Romanya Haber

Mbs ve ‘Yeni Suudi Arabistan’

[Kerim Balcı]

21 Haziran günü Suudi kralı Selman, 32 yaşındaki oğlu Muhammed’i veliaht ilan etti. 81 yaşındaki Selman’ın Trump’ın ziyareti sırasında konuştuğu Arapça’nın Araplar tarafından bile anlaşılamaması kralın demans hastalığının bir hayli ilerlediğini göstermişti zaten. Anlaşılan, kendisini MbS diye tanıtan Muhammed bin Selman uzun müddet veliaht olarak kalmayacak. MbS’in tahta geçmesi Suudi Arabistan için olduğu kadar bölge siyaseti için de köklü değişikliklerin habercisi olacak. Herkes Katar’da darbe beklerken, Suudi sarayında bir darbe olduğunu söyleyebiliriz şimdiden.
Körfezde sadece haritalar değil, kafa yapıları da, dünya görüşleri de yeniden dizayn ediliyor.
MbS son iki yıldır bu pozisyona hazırlanıyordu aslında. Batılı gözlemcilerin, hemen bütün yetkileri kendisinde toplaması sebebiyle Bay Her Şey lakabını taktıkları genç prens, başbakan vekilliği, kraliyet divanının başkanlığı, kralın özel danışmanlığı, savunma bakanlığı ve belki de en önemlisi Ekonomi ve Kalkınma Konseyi’nin başkanlığını uhdesinde toplamıştı. Dahası Suudi parasının kaynağı olan petrol firması Saudi Aramco’nun ve Kamusal Yatırım Ajansının da başkanlığını yapıyordu.
Bu otorite odaklanmasından ne çıkacağını herkes merak ediyor. MbS “kaosun prensi” mi, yoksa “2030 Vizyonu”nun mimarı mı olacak?
Ortadoğu politikasına sadece ekonomi çerçevesinden bakanlar için MbS muazzam bir dönüşümün habercisi. 2016’da çoğu İngiliz danışmanlarca oluşturulmuş, 30’lu yaşlardaki Suudi teknokratlarca hayata geçirilen 2030 Vizyonu’nu devletin milli politikası olarak benimsettiğinde, Batılı liderlerce alkışlandı MbS. Daha önce Dubai’nin bir oranda başarıyla yaptığı üzere bu plan, Suudi ekonomisini petrol ekonomisi olmaktan, Suudi turizmini hac turizmi olmaktan, Suudi kültürünü de Vahhabi din adamlarının çizdiği dar çerçeveden çıkarmayı amaçlıyordu.
MbS bu üç dönüşümün kesişme noktalarından biri olarak Eğlence Otoritesi’ni kurdu. Bu kurum ülkede konserler düzenlemek, sinemalar açmak ve kadın ve erkeklerin aynı mekanda – tabi ki birbirleriyle değil – eğlenebilecekleri tesisler kurmakla görevliydi. Ülkenin her yıl yurt dışına 22 milyar dolar turizm parası akıttığı düşünüldüğünde bu hamlenin dini olmaktan çok ekonomik bir hamle olduğu anlaşılacaktır.
MbS’in Vahhabi din adamlarının tavizsiz İslam yorumuna karşı daha ılımlı ve bir ölçüde de Batılı bir yaklaşımı olduğu doğru. Nitekim veliaht prens, Şeriat Polisi’nin tutuklama yetkisini kaldırtarak bu konudaki bakışını ifade etmişti yakın geçmişte. Ancak veliaht prensin değişiminin bir Kadir Gecesi ilan edilmiş olması gösteriyor ki MbS din adamlarının elindeki otoriteyi ortadan kaldırmaktan çok o otoriteyi kendi eline geçirmekle ilgileniyor.
MbS’in veliaht prens atanması son on yıldır bütün Arap dünyasında görülen monarşilerin gençleşmesi sürecinin bir parçası aslında. Daha önce Fas, Ürdün ve Suriye’de yaşanan dönüşüm, yakın geçmişte Katar’da da yaşanmıştı. Birleşik Arap Emirlikleri’nde de iplerin veliaht prens Şeyh Muhammed bin Zayed el-Nahyan’ın elinde olduğu düşünüldüğünde gençlik vurgusunun önemi daha iyi anlaşılabilir. Nitekim MbS’in müttefiklerinden 34 yaşındaki Abdulaziz bin Saud’un yeni içişleri bakanı yapılması veya bu yıl içinde Suudi Arabistan için oldukça prestijli bir görev olan ABD Büyükelçiliği görevine MbS’in yirmili yaşlardaki kardeşi Halid’in getirilmesi gençleşme sürecinin kralla kısıtlı kalmayacağını gösteriyor.
Sadece genç olduğu için değil, aynı zamanda gençlerin sorunlarıyla ilgilendiği için Suudi nüfusunun yüzde yetmişini oluşturan 30 yaş altı MbS’e bir kurtarıcı gibi bakıyor. Ekonomik Konsey’in başında olması hasebiyle bütün bakanlıkların üstünde bir konumu olan MbS’in ara sıra bakanlıklara baskın yapıp defterleri kontrol etmesi veya bütün bakanlıklardan aylık performans göstergeleri istemesi biraz gerçek biraz efsane gibi dolaşıyor gençlerin dillerinde. “Çalışan kral,” Suudi gençlerinin alışık olduğu bir şey değil neticede…
Suudi ekonomisinin ve sosyal yapısının bir reform ihtiyacı içinde olduğu muhakkak. Ancak doğru uygulanmadığında özelleştirmenin Rusya’da olduğu gibi oligarklar ve liberal olmayan bir kapitalizm üreteceği de muhakkak. Dahası, Suudi ekonomisinin güçlenmesini halkın refahı için değil, kendi iktidarı için isteyen bir lider tipi sunuyor MbS. Bu sebeple de konu silah alımına geldiğinde ekonomiyi felç edecek anlaşmalara imza atmaktan çekinmiyor.
Ekonomi politikaları konusunda cüretkarlığı gençlere heyecan veren MbS’in aynı risk alma cesaretini dış politika ve güvenlik konularında da gösteriyor olması müstakbel kralla alakalı çoğu gözlemcinin endişe kaynağı. MbS’in Yemen’deki savaşın ve Katar’a uygulanan izolasyonun mimarı olduğu sır değil. Veliaht prens, İran’a karşı Yemen’de sürdürülen taşeron savaşını, İran’ın kendi topraklarına taşımak konusunda istekli olduğunu da saklamıyor. Ne var ki tamamı İran’ın bölgedeki etkisini kısıtlamaya yönelik olan bu projeler, İran’ın gerek Yemen’de, gerekse Katar’da daha fazla destekçi bulmasına sebep oldu. Henüz gün yüzüne çıkmış olmasa da başta Gazze Şeridi’nde olmak üzere bütün Arap ülkelerindeki İhvan taraftarlarının İran’a eskiden olduğundan daha sempatik bakmaya başlaması, Türkiye ile İran’ın, ve Hamas ile Hizbullah’ın birbirine yaklaşmaları da MbS’in yanlış politikalarının yan etkileri olarak ileride ortaya çıkabilecek gelişmeler.
Ekonomi ve kültür politikalarında “bir şey yapmak istediğinde neleri feda ettiğini hesaba katmayan” delişmenliği gençlere heyecan veren MbS, dış politika ve güvenlik söz konusu olduğunda bölge ülkelerinin kabusuna dönüşebilir.
MbS’in Ortadoğu’nun en güçlü adamı olmak istediği tartışma götürmez bir gerçek. Bu son için İsrail’le sıcak ilişkiler geliştirmek, Trump Amerika’sıyla İran karşıtı bir blok oluşturmak, Putin Rusya’sına “İran’la değil bizimle çalış,” mesajları vermek de dahil her vesile meşru. Saray çevrelerinden tweet atan Mujtahidd adlı (Suud’un Fuat Avni’si) Twitter kullanıcısı, MbS ve Abu Dabi veliaht prensi Muhammed bin Zayed’in Katar’da direk askeri müdahale ile başlatılacak bir darbe hazırlığı içinde olduklarını bile yazdı geçenlerde.
Söz konusu olan Suudi Arabistan’ın şahsında müstakbel kralın gücü ve otoritesi olduğunda, MbS tanıdığımız “gönüllerdeki sınırlar” söylemini benimsiyor ve Suudi Arabistan’ın sınırlarının semavata ulaştığının altını çiziyor…
Yine tanıdığımız ifadeyle “Yeni Suudi Arabistan”ın doğuşuna şahit oluyoruz…
(tr724)