Romanya Haber

‘Köpekleşme!’

YORUM | ERKAM TUFAN AYTAV
Hukuk ve yargının köpekleşmesinden kim sorumlu sizce?
Bir süre önce iktidarın gizli/açık ortağı Doğu Perinçek bir TV programında ‘hukuk siyasetin köpeğidir’ diyerek bu cümleyi gündeme taşımıştı.
Yazımın girişinde dile getirdiğim sorunun bir ön kabulü dayattığının farkındayım.
Ama hukukun, yargının özellikle günümüz Türkiye’sinde siyasetin ‘köpeği’ olduğu konusu da tartışma götürmez bir gerçek.

Bu süreç elbette bir gün bitecek. AKP bütün yaptıklarının hesabını verecek. Yargı mensupları da yapılan zulümlerin uygulayıcısı olarak hesap verecek. Eminim o gün geldiğinde adalet karşısında hesaba çekilecek olan yargı mensuplarının kendilerini savunma açısından söyleyecekleri olacak. Siyasetin emredici, tehditkâr gücü karşısında o gün, ‘köpekleşmeden’ başka yapabilecekleri bir şeyin kalmadığını söyleyecekler belki de.. Her birinin isimleri adalet tarihinin utanç sayfalarına kaydedilecek.

Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın gazeteci Mehmet Baransu’nun gözaltına alınması hakkında internete düşen ses kaydındaki sözleri bu gerçeğin en sembolik ifadesidir.
17/25 Aralık Hırsızlık ve Rüşvet Operasyonu’ndan sonra Efkan Ala, İstanbul Valisi Mutlu’ya “Mahkeme kararına gerek yok, kapısını kırın alın o adamı, biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız” diyebilmişti.
Bu ifade hukukun AKP’nin köpeği olmasına iyi bir örnektir.
Ancak AKP Türkiye’sinde yaşanan sadece hukukun “köpekleşmesi” değil. Yargının da siyasetin “köpeği” haline gelmesi söz konusu.
AKP Türkiye’sinde yasama yani TBMM, Erdoğan’ın emrinde olduğu gibi Yargı da onun emrinde.
Günümüzde yargı mensuplarının, Erdoğan’ın iki dudağı arasından çıkacak bir emre karşı koyabilmeleri asla mümkün değil.
Tutukla denince tutuklayan, hapset denince hapseden, serbest bırak denince de serbest bırakan bir yargı var.
Bunun da en sembolik ifadesi, Anayasa Başkanı Zühtü Arslan’ın Erdoğan karşısında 90 derece açı ile eğildiği fotoğraf.
Şimdi gelelim AKP Türkiye’sinde yargının ‘köpekleşmesi’ sorununa. (Burada ‘köpekleşme’ ifadesinin bana ait olmadığını Perinçek’ten ödünç aldığımı tekrarlamama gerek yok sanırım.)
Bu ‘köpekleşme’ sürecinde en büyük günah kime ait sizce?
En büyük günah emir baş üstüne diyen yargı mensuplarının mı?
Yoksa emri veren siyasi iradenin mi?
Ya da meslek örgütlerinin mi?
Bence hiçbiri değil.
En büyük günah yargının ‘köpekleşme’ sürecine sesini çıkarmayan halka aittir.
Haber yaptı diye gazetecilerin, burs verdi diye esnafın, fakir öğrenciler için kermes yaptı diye ev hanımlarının, doğum yapan kadınların, 80 yaşındaki insanların, hapse girmesine sesini çıkarmayan ya da alkışlayan halktır en büyük günahkâr.
Bu süreç elbette bir gün bitecek. AKP bütün yaptıklarının hesabını verecek.
Yargı mensupları da yapılan zulümlerin uygulayıcısı olarak hesap verecek.
Eminim o gün geldiğinde adalet karşısında hesaba çekilecek olan yargı mensuplarının kendilerini savunma açısından söyleyecekleri olacak.
Siyasetin emredici, tehditkâr gücü karşısında o gün, ‘köpekleşmeden’ başka yapabilecekleri bir şeyin kalmadığını söyleyecekler belki de.
Asıl suçlunun siyasetin bu tutumu karşısında kendilerine arka çıkmayan, yalnız bırakan halk olduğunu söyleyecekler.
Bu söyleyeceklerinin bir mantığı olsa da, bu savunma onları da kurtarmayacak.
Her birinin isimleri adalet tarihinin utanç sayfalarına kaydedilecek.
(TR724)