HÜRRİYET’İ TERCİH ETTİK’
Gözleri doluyor, ağlıyor Cumali Demirci: “Canımızdan çok sevdiğimiz ülkemizi terk etmek kolay olmadı, ama hürriyet olmadan yaşayamazdık. Terk ettik…” Sözlerini şöyle sürdürüyor: “Buradaki şartları gördük. Türkiye’de kalamazdık. Türkiye’de kalmaktansa Yunanistan’da aç kalmayı tercih ettik.”
Tesellisi Yunanistan’da gördükleri sevgi ve şefkat. “Yunanlar sağ olsunlar, çok nezaketli insanlar. Bize yıllarca devlet politikası olarak düşmanmışız gibi anlatıldı. Alakası yok. Her toplumun içinde iyisi de vardır, kötüsü de. Fakat Yunanların çoğu iyi ve hoşgörülü insanlar. Bunu anlamak için Yunanistan’a gelmek, Atina’da yaşamak gerekiyormuş. Türkiye’den öyle gözükmüyor,” diyor gülümseyerek.

Her gün yeni bir iyilik öyküsüyle karşılaştıklarını anlatıyor Demirci: “Bir arkadaşımız var. Kendisi bilgisayar mühendisi, eşi doktor. Dafni semtinde ev bakıyorlar, 700 euro istiyor ev sahibi. Ev sahibi göçmen iki ailenin birlikte kalma teklifini kabul etmiyor. Gecenin bir vakti boynu bükük ayrılırken ev sahibi, ‘Gelin, kira 400 olsun ama tek aile kalın’ diyor. Düşünebiliyor musunuz, onları göndermeye razı olmuyor ve 300 euro aylık gelirinden oluyor.”
Ailenin bütün planı Atina’dan bir an önce çıkıp 4 çocuklarıyla birlikte yeni bir hayat kurmak. Yunanistan’da iş imkânlarının sınırlı olması, fazla göçmenin olması Demirci ailesini ve Atina’da yaşayan 500 dolayında aileyi yeni arayışlara itiyor.
Eşi Ayşe Hanım, çocukları İdil (1), Akif (3), Abdullah (10) ve Ahmet (12) için belirsizliğin getirdiği sıkıntılar olsa da eğitim çağındaki çocukları mahalle okuluna başlamış bile.
Yunanistan’da sıkışıp kalan çok fazla aile var. “Herkes kaygılı ve çok stresli. İnsanlar sıkıntıda. Birkaç ay içinde 200’e yakın ailenin bütün parası bitecek. Maddi olarak sıfırlanacaklar. Acil bir şey yapılmalı,” diyor Cumali Demirci.
‘DÜŞMAN DEĞİLİM AMA KIRGINIM’
Türkiye’de kimseye düşman olmadığını ama kırgın ayrıldığını anlatıyor Demirci. Ne yakınlarının ne de tanıdıklarının kendisini aradığını anlatıyor: “İnsanlara çok yardım ettik, hep en zor zamanlarda yanlarında olduk. Ama şimdi kimse aramıyor.” Hayatı boyunca bir çakı bile taşımadığını söyleyen Cumali Demirci, “Bize karşı işlenen bir suç varsa hukuk önünde hesabını soracağız yapanlardan. Bakın ondan vazgeçmem, hakkım. Düşmanlığım, kavgam gürültüm olmaz. Ahirete kalırsa orada da hakkımızı sonuna kadar alacağız.” sözleriyle bir gün Türkiye’ye dönme umudunu kaybetmediğini gösteriyor.
En büyük üzüntüsü ise doktorların “Artık yapacak bir şey yok, eve götürebilirsiniz” dediği annesinin yanında olamamak. 65 yaşındaki annesinin Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde devam eden kanser tedavisi 15 Temmuz süreciyle birlikte bitmiş. Akrabalarının evi hariç kendi evi beş kez polisler tarafından basılan Cumaali Demirci hastaneye gidip annesinin işlemlerini takip edememiş ve annesi çaresizce Malatya’ya dönmüş. “2000 yılında babam vefat ettiğinde kendi ellerimle toprağa teslim etti, 2008 yılında bir trafik kazasında aramızdan ayrılan kardeşimi de… Ne kadar ömrü var bilmiyorum ama en çok üzüldüğüm bana en çok ihtiyacı olan bir dönemde, annemin son günlerinde yanında olamamak” diyor Demirci.


KAYNAK: http://www.kronos.news/tr/turkiyede-kalmaktansa-yunanistanda-ac-kalmayi-tercih-ettik/