Eski Pentagon yetkilisi ve Türkiye uzmanı American Enterprise Instute (AEI) yazarı Michael Rubin, Türkiye ile ilgili önemli bir yazı kaleme aldı. Beyaz Saray’ın düşünmesi gereken sorunun ‘Türkiye’yle nasıl iyi dost oluruz değil, Türkiye’nin çöküşünü nasıl yöneteceğiz?’ olması gerektiğini söyleyen Rubin, “Türkiye’nin bulunduğu yol kaosa, çöküşe ve devletin yıkımına mı uzanıyor? Ne yazık ki, cevap ‘evet’ olabilir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sürüklediği uçurumdan Türkiye tek parça kurtulamayabilir” diye yazdı.
Rubin, yazısında Türkiye’nin kaosa çok yakın olduğunu ileri sürerek “Hummalı bir aşamaya varmış kindarlık ve hukuk yoluyla ya da seçimler aracılığıyla sorunlarını çözemeyenler nedeniyle, Türkiye karmaşa içerisine süreklenmeye bir kurşun uzaklığında olabilir” ifadelerini kullandı. Bu uçurumdan Türkiye tek parça kurtulamayabilir.” diye yazdı.
‘Türkiye istikrarlı görünebilir, ama altı çürüktür’
Rubin şu tespiti de yaptı:”Türkiye bugün istikrarlı gibi görünebilir ancak bunun altı çürüktür. Yaklaşık 15 yıldır iktidarda kalan Erdoğan’ın mirası, Türkiye’nin istikrarının temelini attı. Ve iktidarın konsolide edilmesi ile, ölmesi ya da görevden ayrılması durumunda onun yerini almaya hazır hiç kimseyi bırakmadı. Erdoğan’ın gürlemesi gücüyle ters orantılıdır. Tabanını sağlamlaştırmak için Amerikan karşıtlığı yapıyor. Beyaz Saray’ın ve Pentagon’un düşünmesi gereken soru, Türkiye’yle nasıl iyi dost oluruz değil, Türkiye’nin çöküşünü nasıl yöneteceğiz olmalıdır.”
Odatv Michael Rubin’in yazısının çevirdi. İşte o yazı;
“Cruise füzeleri ve uzun menzilli hava araçlarıyla ABD, bir zamanlar İncirlik yerine Romanya, Ürdün ya da Irak’taki Kürt bölgelerinden bile Suriye’ye ulaşmayı başarabilir. Türkiye’nin demokrasi konusundaki taahhüdü ve Avrupa Birliği’ne üyelik olasılığı konusundaki soruları daha acil bir sorgu ile değiştirdi: Türkiye’nin bulunduğu yol kaosa, çöküşe ve devletin yıkımına mı uzanıyor? Ne yazık ki, cevap ‘evet’ olabilir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sürüklediği uçurumdan Türkiye tek parça kurtulamayabilir.”
‘Ucu ucuna kazandığı galibiyet’
“Öncelikle, Türkiye’nin siyasi düzenini düşünün. Erdoğan kendini güçlü bir adam olarak görüyor ve yüzeysel bir bakış açısıyla gücünün doruğunda bulunuyor. Mutlak kontrolü elinde bulunduran AKP’yi yerel, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yedi başarı kazanmaya taşıdı, cumhuriyetin ikonik kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’le neredeyse aynı süre boyunca Türkiye’yi yönetti. 16 Nisan’da yapılan anayasa referandumunun ardından Erdoğan muazzam bir zafer iddia etti. ‘Tarihimizdeki en önemli devlet reformunu gerçekleştiriyoruz,’ diyerek kendisini destekleyen binlerce kişiyi selamladı. Ucu ucuna kazandığı galibiyetle – ki seçime karışan şaibe Güvenlik Örgütü ve Avrupa İşbirliği gibi uluslararası gözlemciler tarafından adil ve özgür bir seçim olmadığı dikkate alınmış bulunan – gücünün bir kısmını kaybetmiş olmasına rağmen Erdoğan’a yargı ve bürokrasi üzerinde süresiz ve olağanüstü bir kontrole sahip olarak kararnamelerle muhaliflerini mahkum edebilme yetkisi kazandı.”
‘Erdoğan, güçlü imaj için muhalifleri susturdu’
“Peki ama Erdoğan göründüğü kadar güçlü mü? Görünüş aldatıcı olabilir. Erdoğan seçim geçmişinde ezici çoğunluğu ancak iki defa elde edebildi, bunların biri 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçimi, diğeri ise önceki referandumdu. Erdoğan güçlü bir imaj uyandırmak için medyayı kontrol altına aldı, muhalifleri susturdu, gerçekte ise, Erdoğan’ı destekleyenler olduğu gibi ona muhalif çok sayıda Türk bulunuyor. Erdoğan toplumu tehlikeli bir şekilde kutuplaştırdı.”
‘Günümüzde yaşananlar, 70’lerdeki kutuplaşmayı anımsatıyor’
“Bölünmeler her zaman karışıklık çıkarır diyemeyiz, fakat burada tarih konuşuyor. Günümüzde yaşananlar Türkiye’nin 1960’lar ve 1970’lerde yaşadığı kutuplaşmayı anımsatıyor. Grevler, solcu ve sağ kanat çeteler arasındaki sokak savaşları ve siyasi suikastlarla dolu kargaşa dolu yıllardı, bugün DHKP-C ve PKK da dahil olmak üzere halen aktif olan terörist ve isyancı grupların ortaya çıkmalarını sağladı. Bu gruplarla mücadelede 40 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği söylenir ve bu sayı artmaktadır.”
‘Demokrasiye kalibre ayarı’
“Aynı çarpıklıklar, Erdoğan’ın karşı karşıya kaldığı darbelerle doruğa ulaştı. Türk generaller ne vakit iktidara el koysalar, hem sağ hem de solda radikal hareketlere karşı önlem aldılar. İslamcı örgütleri baskıladılar. Bu tip müdaheleler kaos olasılığı azaltmış, düzeni sağlamış, ve demokrasiye kalibre ayarı çekmiş (çünkü Türk generaller iktidarı sürekli ellerinde tutmayı asla düşünmemişler); fakat her darbe büyük kayıplar vererek kazanılmış bir zaferdir, askeri müdahaleler İslamcı ve Kürt ayrılıkçıların yeni jenerasyonlarına uygun kılıf sağladı. Darbe dönemlerinde oluşan kindarlığın uzantısı intikam duygusunun fitili ağır ağır yanar. Kaldı ki Kenan Evren bile gerçekleştirdiği darbe için ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı — Erdoğan’ın kendisi dahi bu konuda iyi bir örnektir: Erdoğan gücünün tüm mekanizmalarını kullanarak başarısızlığa uğrayan darbe girişiminin ardından muhaliflerini hapsederken hareketlerini ve nefretini sadece on yıllarca önce yaşanmış günahları temize çekmek olarak tanımlıyordu.”
‘Fantastik bir dava: Ergenekon’
“Erdoğan intikam alma planını gerçekleştirmek için uzun yıllar kan davası sürdürür gibi nefret beslemiş olabilir fakat bunu yaptı: 2007’de, Türk devleti Ergenekon adıyla bilinen, ordu, akademi ve sivil topluma sızmış hükümeti devirmek isteyen seküler Türklerden oluşan bir şebekeyi ortaya çıkarmak için yapılan fantastik bir davayla ilgili soruşturma başlattı. Sanıkların yüzleştikleri suçlamalar saçmalık boyutundaydı, fakat Erdoğan ordu içerisindeki müttefiklerini ve kontrolü altına aldığı medyayı ideolojik muhaliflerini köşeye sıkıştırmak için kullandı. Güvenlik güçleri yüzlerce kişiyi tutukladı, ve yükselmekte olan çok sayıda askeri yetkilinin kariyerleri sona erdi, adli tıp yetkilileri kanıtların sahte olduklarını neredeyse on yıl sonra ortaya çıkardıklarında, ceza alan kimse olmadı. Sonra sırayı ”Balyoz” olayı aldı: 2010 yılında, bir askeri darbeyi haklı çıkarmak için toplumda karışıklık yaratmak adına kapsamlı bir plan hazırladıkları gerekçesi ile, yüzlerce liberal ve laik birey güvenlik güçleri tarafından tutuklandı. Uzmanlar kanıt olarak ortaya sunulan dijital verilerin sahte olduklarını ortaya çıkarana kadar bu kurbanların da hayatları mahvoldu.”
‘Erdoğan, darbe girişimine Allah’ın lütfu dedi’
Bu davalarla yaratılan şikayetler hiçbir şey, ancak, geçen yaz gerçekleşen darbe kalkışmasıyla karşılaştıracak olursak, hatırlarsanız Erdoğan bu kalkışmayı ”Allah’ın bir lütfu” olarak tanımlamıştı, çünkü politik muhaliflerini baskı altına almasını sağlayacaktı. Bugüne kadar, Erdoğan 140.000 memuru işinden attı, 50.000’in üzerinde insanı hapsetti ve bu sayı her geçen gün artıyor. Bu tasfiye işlemini destekleyen kanıtlar, önceki muhaliflerin tasfiyesini sağlayan kanıtlardan daha sağlam görünmüyor; Aradaki tek fark, Erdoğan’ın yargı bağımsızlığına dair geriye kalan son izleri de ortadan kaldırması ve böylelikle tutsak ettiklerinin sistem tarafından bağışlanmasını engellemiş olmasıdır.”
‘Türkiye, karmaşaya bir kurşun uzaklığında olabilir’
“Ailelerin sefil duruma düşmeleri ve çocukların okullarından uzaklaşmaları yüzlerce intikam planını motive edebilir. Hummalı bir aşamaya varmış kindarlık ve hukuk yoluyla ya da seçimler aracılığıyla sorunlarını çözemeyenler nedeniyle, Türkiye karmaşa içerisine süreklenmeye bir kurşun uzaklığında olabilir.”
American Enterprise Instute (AEI) yazarı Michael Rubin
“Politik istikrarını kaybetmesi Türkiye’nin karşılaşacağı yegane meydan okuması olmayabilir; ülke aynı zamanda savunmasının en zayıf olduğu anda yenilenmiş terör tehditleri ile karşı karşıya. Pakistan, Suriye ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin hepsi radikal İslamcı grupları destekledikten sonra terörist saldırılara maruz kalmaya başladılar, fakat Erdoğan, El-Kaide’ye bağlı grupları aktif biçimde desteklemeye başladığında ve Suriye’ye yabancı savaşçıların transit geçişlerini kolaylaştırmaya başladığında Türkiye’nin bu fenomenden etkilenmeyeceğine inanıyor gibi gözüküyor. Yakın zamana kadar Türkiye’nin desteğini alan radikaller şimdi Türkiye’ye yönelmiş durumdalar.”
‘Türk istihbaratı radikallerin sınırı geçmelerine yardımcı oldu’
“Bir zamanlar Türk güvenlik birimleri bu saldırıları durdurabilirdi, ancak artık bu mümkün olmayabilir. Sorun, niyet ve yeterliliktir. 30 yılı aşkın süredir teröristler Türkiye’yi hedef alıyorlar, ancak Türk istihbaratı çoğunu sınırda durdurmayı başarmıştır. Şimdi ise, bazı önde gelen Türk gazetecileri bu gerçeği belgelediklerinde hapse atılırken, Türk istihbarat servisi İslamcı radikallerin sınırı geçmelerine yardımcı oluyordu.”
‘Ordudan tasfiye edilenlerin yerine geçenlerde, yeterlilik değil sadakat önemsendi’
“Fakat varsayalım ki Türk istihbaratı ikili oynadı, peki ya polis ve askere ne demeli? Erdoğan elini güçlendirene kadar Batı’yı oyunlarına alet etti, Avrupalı ve Amerikalı diplomatlar uzun süredir askerin siyaset üzerindeki etkisinin kaldırılmasından önce sağlam bir alternatif denge inşa edilmediği sürece sonuçların tehlikeli olabileceğini kabullenmiyorlardı. Erdoğan bu tip görüşleri teşvik etti. Demokrasi konusundaki kararlılığını defalarca dile getirdi ve Avrupa Birliği üyelik sürecinin bir parçası olarak, Türkiye’nin generallerinin yerel nüfuzunu zayıflatmak için talep edilen reformları kullandı. Hatta, üst düzey yetkililere (eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a olduğu gibi) şantaj yaptı. Türk askerinin morali düştü. Türk ordusu ve polisi anavatanlarını korumak isteseler de artık yapamazlar. Darbeden sonra yapılan tasfiye, binlerce tecrübeli Türk askerinin ve terörle mücadele polisinin kariyerini sona erdirdi. Bunların yerini almak için ise yeterlilikten ziyade Erdoğan’a sadakat önemsendi.”
‘Erdoğan Suriye’ye güçlerini göndererek ateşe benzin attı’
“Bu arada, güçlerini Suriye’ye göndererek – çoğunlukla IŞİD’le değil de Suriye Kürtleri ile savaşmak için – Erdoğan ateşe benzin attı. 1980 ve 1990’lardaki terörle mücadele operasyonları sırasında Türk ordusu, Kürtlerin çoğunlukta olduğu Güneydoğu’daki yüzlerce Kürt kasabasını ve köyünü yerle bir etti. Yerinden olmuş Kürtler Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük ve orta büyüklükteki şehirlere kaçtı. Dolayısıyla, bugün etnik şiddet patlak verdiğinde, Türkiye’nin ekonomik, kültürel ve turistik merkezlerini doğrudan etkiliyor. Suriye’de bir çıkış stratejisinin olmaması nedeniyle uzun vadede Türkiye güvenlik ve ekonomi konularında bir bataklığa batabilir.”
“Nitekim, Türkiye’nin isyanla mücadele kampanyası ve askeri çarpışma Türkiye ekonomisini kırılma noktasına götürdü. Bu ironiktir çünkü, geçmişten gelen kurulu politik elit, enflasyon ve ekonomik zayıflıklar gibi unsurların sayesinde Erdoğan ve partisi iktidara gelmişti.”
“Kabaca bakacak olursak, Türkiye’nin ekonomisi sağlam görülüyor. Dünyanın 17. büyük ekonomisi, Türkiye’nin borç / GSYİH oranı, ABD’ninkinden çok daha iyi, yüzde 35 civarında. Erdoğan, bu başarısı sayesinde bir miktar kredi elde etti, ancak buna rağmen sandığı kadar değil: Kendisi hem Türklerin ”yeşil sermaye” dedikleri paradan faydalandı – Katar ve Suudi Arabistan’da bulunan bağışçıların kayıt dışı parası – hem de demografik bölünmeden faydalandı, çalışan sınıfın ise ölüm ve doğum oranları düştü. (Aynı fenomen 1980’li ve 1990’lı yıllarda Doğu Asya’nın büyümesine neden olmuştu.)”
“Ancak bunların hiçbiri, Türkiye’nin ekonomisinin tepe noktasına geldiği ve geniş bir düşüş ile karşı karşıya kaldığı uyarı işaretlerini maskeleyemez. Son beş yılda, Türkiye’nin para birimi doların değerinin yarısını kaybetti. Enflasyon dokuz yılın en yüksek seviyesinde. Özel borçlar hızla yükseldi ve bankalar riske girdi. Nitekim Uluslararası borç verenler artık Türk bankalarından kaçıyorlar. Bu sorunları çözmek yerine, Erdoğan onları reddetmeyi tercih ediyor. Son olarak Standart & Poor’s, Fitch ve son olarak Moody’s Türkiye’nin notunu düşürdüğünde Erdoğan bu durumu önemsiz gördüklerini belirttirken kuruluşları kendilerine komplo düzenlemekle suçladı. AKP trolleri, Türkiye’nin mali durumunu sorgulayan uluslararası analistler ve bankalara karşı kampanyalar başlattı.”
‘Türkiye istikrarlı görünebilir, ama altı çürük’
“Türkiye bugün istikrarlı gibi görünebilir ancak bunun altı çürüktür. Yaklaşık 15 yıldır iktidarda kalan Erdoğan’ın mirası, Türkiye’nin istikrarının temelini attı. Ve iktidarın konsolide edilmesi ile, ölmesi ya da görevden ayrılması durumunda onun yerini almaya hazır hiç kimseyi bırakmadı. Erdoğan’ın gürlemesi gücüyle ters orantılıdır. Tabanını sağlamlaştırmak için Amerikan karşıtlığı yapıyor. Beyaz Saray’ın ve Pentagon’un düşünmesi gereken soru, Türkiye’yle nasıl iyi dost oluruz değil, Türkiye’nin çöküşünü nasıl yöneteceğiz olmalıdır.”
Rubin, yazısında Türkiye’nin kaosa çok yakın olduğunu ileri sürerek “Hummalı bir aşamaya varmış kindarlık ve hukuk yoluyla ya da seçimler aracılığıyla sorunlarını çözemeyenler nedeniyle, Türkiye karmaşa içerisine süreklenmeye bir kurşun uzaklığında olabilir” ifadelerini kullandı. Bu uçurumdan Türkiye tek parça kurtulamayabilir.” diye yazdı.
‘Türkiye istikrarlı görünebilir, ama altı çürüktür’
Rubin şu tespiti de yaptı:”Türkiye bugün istikrarlı gibi görünebilir ancak bunun altı çürüktür. Yaklaşık 15 yıldır iktidarda kalan Erdoğan’ın mirası, Türkiye’nin istikrarının temelini attı. Ve iktidarın konsolide edilmesi ile, ölmesi ya da görevden ayrılması durumunda onun yerini almaya hazır hiç kimseyi bırakmadı. Erdoğan’ın gürlemesi gücüyle ters orantılıdır. Tabanını sağlamlaştırmak için Amerikan karşıtlığı yapıyor. Beyaz Saray’ın ve Pentagon’un düşünmesi gereken soru, Türkiye’yle nasıl iyi dost oluruz değil, Türkiye’nin çöküşünü nasıl yöneteceğiz olmalıdır.”
Odatv Michael Rubin’in yazısının çevirdi. İşte o yazı;
“Cruise füzeleri ve uzun menzilli hava araçlarıyla ABD, bir zamanlar İncirlik yerine Romanya, Ürdün ya da Irak’taki Kürt bölgelerinden bile Suriye’ye ulaşmayı başarabilir. Türkiye’nin demokrasi konusundaki taahhüdü ve Avrupa Birliği’ne üyelik olasılığı konusundaki soruları daha acil bir sorgu ile değiştirdi: Türkiye’nin bulunduğu yol kaosa, çöküşe ve devletin yıkımına mı uzanıyor? Ne yazık ki, cevap ‘evet’ olabilir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sürüklediği uçurumdan Türkiye tek parça kurtulamayabilir.”
‘Ucu ucuna kazandığı galibiyet’
“Öncelikle, Türkiye’nin siyasi düzenini düşünün. Erdoğan kendini güçlü bir adam olarak görüyor ve yüzeysel bir bakış açısıyla gücünün doruğunda bulunuyor. Mutlak kontrolü elinde bulunduran AKP’yi yerel, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yedi başarı kazanmaya taşıdı, cumhuriyetin ikonik kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’le neredeyse aynı süre boyunca Türkiye’yi yönetti. 16 Nisan’da yapılan anayasa referandumunun ardından Erdoğan muazzam bir zafer iddia etti. ‘Tarihimizdeki en önemli devlet reformunu gerçekleştiriyoruz,’ diyerek kendisini destekleyen binlerce kişiyi selamladı. Ucu ucuna kazandığı galibiyetle – ki seçime karışan şaibe Güvenlik Örgütü ve Avrupa İşbirliği gibi uluslararası gözlemciler tarafından adil ve özgür bir seçim olmadığı dikkate alınmış bulunan – gücünün bir kısmını kaybetmiş olmasına rağmen Erdoğan’a yargı ve bürokrasi üzerinde süresiz ve olağanüstü bir kontrole sahip olarak kararnamelerle muhaliflerini mahkum edebilme yetkisi kazandı.”
‘Erdoğan, güçlü imaj için muhalifleri susturdu’
“Peki ama Erdoğan göründüğü kadar güçlü mü? Görünüş aldatıcı olabilir. Erdoğan seçim geçmişinde ezici çoğunluğu ancak iki defa elde edebildi, bunların biri 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçimi, diğeri ise önceki referandumdu. Erdoğan güçlü bir imaj uyandırmak için medyayı kontrol altına aldı, muhalifleri susturdu, gerçekte ise, Erdoğan’ı destekleyenler olduğu gibi ona muhalif çok sayıda Türk bulunuyor. Erdoğan toplumu tehlikeli bir şekilde kutuplaştırdı.”
‘Günümüzde yaşananlar, 70’lerdeki kutuplaşmayı anımsatıyor’
“Bölünmeler her zaman karışıklık çıkarır diyemeyiz, fakat burada tarih konuşuyor. Günümüzde yaşananlar Türkiye’nin 1960’lar ve 1970’lerde yaşadığı kutuplaşmayı anımsatıyor. Grevler, solcu ve sağ kanat çeteler arasındaki sokak savaşları ve siyasi suikastlarla dolu kargaşa dolu yıllardı, bugün DHKP-C ve PKK da dahil olmak üzere halen aktif olan terörist ve isyancı grupların ortaya çıkmalarını sağladı. Bu gruplarla mücadelede 40 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği söylenir ve bu sayı artmaktadır.”
‘Demokrasiye kalibre ayarı’
“Aynı çarpıklıklar, Erdoğan’ın karşı karşıya kaldığı darbelerle doruğa ulaştı. Türk generaller ne vakit iktidara el koysalar, hem sağ hem de solda radikal hareketlere karşı önlem aldılar. İslamcı örgütleri baskıladılar. Bu tip müdaheleler kaos olasılığı azaltmış, düzeni sağlamış, ve demokrasiye kalibre ayarı çekmiş (çünkü Türk generaller iktidarı sürekli ellerinde tutmayı asla düşünmemişler); fakat her darbe büyük kayıplar vererek kazanılmış bir zaferdir, askeri müdahaleler İslamcı ve Kürt ayrılıkçıların yeni jenerasyonlarına uygun kılıf sağladı. Darbe dönemlerinde oluşan kindarlığın uzantısı intikam duygusunun fitili ağır ağır yanar. Kaldı ki Kenan Evren bile gerçekleştirdiği darbe için ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı — Erdoğan’ın kendisi dahi bu konuda iyi bir örnektir: Erdoğan gücünün tüm mekanizmalarını kullanarak başarısızlığa uğrayan darbe girişiminin ardından muhaliflerini hapsederken hareketlerini ve nefretini sadece on yıllarca önce yaşanmış günahları temize çekmek olarak tanımlıyordu.”
‘Fantastik bir dava: Ergenekon’
“Erdoğan intikam alma planını gerçekleştirmek için uzun yıllar kan davası sürdürür gibi nefret beslemiş olabilir fakat bunu yaptı: 2007’de, Türk devleti Ergenekon adıyla bilinen, ordu, akademi ve sivil topluma sızmış hükümeti devirmek isteyen seküler Türklerden oluşan bir şebekeyi ortaya çıkarmak için yapılan fantastik bir davayla ilgili soruşturma başlattı. Sanıkların yüzleştikleri suçlamalar saçmalık boyutundaydı, fakat Erdoğan ordu içerisindeki müttefiklerini ve kontrolü altına aldığı medyayı ideolojik muhaliflerini köşeye sıkıştırmak için kullandı. Güvenlik güçleri yüzlerce kişiyi tutukladı, ve yükselmekte olan çok sayıda askeri yetkilinin kariyerleri sona erdi, adli tıp yetkilileri kanıtların sahte olduklarını neredeyse on yıl sonra ortaya çıkardıklarında, ceza alan kimse olmadı. Sonra sırayı ”Balyoz” olayı aldı: 2010 yılında, bir askeri darbeyi haklı çıkarmak için toplumda karışıklık yaratmak adına kapsamlı bir plan hazırladıkları gerekçesi ile, yüzlerce liberal ve laik birey güvenlik güçleri tarafından tutuklandı. Uzmanlar kanıt olarak ortaya sunulan dijital verilerin sahte olduklarını ortaya çıkarana kadar bu kurbanların da hayatları mahvoldu.”
‘Erdoğan, darbe girişimine Allah’ın lütfu dedi’
Bu davalarla yaratılan şikayetler hiçbir şey, ancak, geçen yaz gerçekleşen darbe kalkışmasıyla karşılaştıracak olursak, hatırlarsanız Erdoğan bu kalkışmayı ”Allah’ın bir lütfu” olarak tanımlamıştı, çünkü politik muhaliflerini baskı altına almasını sağlayacaktı. Bugüne kadar, Erdoğan 140.000 memuru işinden attı, 50.000’in üzerinde insanı hapsetti ve bu sayı her geçen gün artıyor. Bu tasfiye işlemini destekleyen kanıtlar, önceki muhaliflerin tasfiyesini sağlayan kanıtlardan daha sağlam görünmüyor; Aradaki tek fark, Erdoğan’ın yargı bağımsızlığına dair geriye kalan son izleri de ortadan kaldırması ve böylelikle tutsak ettiklerinin sistem tarafından bağışlanmasını engellemiş olmasıdır.”
‘Türkiye, karmaşaya bir kurşun uzaklığında olabilir’
“Ailelerin sefil duruma düşmeleri ve çocukların okullarından uzaklaşmaları yüzlerce intikam planını motive edebilir. Hummalı bir aşamaya varmış kindarlık ve hukuk yoluyla ya da seçimler aracılığıyla sorunlarını çözemeyenler nedeniyle, Türkiye karmaşa içerisine süreklenmeye bir kurşun uzaklığında olabilir.”
“Politik istikrarını kaybetmesi Türkiye’nin karşılaşacağı yegane meydan okuması olmayabilir; ülke aynı zamanda savunmasının en zayıf olduğu anda yenilenmiş terör tehditleri ile karşı karşıya. Pakistan, Suriye ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin hepsi radikal İslamcı grupları destekledikten sonra terörist saldırılara maruz kalmaya başladılar, fakat Erdoğan, El-Kaide’ye bağlı grupları aktif biçimde desteklemeye başladığında ve Suriye’ye yabancı savaşçıların transit geçişlerini kolaylaştırmaya başladığında Türkiye’nin bu fenomenden etkilenmeyeceğine inanıyor gibi gözüküyor. Yakın zamana kadar Türkiye’nin desteğini alan radikaller şimdi Türkiye’ye yönelmiş durumdalar.”
‘Türk istihbaratı radikallerin sınırı geçmelerine yardımcı oldu’
“Bir zamanlar Türk güvenlik birimleri bu saldırıları durdurabilirdi, ancak artık bu mümkün olmayabilir. Sorun, niyet ve yeterliliktir. 30 yılı aşkın süredir teröristler Türkiye’yi hedef alıyorlar, ancak Türk istihbaratı çoğunu sınırda durdurmayı başarmıştır. Şimdi ise, bazı önde gelen Türk gazetecileri bu gerçeği belgelediklerinde hapse atılırken, Türk istihbarat servisi İslamcı radikallerin sınırı geçmelerine yardımcı oluyordu.”
‘Ordudan tasfiye edilenlerin yerine geçenlerde, yeterlilik değil sadakat önemsendi’
“Fakat varsayalım ki Türk istihbaratı ikili oynadı, peki ya polis ve askere ne demeli? Erdoğan elini güçlendirene kadar Batı’yı oyunlarına alet etti, Avrupalı ve Amerikalı diplomatlar uzun süredir askerin siyaset üzerindeki etkisinin kaldırılmasından önce sağlam bir alternatif denge inşa edilmediği sürece sonuçların tehlikeli olabileceğini kabullenmiyorlardı. Erdoğan bu tip görüşleri teşvik etti. Demokrasi konusundaki kararlılığını defalarca dile getirdi ve Avrupa Birliği üyelik sürecinin bir parçası olarak, Türkiye’nin generallerinin yerel nüfuzunu zayıflatmak için talep edilen reformları kullandı. Hatta, üst düzey yetkililere (eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a olduğu gibi) şantaj yaptı. Türk askerinin morali düştü. Türk ordusu ve polisi anavatanlarını korumak isteseler de artık yapamazlar. Darbeden sonra yapılan tasfiye, binlerce tecrübeli Türk askerinin ve terörle mücadele polisinin kariyerini sona erdirdi. Bunların yerini almak için ise yeterlilikten ziyade Erdoğan’a sadakat önemsendi.”
‘Erdoğan Suriye’ye güçlerini göndererek ateşe benzin attı’
“Bu arada, güçlerini Suriye’ye göndererek – çoğunlukla IŞİD’le değil de Suriye Kürtleri ile savaşmak için – Erdoğan ateşe benzin attı. 1980 ve 1990’lardaki terörle mücadele operasyonları sırasında Türk ordusu, Kürtlerin çoğunlukta olduğu Güneydoğu’daki yüzlerce Kürt kasabasını ve köyünü yerle bir etti. Yerinden olmuş Kürtler Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük ve orta büyüklükteki şehirlere kaçtı. Dolayısıyla, bugün etnik şiddet patlak verdiğinde, Türkiye’nin ekonomik, kültürel ve turistik merkezlerini doğrudan etkiliyor. Suriye’de bir çıkış stratejisinin olmaması nedeniyle uzun vadede Türkiye güvenlik ve ekonomi konularında bir bataklığa batabilir.”
“Nitekim, Türkiye’nin isyanla mücadele kampanyası ve askeri çarpışma Türkiye ekonomisini kırılma noktasına götürdü. Bu ironiktir çünkü, geçmişten gelen kurulu politik elit, enflasyon ve ekonomik zayıflıklar gibi unsurların sayesinde Erdoğan ve partisi iktidara gelmişti.”
“Kabaca bakacak olursak, Türkiye’nin ekonomisi sağlam görülüyor. Dünyanın 17. büyük ekonomisi, Türkiye’nin borç / GSYİH oranı, ABD’ninkinden çok daha iyi, yüzde 35 civarında. Erdoğan, bu başarısı sayesinde bir miktar kredi elde etti, ancak buna rağmen sandığı kadar değil: Kendisi hem Türklerin ”yeşil sermaye” dedikleri paradan faydalandı – Katar ve Suudi Arabistan’da bulunan bağışçıların kayıt dışı parası – hem de demografik bölünmeden faydalandı, çalışan sınıfın ise ölüm ve doğum oranları düştü. (Aynı fenomen 1980’li ve 1990’lı yıllarda Doğu Asya’nın büyümesine neden olmuştu.)”
“Ancak bunların hiçbiri, Türkiye’nin ekonomisinin tepe noktasına geldiği ve geniş bir düşüş ile karşı karşıya kaldığı uyarı işaretlerini maskeleyemez. Son beş yılda, Türkiye’nin para birimi doların değerinin yarısını kaybetti. Enflasyon dokuz yılın en yüksek seviyesinde. Özel borçlar hızla yükseldi ve bankalar riske girdi. Nitekim Uluslararası borç verenler artık Türk bankalarından kaçıyorlar. Bu sorunları çözmek yerine, Erdoğan onları reddetmeyi tercih ediyor. Son olarak Standart & Poor’s, Fitch ve son olarak Moody’s Türkiye’nin notunu düşürdüğünde Erdoğan bu durumu önemsiz gördüklerini belirttirken kuruluşları kendilerine komplo düzenlemekle suçladı. AKP trolleri, Türkiye’nin mali durumunu sorgulayan uluslararası analistler ve bankalara karşı kampanyalar başlattı.”
‘Türkiye istikrarlı görünebilir, ama altı çürük’
“Türkiye bugün istikrarlı gibi görünebilir ancak bunun altı çürüktür. Yaklaşık 15 yıldır iktidarda kalan Erdoğan’ın mirası, Türkiye’nin istikrarının temelini attı. Ve iktidarın konsolide edilmesi ile, ölmesi ya da görevden ayrılması durumunda onun yerini almaya hazır hiç kimseyi bırakmadı. Erdoğan’ın gürlemesi gücüyle ters orantılıdır. Tabanını sağlamlaştırmak için Amerikan karşıtlığı yapıyor. Beyaz Saray’ın ve Pentagon’un düşünmesi gereken soru, Türkiye’yle nasıl iyi dost oluruz değil, Türkiye’nin çöküşünü nasıl yöneteceğiz olmalıdır.”