Yorum | Abdülhamit Bilici |
Erdoğan ve AKP iktidarının toplumla ilişkisini en iyi anlatan kare, galiba Erdoğan’ın elindeki şemsiyeyle güvercin ve keklikleri dürttüğünü gösteren fotoğraftır. Rize’de bir parkı gezen Erdoğan, böyle bir ortamda yapılacak onca güzel şey varken, elindeki şemsiyeyle yuvasında sessizce duran masum güvercin ve keklikleri rahatsız ediyordu.
7 Haziran’dan sonra aniden patlayıp sonra bıçak gibi kesilen terör dalgasını ve hakkında binlerce cevap bekleyen soru işaretiyle 15 Temmuz’u da bu çerçevede düşünmek lazım. 15 Temmuz’un oluşturduğu atmosfere ve OHAL şartlarında yapılmasına rağmen ancak hile hurdayla geçen başkanlık referandumu, acaba normal şartlarda yapılsa istenen sonuç alınabilir miydi?
Erdoğan ve AKP iktidarının devamı bir zorunluluk. Çünkü hesabını veremeyecekleri kadar suç işlediklerini, yolsuzlukları zorla örtbas ettiklerini, anayasaya rağmen medyayı susturduklarını, hukuku, anayasayı hiçe saydıklarını, yargıyı sıfırladıklarını en iyi kendileri biliyor. İktidarın devamı için de sürekli gerilim ve kutuplaşmaya ihtiyaçları var. Ortada mesela Gezi gibi bir gerilim varsa onu köpürtmek, bir gerilim yoksa üretmek gerekiyor. Kabataş yalanı, toplumsal gerilimi tırmandırmak amacıyla üretilip piyasaya sürülmemiş miydi? Nerdeyse 4 yıldır havuz medyası, Sümeyye suikasti veya kumpas doğruyorlar gibi yalan ve iğrenç haberlerle masum öğretmenleri ve ev hanımlarını toplum için en büyük tehlikeymiş gibi göstermeye çalışmıyor mu?
Pompaladıkları bu gerilimle aile bireylerini bile birbirlerine düşürmediler mi?
Uzunca bir dönem başörtüsü, iktidar için hem mağduriyet hem gerilim ihtiyacını karşılamıştı. Şimdi polisin, hatta subayın bile başını örtmesi serbest. Yani sorun çözüldü. Peki gerilim bitti mi? Hayır. Çünkü hemen yeni kutuplaştırıcı gündemleri piyasaya sürdüler: Sarık, evrim, cihat, nikah, devleti yıkmak…
Gerilim bitmez ve AKP iktidarı sürdükçe de bitmeyecek. Zira iktidarın, toplumsal gerilim ve kamplaşmayı kasıtlı bir politika olarak uyguladığı, Nokta dergisinin yayınladığı AKP Günlükleri’nde itiraf edilmişti.
7 Haziran seçimindeki yenilgiyi nasıl tersine çevireceklerinin stratejisini konuşurken bakan düzeyindeki AKP’li bir yetkili aynen şunu söylüyordu: “Toplumun hangi kesimleriyle uzlaşı, hangi kesimleriyle çatışma yaratacağız… Seçim kampanyası, STK ya da düşünce kuruluşu işi değil, o yüzden mümkün mertebe kutuplaştırma yaratılmalı.”
İktidarda kalabilmek için suni olarak toplumsal kutuplaştırma yaratmayı düşünebilen bir zihniyet, devletin tüm birimlerini kontrol ediyorsa olabilecekleri düşünün artık.
Evet, çok korkunç ama bugün ülkenin ve toplumun karşı karşıya olduğu acı gerçek bu.
(TR724)