[Ahmet Dönmez]
Darbe girişiminin 15 Temmuz günü erken saatlerde haber alındığı; ama engellenmediği artık kesin. O gece hayatını kaybeden 250 insanımız bugün aramızda olabilirdi; bu da kesin.
Kontrollü darbe iddiaları her geçen gün ağırlık kazanırken bütün oklar Hulusi Akar – Hakan Fidan ikilisini gösteriyor. Fakat daha büyük ve asıl mesele şu: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan neden bu ikisini koruyup kolluyor? Öyle ya, kendisini, hükümeti, demokrasiyi ve hatta devleti hedef alan böyle bir hain girişimde ihmali olan herkesi cezalandırmalı değil miydi? Balkondan kendisine el hareketi yapan kadını bile hapse attıran Erdoğan, neden bu denli ağır ihmali olanlara kol kanat germiş durumda? Arada nasıl bir ilişki, bizim 15 Temmuz’a dair bilmediğimiz nasıl bir sır var acaba?
166 general darbecilikten hapis yatarken Genelkurmay Başkanı Akar da MİT Müsteşarı Fidan da halen görevde. Erdoğan, Akar’ı Yenikapı mitinginde sahneye çıkararak ‘tribünlere alkışlatmıştı’. Yurt dışı seyahatlerinde dahi onlardan ayrı yapamıyor. Partili cumhurbaşkanlığı referandumu öncesi beraber umre bile yaptılar.
AKAR VE FİDAN’IN DİNLENMESİ, AKP OYLARIYLA REDDEDİLMİŞTİ
Meclis 15 Temmuzu Araştırma Komisyonu’nun Akar ve Fidan’ı dinleme talebi, AKP’lilerin oylarıyla reddedildi. Erdoğan, “Yahu siz ne yapıyorsunuz? Bu hain kalkışmayı en iyi aydınlatacak iki kişi bunlar. Ne diye reddediyorsunuz!” demedi. Demeyecekti de zaten. Ona göre zaten her şey aydınlıktı. Pişmiş aşa niye bir daha su katsındı ki?
Zaten Komisyon’un bu kararı Erdoğan’a rağmen alabileceğini düşünen saf kaldı mı, bilmiyorum. Nitekim Komisyon’un CHP’li üyesi Aykut Erdoğdu, “İlk olarak MİT Müsteşarı, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının dinlenmesini istedik. İkinci olarak darbeci komutanların dinlenmesini istedik. Henüz sonuç alamadık. Sanki gizli bir el komisyonun çalışmasını engelliyor. AKP’nin açığa çıkmasından çok korktuğu gerçekler var” demişti. Adres açıktı. O ‘gizli el’in neresi olduğunu da herkes biliyor.
İyi ama neden? Erdoğan’ın açığa çıkmasından çok korktuğu hangi gerçekler olabilir? Ve bunların Akar-Fidan ikilisi ile nasıl bir bağı var?
BİRBİRLERİNİ ARIYORLAR AMA BİR TÜRLÜ ULAŞAMIYORLAR (!)
O halde filmi geriye sarıp 15 Temmuz akşamına yeniden bakalım.
Sayın Cumhurbaşkanı darbeyi ilk ne zaman ve kimden haber aldığıyla ilgili epey kafa karışıklığı yaşadıktan sonra en son 21 Temmuz’da ’eniştede’ karar kılmıştı. El Cezire Türk’ün sorusu üzerine “İlk haberi aslında eniştemden aldım” demişti. Saat kaçta peki? “20.00 sıralarında” cevabını vermişti. “Haber geldikten sonra bizler de arkadaşlarımıza ulaşmaya çalışıyoruz. Arkadaşlarımıza ulaşma gayretlerimiz tabii çoğu zaman boşa çıktı.” diye de eklemişti.
Peki, o ‘arkadaşlarına’ ulaşmaya çalışıp ulaşamadığı sırada arkadaşları ne yapıyordu? ‘Gelen ihbarın daha büyük bir planın parçası olabileceğini’ henüz mütalaa etmişler, onlar da sözüm ona Erdoğan’a ulaşmaya çalışıyor ama ulaşamıyorlardı. Bakar mısın şu kör talihe! Karşılıklı bir ulaşılmazlık hali söz konusuydu yani. Bir türlü kapsama alanına giremiyorlardı.
Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler, 7 Ekim 2016 tarihli ikinci savcılık ifadesinde o anları şöyle anlatacaktı: “O sırada Hakan Fidan ‘Komutanım ben bir de Sayın Cumhurbaşkanımıza bilgi vereyim’ dedi ve koruma müdürü Muhsin’i telefonla aradı. Muhsin’e ‘Sayın Cumhurbaşkanımızla görüşebilir miyim?’ dedi. Karşıdan ne cevap geldiğini duymadım. Bunun üzerine Hakan Fidan ‘Peki Muhsin dışarıdan bir saldırı olsa yeterli gücün, silahın ve adamın var mı?’ diye sordu. Oradan bir cevap aldı ancak cevabını bilmiyorum. Sonra tekrar bir daha ‘Muhsin sana dışarıdan bir saldırı olsa buna karşı koyacak kadar gücün, kuvvetin ve adamın var mı?’ diye bir daha sordu. Oradan da muhtemelen olumlu bir cevap almış olmalı ki ‘kolay gelsin’ dedi ve telefonu kapattı.”
15 Temmuz çatı davası iddianamesine göre bu telefonun saati, 19.26’dan kısa bir süre öncesine denk geliyor. Yani Erdoğan’a ‘eniştesi’ haber vermeden yarım saat öncesi gibi.
MİT tarafından 22 Mayıs’ta TBMM 15 Temmuz Komisyonu’na gönderilen raporda da şöyle deniyor: “Bu esnada, Müsteşara yönelik saldırı ihbarı teyit ve tekzip edilmemiş olmasına rağmen gelişmelerin bildirilmesi amacıyla Müsteşar tarafından, Cumhurbaşkanının Koruma Müdürü aranmış ve Cumhurbaşkanının müsait olmadığının öğrenilmesi üzerine, Koruma Müdürüne bir anormallik olup olmadığı ve muhtemel tehditlere karşı hazırlıklarının bulunup bulunmadığı sorulmuştur. Koruma Müdürünün, herhangi bir anormallik olmadığı ve güvenlik tedbirlerinin yerinde olduğu yönündeki ifadesi üzerine Müsteşar, Genelkurmay Başkanının makamında Kara Kuvvetleri Komutanından haber gelmesini beklemeye devam etmiştir.”
KORUMA NEDEN ‘BİR KALKIŞMA VAR’ DEDİ O HALDE?
Cumhurbaşkanı müsait olmadığına göre daha önemli bir işle meşguldü herhalde. “Torunuma Kur’an öğretiyordum” demişti gerçi. Bu nasıl bir meşguliyetse o gün Cuma namazına bile gitmemişti. Yoksa Koruma Müdürü Muhsin Köse mi bu kadar önemli bilgiyi Cumhurbaşkanı’na iletmedi? Ama o da hala görevde? Darbecilikten dolayı tutuklanmış falan değil. Zaten gerekli haberi verdiği de bir başka ifadeye girmişti.
Erdoğan’ın o gece konaklamakta olduğu otelin sahibi Serkan Yazıcı, 21 Aralık 2016 tarihinde Meclis komisyonuna verdiği ifadede şunları söylemişti:
“Tam saatleri veremiyorum, sekiz buçuk muydu, neydi bilmiyorum. Bir çay, kahve içerken bir telefon geldi kendisine (Muhsin Köse’yi kastediyor). Kendisi o telefon esnasında ‘Ben Beyefendiyi rahatsız edemem’ dediğini ben hatırlıyorum. Daha sonra hemen arkasından ikinci bir telefon gelince ‘Serkan, kalk gidiyoruz’ dedi. Ama böyle bir panikle ‘gidiyoruz’ deyince ben bir şaşırdım. Yolda da giderken yaklaşık iki üç dakikalık bir vakit vardı, ya ne oldu ağabey diyorum falan, bana hiçbir şey söylemiyor. ‘Hemen gitmemiz lazım, gaza bas maza bas’. Neyse biz gittik, evin önüne geldik. Evin önünde o giderken ufak bir hareketlilik olduğunu ben hissettim ama hâlâ o ana kadar ne olduğunu ben böyle tam çözemiyor ve o anda bana bir haber geldi: ‘Ya bir kalkışma var galiba, işte böyle bir haber oluşuyor falan’ diyene kadar tabii yarım saat bir boşluk oldu ve o yarım saat içinde otele gittim.”
ERDOĞAN DAHA SAAT 15.00’TE HABERDAR OLMAMIŞ MIYDI?
O halde filmi biraz daha geriye saralım. Korumanın getirdiği bilgiye, darbeden zaten haberi olduğu için bu kadar heyecan göstermemiş olabilir mi Erdoğan? İzmir Cumhuriyet Başsavcı Vekili Okan Bato, askerlere yönelik yürüttüğü bir soruşturmada telefon dinlemelerine takılan bazı konuşmaları darbe hazırlığı olarak yorumlamış ve bu bilgiyi 15 Temmuz günü saat 15.00’te Cumhurbaşkanı’na iletmişti. Eğer Erdoğan, daha da öncesinden bu girişimi bilmiyor ve hatta Bato’ya da ‘bir çuval inciri berbat edeceği için’ kızmadıysa; en kötü ihtimalle saat 15.00’te darbeden haberdar demektir. Zaten ilk açıklamasında, darbeden öğle civarında haberdar olduğunu ağzından kaçırmıştı.
Peki, ne yapıyor öğrenince? Hiç! Hiç bir şey! ‘Arkadaşlara’ ulaşmaya çalışıyor mu? Hayır. Ne MİT Müsteşarı’nı arıyor ne Genelkurmay Başkanını.
Şu durumda Okan Bato’ya göre 15.00’te; Yaşar Güler ve Hakan Fidan’a göre 19.30’dan kısa bir süre önce; Serkan Yazıcı’ya göre de 20.30 civarı bu bilgi Cumhurbaşkanı’na ulaştı. Erdoğan’a göre de eniştesi o vazifeyi saat 20.00 gibi görmüş, kendisini darbeden haberdar etmişti.
DÜNYA LİDERİ 7 SAATTE DARBEYİ DURDURAMADI MI?
Şimdi burada bir duralım. İddiaya göre darbeciler gece 03.00’te başlatacakları girişimi saat kaça almışlar: 20.30.
Yani enişteyi baz alacaksak Erdoğan’ın minimum yarım saati daha var.
Peki, Mehmet Dişli ilk olarak ne zaman Akar’ın makam odasına girmiş: 21.00. Erdoğan’ın daha 1 saati var.
Peki, Özel Kuvvetler timi saat kaçta Genelkurmay’ı basıyor: 21.22. Erdoğan’ın yaklaşık 1.5 saati var.
İstanbul Beylerbeyi’nde ilk hareketlilik kaçta başlamış peki: 21.30. Erdoğan’ın tam 1.5 saati var. Bu arada enişte, daha ortada Beylerbeyi’nde herhangi bir hareketlilik yokken 1.5 saat önceden nasıl haber vermiş, o da ayrı bir istihbarat yeteneği olsa gerek.
Bu arada Akıncı Üssü’nden ilk F-16 uçağı ne zaman havalanıyor: 22.08. Erdoğan’ın daha 2 saatten fazla zamanı var. Tankların Boğaziçi Köprüsü’ne ulaşmasına ise daha fazla vakit var.
Okan Bato’yu baz alacaksak da daha 7 saati var.
Yani bu kadar zaman dilimi içerisinde Tayyip Erdoğan gibi bir cumhurbaşkanı darbeyi önleyemez miydi? Hâşâ! Bütün süper güçleri önünde diz çöktüren dünya lideri, 7 saatte ‘Silahlı Kuvvetler içerisinde küçük bir azınlığın’ darbe girişimini mi önleyemeyecek!
O halde niye önlemedi?
Tek yaptığı beklemekti. Her zaman “Hele bir çıksınlar da tepeler geçeriz” mantığıyla hareket eden Erdoğan, bekledi bekledi ve askerler çıkış yaptıktan sonra halkı sokaklara çağırdı.
Ve maalesef o gece 250 insanımız şehit oldu.
PİŞMİŞ AŞA SU KATILDI BİR KERE: DAHA SIRADA SİVİLLERİN NASIL ÖLDÜĞÜ VAR
Oysa 15 Temmuz gecesi Facetime üzerinden CNN Türk’e bağlanan Erdoğan, o tarihi konuşmasında ne demişti: “Aynı zamanda Başkomutan olarak benim haberimin olmadığı böyle bir adımı atanlara da yargı zaten hemen cevabını verdi. Gereği neyse bunu da zaten yapacağız, yapılacaktır. Bundan kimsenin endişesi olmasın. Genelkurmay Başkanı’nın rehin tutulduğuna ilişkin haberleri ben de duydum ama şu an ne denli sağlıklıdır onu bilemiyoruz. Biliyorsunuz bu tür olayların olduğu zamanlarda hava iyice bulanık olur, şu anda da böyle bulanık bir hava söz konusudur, bu havayı bulanık hale getirenler bunun bedelini ödeyeceklerdir.”
Bütün bu akışa baktığınızda size göre havayı bulandıranın kim? Kim, kime gereğini yapacak? Bir Fatih Saraç değil ki, “Ben kendimle ilgili gereğini yapacağım efendim!” desin.
Şimdi başa dönüp yeniden soralım: Erdoğan neden Akar-Fidan ikilisini koruyup kolluyor?
İhbarcı Binbaşı O.K.’nin ifadesinin sızdırılması, pişmiş aşa su kattı.
Bu pilav daha çok su kaldıracak.
Bu işin daha sivil şehitler kısmı var.
(TR724)
Kontrollü darbe iddiaları her geçen gün ağırlık kazanırken bütün oklar Hulusi Akar – Hakan Fidan ikilisini gösteriyor. Fakat daha büyük ve asıl mesele şu: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan neden bu ikisini koruyup kolluyor? Öyle ya, kendisini, hükümeti, demokrasiyi ve hatta devleti hedef alan böyle bir hain girişimde ihmali olan herkesi cezalandırmalı değil miydi? Balkondan kendisine el hareketi yapan kadını bile hapse attıran Erdoğan, neden bu denli ağır ihmali olanlara kol kanat germiş durumda? Arada nasıl bir ilişki, bizim 15 Temmuz’a dair bilmediğimiz nasıl bir sır var acaba?
166 general darbecilikten hapis yatarken Genelkurmay Başkanı Akar da MİT Müsteşarı Fidan da halen görevde. Erdoğan, Akar’ı Yenikapı mitinginde sahneye çıkararak ‘tribünlere alkışlatmıştı’. Yurt dışı seyahatlerinde dahi onlardan ayrı yapamıyor. Partili cumhurbaşkanlığı referandumu öncesi beraber umre bile yaptılar.
AKAR VE FİDAN’IN DİNLENMESİ, AKP OYLARIYLA REDDEDİLMİŞTİ
Meclis 15 Temmuzu Araştırma Komisyonu’nun Akar ve Fidan’ı dinleme talebi, AKP’lilerin oylarıyla reddedildi. Erdoğan, “Yahu siz ne yapıyorsunuz? Bu hain kalkışmayı en iyi aydınlatacak iki kişi bunlar. Ne diye reddediyorsunuz!” demedi. Demeyecekti de zaten. Ona göre zaten her şey aydınlıktı. Pişmiş aşa niye bir daha su katsındı ki?
Zaten Komisyon’un bu kararı Erdoğan’a rağmen alabileceğini düşünen saf kaldı mı, bilmiyorum. Nitekim Komisyon’un CHP’li üyesi Aykut Erdoğdu, “İlk olarak MİT Müsteşarı, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının dinlenmesini istedik. İkinci olarak darbeci komutanların dinlenmesini istedik. Henüz sonuç alamadık. Sanki gizli bir el komisyonun çalışmasını engelliyor. AKP’nin açığa çıkmasından çok korktuğu gerçekler var” demişti. Adres açıktı. O ‘gizli el’in neresi olduğunu da herkes biliyor.
İyi ama neden? Erdoğan’ın açığa çıkmasından çok korktuğu hangi gerçekler olabilir? Ve bunların Akar-Fidan ikilisi ile nasıl bir bağı var?
BİRBİRLERİNİ ARIYORLAR AMA BİR TÜRLÜ ULAŞAMIYORLAR (!)
O halde filmi geriye sarıp 15 Temmuz akşamına yeniden bakalım.
Sayın Cumhurbaşkanı darbeyi ilk ne zaman ve kimden haber aldığıyla ilgili epey kafa karışıklığı yaşadıktan sonra en son 21 Temmuz’da ’eniştede’ karar kılmıştı. El Cezire Türk’ün sorusu üzerine “İlk haberi aslında eniştemden aldım” demişti. Saat kaçta peki? “20.00 sıralarında” cevabını vermişti. “Haber geldikten sonra bizler de arkadaşlarımıza ulaşmaya çalışıyoruz. Arkadaşlarımıza ulaşma gayretlerimiz tabii çoğu zaman boşa çıktı.” diye de eklemişti.
Peki, o ‘arkadaşlarına’ ulaşmaya çalışıp ulaşamadığı sırada arkadaşları ne yapıyordu? ‘Gelen ihbarın daha büyük bir planın parçası olabileceğini’ henüz mütalaa etmişler, onlar da sözüm ona Erdoğan’a ulaşmaya çalışıyor ama ulaşamıyorlardı. Bakar mısın şu kör talihe! Karşılıklı bir ulaşılmazlık hali söz konusuydu yani. Bir türlü kapsama alanına giremiyorlardı.
Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler, 7 Ekim 2016 tarihli ikinci savcılık ifadesinde o anları şöyle anlatacaktı: “O sırada Hakan Fidan ‘Komutanım ben bir de Sayın Cumhurbaşkanımıza bilgi vereyim’ dedi ve koruma müdürü Muhsin’i telefonla aradı. Muhsin’e ‘Sayın Cumhurbaşkanımızla görüşebilir miyim?’ dedi. Karşıdan ne cevap geldiğini duymadım. Bunun üzerine Hakan Fidan ‘Peki Muhsin dışarıdan bir saldırı olsa yeterli gücün, silahın ve adamın var mı?’ diye sordu. Oradan bir cevap aldı ancak cevabını bilmiyorum. Sonra tekrar bir daha ‘Muhsin sana dışarıdan bir saldırı olsa buna karşı koyacak kadar gücün, kuvvetin ve adamın var mı?’ diye bir daha sordu. Oradan da muhtemelen olumlu bir cevap almış olmalı ki ‘kolay gelsin’ dedi ve telefonu kapattı.”
15 Temmuz çatı davası iddianamesine göre bu telefonun saati, 19.26’dan kısa bir süre öncesine denk geliyor. Yani Erdoğan’a ‘eniştesi’ haber vermeden yarım saat öncesi gibi.
MİT tarafından 22 Mayıs’ta TBMM 15 Temmuz Komisyonu’na gönderilen raporda da şöyle deniyor: “Bu esnada, Müsteşara yönelik saldırı ihbarı teyit ve tekzip edilmemiş olmasına rağmen gelişmelerin bildirilmesi amacıyla Müsteşar tarafından, Cumhurbaşkanının Koruma Müdürü aranmış ve Cumhurbaşkanının müsait olmadığının öğrenilmesi üzerine, Koruma Müdürüne bir anormallik olup olmadığı ve muhtemel tehditlere karşı hazırlıklarının bulunup bulunmadığı sorulmuştur. Koruma Müdürünün, herhangi bir anormallik olmadığı ve güvenlik tedbirlerinin yerinde olduğu yönündeki ifadesi üzerine Müsteşar, Genelkurmay Başkanının makamında Kara Kuvvetleri Komutanından haber gelmesini beklemeye devam etmiştir.”
KORUMA NEDEN ‘BİR KALKIŞMA VAR’ DEDİ O HALDE?
Cumhurbaşkanı müsait olmadığına göre daha önemli bir işle meşguldü herhalde. “Torunuma Kur’an öğretiyordum” demişti gerçi. Bu nasıl bir meşguliyetse o gün Cuma namazına bile gitmemişti. Yoksa Koruma Müdürü Muhsin Köse mi bu kadar önemli bilgiyi Cumhurbaşkanı’na iletmedi? Ama o da hala görevde? Darbecilikten dolayı tutuklanmış falan değil. Zaten gerekli haberi verdiği de bir başka ifadeye girmişti.
Erdoğan’ın o gece konaklamakta olduğu otelin sahibi Serkan Yazıcı, 21 Aralık 2016 tarihinde Meclis komisyonuna verdiği ifadede şunları söylemişti:
“Tam saatleri veremiyorum, sekiz buçuk muydu, neydi bilmiyorum. Bir çay, kahve içerken bir telefon geldi kendisine (Muhsin Köse’yi kastediyor). Kendisi o telefon esnasında ‘Ben Beyefendiyi rahatsız edemem’ dediğini ben hatırlıyorum. Daha sonra hemen arkasından ikinci bir telefon gelince ‘Serkan, kalk gidiyoruz’ dedi. Ama böyle bir panikle ‘gidiyoruz’ deyince ben bir şaşırdım. Yolda da giderken yaklaşık iki üç dakikalık bir vakit vardı, ya ne oldu ağabey diyorum falan, bana hiçbir şey söylemiyor. ‘Hemen gitmemiz lazım, gaza bas maza bas’. Neyse biz gittik, evin önüne geldik. Evin önünde o giderken ufak bir hareketlilik olduğunu ben hissettim ama hâlâ o ana kadar ne olduğunu ben böyle tam çözemiyor ve o anda bana bir haber geldi: ‘Ya bir kalkışma var galiba, işte böyle bir haber oluşuyor falan’ diyene kadar tabii yarım saat bir boşluk oldu ve o yarım saat içinde otele gittim.”
ERDOĞAN DAHA SAAT 15.00’TE HABERDAR OLMAMIŞ MIYDI?
O halde filmi biraz daha geriye saralım. Korumanın getirdiği bilgiye, darbeden zaten haberi olduğu için bu kadar heyecan göstermemiş olabilir mi Erdoğan? İzmir Cumhuriyet Başsavcı Vekili Okan Bato, askerlere yönelik yürüttüğü bir soruşturmada telefon dinlemelerine takılan bazı konuşmaları darbe hazırlığı olarak yorumlamış ve bu bilgiyi 15 Temmuz günü saat 15.00’te Cumhurbaşkanı’na iletmişti. Eğer Erdoğan, daha da öncesinden bu girişimi bilmiyor ve hatta Bato’ya da ‘bir çuval inciri berbat edeceği için’ kızmadıysa; en kötü ihtimalle saat 15.00’te darbeden haberdar demektir. Zaten ilk açıklamasında, darbeden öğle civarında haberdar olduğunu ağzından kaçırmıştı.
Peki, ne yapıyor öğrenince? Hiç! Hiç bir şey! ‘Arkadaşlara’ ulaşmaya çalışıyor mu? Hayır. Ne MİT Müsteşarı’nı arıyor ne Genelkurmay Başkanını.
Şu durumda Okan Bato’ya göre 15.00’te; Yaşar Güler ve Hakan Fidan’a göre 19.30’dan kısa bir süre önce; Serkan Yazıcı’ya göre de 20.30 civarı bu bilgi Cumhurbaşkanı’na ulaştı. Erdoğan’a göre de eniştesi o vazifeyi saat 20.00 gibi görmüş, kendisini darbeden haberdar etmişti.
DÜNYA LİDERİ 7 SAATTE DARBEYİ DURDURAMADI MI?
Şimdi burada bir duralım. İddiaya göre darbeciler gece 03.00’te başlatacakları girişimi saat kaça almışlar: 20.30.
Yani enişteyi baz alacaksak Erdoğan’ın minimum yarım saati daha var.
Peki, Mehmet Dişli ilk olarak ne zaman Akar’ın makam odasına girmiş: 21.00. Erdoğan’ın daha 1 saati var.
Peki, Özel Kuvvetler timi saat kaçta Genelkurmay’ı basıyor: 21.22. Erdoğan’ın yaklaşık 1.5 saati var.
İstanbul Beylerbeyi’nde ilk hareketlilik kaçta başlamış peki: 21.30. Erdoğan’ın tam 1.5 saati var. Bu arada enişte, daha ortada Beylerbeyi’nde herhangi bir hareketlilik yokken 1.5 saat önceden nasıl haber vermiş, o da ayrı bir istihbarat yeteneği olsa gerek.
Bu arada Akıncı Üssü’nden ilk F-16 uçağı ne zaman havalanıyor: 22.08. Erdoğan’ın daha 2 saatten fazla zamanı var. Tankların Boğaziçi Köprüsü’ne ulaşmasına ise daha fazla vakit var.
Okan Bato’yu baz alacaksak da daha 7 saati var.
Yani bu kadar zaman dilimi içerisinde Tayyip Erdoğan gibi bir cumhurbaşkanı darbeyi önleyemez miydi? Hâşâ! Bütün süper güçleri önünde diz çöktüren dünya lideri, 7 saatte ‘Silahlı Kuvvetler içerisinde küçük bir azınlığın’ darbe girişimini mi önleyemeyecek!
O halde niye önlemedi?
Tek yaptığı beklemekti. Her zaman “Hele bir çıksınlar da tepeler geçeriz” mantığıyla hareket eden Erdoğan, bekledi bekledi ve askerler çıkış yaptıktan sonra halkı sokaklara çağırdı.
Ve maalesef o gece 250 insanımız şehit oldu.
PİŞMİŞ AŞA SU KATILDI BİR KERE: DAHA SIRADA SİVİLLERİN NASIL ÖLDÜĞÜ VAR
Oysa 15 Temmuz gecesi Facetime üzerinden CNN Türk’e bağlanan Erdoğan, o tarihi konuşmasında ne demişti: “Aynı zamanda Başkomutan olarak benim haberimin olmadığı böyle bir adımı atanlara da yargı zaten hemen cevabını verdi. Gereği neyse bunu da zaten yapacağız, yapılacaktır. Bundan kimsenin endişesi olmasın. Genelkurmay Başkanı’nın rehin tutulduğuna ilişkin haberleri ben de duydum ama şu an ne denli sağlıklıdır onu bilemiyoruz. Biliyorsunuz bu tür olayların olduğu zamanlarda hava iyice bulanık olur, şu anda da böyle bulanık bir hava söz konusudur, bu havayı bulanık hale getirenler bunun bedelini ödeyeceklerdir.”
Bütün bu akışa baktığınızda size göre havayı bulandıranın kim? Kim, kime gereğini yapacak? Bir Fatih Saraç değil ki, “Ben kendimle ilgili gereğini yapacağım efendim!” desin.
Şimdi başa dönüp yeniden soralım: Erdoğan neden Akar-Fidan ikilisini koruyup kolluyor?
İhbarcı Binbaşı O.K.’nin ifadesinin sızdırılması, pişmiş aşa su kattı.
Bu pilav daha çok su kaldıracak.
Bu işin daha sivil şehitler kısmı var.
(TR724)