Davalarda bir arpa boyu yol alınmadı: AKP hükümetinin ihmalleriyle gündeme gelen 301 madencinin can verdiği Soma katliamı üzerinden 3 yıl geçmesine rağmen açılan davada bir arpa boyu yol alınmadı. Mütalaa istenen dava savcısının ataması çıktı, yeni savcının ne zaman mütalaa vereceği ise belirsiz. Sosyal Haklar Derneği Temsilcisi Kamil Kartal, davanın uzatıldığını söyledi.
ERDOĞAN’IN MÜŞAVİRİ MAĞDURLARI TEKMELEMİŞTİ
Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın basın müşaviri Yusuf Yerkel’in mağdur ailelerini tekmelemesiyle hafızalara kazınan iş cinayetinde sorumluluğu olan tüm kamu görevlileri korundu. Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan, Genel Müdür Ramazan Doğru ile İşletme Müdürü Akın Çelik’in de aralarında bulunduğu 8 kişi tutuklanırken, soruşturma savcısı madenin asıl sahibi Alp Gürkan hakkında “takipsizlik” kararı vermesi dikkat çekmişti. Cinayette sorumluluğu bulunan bürokrasi çalışanları hakkında istenen soruşturma izni ise, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik tarafından engellendi.
EKSİK FAİLLERLE İDDİANAME HAZIRLANDI
Birçok zorluktan sonra 2 Mart 2015’te katliama ilişkin hazırlanan iddianame mahkemece kabul edildi. İddianamede, tutuklu 8 kişi için “Olası kastla öldürme” suçundan 301 kez ve 20 ila 25 yıl, “Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” suçundan ise 162 kez 2 ila 6 yıl arası hapis cezası istendi. Tutuksuz yargılanan 38 kişi hakkında ise, “Bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümü ile birlikte birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma” suçundan 2 ila 15 yıl hapisle cezalandırılmaları istendi.
YARGILAMA ÖDÜLLE BAŞLADI
Mağdur aileleri, madenin asıl sahibi Can Gürkan hakkında verilen “Takipsizlik” kararının kaldırılmasına ve tutuklaması yönünde çaba sarf ederken, tutuklu sanıklardan maden mühendisleri Hilmi Kazık ve Yasin Kurnaz, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması şaşkınlık yaratmıştı.
CEZADAN KAÇMA GİRİŞİMİ: SABOTAJ İDDİASI
2016 yılının Aralık ayında hazırlanan ikinci bilirkişi raporuyla cinayetin önlenmesinin mümkün olduğuna dikkat çekilmesinin ardından aynı günler içinde yargılamaya başlandı. Her duruşması tartışmalarla geçen Soma Davası’nda cezadan kurtulmak isteyen sanıklar ve avukatları, en son 15 Temmuz darbe girişimi sonrası başlatılan “FETÖ/PDY” soruşturmalarını kalkan yapmaya yeltendi. Sorumlulukları görmezden gelinen sanıklar ve avukatları faciayı “Hükümeti zor durumda bırakmak isteyen güçlerin bir eylemi” olarak yansıtmaya çalıştı.
Henüz sonuçlanmayan davanın seyri skandallar silsilesine dönüştü. Nisan ayında Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 17’nci duruşmasında mütalaa vermesi beklenen duruşma savcısı, esasa ilişkin hazır olduğunu belirttiği mütalaasını Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen “sabotaj” soruşturmanın gelişmesine göre vereceğini söyledi. Savcının bu tavrı madenci yakınlarının ve avukatlarının tepkisine neden oldu. Davanın uzatılmak istendiğini ve “yukarıdan” birinin davaya el attığını söyleyen avukatlar, gerekirse en üst makamlara kadar giderek bu durumun karşısında duracaklarını vurguladı.
HÜKÜMET SAVCIYI KAÇIRDI!
Mahkeme heyetinin ara kararında, tüm raporlarda sabotaja dair bir olgunun bulunmamasından dolayı Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gizli yürütülen sabotaj soruşturmanın beklenmesi talebinin reddine, savcının esasa ilişkin mütalaasını bir sonraki celseye kadar vermesine karar verdi. Mevcut savcının ise 11 Temmuz’da gerçekleşecek duruşmada mütalaa vermesi beklenirken, duruşma savcısının son kararnameyle ataması çıktı. Yeni savcının ise ne zaman mütalaa vereceği ise bilinmiyor.
Yargı sürecinde bu belirsizlik sürerken, her yıl anmaların ardından yapılan miting de bu yıl yasaklanmak istendi.
DAVAYI UZATMAYA YÖNELİK SÜREÇ İŞLETİLDİ
Sosyal Haklar Derneği (SHD) Ege Bölge Temsilcisi Kamil Kartal, hala sürmekte olan ceza davasında adalet aradıklarını belirtti. Yargılamada gelinen aşamayı değerlendiren Kartal, “Bilindiği üzere cumhuriyet savcısı 4 celsedir mütalaa vermiyor. Yeni gelen savcı da ne zaman dosyayı inceleyecek, ne zaman mütalaa verecek belli değil. Davayı uzatmaya yönelik bir süreç işletildi. İşletilmeye de devam ediyor. O açıdan bu mitingin önemi biraz daha fazlalaşmış durumda. Adalet arayışımızı bu mitingde daha da gündeme getirmeye ve mahkemelere yönelik siyasi iktidar baskısını ortadan kaldırmaya yönelik talepler öne çıkacak” diye konuştu.
ACILAR UNUTTURULDU; ŞİMDİ MADENCİLER TEHDİT EDİLİYOR
Öte yandan Birgün gazetesine konuşan maden çalışanları ve şehit yakınları yaşananları anlattı:
SARI SENDİKA VE SİYASET BÖLGEYİ BİTİRDİ
İsmail Çolak: Soma eskiden çok verimli bir yerdi. Şimdi tarımı bitirdiler. Soma halkını köleleştirmek için ellerinden geleni yaptılar, insanları madenlere mahkûm ettiler. Sürekli daha çok para kazanma hırsı yüzünden önlemler alınmadı. Sarı sendika, sermaye, siyaset işbirliği yaptı. Bununla beraber bir de bankalar kredi vererek madenlerde çalışan insanları borçlandırdılar. Bankalara bağımlı hale getirdiler. Biat etmek zorunda bıraktırdılar. İşçiler, işveren ne derse onu yapmak zorunda kaldı.
Katliamdan sonra da hiçbir şey değişmedi. Kötü çalışma koşulları, baskılar halen devam ediyor. İşçileri orada köle gibi, Arap atı gibi yarıştırıyorlar. Prim sevdası yüzünden vardiyalar arasında rekabet yaratıyorlar. Bu durum eskiden de vardı, halen sürüyor.
Örneğin falan vardiya bin ton kömür çıkarmış. “Biz onu geçeceğiz. Falan vardiyayı geçersen daha fazla prim alacaksın” deniyor. Sadece haftada iki gün tatil oldu, bir de maaşları yükseldi. Çalışma saatlerinde hiçbir değişiklik yok.
Alp Gürkan, Soma’da yeni kömür rezervleri alarak 8-10 tane kurban kesti. Ben de dedim, “Senin kurban kesmene gerek yok. 301 kurban verdik!” O ocakların Soma AŞ’den alınması gerekirken, halen Alp Gürkan’a yeni saha veriyorlar.
Elmas Kaya: Oğlumun arkadaşlarından madende çalışanlar geliyor bazen. Şartlarda hiçbir değişiklik yokmuş. Sadece ne varmış, biliyor musunuz? İşçileri tehdit ediyorlarmış. “İsmail Adalı (Soma İşletme Müdür Yardımcısı Mühendis, sanık) yakında gelecek, görürsünüz gününüzü” diyorlarmış. “Dilini tut, çalış, burada olanlardan kimsenin haberi olmasın, ölen ölsün…” Kimse ağzını açamıyormuş. Bir tek cumartesi, pazar günlerini tatil yapmışlar, bir de para vadetmişler.
Ailelere de aynı şeyleri söylediler. Çoğu da inandı, “Öleni geri getiremiyoruz, biz paramızı alalım, yaşamımıza devam edelim” dediler. Ben “Hayır” dedim, ölene kadar da hayır diyeceğim. İstediğim para pul değil, adalet.
»Bunun için de aileler olarak iki yıldan fazla süredir adalet mücadelesi yürütüyorsunuz. Hiç yalnız burakıldığınızı hissettiniz mi?
OĞLUMU GERİ GETİREMEYECEĞİMİ BİLİYORUM, LAKİN ADALET İSTİYORUM
Gülsüm Çolak: Bizi en çok kimler yalnız bıraktı biliyor musunuz, en yakınlarımız yalnız bıraktı. Çünkü benim hukuksal mücadelem vardı. Asla kendi yakınlarımdan kimseyi göremedim yanımda.
Ama biz nasıl güçlendik? Aileler bir araya gelerek güçlendik. Birbirimizden güç aldık. En yakınlarım bana “Oğlunu geri getirebilecek misin ki, adalet diye bağırıyorsun” diyorlar. Oğlumu geri getiremeyeceğimi biliyorum, lakin oğlumdan kalan emanetler var. Onlar için adalet istiyorum.
İsmail Çolak: 26 aydır adalet mücadelesi veriyoruz biz. Davamız başlar başlamaz, 13 Nisan 2015’te sanıkları mahkemeye getirmeme kararı aldırdılar. O zaman 8 tutuklu sanık vardı. Ama biz bir aradaydık, arkamızda örgütlü bir güç, Sosyal Haklar Derneği vardı. Biz de onların çatısı altında örgütlenerek, gücümüze güç katarak o sanıkları o salona getirttik. O günden bu yana birbirimizden, dostlarımızdan güç alarak mücadelemize devam ediyoruz.
‘KAMU GÖREVLİLERİNDEN HESAP SORULMADI’
»Şimdi 6 tutuklu, onlarca tutuksuz sanık var. Asıl patron Alp Gürkan’ın da yargılanmasına başlandı. Tatmin edici bir yargı sürecinin yaşandığını düşünüyor musunuz?
Gülsüm Çolak: Kamu görevlilerinden hiçbiri yargı önüne çıkarılmadı. Ocağı denetlemeye gelen, ama hiçbir sorun olmadığını söyleyen müfettişler örneğin… Müfettişler geliyormuş madenlere, içeri bile girmeden evraklara imza atıp ‘sorun yok’ raporu verip gidiyorlarmış. Bu müfettişlerin soruşturulmasına bile izin vermediler. Çalışma Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, hükümet… Ankara’dakiler sermayeyle işbirliği yaptılar, denetim görevini yerine getirmediler. Bu madenler devlet kontrolünde işletilmeliydi. Madenler devlet kontrolünde olsaydı, devlet bu madenlerin denetimini sağlasaydı, hiçbir kişinin burnu kanamazdı.
Geçen yıl 301 Şehitliği’ne oğlumuz Uğur’u ziyarete gittiğimizde bürokratlar konuşma yapıyordu. Biz de bir köşede oturuyorduk. AKP Milletvekili Recai Berber “Ben Soma’nın çocuğuyum” dediğinde, İsmail abin (İsmail Çolak) fırladı yerinden, onu konuşturmadı. “Sen Soma’nın çocuğu olamazsın, faciadan 21 gün önce CHP önerge verdi, Soma’da madenler denetlensin diye. Sen ‘denetlenmesin’ diye önergeyi reddedenlerden birisin. Senin burada konuşmaya hakkın yok” dedi.
MAHKEMEYE BASKI VAR
»Davada sona gelindikçe, davanın sonucunu etkilemeye yönelik siyasi baskı ve müdahalelerin arttığı belirtiliyor…
İsmail Çolak: Mahkeme heyetine büyük baskı uygulanıyor. Biz bu baskının nedenini sormaya, Ankara’ya gittik ama, ne siyasal iktidar ne de MHP bizi kabul etti. Sadece CHP ve HDP kabul etti. Oysa bizim asıl muhatabımız hükümetti. Biz de dedik ki, “Biz buraya adalet aramaya geldik. Ya birileri çıkacak, bize bir açıklama yapacak ya da basın açıklaması yapıp ‘Hükümet bizi kabul etmedi’ diyeceğiz. Geri adım attılar. Grup başkanvekillerini buldular, beş dakika zar zor görüştük. Orada bir kez daha gördük ki Soma unutuldu, kaderiyle baş başa bırakıldı.
Gülsüm Çolak: Ankara’ya gittiğimizde Adalet Bakanı bizi kabul etmedi. Orada şunu söyledim: Zamanın başbakanı, şimdiki cumhurbaşkanı bize söz vermişti. “Babasının oğlu da olsa suçluyu yargının eline teslim edeceğini” söylemişti. Babasının oğlundan vazgeçtik, adaletin üstünden elini çeksin! (TR724)