Avrupa Parlamentosu’nun (AP) müzakerelerin askıya alınmasını öngören Türkiye raporunu hazırlayan Kati Piri oylama öncesinde çarpıcı açıklamalarda bulundu. AP Türkiye Raportörü Piri, Erdoğan’ın AB değerleri ve Kopenhag Kriterlerine aykırı anayasa değişikliğini yürürlüğe almadan önce seçim yapmak zorunda olduğunu, ya demokratik reformlara devam edeceğini ya da sonuçlarına katlanacağı bir süreci başlatacağını söyledi.
Raporun bu yılki özelliği, Türkiye’nin AB ile tam üyelik müzakerelerinin başladığı 2005 yılından bu yana ilk defa bir AB kurumunun bu müzakerelerin resmen askıya alınması çağrısında bulunması. Raporu kaleme alan AP’nin Türkiye Raportörü Kati Piri, DW Türkçe’den Kayhan Karaca’nın sorularını cevaplandırdı.
Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başladığı 2005 yılından bu yana ilk defa bu müzakerelerin askıya alınması çağrısında bulunacak. Neden?
Türk hükümeti, Venedik Komisyonu raporlarını ve Anayasa değişikliğine karşı oy kullanan 23 milyon vatandaşı dikkate almadan bu değişiklikleri yürürlüğe koymak istediği için müzakerelerin askıya alınmasını istiyoruz. Anayasa değişikliğinin olduğu gibi yürürlüğe girmesi halinde müzakerelerin resmen askıya alınması çağrısında bulunuyoruz. Nedenine gelince, çünkü biz bu süreci ciddiye alıyoruz. Üyelik müzakerelerinin 2004 yılında başlamasını kutlayan AP değil miydi? Hukuk devletiyle ilgili 23 ve 24’üncü müzakere başlıklarının açılmasını son 10 yıldır daima isteyen AP değil miydi? Süreci ciddiye alıyorsanız ve daimi ve sistematik biçimde temel özgürlüklerin ihlal edildiğini görüyorsanız, mevcut Türk hükümetiyle Türkiye’nin AB’ye entegrasyon sürecini konuşmayı durdurmaktan başka seçenek kalmıyor.
Anayasa değişikliği referandum yoluyla halk tarafından onaylandı. AP’nin alacağı karar üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan veya Türk hükümetinin değişiklikleri yürürlüğe koymaktan vazgeçeceğini düşünüyor musunuz? Ya da bu değişiklikler nasıl yürürlüğe konmalı sizce?
Türk halkının oyuna sunulan Anayasa değişiklik paketi 18 maddeden oluşuyordu. Parlamenter sayısının değiştirilmesi, seçilme yaşının 21’den 18’e indirilmesi gibi maddelerde sorun yok, bunlar sorun oluşturmuyor. Paketteki sorun Türkiye’de kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırması, cumhurbaşkanının yüksek mahkemelerin yargıçlarının çoğunu atayacak olması veya cumhurbaşkanının OHAL ile devam edip Kanun Hükmünde Kararnameler ile ülkeyi yönetebiliyor olması, demokratik biçimde seçilmiş parlamentoyu feshedebilmesi. Eğer yeni anayasa Kopenhag kriterleriyle uyumlu değilse bunun Türk hükümeti için Türkiye-AB katılım süreci açısından sonuçları olacaktır. Ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı pragmatik kişiliğiyle tanıyorum. Ülkesinde çok sayıda insanın bu anayasa değişikliğiyle hemfikir olmadığını gördü. Türkiye uzun süredir Avrupa Konseyi üyesi. Avrupa Konseyi de bu anayasa değişikliği konusunda çok net tavır aldı. Dolayısıyla Erdoğan’ın gelecek 2 yıl içinde seçim yapması gerekecek: ya bu değişiklikleri yürürlüğe koyacak ve Türkiye-AB ilişkileri açısından sonuçlarına katlanacak ya da değişiklikleri adapte ederek Türkiye’nin demokratik reform yoluna devam edecek. Seçim kendisinin.
AP’nin kararı doğrudan bağlayıcı değil. AB liderlerinin alacağınız kararı izleyeceğini düşünüyor musunuz? Ya da alacağınız kararı nasıl değerlendireceklerini düşünüyorsunuz?
Belki bu kadar uzağa gitmeyeceklerdir ama ciddiye alıyorlar, bu kesin. Geçen yıl AP’nin neredeyse oy birliğiyle aldığı müzakerelerin dondurulması kararı birçok ülkede yankı buldu, birçok ulusal parlamento benzer kararlar aldı. Hollanda ve Belçika gibi ülkelerin parlamentoları AP kararını aynen benimsediler, hükümetlerini benzer kararlar almaya teşvik ettiler. AB Konseyi’nin yarın çıkıp AP kararını kabul etmesini beklemiyorum. Ancak burada büyük bir çoğunluk var. AB Konseyi’nde karar alınması için 28 ülkenin hemfikir olması gerekiyor.
Karar hakkında iyimser görünüyorsunuz ancak bu kararın AP ile TBMM ve Türk hükümeti arasında zaten sorunlu olan ilişkileri daha da zorlaştırma riski sizce bulunmuyor mu?
Benim Türkiye’deki tek muhatabım sadece Türk hükümeti değil. Ülkede yaşayan 80 milyon kişiyle de ilgileniyorum. Aynı zamanda AB’deki 500 milyon vatandaşla. Ve bu vatandaşlara da kurdukları AB değerleriyle uyumlu olmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile katılım müzakerelerine devam ettiğimizi artık anlatamam. AP için Türk halkı AB üyeliğine adaydır ve öyle kalacaktır. Türk halkının AB’ye ait olduğunu düşünmediğinizi söylemek bir ceza değildir. Hepimiz Avrupalıyız. Milyonlarca insan aynı Avrupa değerleri için mücadele veriyor. Neden Türkiye’de milyonlarca insanın AB’yi yıllar boyu olumlu birşey olarak gördüğünü sanıyorsunuz? Bir değerler topluluğu olduğumuz için. Cumhurbaşkanı Macron’un dediği gibi “biz bir süpermarket değiliz”. Biz hukukun üstünlüğü ve demokrasi gibi önemli unsurlara sahip bir değerler topluluğuyuz. Macaristan ve Polonya gibi ülkelerde yaşananlar nedeniyle AB içinde de önemli sorunlarla karşı karşıyayız. Fakat bunu Türkiye gibi üyeliğe aday bir ülke söz konusu olunca mazeret olarak kullanmamalıyız. AB Türk hükümetinin politikalarına karşı sert olmalı ama Türkiye’nin duygularıyla oynamamalı. Türk halkı zaten hükümetinin politikalarının acısını çekiyor. Avrupa Parlamentosu’ndan da artı bir darbeye ihtiyaçları yok. Amaç da bu değil. Ben her zaman Türk hükümetiyle diyaloğa açığım. Gerçek diyaloğun dürüstlük üzerine kurulu olduğuna inanıyorum. AB katılım sürecinde bu dürüstlüğü her zaman göstermedi. Türk hükümeti veya parlamentosundan kim olursa olsun bu parlamentoya her zaman bekleriz ve dürüstçe Türkiye-AB ilişkilerini ileriye götürmeyi tartışmaya hazırız.
Türkiye’nin bir gün AB’ye tam üye olabileceğine hâlâ inanıyor musunuz?
Evet, ben o kadar kötümser değilim. Durum değişebilir. Ben Macaristan’da doğup büyüdüm. O tarihte, ki çok yaşlı sayılmam, Macaristan hâlâ komünist rejimle yönetilmekteydi. Şimdi AB üyesi. Türkiye’de insanlara bakın, güç ve dirence sahipler. Biz burada konuşurken binlerce insan adalet için yürüyor. Türk halkı özgürlüklerinin kesilmesini kabullenmiyor. Türk halkını bilen, aynı zamanda kendi refahları için açık ve demokratik bir toplumun önemini kavramış büyük orta sınıfı bilen biri olarak bu artık işin sonudur diyecek kadar kötümser değilim.
Raporun bu yılki özelliği, Türkiye’nin AB ile tam üyelik müzakerelerinin başladığı 2005 yılından bu yana ilk defa bir AB kurumunun bu müzakerelerin resmen askıya alınması çağrısında bulunması. Raporu kaleme alan AP’nin Türkiye Raportörü Kati Piri, DW Türkçe’den Kayhan Karaca’nın sorularını cevaplandırdı.
Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başladığı 2005 yılından bu yana ilk defa bu müzakerelerin askıya alınması çağrısında bulunacak. Neden?
Türk hükümeti, Venedik Komisyonu raporlarını ve Anayasa değişikliğine karşı oy kullanan 23 milyon vatandaşı dikkate almadan bu değişiklikleri yürürlüğe koymak istediği için müzakerelerin askıya alınmasını istiyoruz. Anayasa değişikliğinin olduğu gibi yürürlüğe girmesi halinde müzakerelerin resmen askıya alınması çağrısında bulunuyoruz. Nedenine gelince, çünkü biz bu süreci ciddiye alıyoruz. Üyelik müzakerelerinin 2004 yılında başlamasını kutlayan AP değil miydi? Hukuk devletiyle ilgili 23 ve 24’üncü müzakere başlıklarının açılmasını son 10 yıldır daima isteyen AP değil miydi? Süreci ciddiye alıyorsanız ve daimi ve sistematik biçimde temel özgürlüklerin ihlal edildiğini görüyorsanız, mevcut Türk hükümetiyle Türkiye’nin AB’ye entegrasyon sürecini konuşmayı durdurmaktan başka seçenek kalmıyor.
Anayasa değişikliği referandum yoluyla halk tarafından onaylandı. AP’nin alacağı karar üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan veya Türk hükümetinin değişiklikleri yürürlüğe koymaktan vazgeçeceğini düşünüyor musunuz? Ya da bu değişiklikler nasıl yürürlüğe konmalı sizce?
Türk halkının oyuna sunulan Anayasa değişiklik paketi 18 maddeden oluşuyordu. Parlamenter sayısının değiştirilmesi, seçilme yaşının 21’den 18’e indirilmesi gibi maddelerde sorun yok, bunlar sorun oluşturmuyor. Paketteki sorun Türkiye’de kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırması, cumhurbaşkanının yüksek mahkemelerin yargıçlarının çoğunu atayacak olması veya cumhurbaşkanının OHAL ile devam edip Kanun Hükmünde Kararnameler ile ülkeyi yönetebiliyor olması, demokratik biçimde seçilmiş parlamentoyu feshedebilmesi. Eğer yeni anayasa Kopenhag kriterleriyle uyumlu değilse bunun Türk hükümeti için Türkiye-AB katılım süreci açısından sonuçları olacaktır. Ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı pragmatik kişiliğiyle tanıyorum. Ülkesinde çok sayıda insanın bu anayasa değişikliğiyle hemfikir olmadığını gördü. Türkiye uzun süredir Avrupa Konseyi üyesi. Avrupa Konseyi de bu anayasa değişikliği konusunda çok net tavır aldı. Dolayısıyla Erdoğan’ın gelecek 2 yıl içinde seçim yapması gerekecek: ya bu değişiklikleri yürürlüğe koyacak ve Türkiye-AB ilişkileri açısından sonuçlarına katlanacak ya da değişiklikleri adapte ederek Türkiye’nin demokratik reform yoluna devam edecek. Seçim kendisinin.
AP’nin kararı doğrudan bağlayıcı değil. AB liderlerinin alacağınız kararı izleyeceğini düşünüyor musunuz? Ya da alacağınız kararı nasıl değerlendireceklerini düşünüyorsunuz?
Belki bu kadar uzağa gitmeyeceklerdir ama ciddiye alıyorlar, bu kesin. Geçen yıl AP’nin neredeyse oy birliğiyle aldığı müzakerelerin dondurulması kararı birçok ülkede yankı buldu, birçok ulusal parlamento benzer kararlar aldı. Hollanda ve Belçika gibi ülkelerin parlamentoları AP kararını aynen benimsediler, hükümetlerini benzer kararlar almaya teşvik ettiler. AB Konseyi’nin yarın çıkıp AP kararını kabul etmesini beklemiyorum. Ancak burada büyük bir çoğunluk var. AB Konseyi’nde karar alınması için 28 ülkenin hemfikir olması gerekiyor.
Karar hakkında iyimser görünüyorsunuz ancak bu kararın AP ile TBMM ve Türk hükümeti arasında zaten sorunlu olan ilişkileri daha da zorlaştırma riski sizce bulunmuyor mu?
Benim Türkiye’deki tek muhatabım sadece Türk hükümeti değil. Ülkede yaşayan 80 milyon kişiyle de ilgileniyorum. Aynı zamanda AB’deki 500 milyon vatandaşla. Ve bu vatandaşlara da kurdukları AB değerleriyle uyumlu olmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile katılım müzakerelerine devam ettiğimizi artık anlatamam. AP için Türk halkı AB üyeliğine adaydır ve öyle kalacaktır. Türk halkının AB’ye ait olduğunu düşünmediğinizi söylemek bir ceza değildir. Hepimiz Avrupalıyız. Milyonlarca insan aynı Avrupa değerleri için mücadele veriyor. Neden Türkiye’de milyonlarca insanın AB’yi yıllar boyu olumlu birşey olarak gördüğünü sanıyorsunuz? Bir değerler topluluğu olduğumuz için. Cumhurbaşkanı Macron’un dediği gibi “biz bir süpermarket değiliz”. Biz hukukun üstünlüğü ve demokrasi gibi önemli unsurlara sahip bir değerler topluluğuyuz. Macaristan ve Polonya gibi ülkelerde yaşananlar nedeniyle AB içinde de önemli sorunlarla karşı karşıyayız. Fakat bunu Türkiye gibi üyeliğe aday bir ülke söz konusu olunca mazeret olarak kullanmamalıyız. AB Türk hükümetinin politikalarına karşı sert olmalı ama Türkiye’nin duygularıyla oynamamalı. Türk halkı zaten hükümetinin politikalarının acısını çekiyor. Avrupa Parlamentosu’ndan da artı bir darbeye ihtiyaçları yok. Amaç da bu değil. Ben her zaman Türk hükümetiyle diyaloğa açığım. Gerçek diyaloğun dürüstlük üzerine kurulu olduğuna inanıyorum. AB katılım sürecinde bu dürüstlüğü her zaman göstermedi. Türk hükümeti veya parlamentosundan kim olursa olsun bu parlamentoya her zaman bekleriz ve dürüstçe Türkiye-AB ilişkilerini ileriye götürmeyi tartışmaya hazırız.
Türkiye’nin bir gün AB’ye tam üye olabileceğine hâlâ inanıyor musunuz?
Evet, ben o kadar kötümser değilim. Durum değişebilir. Ben Macaristan’da doğup büyüdüm. O tarihte, ki çok yaşlı sayılmam, Macaristan hâlâ komünist rejimle yönetilmekteydi. Şimdi AB üyesi. Türkiye’de insanlara bakın, güç ve dirence sahipler. Biz burada konuşurken binlerce insan adalet için yürüyor. Türk halkı özgürlüklerinin kesilmesini kabullenmiyor. Türk halkını bilen, aynı zamanda kendi refahları için açık ve demokratik bir toplumun önemini kavramış büyük orta sınıfı bilen biri olarak bu artık işin sonudur diyecek kadar kötümser değilim.