Mübarek Ramazan ayı tüm bereketiyle, rahmetiyle geldi, geçiyor. Herkes bu rahmet ve bereket yağmurundan Allah’la irtibatı ölçüsünde istifade etmiştir. Bu mübarek ayın tutulan oruçlarıyla, sahurlarıyla, iftarlarıyla, teravihleriyle, mukabeleleriyle insanın ruhuna işleyen çok farklı bir derinliği vardır.
Romanya’da birçok iftar programı yapıldığını duydum, özellikle iftarlara Romen ailelerin katıldığını öğrendiğimde açıkcası çok mutlu oldum. İnsanların önyargısız iftarlara iştirak etmesi şahsen beni çok etkiledi. Bir iftara ben de davet edildim, davet eden arkadaş ‘Romanya’nın seçkin insanlarının katılacağı bir davet’ deyince fazlalık olmayayım diyerek katılmak istemesem de ortamı görme adına iştirak ettim.
Organizasyon mükemmeldi. Bir kültürel değer ancak bu kadar güzel tanıtılır. Haklarında terörist iftirası yapılan bu insanların, hakikatte ülkelerine aşık olduklarını bir kez daha gözlerimle gördüm. Bu kadar sıkıntı yaşamalarına rağmen gelenlere gülümseyebilen arkadaşlar beni bir başka etkiledi.
Siyaset dünyasından, sanat dünyasına, spor dünyasından, akademisyenlere, din adamlarına, yabancı misyon şeflerine, iş adamlarına, uluslararası kuruluşların temsilcilerine kadar çok geniş bir kesimden katılımcı vardı. Bir köşede insanları seyrettim; o kadar huzurlu ve mutlu gözüküyorlardı ki anlatamam. Organizasyon mükemmeldi, bir kültürel değer ancak bu kadar güzel tanıtılır. Haklarında terörist iftirası yapılan bu insanların, hakikatte ülkelerine aşık olduklarını bir kez daha gözlerimle gördüm. Bu kadar sıkıntı yaşamalarına rağmen gelenlere gülümseyebilen arkadaşlar beni bir başka etkiledi. Sunum harikaydı, şiş kebabından, tantunisine kadar soğuk sıcak Türk yemeklerinden, salatalardan, tatlılarına kadar herşey mükemmel düşünülmüştü. Atmosferi dolduran nezaket ve zerafet insanları daha da güzelleştiriyordu. Yer bir beş yıldızlı otel salonu değildi; yer okulun bahçesiydi.
Bana bu programda bir konuşma imkanı verselerdi, Türkiye’de olup biteni yapılan zulümleri baştan sona anlatırdım, ama arkadaşlar gelen insanlar rahatsız olmasın diye bunu dahi yapmadılar. Canlı müzik, semazen herşey tadında oldu.
‘Şu huzuru çok gördüler benim memleketimin insanlarına’ dedim kendi kendime. Sonra aklıma ülkem geldi, güzel ülkemde maalesef 110 bin kişinin gözaltına alınıp 54 bininin tutuklandığı, 140 bin insanın işinden atıldığı, 17 bin kadın, 560’ı bebek 700 yavrunun anneleriyle beraber cezaevine girdiği, binlerce yavrunun anne – baba hasretiyle gözyaşları döktüğü, onbinlerce eşin ağlamaktan göz pınarlarının kuruduğu bir Ramazan ayı yaşıyoruz. Sahurlarda lokmalar boğazlarda düğümleniyor, iftarlar ızdırap yudumlanarak açılıyor, oruçlar sadece açlığa değil zulme karşı ‘sabır’ orucu halini aldı.
Zalimin keyfine ise diyecek yok. Saraylarda gününü gün etmenin peşinde. İmanı olan insanın vicdanı olur. Ya bunca masuma zulmederken zalim olmanın hükmünden haberdar değil veya zalime hesap soracak, mühlet verip ihmal etmeyecek bir Hakim-i mutlak’ın varlığına inanmıyor. Aksi halde bu kadar zulmetmesini neyle izah edeceksiniz?
CHP adalet yürüyüşü başlattı. Hangi adaletten bahsediyorsunuz siz? Zulmü görmek için Enis Berberoğlu’nun hapse atılmasını mı beklediniz? Türkiye’de adalet mefhumu çoktan iğfal edildi. Bunu seyredenlerden biri de sizsiniz. İnsanlar inim inim inlerken Saray’ın ağzınıza verdiği sakızı çiğnediniz. Sıranın size geleceğini her söylediğimizde aldırmadınız. İğfal edilen adalet artık gitti, yürümeyin koşun hatta daha hızlı koşun ki, gözü kör adalet utancından ve sahipsizlikten kendini bir uçurumdan atmadan belki yetişirsiniz.
HİCRAN DOLU BAYRAM
Ve yine hicran dolu buruk bir bayram. Yine analar, babalar, evlatlar, eşler ağlayacak. Yine kimi evlerde bayram yaşanırken kimi evlere matem düşecek. Yine kimi minik yavruların bayram sabahı giyecek güzel elbiseleri ayakkabıları olmayacak, onları ellerinden tutup bayram namazına götürecek bir babaları olmayacak, ellerini öpecekleri anne – babaları, dedeleri yanlarında bulunmayacak. Onlara diğer çocuklar gibi şımarmak, hoplamak, zıplamak haram adeta. Onlar bu bayramı da yaşadıkları şokun, girdikleri travmanın şiddetiyle geçirecekler.
Hukukun bu kadar katledilip cesedinin ayaklar altına alındığı memlekette devletin varlığından bahsedemezsiniz. İşgale uğrayan bir belde dahi bu kadar tartaklanmaz. Bu kadar zayıflatılmaz. O beldenin halkında huzur kalmaz. Haksızlığa uğradığını düşünüp adaletten umudunu kesenler çetelerle, mafyalarla iş tutmaya başlar. Ahlaksızlar açıkgöz, dürüstler enayi olur. Omurgasızlar, yalaka, mürai tipler adam kılığına girer, gerçek adamlar da mahkum olur. Haram yiyen baştacı olurken helal yiyene hayat hakkı tanınmaz.
Bu yolun sonu nereye mi çıkar? Bu yol çıkmaz sokaktır maalesef. Bu yola girip de iflah olmuş bir tek kişi ve devlet gösteremezsiniz. Koskoca bir ülke dev bir tarihi miras göz göre göre yokluğa mahkum ediliyor. Bir tek kişinin hırsı uğruna parçalanıyor ve kitleler sessiz sedasız seyrediyor. Heyhat!. Bilmiyorlar ki yarın bu yapı seyredenlerin başına çökecek…