Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, “Önümüzdeki derinleşen ekonomik kriz sürecinde ordunun kucağına darbeyi bırakmak isteyenler olabilir.” dedi.
Perinçek’e göre, 2018 çok kritik. Tartışmalı 15 Temmuz darbe girişimini Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) bastırdığını söyleyen Perinçek, “Tankı, önüne et yığını koyarak durduramazsınız. Siz şimdi ‘çıplak elle darbeyi yendik’ falan filan diyorsanız bunun gerçekle bir ilgisi yok” ifadelerini kullandı.
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Ahval’den Eşref Aydoğmuş’a verdiği röportajın ikinci bölümü yayınlandı.
İşte, Perinçek ile söyleşinin ikinci bölümü…
Rus devleti Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki hareketliliği nasıl saptıyor? Yabancı bir devlet ordunun içinden istihbarat alabiliyorsa, bu çok ciddi bir zaaf anlamına gelmiyor mu aynı zamanda?
Onu ben bilemem. Bana şunu söyledi; Rus devleti Türk ordusu içinde bir hareketlilik saptıyor, o kadar. Ordunun içinden istihbarat mı alıyordur, başka araçları mı vardır, bilemiyorum ben.
Tabii onlar F…’ye çok karşılar, ABD’nin karşısında mevzileniyorlar, o bakımdan dikkatle Türkiye’deki gelişmeleri izliyorlar. Ama bu istihbaratı nasıl aldılar, nasıl değerlendirdiler, onu bilmem mümkün değil.
Bu hareketliliği nasıl saptadıklarını sormadınız mı Dugin’e?
Yok sormadım, sormam. O, bizim ilişkilerimizin çerçevesine ve düzeyine yakışmayacağı için öyle bir soru aklıma bile gelmedi.
‘Hükümetin bu gelişmelerden öncesinden haberi vardı’ diyorsunuz Öyleyse ne beklendi? 250 kişinin ölümü engellenebilir miydi?
Siz kendinizi hükümet yerine koyun, bilgiyi aldınız ne yapacaksınız? Şunu gördüm; Hükümetin, TSK’nin içinde bağlantılarının koptuğunu gördüm. Yani bize hep şunu sordular; ‘bunlar doğru mu? Hakikaten TSK bu darbenin içinde yok mu? Sizin dediğiniz gibi bu bir grubun hareketi mi?’ diye soruları sordular.
Buradan da anladık ki; kendileri TSK içinden doğru dürüst haber falan alamıyorlar. Onların bu durumunu iyi görmek lazım.
“Bunlar doğru mu? Hakikaten TSK bu darbenin içinde yok mu? Sizin dediğiniz gibi bu bir grubun hareketi mi?” sorularını kim sordu size hükümetten? Neden size soruyorlar?
O gece biz hükümete sıkı durması, direnmesi için hem Cumhurbaşkanlığı çevresine hem Başbakan’a ulaşmaya çalıştık. Telefonları kapalıydı ama çevrelerindeki üst düzey şahsiyetlerle ilişkiler kurduk, onların da Cumhurbaşkanı’yla, hükümetle ilişkileri olduğunu o sırada öğrendik.
Ama onların şahıslarının adlarını söylemem doğru olmaz. Onlara şunu söyledik:
‘‘Kesin olarak söylüyoruz. Bu TSK’nın bir girişimi değildir, Amerikancıdır, F… mensupları, Türk ordusu içindeki gladyonun girişimidir, başarı şansları yoktur. Milletçe ve devletçe bunun karşısında sımsıkı durursak kesinlikle bozguna uğratılacaktır bu girişim.’’
Hükümetin ordu içinden haber alamadığını, orduyla güçlü bir bağının olmadığının nasıl farkına vardınız o gün?
Ertesi gün bize çeşitli sorular yönelttiler, o sorular aslında hükümetle ordu hiyerarşisi arasında kolaylıkla saptanabilecek konulardı. O hiyerarşinin, o iletişimin dahi koptuğunu anladık biz sorulan sorularda.
Kim yöneltti o soruları?
Onları söylemem doğru olmaz. Benden hiç beklemeyin böyle bir şey.
Hükümet yetkililerini kastediyorsunuz?
Yani AKP çevreleri diyeyim. Tabi ki AKP çevreleri; hükümet çevreleri, evet.
Yani AKP iktidarının bu durumunun yarattığı olumsuzluklar ve çıkmazlarını değerlendirmek lazım. O açıdan darbe benzeri istihbaratlar aldıkları zaman da neler yapabilecekleri konusuna verilecek cevap çok şey değil, onların bu konularda kabiliyetlerinin pek olmadığını tespit eden bir cevap olur.
Alexander Dugin’in 14 Temmuz’da bu gelişmeleri bildirmesi ve 1 gün sonraki kalkışmaya TSK Komuta kademesinin düğünde yakalanması garip değil mi? Herhangi bir teyakkuz halinin olmaması? Siz tüm bunları ‘kabiliyet eksikliği’ne mi bağlıyorsunuz?
Valla biz Vatan Partisi olarak iktidarda olsaydık, hemen darbe yapma olasılığı olan unsurları derhal kontrol altına alır, gözaltına alır, silahsızlandırır bunu önlerdik.
AKP iktidarının buna ne kadar muktedir olduğu daha çok onlar tarafından bilinebilecek bir konu. Ama şunu merak ediyorsak; bunu mahsus bıraktılar, yapılmasına göz yumdular ve böylece bastırma olanağını elde ettiler diye bir analiz varsa bu hiç gerçekçi bir şey değil.
Yani bu öyle tehlikeli bir şey ki göze alabilecekleri bir şey değil, çünkü güçlü değiller. TSK içinde önemli bir güçleri olmadığı için, bırakalım da darbeciler bunu yapsınlar ondan sonra bastırırız şeklindeki senaryo hiç gerçeğe, hayata uymuyor. Esas ben kabiliyete bağlıyorum. AKP iktidarının darbeyi önleme kabiliyeti yoktu. Zaten kendileri de, bazı AKP yetkilileri televizyonda şunu söyledi ertesi gün; Vatan Partisi olmasaydı bu darbe önlenemezdi.
İhmaller de olabilir ama burada ihmalden çok şey var, mesela siz Cumhurbaşkanısınız, kimseye ulaşamıyorsunuz, ne yapacaksınız? Elinizde doğru dürüst bir güç yok, üstelik MİT Başkanı’na da ulaşamıyorsunuz. Ne yapacaksınız?
Elinizde ya polis olması lazım ya asker olması lazım. Olmayınca? Darbe telefonla bastırılmaz. Bu başlık bile olabilir; darbe telefonla bastırılmaz.
Zaten dikkat ederseniz, Cumhurbaşkanı’nın elindeki telefonla yaptığı açıklamadaki yüzü, ifadesi falan da duruma hakim olmadıklarını ve zayıf olduklarını gösteriyor. Otorite elinde olan, elinde güç olan bir iktidar sahibi durumunda değildi.
“Erdoğan’ı Marmaris’te koruyan polis ‘F…’cü çıktı, Dalaman’dan İstanbul’a getiren pilot ‘F…’cü çıktı, darbenin merkez üssü Akıncı’yı vuran 5 pilot F,,,’cü çıktı, şimdi kahraman yaptığımız yüzbaşı da ‘‘F…’cü çıktı… Bildiğin Erdoğan’ı ‘F…’cüler korumuş” şeklinde yazılanlar oldu.. Siz nasıl yorumlarsınız bu durumu? Darbeye direnen cemaatçiler de olabilir mi yani?
Bu insanlar F…’cü olabilir ama uçağın pilotu kalkıp da Erdoğan’ı öldüremez. Neden öldüremez, bir kere öldürme amacı yok.
Birincisi; darbecilerin Erdoğan’ı öldürmek değil yargılamak ve toplum içinde küçük düşürmek ve Türkiye’de kendi leyhlerine, darbe leyhine bir iklim yaratmak istedikleri gözüküyor.
Öldürmek isteselerdi öldürürlerdi. Öldürmek istemedikleri, yakalayıp hapse atmak istedikleri çok açık.
Ya onlar F…’cü değil ya da F…’cülerdi ama kendisine TSK’nın verdiği emri o anda uygulamak dışında bir çare göremedi.
Sizin yorumunuz hangisi?
Tanımıyorum ki, olayı incelememiz lazım. Buradan ne çıkartılmak isteniyor? F… darbesini Türk Silahlı Kuvvetleri bastırdı. F… darbesini F…’cüler bastırmadı.
Bakın dikkat edin Türkiye’de 15 Temmuz’dan beri çok ciddi bir siyasi mücadele oluyor tank ve halkı karşı karşıya getiren. İşte ‘halk darbeyi bastırdı, halk tankı yendi’ gibi.
Çok yanlış.
Burada bir askeri güç var. Siz o askeri gücü nasıl durdurabilirsiniz? Yine bir askeri güçle. Elinizde askeri bir güç olmazsa ne yapacaksınız?
Hükümet şaşkınlık içindeydi. Benim televizyona çıkıp konuşurkenki yüzüme bakın, bir de devletin başında olanların yüzlerine bakın, göreceksiniz.
Bastıracak konumda, durumda, güçte olanların benzi yüzü atmaz. Türk ordusu bastırdı. Ben bunu Sayın Binali Yıldırım’a da söyledim. ‘Halk tank’ şeyini bırakın dedim. Tank et yığınıyla durdurulmaz, tank tankla durdurulur.
Türk ordusunun tavrı olmasa o darbe önlenmezdi. Tabi ki halkın mücadelesi cesaret verdi, kuvvet verdi, dengeleri etkiledi o ayrı. Ama siz tankı, önüne et yığını koyarak durduramazsınız. Siz şimdi ‘çıplak elle darbeyi yendik’ falan filan diyorsanız bunun gerçekle bir ilgisi yok.
Onun için o ‘halk tank’ edebiyatı tehlikeli. Sayın Binali Yıldırım da ‘Ben sizin bu görüşünüze tamamen katılıyorum’ dedi. Ve hakikaten bu görüşmemizden 45 dakika sonra falan TRT’nin önünde bir açıklama yaptı ve o açıklaması düzgündü. Hatta benim ona söylediğim cümlelerle çok güzel bir açıklama yaptı.
Bülent Arınç geçenlerde yaptığı bir açıklamada “82 yaşında çok ciddi sağlık sorunları olan ve başkasından yardım almadan hareket edemeyen yaşlı bir insanı tutuklu yargılayan ve ellerini kelepçeleyen irade milletin iradesi değildir. O irade ‘Hukuk siyasetin köpeğidir’ diyen ve Mustafa Türk örneğindeki gibi mağduriyetlere yol açan, hukuksuz yargı süreçleri için büyük bir sevinçle ‘Türk yargısı son 50 yılın altın devrini yaşıyor’ diyenlerin iradesidir.” ifadelerini kullanıyor. Bu operasyonların arkasında sizin olduğunuzu ima ediyor. Neler söylersiniz?
Bahsedilen uygulamalar, yani diyelim 80 yaşının üzerindeki insanların tutuklanması vs. bunlar oluyor maalesef ve tabii ki hukuken de yanlış, insani olarak da çok yanlış. Ama dikkat ederseniz F…’ye karşı mücadeleye böyle karşı çıkılır. Başka türlü karşı çıkılamıyor ki…
Bülent Arınç olarak kalkıp da, “Ben Amerikan gladyosunun yanındayım, taraftarıyım. Zaten F… ile de eskiden beri benim çok sıcak çok iyi ilişkilerim vardı. Onlar benim can arkadaşlarımdır, silah arkadaşlarımdır” diye savunma yapamayacağı için böyle savunma yapıyor.
Bülent Arınç’ın dediği, F… ile mücadelenin operasyonel anlamda arkasında olduğumuz doğru değil ama biz bu işin merkezindeyiz. Çünkü 50 yıldır bu mücadelenin içindeyiz.
Bunu F…….’çılar da söylüyor biliyor, Amerika da biliyor. Bu işin merkezinde Perinçek ve Vatan Partisi var diye Amerika basını da yazıyor, CIA raporlarında da yazıyor. Ama biz operasyonel anlamda Adalet Bakanlığı’nda, İçişleri Bakanlığı’nda bu işin planının yapılması örgütlenmesi konusunda bir etkimiz yok.
Yani “F… ile mücadelede asıl merkez, asıl irade biziz. AKP sadece uygulama aşamasındaki bir araç” mı diyorsunuz?
Onu demeyelim. Onlar da bu mevziye girdi ama onlar bizim gibi kararlı ve tutarlı değil. Çünkü onlar eski arkadaşlarıyla çarpışıyorlar. Eski iktidar ortaklarıyla, el ele verdikleri insanlarla, Türkiye’yi birlikte yönettikleri F… ile çarpışıyorlar.
Suç ortaklıkları var. Onun için suç ortaklarının birbiriyle mücadelesi başka bir şey, biz yine bu mücadeleyi yerinde ve faydalı görüyoruz, onu da söyleyeyim.
Sonuç itibariyle Türkiye’nin yararına olan bir mücadeledir evet ama bu ortaklık dolayısıyla AKP iktidarı F…’nün üzerine hiçbir zaman bir Vatan Partisi kadar kararlı yürüyemez, yürüyemiyor.
Bugün mücadele yürüttüğünüz Cemaat ile AKP’nin geçmişteki ‘suç ortaklığı’ndan söz ettiniz. Öyleyse bugün Cemaat’le olduğu gibi yarın da AKP ile mücadelenin merkezinde mi olacak Vatan Partisi?
Suç kapsamında evet. Ama esas olarak siyasi bir rekabetimiz var AKP ile. AKP ile bir iktidar mücadelesi ve yarışı içerisindeyiz. Ama suça karışan, beraber suç işleyenler anlamında tabi Türk yargısı suç ortaklarını takip edecektir.
Ben burada AKP’nin bütünü F…’nün suç ortağıdır demiyorum. Bunu demek çok yanlış. Tam tersine bugün biz aşırıya gidilmesi, F…’nün merkezindeki güçlerin ötesinde bu tutuklamaların çok yayılmasını doğru bulmuyoruz.
Kenarda köşede bu işlere karışmış, bulaşmış, efendim bankaya para yatırmış, telefon açmış falan, bu insanlara kadar işin yayılması hiç yerinde değil.
Tutuklamaların çok yayılmasıyla bağlantılı olarak şunu da sormak istiyorum; Bylock’ta da bir hata yapıldığı fark edildi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 1000 kişinin tahliyesinin talep edileceğini açıkladı. 30 bin kişinin durumunun ise tekrar inceleneceği söyleniyor. Tüm bu gelişmelerin ardından hala ‘Türk yargısı son 50 yılın altın devrini yaşıyor’ diyor musunuz?
Bu sözümün hala arkasındayım. Evet, altın devrini yaşıyor. Türk tarihinde irticaya karşı bu kadar kapsamlı bir mücadele olmadı. Bakın rakamlar veriyorum; 71 bin kişi, bunun 50 bini F… bağlantısı nedeniyle hapse atıldı.
Türkiye yargısı nereden nereye geliyor, Deniz Gezmiş’leri asan, idama mahkum eden bir yargıdan F…’cüleri ve PKK’yı kararlı olarak hapse tıkan bir yargıya geldik. Bu çok çok önemli.
Biz burada bir savaşın merkezindeyiz.
Yani Türk yargısına bir cesaret veriyoruz, kararlılık aşılamaya çalışıyoruz. ‘Devam edin, hukuku uyguluyorsunuz, yanınızdayız’ diyoruz. Şimdi Türkiye’nin başına bela olan unsurlarla bir mücadele yürütüyorsunuz. Doğru yapıyorsunuz’ şeklinde bir tavır koyuyoruz.
27 Kasım 2015’te bana verdiğiniz bir röportajda “Gülen Cemaati büyük ölçüde tasfiye edildi. Bu da yeter zaten. Bir Askeriye’de dokunulmadı deniyor ama ben TSK içerisinde Fethullah Gülen örgütlenmesinin önemli bir gücü olduğunu sanmıyorum” demiştiniz. Yanıldınız mı?
Çok güzel bir şey saptamışsınız. Vatan Partisi olarak tahminimizin çok ötesinde bir örgütlenmeye sahip oldukları ortaya çıktı. Gerçi biz bunların gadrine uğradık, hapse atıldık. Ben ve arkadaşlarım Ergenekon dolayısıyla hapislerde yattık.
Yani F…’yü 50 yıldır tanıyoruz ama şunu söyleyeyim Türk ordusu içinde bu kadar güçlü olduklarını, size verdiğim söyleşide de belirtmişim, bilemiyorduk. (…)
Ama tekrar şunda ısrar ediyorum; artık çok fazla bu tutuklamaları yaymamak lazım.
Bir takım elde edilen kanıtlarla, bugüne kadar tespit edilememiş önemli bazı isimlerin üzerine gidilebilir tamam, ama kalkıp da böyle iyice kenarlara doğru yaymanın Türkiye’ye hiçbir faydası yok.
TSK’da 30 bin önemli bir rakam. Şimdi geçen gün, Yaşar Güler’in Koruma Subayı Yüzbaşı Murat Akın itiraflarda bulundu. Yeni bilgiler ortaya çıkar, gizli kalan bazı unsurlar ortaya çıkar, tamam.
Ama kalkıp da bunu böyle çok kenarlara yaymak, her türlü diyelim telefon ilişkisi, yok bankaya para yatırmış, yok çocuğu onların okulunda okumuş falan filan, böyle suç tanımının dışına taşan uygulamalar doğru değil.
Suç tanımında da biraz bağışlayıcı ve dönüştürücü olmak lazım. İş sırf böyle polisle, hapishane ile halledilmez. Bir de eğitmek diye bir görevi var Türkiye’nin. Vatan Partisi’nin üstünlüğü de buradadır.
Biz bu işe bulaşmış çok sayıda vatandaşımızı da eğiterek, dönüştürerek tekrar Türkiye’ye kazandırabiliriz.
Partinizin üyelerinden Emekli Tümamiral Soner Polat, Teke Tek programında TSK’daki cemaatçilerle ilgili listeler hazırladıklarını açıklamıştı. Bu listelerdeki isimlerin tasfiye edildiğini söyledi. Bu listeler nasıl hazırlandı? TSK’nın bugünkü şekillenmesinde payınız var mı?
Ergenekon Balyoz yargılamaları sırasında tutuklu olan komutanlarımız TSK içindeki F…’nün yuvalanması konusunda çalışıyorlardı. İsim listeleri hazırlıyorlardı. Bunlar bu isimleri yargılamalarda, mahkemelerde de ifade ettiler, dosyalara koydular.
Aydınlık’ın 40-50 yıllık F…’ye karşı mücadele döneminde saptadığı isimler de var. Bunlar da Aydınlık’ta yayınlandı. Komutanlar bunlardan da yararlanmışlardır. Ve bu listeler hem dava dosyasına girdi, savunmalarda belirtildi, daha sonra 2014 Mart’ında ve yazında tahliyeler gerçekleşti, dışarı çıkan komutanlarımızın bir kısmı çalışmalarını sürdürdüler.
O anlamda Soner Polat amiralimiz listeler verdiklerini belirtiyorlar. Kendi tecrübeleri içerisinde, yani TSK içerisindeyken çevrelerindeki F… mensuplarını saptamışlardı.
“TSK’da bu kadar güçlü olduklarını tahmin edemedik” dediniz, yanıldığınızı söylediniz. Bugün de “Kurunun yanında yaş yanmıyor, yüzde 100’e yakın doğru tespitler” diyorsunuz. Bunda da yanılıyor olabilir misiniz? Yarın yine yanıldığınız ortaya çıkar mı?
Niye çıkmasın? (Gülüyor) İnsanlar yanılır. Ama şimdi tabi bakın bu konuda yanılmayız. Bizim 50 yıldır F… konusunda yaptığımız saptamalar hep doğru çıktı.
Bakın Yargıtay kararları vardı ‘bu terör örgütü değildir’ diye. ‘Hani nerede bunların silahı, külahı’ diye kararlar vermişti Yargıtay.
O zaman dedik ki biz; ‘Bunların silahı Türk ordusunun depolarında, bunların silahı polis teşkilatının depolarında.’ Silahlar çıktı mı oradan? Tank bile çıktı. Şimdi onun için, biz F…’yü çok iyi tanıyoruz.
Onunla ilgili tespitlerimiz esas olarak doğru ama diyelim kapsamı, rakamlar, yani 30 bin kişi değildir de 20 bin kişidir, 15 bin kişidir falan…
Kapsamı konusunda söylediklerimiz tam yüzde yüz doğru çıkmayabilir. Ama esas olarak bu örgütle ilgili tespitlerimizin eşi yoktur gerçeklik açısından.
Yapılan bu kadar ‘temizlik’ ve ‘tasfiye’nin ardından TSK’da yeni bir darbe ya da benzeri bir kalkışma ihtimalinin sıfıra indiğini söyleyebilir miyiz?
Önümüzdeki derinleşen ekonomik kriz sürecinde ordunun kucağına darbeyi bırakmak isteyenler olabilir. Yani çok derin bir ekonomik krizin derinleşeceği bir sürece giriyoruz.
2018’den bahsediyorsunuz?
Evet 2018’de. Görüyoruz yani. İthalatta daralmalar olacak. İthalata bağlı sanayide sorunlar olacak. Bazı işyerleri kapanacak, işçiler atılacak.
‘Tüm bunlar ülkeyi yeni bir darbeye götürebilir’ mi diyorsunuz?
Darbeye götürür demiyorum, eğer biz bu sorunlara bir çözüm bulamazsak ve bir takım sokakta da kontrol edilemeyen gelişmeler ortaya çıkarsa, ki Amerika bunu planlıyor ve yapmak için harekete geçmiş durumda.
Zaten söylüyorlar. 2018’i Türkiye’ye cehennem yapacağız diye Amerikalı yetkililer söylüyorlar. O koşullarda, istemese de ‘Türkiye’de asayiş yok’ falan diye ordunun kucağına böyle bir işi bırakmak isteyenler çıkacaktır.
Ben TSK’nın oralarda da son derece akıllı davranıp o tür planlara kesinlikle teslim olmayacağı kanısındayım. Türkiye çözüm yıllarına giriyor.
Bakın siz ilk başta ‘Siz şu kadar oy alıyorsunuz, nasıl olur’ falan gibi bir söyleminiz oldu. Bu dönemler, büyük köklü çözümleri gündeme getiren dönemlerdir.
Hz Muhammed’in Mekke’de kaç oyu vardı?
Mustafa Kemal Atatürk’ün 15 Mayıs 1919’da Bandırma Vapuru’na binerken kaç oyu vardı?
Şimdi önümüzdeki süreç Vatan Partisi’ni iktidara getirecek olan bir süreçtir. Türkiye’de önümüzdeki dönem bir darbe tehdidi yok ama Vatan Partisi’nin temsil ettiği bir kurtuluş ve çözüm var. Niye hep krizlerden olumsuz seçenekler çıkartıyoruz?
Ben diyorum ki bu krizden Türkiye çözüm çıkartacak. “Kör çıkmazlarda köklü çözümler üretilir” diye çok güzel bir söz var. Şimdi Türkiye bir kör çıkmaza giriyor, oradan köklü çözümle çıkacak. Tıpkı Mustafa Kemal gibi. O çözüm de Vatan Partisi’dir.
Geçtiğimiz günlerde Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler’in Koruma Subayı Yüzbaşı Burak Akın “F…’cüyüm” diyerek teslim oldu. 15 Temmuz’un kahramanlarından biri olarak biliniyordu, ayağından vurulmuştu darbecilere direnirken. Siz nasıl değerlendirdiniz bu olayı?
F… kaybetti. Ezildi esas olarak. Onun için kaybeden bir gücün içinden bu tür itiraflar önümüzdeki dönemde bekleniyor, beklenmelidir, bunlar olacaktır, çok normal.
Fakat tabi burada TSK’nın zaafları ortaya çıkıyor. Komutanların en yakınlarına kadar bu tür unsurların yaklaşabilmesi çok tehlikeli.
Şu ana kadar tespit edilememiş mi Burak Akın? Sizin arkadaşlarınız, partinizdeki komutanlar ne diyor bu konuda? Gözden mi kaçmış?
O ayrıntıyı bilmiyorum. Bir bilgim yok ama sizin bu soru işaretlerini koymanız son derece zekice, akıllı ve bu olayları izleyen birikimli insanların yapması gereken bir tespit.
Bu tür olaylarda soruşturmaları yürütenler veya bu operasyonları yürütenlerin, sizin bu ortaya koyduğunuz soruyu sorması ve incelemesi doğru olur.
Sizin yorumunuz nedir?
Ben şimdi yorum yapamıyorum. Ama sizin sorunuzun ciddi bir soru olduğu kanısındayım. Bilgim yok, bilgim olsaydı söylerdim. Maalesef bir bilgim yok bu konuda.
Yine 2015’te bana verdiğiniz röportajdan bir bölümle devam etmek istiyorum. Orada “Cemaatler tasfiye edilir fakat öncelik Gülen Cemaati’nin” demiştiniz. Diğer cemaatler tarikatlar için de bir tasfiye/mücadele süreci söz konusu mu?
Burada suç düzlemiyle sosyoekonomik ve kültürel düzlemi ayırmak lazım. Yani suç düzleminde, suç işleyen herkesin yakasına yargı yapışır. Bu cemaat üyesi, tarikat üyesi, Vatan Partisi üyesi, AKP üyesi, CHP üyesi farketmez.
Ama bir de sosyokültürel, sosyoekonomik düzlemde meseleye bakmak lazım. Atatürk diyor ki, “Türkiye; şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar ülkesi olamaz.”
Türkiye şeyhlerden, dervişlerden, tarikatlardan, cemaatlerden temizlenecek. Zaten tekke ve zaviyeleri ortadan kaldıran 1925 Aralık ayında çıkartılan hükümet kararnamesi, arkasından kanun da buna yönelikti.
Tekke ve zaviyelere bütün mallarıyla mülkleriyle vs el konuldu ve tasfiye edildi. O nedenle suç işlemeseler bile Türkiye’de tarikat, cemaat vs bunun zabıta yoluyla polis yoluyla değil, kültürel yoldan ekonomik yoldan tasfiyesi şarttır, gereklidir.
Tarikat ve cemaatlerin ‘mallarına, mülklerine’ el konulması ve bu şekilde tasfiyesi olabilir yarın bir gün öyle mi?
Yani bu kanunlarla olur, eğitimle olur, ekonomiyle olur ve olmalıdır, şarttır. Biz hiçbir vatandaşımıza müritliği yakıştıramayız.
Aydınlık’ın sürmanşetinde birkaç gündür Abdullah Gül var. “Abdullah Gül’ün 8 sabıkası” başlıklı haberde sayılan 8 madde aslında önceden Erdoğan’a yönelttiğiniz suçlamalardı. “BOP Eşbaşkanlığı, ABD’yle gizli anlaşma, PKK’yla açılıma destek, Ergenekon kumpasına destek” gibi. Erdoğan’ın yaptıklarıyla Gül’ü vurmak değil mi bu?
Hayır. Yani geçmişe bakarsanız, tabi bunlar beraberlerdi. Geçmişle ilgili bir yargılama, bir tespit yapıyorsak burada sizin bu görüşünüz dikkate alınabilir. Ama bugün Tayyip Erdoğan yönetimi F…’nün ve PKK’nın üzerine yürüyor. Abdullah Gül ise Amerika’nın iktidar planları içerisinde roller üstleniyor.
‘Abdullah Gül hala cemaat bağlantılı’ mı demek istiyorsunuz?
Suç anlamında söylemiyorum ama F…’nün dostu olduğu biri. Siyasi planda Fethullah Cemaati’ne daha yakın. En azından onlarla yakınlığını sürdürüyor.
Tayyip Erdoğan’lar Fethullah Cemaati ile büyük bir savaşa koydular ve kelleyi ortaya koydular, Abdullah Gül o savaşta Fethullah Cemaati’nin müttefikleri cephesinde kaldı.
Ve bir iktidar projesi oluşturuldu. O projede Abdullah Gül, Kemal Kılıçdaroğlu, Fethullah Gülen, HDP…
İYİ Parti de şimdi o projenin içine dahil edildi. Amerika’nın tutumuna bakarak da anlayabiliriz, Amerika Abdullah Gül’ü tutuyor, beğeniyor, seviyor, ama Tayyip Erdoğan’ı sevmiyor.
Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay gibi gazeteciler hapiste. Bu kişiler cemaate yakın gazete ve televizyonlarda boy gösterseler de cemaatle ‘organik bağı olmadığına kanaat getirilen’ isimler. Bunun yanı sıra dindar kimlikli, kürt kimlikli, her kesimden birçok gazeteci de cezaevinde. Türkiye bir gazeteci hapishanesine döndü adeta. Bu konularda hükümetin ve yargının yaklaşımını nasıl karşılıyorsunuz?
Biz hiçbir gazetecinin, gazetecilik faaliyeti yüzünden, haber yaptığı için hapse atılmasına taraftar değiliz. Ama o adını saydığınız kimseler hakikaten gazetecilik faaliyetiyle mi yoksa F… ya da PKK bağlantıları nedeniyle mi hapishaneye atılmış, tutuklanmışlardır?
Bunu saptayacak olan tabi ki Türk yargısıdır. Saydığınız isimler, Ergenekon-Balyoz tutuklamaları sırasında çok açık bir şekilde F…’nün tertiplerinin hizmetindelerdi.
Örneğin; benim 23 bin G3 tüfeğini bir otomobilin bagajında Genelkurmay Başkanlığı ile birlikte Irak’a geçirdiğimi manşetlerden yazdılar.
25 bin G3 tüfeği, 20 adet TIR’a ancak sığıyor. Ve 2 kilometrelik bir konvoy. Bunu kalktılar, bir otomobilin bagajına sığdırabildiler.
Niçin? Çünkü F…’nün tertiplerinin hizmetinde oldukları için.
Bunlar eylem değil mi?
Can Dündar ve MİT tırları davası nedeniyle Akın Atalay da içeride Cumhuriyet’ten. Bütün bunlardan önce MİT tırları haberini ilk yapan gazetenin Aydınlık olduğu hatırlandığında MİT tırları davasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Burada bir devlet sırrının ifşası mı var?
Bakın şimdi orada da, dikkatli incelemenizi sizden rica ederim dava dosyasını. Aydınlık bu haberi yaptığında henüz bir yayın yasağı yoktu. Bu bir, ikincisi diyor savcı; Can Dündar o haberi tamamen hükümeti devirme kapsamında, o kasıtla yaptı.
Ben savcılığın dediği doğrudur değildir demiyorum. Aydınlık’ın niçin soruşturmadan takipsizlikle çıktığını söylüyorum. Yine burada savcı diyor ki; Aydınlık Gazetesi ise bu haberi gazetecilik amacıyla, kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla yapmıştır.