Romanya Haber

Acısı Taze Olduğu İçin Farkında Değiller…

YORUM | TARIK TOROS

Cemaat’ten hazzetmemek ayrıdır.
Cemaat’i bir nefret objesine dönüştürüp doğruluk terazisine vurmadan her suçu günahı buraya yüklemek ayrı.
Reza Zarrab’ın ABD mahkemesindeki ifadeleri elbette yüzde yüz doğru kabul edilmemeli.
Mahkeme bunlara bakacak, çelişkili görünen tarafları ayıklayacak, delillerle örtüşüp örtüşmediğini değerlendirecektir.
Tüm bunları canlı izleyen jüri, kendi içinde oylama yapıp haftalar sonra karar verecek.
***
Bazı konular mahkeme ve jüri için yeni olabilir.
Bizim için değil.
4 senedir takip ettiğimiz bir konu bu.
İçinde yaşadık.
Başımıza ne geldiyse de bundan geldi.
Haliyle şu pratik sonuçları çıkarabiliriz:

  1. 17 Aralık 2013 rüşvet ve yolsuzluk operasyonu bizzat bir numaralı şüphelisi tarafından teyit edilmiştir.
  2. Mesele, 17 Aralık polis fezlekesini aşmış, dosyaya ilave isimler, bakanlar, bankalar girmiştir.
  3. Reza Zarrab, 17 Aralık’ta ortaya konan puzzle’ın eksik parçalarını birleştirmiştir.
  4. Amerikan soruşturma sistemi ve federaller, bizzat kendi temin ettikleri delilleri mahkemeye sunmuşlardır. Nitekim bazı belge, bilgi ve telefon dinlemeleri ile ilk defa ortaya çıkmıştır.
  5. Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla ve bankasının tuttuğu avukatları rüşveti ve usulsüzlükleri teyit etmiştir.
  6. Yine Hakan Atilla, genel müdürü Süleyman Arslan’ı suçlayarak rüşveti onun aldığını iddia etmiştir.
  7. Türkiye, düne kadar “bizim görevli adamımız”, “hayırsever işadamı” dediği Reza Zarrab’ı terk etmiş, ülkedeki mal varlığına el koymuştur.

***
Hepsi bir yana…
17 Aralık’ın düzmece/üretilmiş delillerle hükümete darbe girişimi olduğu savı boşa çıkmıştır.
Onun için…
Bırakın AKP rejimini, kendine “ana akım” diyen gazetecilerin hazımsızlığının nedeni budur.
15 Temmuz 2016’dan sonra Cemaat’in bittiğini düşünüp en keyifli zamanlarını yaşayanların, şimdi “ABD’deki dava Cemaat’in haklı olduğu anlamına gelmez” demesi de bundandır.
Yine…
Davayı bir avuç Türk gazeteci izlerken… Bir kısmını şeytanlaştırıp ağza alınmayacak ifadelerle, çok okunan gazete köşelerinde hayasızca küfretmeleri de bundandır.
Ülkeyi yönetenleri, duvardan duvara toslatanları yok sayıp…
Önlerine düşen her haberi Cemaat zaviyesinden yorumlamak…
En az egemenler kadar paranoyak olmanın işareti değildir de nedir?

***
Siyasal iktidar, 17 Aralık’tan birkaç hafta sonra hemen her sıkıntıyı Cemaat’e bağlama alışkanlığı edinmişti. Misal, dönemin Tarım Bakanı, kuru fasulye fiyatlarındaki spekülasyonu dahi oraya bağlamıştı.
O dönem, bu haberlere dudak bükenler, şimdi daha ötesini yapmaktan imtina etmiyor.
Neden?
Çünkü korkuyorlar.
Devran döndü, telaştalar.
“Aynı gemideyiz” esprisi var ya, son günlerde Twitter’da… Gemiye bir şey olduğu yok. İktidarla bindikleri filika, su alıyor. Ve gittikçe gemiden uzaklaşıyor, bilinmez sulara doğru.
***
Paniklemelerinin asıl nedeni ise şu:
15 Temmuz’dan bu yana geçen 16-17 ayda…
Tutuklanan yaklaşık 60 bin kişi…
Soruşturulan yüzbinler, el konulan mallar, hüküm veren mahkemeler, vesaire.
Onca işkence, adam kaçırma, 80’lik dedelere, kundakta bebeklere kadar varan zulüm…
Tamamında milat olarak konulan bir tarih vardı: 17 Aralık 2013.
İşte bu çöktü.
Altında kaldıkları da bu.
Acısı taze olduğu için henüz farkında değiller sadece.
Bitirirken: 17 Aralık büyük rüşvet ve yolsuzluk skandalını ortaya çıkaran polisler, çocuklarına şimdiden şerefli bir isim bırakmışlardır. Tabir yerindeyse her birinin heykeli dikilse yeridir.
(TR724)