Romanya Haber

Meclis’e Niye Ifade Vermedikleri Anlaşıldı: Akar, Dişli’yi Neden Korumaya Aldı?

[Ahmet Dönmez]

Pilot Binbaşı O.K.’nin 15 Temmuz günü MİT’e darbeyi ihbar ettiğini söylediği savcılık ifadesinin çıkmasının ardından MİT Müsteşarı Hakan Fidan da Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar da harekete geçti. TBMM 15 Temmuz Komisyonu’na ifade vermeyi reddeden, yazılı sorulara da aylardır cevap vermeyen ikili, ihbarcı binbaşının ifadesi yayımlandıktan sonra apar topar Komisyon’a açıklama gönderdiler. Ve tahmin edilebileceği gibi her ikisi de “Hayır, gelen ihbar darbe ihbarı değil, MİT Müsteşarı’nın kaçırılmasına ilişkindi” dedi. Aylar sonra kontrollü ve yazılı bir şekilde cevap verilmesine rağmen her iki açıklama da ciddi tutarsızlıklar barındırıyor. Bir de Komisyon’a gidip çapraz sorularla karşılaşsalarmış demek ki pudra şekeri gibi dağılacaklarmış. Onları Meclis’e göndermeyen iradenin neden izin vermediği şimdi daha iyi anlaşıldı.
Ortada bir ihbar var, bir de ihbarın gereğini yapması gerekenler. İhbarı yapan, “Darbe olabilir kelimesini kullandığımı çok iyi hatırlıyorum” diye özellikle vurguluyor. Fakat o gereğini yapmayan; Cumhurbaşkanı, Başbakan, İçişleri Bakanı dâhil hiç kimseye haber vermeyen; darbe girişimini önlemeyen ve dolayısıyla 250 insanın ölümüne neden olan Akar da Fidan da hala görevde. İhbarın sonucu olarak olay mahallini teftişe gidip “Temiz” raporu veren Kara Kuvvetleri Komutanı da görevinin başında.

AKAR, NEDEN DİŞLİ’Yİ KORUMAYA ALDI
Hulusi Akar’ın cevaplarında oldukça dikkat çekici noktalar var. Onlardan bir tanesi, 3 gün öncesine kadar AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin kardeşi ve 16 yıllık dostu olan eski Tümgeneral Mehmet Dişli’yi korumaya almış olması. Savcılığa verdiği ifadede anlattığı derdest edilme sahnesi ile Meclis’e anlattığı hikâye çok farklı. 19 Temmuz 2016 tarihli savcılık ifadesinde, Mehmet Dişli’nin odasına girerek, “Komutanım operasyon başlıyor, herkesi alacağız, taburlar, tugaylar yola çıktı, biraz sonra göreceksiniz” dediğini ve darbeyi tebliğ ettiğini ileri sürmüştü. Kendisinin karşı çıkması üzerine de Dişli’nin dışarıda hazır bekleyen darbeci ekibi içeri çağırdığını, onların da kendisini kelepçeleyip iple boğazını sıktıklarını anlatmıştı. Oradakilerin isimlerini de tek tek zikretmişti. Bütün bunlara refakat eden kişi, Dişli idi.
Mehmet Dişli ise ifadesinde 180 derece farklı konuşmuştu. Darbecilerin, aralarındaki yakın ilişkiyi bildikleri için kendisini Akar’ı ikna etmekle görevlendirdiğini, reddedince tehdit ettiklerini, bunun üzerine mecburen içeri girip bir şeyler söylediğini iddia etmişti. “Ben Komutan ile 16 yıldır değişik kademelerde çalıştım. Komutan’ı ailemin bir parçası olarak gördüğüm için ‘Öleceksek de birlikte ölelim’ düşünceyle onun yanında oldum.” demişti. Onun anlatımına göre, sonradan içeri girenlerin Genelkurmay Başkanı’nı derdest etmesine itiraz etmiş, bunun üzerine kendisi de enterne edilerek aynı helikopterle Akıncı Üssü’ne götürülmüştü. Başından beri darbecilere direnmiş, ertesi gün de Çankaya Köşkü’ndeki Kriz Masası’nda 15.30’a kadar görev yapmıştı.
Meclis Komisyonu, aradaki bu çelişkilere dair sorular yöneltti. Akar, yazılı cevabında bu kez olaya dair hiç bir isim kullanmadı. Dişli’nin ismini özellikle zikretmedi. Sadece, elindeki plastik kelepçenin çıkarılmasını istediğinde Dişli’nin onayıyla çıkarıldığını kayıtlara geçirdi.
Bir ara CHP’li Mahmut Tanal, ikisinin ortak villa arsası aldığını iddia etmiş, Akar yalanlamıştı.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen çatı davasında dün sabah Dişli’nin savunması vardı. Mahkeme başkanı, Akar’ın kendisini suçlayan ifadelerini hatırlattığında “Hulusi Akar yıllarca birlikte çalıştığım bir komutandır. O anki durumu en iyi kendisi bilmektedir. Yaşadığı travmatik ortam nedeniyle beni yanlış anlamış olabilir. Geçen sürede mantıklı düşünecektir” dedi. Genelkurmay Başkanı’nın Meclis’e gönderdiği cevaptan bir gün sonra savunma yapan Dişli, galiba bir şeyler biliyordu. Nedendir bilinmez, Akar yavaş yavaş ‘mantıklı’ düşünmeye başlamış sanki (!).
Tümgeneral Mehmet Dişli, darbenin başındakilerden olduğu için tutuklandı. Oysaki Dişli, 15 Temmuz sabahı Hulusi Akar’ı Çankaya Köşküne getirmişti.

PEKİ, ABİDİN ÜNAL NİYE ‘EŞİMDEN ÖĞRENDİM’ DEDİ?
Hulusi Akar’ın dikkat çeken bir diğer açıklaması da uçuş yasağını neden dönemin Muharip Hava Kuvvetleri Komutanı Mehmet Şanver’e iletmediği sorusuna ilişkin. Mehmet Şanver, o gün Moda Deniz Kulübü’nde yapılan düğünün ev sahibiydi. Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ve birçok üst düzey havacı komutan da düğündeydi. Genelkurmay Başkanı Akar, “TSK’da birlik ve karargâhlar arası haberleşme ve bilgi alışverişi için temel ve en hızlı mekanizma harekât merkezleridir. Silahlı Kuvvetler Komuta Harekât Merkezi (SKKHM), verilen bir emri en kısa sürede en güvenli ve etkili şekilde Türkiye’nin en uç noktasındaki birden fazla birliğe/üsse/hava meydanına/hava araçlarına/gemilere kadar ulaştıran en süratli ve etkili bir araçtır. Dolayısıyla direktifin, Hava Kuvvetleri Komutanı’na ve Muharip Hava Kuvvetleri Komutanına zamanında iletilmesi konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır” dedi. Ayrıca, “Saat 18.30’da SKKHM’ne verdiğim emir 19.06’da ilgili harekât merkezlerine ve bizzat İstanbul’da bulunan Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’a da ulaşmış ve 19.26 itibariyle işlemler tamamlanmıştır” diye ekledi.

Peki, o halde Abidin Ünal neden ilk ifadesinde “Darbe girişimini ilk 21.30’da eşimin telefonu ile öğrendim. O saate kadar herhangi bir olumsuzluk veya olağanüstülük hissetmedim” dedi? Neden 13 gün sonra ek ifade verme ihtiyacı duyup, “15 Temmuz tarihinde saat 19.06 sıralarında Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi beni arayarak uçuş yasağını haber verdi” dedi? Abidin Ünal’ı kim uyardı da birbirine bu kadar zıt iki ayrı ifade verdi?
İşin kötüsü, Mehmet Şanver de o gün uçuş yasağını 21.30 sularında öğrendiğini açıklamıştı. 18 Kasım 2016 tarihinde Yeni Şafak’a konuşan Şanver, “Havacı komutanlar olarak olayı 21-21:30 gibi öğrendik. (…) Hayatın normal akışına aykırı bir durum bu. Böyle bir emir yayınlandığı anda hava sahasının kontrolünden sorumlu komutan olarak benim haberimin olması lazımdı. Bu emir yayınlanmış. Daha yayınlanmadan, emir olgunlaşma safhasında telefonla benim haberdar edilmem gerekirdi.” şeklinde konuştu. ‘Hava Harekat Merkezi darbecilerin işgalinde olduğu için bize haber vermediler’ savunması da tutarlı değil. Çünkü, Eskişehir gibi darbenin önlenmesinde hayati rol oynayan başka üsler de vardı. Akar’ın dediği gibi, emir en ücra birliğe ve üsse kadar en hızlı şekilde gidiyorsa diğer üslerden neden düğündeki komutanlara bilgi gelmedi?
Şurası çok net ki birileri yalan söylüyor. Ve maalesef ortalık yalandan geçilmiyor. Aynı anda aynı yerde olan ve darbeye karşı mücadele ettiğini savunan insanların ifadeleri bile birbirini tutmuyor. Çünkü darbecilerden de darbeye maruz kaldığını iddia edenlerden de hemen herkesin gizlediği çok önemli gerçekler var.
O İFADE NEDEN İDDİANAMEYE GİRMİYOR
Tekrar başa dönüp soru sormaya devam etmemiz lazım. İhbarcı Binbaşı O.K.’nin ifade tutanağı neden hiçbir iddianameye girmiyor?
11 Ağustos 2016 tarihinde O.K.’den söz konusu ifadeyi alan dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Harun Kodalak ile 15 Temmuz çatı soruşturmasını yürüten Başsavcıvekili Necip Cem İşçimen neden görevden alınıp pasif görevlere verildi?
Bu savcılar, görüşme tutanağını neden resmi ifade haline getiremediler?
Kara Havacılık Komutanlığı iddianamesini hazırlayan savcı Alpaslan Karabay, artık MİT personeli olan O.K.’nin ifadesini almak istediğinde neden müsaade edilmedi?
MİT, ihbarcı binbaşının konuşmasına neden müsaade etmiyor?