[Akif Umut Avaz, yazdı]
Geçtiğimiz günlerde İdlib’te gerçekleştirilen kimyasal saldırıda yüzlerce insanın katledilmesi üzerine baştan beri kitle imha silahları kullanılmasını Suriye’deki ‘kırmızıçizgi’ olarak ilan eden ABD, Cuma sabahı Suriye’deki bir hava üssünü füzelerle vurdu. Humus’taki Şayrat Hava Üssü’nün Doğu Akdeniz’deki USS Porter ve USS Ross destroyerlerinden atılan 59 Tomahawk füzesiyle vurulmasının, yol açtığı fiziksel tahribatın ötesinde, Suriye krizine önemli etkileri olacak. Bu noktada Suriye’deki aktörlerin pozisyonlarını tek tek masaya yatırmakta fayda var.
ABD, her ne kadar kimyasal ya da biyolojik silah gibi kitle imha silahlarının kullanılmasını Suriye’deki krizin ta en başından beri ‘kırmızıçizgi’ ilan etmiş olsa da, bugüne kadar bunun gereklerini yerine getirme eğiliminde hiç olmadı. Şayrat Hava Üssü’nün vurulması Donald Trump başkanlığındaki ABD’nin deklare edilmiş ilkeler konusunda Obama Yönetimi’nden farklı bir yol izleyeceğinin ilk göstergesi olarak okunabilir.
59 TOMAHAWK FÜZESİ EN ÇOK TRUMP’A YARAYACAK
Hatırlanacağı gibi 21 Ağustos 2013 tarihinde, üstelik çok önemli uluslararası bir toplantı arifesinde, Suriye’de Guta yakınlarında bir kimyasal silah saldırısı gerçekleşmiş, ancak saldırının zamanlaması ve kaynağı konusundaki şüpheler gerekçe gösterilerek aşılan ‘kırmızıçizgi’nin gereklerinin yerine getirilmesinden imtina edilmişti. Değişik tahminlere göre 350 ila 1200 arasında insanın kat edildiği Guta saldırısı sonrası Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, devletin propaganda imkânlarını da devreye sokarak sergiledikleri aşırı gayretkeşlik, başta ABD olmak üzere uluslararası toplumda Türkiye ile ilintili radikal İslamcı muhalif grupların olaya dahline dair ciddi şüphelere yol açmıştı.
Görev süresi boyunca ekonomik sorunlara ve sosyal reformlara daha fazla eğilen Obama Yönetimi, göreve geldiği ilk andan itibaren ciddi bir uluslararası sempati ile karşılanmış, henüz koltuğunu dahi ısıtamamışken Nobel Ödülü’ne bile layık görülmüştü. Sadece ABD’de değil, tüm dünyada sempati şöyle dursun yer yer nefretle karşılaşan Trump ise, birbirinden vahim pek çok tartışma ve ithamlar eşliğinde koltuğuna oturabildi. Bu tartışmalardan en can yakıcısı ise, hiç şüphesiz ki, Trump ve yakın çevresindeki adamlarının Rusya ile olan alengirli ilişkilerine odaklandı. Öyle ki iş, Trump’ın seçiminde Rusya’nın illegal ama çok önemli bir rol oynadığı iddiasına kadar vardırıldı. Bu suçlamalar iddia olmaktan çıkarılıp ciddi soruşturmalara konu edildi.
Şimdi 59 füzenin devamı gelse de gelmese de Trump, Suriye’de Esed rejiminin en büyük müttefiği ve hamisi Rusya’nın doğrudan karşısına çıkarak hakkındaki bu iddiaları sadece bertaraf etme imkânı bulmakla kalmayacak, tazyikten kurtulurken tartışmaları başka yöne kanalize ederek rahat bir nefes alacak ve rahatlayacak.
Öte yandan, fırlatılan 59 Tomahawk füzesi, 2011’den beri eli kandan çıkmayan Esed rejiminin bugüne kadar karşılaştığı en büyük meydan okuma olabilir. Bugüne kadar, sahada Rusya ve İran’ın açık, fiziki ve pratik her türlü desteğini gören Esed rejimi, karşısında ise sadece Türkiye’nin acemice tertipleyip eline yüzüne bulaştırdığı, üstelik çoğunu da yarı yolda bırakmak zorunda kaldığı radikal İslamcı muhalif grupları görüyordu. ABD ve diğer batılı güçlerin laf üretmekten ve kınamalardan başka bir tehdit oluşturmadığını defalarca tecrübe etmişti. Şayrat Hava Üssü’ne atılan 59 füze, Esed rejiminin bu nispeten konforlu pozisyonunda çok ciddi kırılmalara yol açabilir. Özellikle takip eden saatlerde ya da günlerde benzer füze veya hava saldırıları devam ederse Esed’in 6 yıldır yaşadığı nispi konfordan geriye eser kalmayabilir.
RUSYA’NIN TEHDİT ALGILAMASI VE TAVRI BELİRLEYİCİ OLACAK
ABD ve Batı’nın sadece laf ya da kınama ürettiği 6 yıl boyunca sahada Esed rejiminin en büyük destekçilerinden biri olan Rusya da, hiç şüphesiz ki, sahadaki dominant belirleyici pozisyonunu aynı rahatlıkla sürdürmekte zorluk çekecektir. Bugüne kadar, Suriye’de önceliğin IŞİD ve benzeri radikal İslamcı terör örgütleri olduğu konusunda gelişen uluslararası bir mutabakat çerçevesinde hareket eden Rusya ve ABD, atılan bu 59 füzeyle çok farklı pozisyona sürüklenecektir. Her ne kadar Pentagon yetkilileri saldırı öncesi Rusya dâhil “ilgili ülkelere bilgi verildi” dese de, bunun Rusya’nın füze saldırısına dair tehdit algılamasında önemli bir fark yaratmayacağını söyleyebiliriz.
Saldırı sonrası yaptığı açıklamada “ABD’nin Suriye’ye saldırısını uluslararası hukukun ihlali” olarak değerlendiren Kremlin, saldırıyı nihai olarak müttefiği olan “egemen bir devlete” yapılmış olarak görüyor. Irak savaşı öncesi, özellikle BM kurumları bağlamında, şeklen de olsa takip edilen uluslararası hukuk ve diplomasi sürecine ABD’nin bu saldırı öncesinde gerek duymaması özellikle Rusya’nın iteklemesiyle çok tartışılacak gibi. Her ne kadar ABD geçmişte, yine kitle imha silahları gerekçesiyle, Sudan ve Libya’ya da meşruiyeti tartışmalı tek taraflı benzer saldırılar yapmış olsa da, son saldırı Rusya ve Çin’in daimi üye olduğu BM Güvenlik Konseyi’nde ciddi tartışmalara ve gerilimlere yol açabilir.
ÇİN VE İRAN, RUSYA’YI TAKİP EDECEKTİR
Saldırıdan hemen sonra, ABD ile Suriye’de istenmeyen olayların önlenmesi ve hava operasyonları sırasında güvenliğin sağlanması anlaşmasını askıya aldığını duyuran Rusya’nın bu adımla yetinmeyeceği ortada. Her ne kadar saldırıda Suriye’deki Rus askerlerinin zarar görmemesine dikkat edilse de Rusya, istediği gibi at oynattığı Suriye’de, ABD’nin BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan saldırıda bulunmasını uluslararası hukuk ve kuralların sert bir ihlali olarak görüyor ve bu konuda sesini yükselteceğe benziyor.
BMGK üyesi Çin’in de benzer bir pozisyon almasına kimse şaşırmamalı. Rusya ve Çin gibi ülkelerin desteğini arkasına alıp Ortadoğu’da bölgesel diplomasi ve güvenlik politikalarında öne çıkmayı başaran İran’ın ise, atılan Tomahawk füzelerinden pek memnun olmadığı tartışmadan vareste. Ortadoğu gibi alabildiğine kaypak bir zeminde ta 1979’dan beri Şam rejimi ile kesintisiz bir müttefiklik ilişkisi sürdüren İran, yapılan füze saldırısını kendisine yapılmış ölçüde ciddiye alacaktır.
Potansiyel veya fiili tehdit oluşturan tüm komşularının alabildiğine zayıflatılmış olmasını tercih eden İsrail ise oldukça memnun görünüyor. Saldırıdan memnun görünen bir başka aktör ise, Suriye’nin içinden çıkılmaz bir bataklığa dönüşmesinde başat rolü olan Erdoğan rejimi. Erdoğan ve çevresindekilerin hırs ve ihtirasları yüzünden Suriye’ye büyük heveslerle burnunu sokan Türkiye’nin gelişen olaylar neticesinde yola çıkarkenki bütün varsayımları krizin daha ilk yıllarında zaten çökmüştü.
YEL ÖNÜNDE SAVRULAN, SÜREKLİ MÜTTEFİK DEĞİŞTİREN TÜRKİYE
Buna ragmen, inat ve intikam siyaseti takip eden Davutoğlu-Erdoğan ikilisi, süreç içerisinde sırf Esed’i devirmek için Türkiye’yi radikal İslamcı terör gruplarını destekleyen, eğiten, silahlandıran bir ülke durumuna düşürdüler. Hedeflerine ulaşamayınca Suriye’de sert esen yel önünde sürüklenen iradesiz bir görüntü sergiler hale geldiler. Suriye’de uluslararası savaş suçu sayılabilecek pek çok hukuksuz işe bulaşan Erdoğan ve adamları, süreç içerisinde sürekli pozisyon ve müttefik değiştirerek tam olarak ne yaptığını bilmeyen iradesiz bir yönetim görüntüsü verdiler.
Suriye’de Rusya-İran-Şam karşısında Batılı güçlerle yola çıkan Erdoğan rejimi, bir taraftan Esed’e karşı radikal unsurları örgütlerken diğer taraftan Esed’in en büyük destekçisi olan ve o yıllarda uluslararası yaptırım altında bulunan İran’ın en büyük finansman aracı haline gelmişti. Yani radikal unsurları finanse ederek, eğiterek, silahlandırarak Esed’e karşı savaştıran Erdoğan rejimi, öte yandan Esed rejimini besleyen İran’ın en büyük destekçisi gibi çelişkili bir durumdaydı.
Mevcut durumda ise, Erdoğan rejiminin Suriye’deki pozisyonunun verdiği görüntü çok daha karmaşık ve anlaşılmaz. Esed’e karşı radikal İslamcı terör gruplarını semirten Erdoğan rejimi, başta yer yer açık desteğe varan büyük bir toleransla yaklaştığı IŞİD’a son zamanlardaki zoraki karşıtlığında Rusya, ABD, Batı ve Esed rejimi ile aynı pozisyonu paylaşıyor. Nihai olarak IŞİD’e karşı aynı amaçları taşıdığı PKK uzantısı PYD ile ise rüzgârın yönüne göre bir dost, bir düşman oluyor. IŞİD’e karşı 2 yıl önve PYD’ye destek veren Erdoğan rejimi, ABD’nin PYD’ye verdiği desteğe ise ateş püskürüyor.
BUNA KARŞI ONUNLA, ONA KARŞI BUNUNLA STRATEJİSİ
Erdoğan’ın eline yüzüne bulaştırdığı Suriye stratejisinde ortaya hakikaten de şöyle bir karmaşık tablo çıkıyor: Esed’e karşı ABD-PYD-IŞİD-Radikal örgütler ile aynı pozisyonda; IŞİD’e karşı ABD-Rusya-İran-Şam-PYD ile aynı pozisyonda, PYD’ye karşı Şam-IŞİD-Radikal Örgütler ile aynı pozisyonda, PYD destekçisi ABD’ye karşı IŞİD-Esed-Rusya-İran ile aynı pozisyonda, Rusya’ya karşı ABD-IŞİD-PYD-Radikal örgütler ile aynı pozisyonda bulunuyor…
Başınız döndü değil mi? Suriye’de önce ABD’nin, sonra Rusya’nın ve şimdi yeniden ABD’nin kuyruğuna takılan yolunu şaşırmış, kendi elleriyle oluşturduğu Suriye bataklığına gırtlağına kadar batmış Erdoğan rejimi, hiç şüpheniz olmasın ki, saldırıyı ABD’nin nihayet kendi çizgilerine geldiği şeklinde pazarlayacaktır. Bakın Despot Erdoğan rejimine çok yakışan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu konuda neler diyor:
“ABD’nin bu müdahalesini yerinde buluyor ve destekliyoruz. Böyle bir rejimi destekleyenlere de söylüyoruz ki gelin Suriye’nin milli birliğini, bütünlüğünü sağlayalım, ateşkesi tesis edelim ve siyasi çözüme odaklanalım, bir kişinin ardında durmayalım. Hele hele bu kişi zalimse ve kimyasal silah kullanabiliyorsa bu kişileri meşrulaştırmamamız lazım. Destek veren ülkelere çağrımız budur.”
Esed’e kesintisiz destek veren ülkelerin başında gelen Rusya ve İran konusunda bugüne kadar ağzından tek bir kelime işitmediğimiz Çavuşoğlu söylüyor bunları. Suriye’deki 6 yıllık tabloya şöyle bir bakan sadece Esed’in köşeye sıkışmışlıkla gerçekleştirdiği zulüm ve katliamları, milyonlarca insanın mağduriyetini değil Türkiye’nin Suriye’deki bu pek açıklı hikayesini de görüyor.
Bu acıklı hikâyenin artık yeni ve çok daha tehlikeli bir aşamasındayız. Erdoğan’ın ihtirasları, nihayet iki dev ülkeyi Soğuk Savaş’ın bitmesinden bu yana geçen 27 yıl içerisinde ilk kez Suriye’de karşı karşıya getirdi. Bir dünya savaşı potansiyeli taşıyan yanı başımızdaki tehdit ve tehlikenin umarım farkındayızdır.
(TR724)
ABD, her ne kadar kimyasal ya da biyolojik silah gibi kitle imha silahlarının kullanılmasını Suriye’deki krizin ta en başından beri ‘kırmızıçizgi’ ilan etmiş olsa da, bugüne kadar bunun gereklerini yerine getirme eğiliminde hiç olmadı. Şayrat Hava Üssü’nün vurulması Donald Trump başkanlığındaki ABD’nin deklare edilmiş ilkeler konusunda Obama Yönetimi’nden farklı bir yol izleyeceğinin ilk göstergesi olarak okunabilir.
59 TOMAHAWK FÜZESİ EN ÇOK TRUMP’A YARAYACAK
Görev süresi boyunca ekonomik sorunlara ve sosyal reformlara daha fazla eğilen Obama Yönetimi, göreve geldiği ilk andan itibaren ciddi bir uluslararası sempati ile karşılanmış, henüz koltuğunu dahi ısıtamamışken Nobel Ödülü’ne bile layık görülmüştü. Sadece ABD’de değil, tüm dünyada sempati şöyle dursun yer yer nefretle karşılaşan Trump ise, birbirinden vahim pek çok tartışma ve ithamlar eşliğinde koltuğuna oturabildi. Bu tartışmalardan en can yakıcısı ise, hiç şüphesiz ki, Trump ve yakın çevresindeki adamlarının Rusya ile olan alengirli ilişkilerine odaklandı. Öyle ki iş, Trump’ın seçiminde Rusya’nın illegal ama çok önemli bir rol oynadığı iddiasına kadar vardırıldı. Bu suçlamalar iddia olmaktan çıkarılıp ciddi soruşturmalara konu edildi.
Şimdi 59 füzenin devamı gelse de gelmese de Trump, Suriye’de Esed rejiminin en büyük müttefiği ve hamisi Rusya’nın doğrudan karşısına çıkarak hakkındaki bu iddiaları sadece bertaraf etme imkânı bulmakla kalmayacak, tazyikten kurtulurken tartışmaları başka yöne kanalize ederek rahat bir nefes alacak ve rahatlayacak.
Öte yandan, fırlatılan 59 Tomahawk füzesi, 2011’den beri eli kandan çıkmayan Esed rejiminin bugüne kadar karşılaştığı en büyük meydan okuma olabilir. Bugüne kadar, sahada Rusya ve İran’ın açık, fiziki ve pratik her türlü desteğini gören Esed rejimi, karşısında ise sadece Türkiye’nin acemice tertipleyip eline yüzüne bulaştırdığı, üstelik çoğunu da yarı yolda bırakmak zorunda kaldığı radikal İslamcı muhalif grupları görüyordu. ABD ve diğer batılı güçlerin laf üretmekten ve kınamalardan başka bir tehdit oluşturmadığını defalarca tecrübe etmişti. Şayrat Hava Üssü’ne atılan 59 füze, Esed rejiminin bu nispeten konforlu pozisyonunda çok ciddi kırılmalara yol açabilir. Özellikle takip eden saatlerde ya da günlerde benzer füze veya hava saldırıları devam ederse Esed’in 6 yıldır yaşadığı nispi konfordan geriye eser kalmayabilir.
RUSYA’NIN TEHDİT ALGILAMASI VE TAVRI BELİRLEYİCİ OLACAK
ABD ve Batı’nın sadece laf ya da kınama ürettiği 6 yıl boyunca sahada Esed rejiminin en büyük destekçilerinden biri olan Rusya da, hiç şüphesiz ki, sahadaki dominant belirleyici pozisyonunu aynı rahatlıkla sürdürmekte zorluk çekecektir. Bugüne kadar, Suriye’de önceliğin IŞİD ve benzeri radikal İslamcı terör örgütleri olduğu konusunda gelişen uluslararası bir mutabakat çerçevesinde hareket eden Rusya ve ABD, atılan bu 59 füzeyle çok farklı pozisyona sürüklenecektir. Her ne kadar Pentagon yetkilileri saldırı öncesi Rusya dâhil “ilgili ülkelere bilgi verildi” dese de, bunun Rusya’nın füze saldırısına dair tehdit algılamasında önemli bir fark yaratmayacağını söyleyebiliriz.
Saldırı sonrası yaptığı açıklamada “ABD’nin Suriye’ye saldırısını uluslararası hukukun ihlali” olarak değerlendiren Kremlin, saldırıyı nihai olarak müttefiği olan “egemen bir devlete” yapılmış olarak görüyor. Irak savaşı öncesi, özellikle BM kurumları bağlamında, şeklen de olsa takip edilen uluslararası hukuk ve diplomasi sürecine ABD’nin bu saldırı öncesinde gerek duymaması özellikle Rusya’nın iteklemesiyle çok tartışılacak gibi. Her ne kadar ABD geçmişte, yine kitle imha silahları gerekçesiyle, Sudan ve Libya’ya da meşruiyeti tartışmalı tek taraflı benzer saldırılar yapmış olsa da, son saldırı Rusya ve Çin’in daimi üye olduğu BM Güvenlik Konseyi’nde ciddi tartışmalara ve gerilimlere yol açabilir.
ÇİN VE İRAN, RUSYA’YI TAKİP EDECEKTİR
Saldırıdan hemen sonra, ABD ile Suriye’de istenmeyen olayların önlenmesi ve hava operasyonları sırasında güvenliğin sağlanması anlaşmasını askıya aldığını duyuran Rusya’nın bu adımla yetinmeyeceği ortada. Her ne kadar saldırıda Suriye’deki Rus askerlerinin zarar görmemesine dikkat edilse de Rusya, istediği gibi at oynattığı Suriye’de, ABD’nin BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan saldırıda bulunmasını uluslararası hukuk ve kuralların sert bir ihlali olarak görüyor ve bu konuda sesini yükselteceğe benziyor.
BMGK üyesi Çin’in de benzer bir pozisyon almasına kimse şaşırmamalı. Rusya ve Çin gibi ülkelerin desteğini arkasına alıp Ortadoğu’da bölgesel diplomasi ve güvenlik politikalarında öne çıkmayı başaran İran’ın ise, atılan Tomahawk füzelerinden pek memnun olmadığı tartışmadan vareste. Ortadoğu gibi alabildiğine kaypak bir zeminde ta 1979’dan beri Şam rejimi ile kesintisiz bir müttefiklik ilişkisi sürdüren İran, yapılan füze saldırısını kendisine yapılmış ölçüde ciddiye alacaktır.
Potansiyel veya fiili tehdit oluşturan tüm komşularının alabildiğine zayıflatılmış olmasını tercih eden İsrail ise oldukça memnun görünüyor. Saldırıdan memnun görünen bir başka aktör ise, Suriye’nin içinden çıkılmaz bir bataklığa dönüşmesinde başat rolü olan Erdoğan rejimi. Erdoğan ve çevresindekilerin hırs ve ihtirasları yüzünden Suriye’ye büyük heveslerle burnunu sokan Türkiye’nin gelişen olaylar neticesinde yola çıkarkenki bütün varsayımları krizin daha ilk yıllarında zaten çökmüştü.
YEL ÖNÜNDE SAVRULAN, SÜREKLİ MÜTTEFİK DEĞİŞTİREN TÜRKİYE
Buna ragmen, inat ve intikam siyaseti takip eden Davutoğlu-Erdoğan ikilisi, süreç içerisinde sırf Esed’i devirmek için Türkiye’yi radikal İslamcı terör gruplarını destekleyen, eğiten, silahlandıran bir ülke durumuna düşürdüler. Hedeflerine ulaşamayınca Suriye’de sert esen yel önünde sürüklenen iradesiz bir görüntü sergiler hale geldiler. Suriye’de uluslararası savaş suçu sayılabilecek pek çok hukuksuz işe bulaşan Erdoğan ve adamları, süreç içerisinde sürekli pozisyon ve müttefik değiştirerek tam olarak ne yaptığını bilmeyen iradesiz bir yönetim görüntüsü verdiler.
Suriye’de Rusya-İran-Şam karşısında Batılı güçlerle yola çıkan Erdoğan rejimi, bir taraftan Esed’e karşı radikal unsurları örgütlerken diğer taraftan Esed’in en büyük destekçisi olan ve o yıllarda uluslararası yaptırım altında bulunan İran’ın en büyük finansman aracı haline gelmişti. Yani radikal unsurları finanse ederek, eğiterek, silahlandırarak Esed’e karşı savaştıran Erdoğan rejimi, öte yandan Esed rejimini besleyen İran’ın en büyük destekçisi gibi çelişkili bir durumdaydı.
Mevcut durumda ise, Erdoğan rejiminin Suriye’deki pozisyonunun verdiği görüntü çok daha karmaşık ve anlaşılmaz. Esed’e karşı radikal İslamcı terör gruplarını semirten Erdoğan rejimi, başta yer yer açık desteğe varan büyük bir toleransla yaklaştığı IŞİD’a son zamanlardaki zoraki karşıtlığında Rusya, ABD, Batı ve Esed rejimi ile aynı pozisyonu paylaşıyor. Nihai olarak IŞİD’e karşı aynı amaçları taşıdığı PKK uzantısı PYD ile ise rüzgârın yönüne göre bir dost, bir düşman oluyor. IŞİD’e karşı 2 yıl önve PYD’ye destek veren Erdoğan rejimi, ABD’nin PYD’ye verdiği desteğe ise ateş püskürüyor.
BUNA KARŞI ONUNLA, ONA KARŞI BUNUNLA STRATEJİSİ
Erdoğan’ın eline yüzüne bulaştırdığı Suriye stratejisinde ortaya hakikaten de şöyle bir karmaşık tablo çıkıyor: Esed’e karşı ABD-PYD-IŞİD-Radikal örgütler ile aynı pozisyonda; IŞİD’e karşı ABD-Rusya-İran-Şam-PYD ile aynı pozisyonda, PYD’ye karşı Şam-IŞİD-Radikal Örgütler ile aynı pozisyonda, PYD destekçisi ABD’ye karşı IŞİD-Esed-Rusya-İran ile aynı pozisyonda, Rusya’ya karşı ABD-IŞİD-PYD-Radikal örgütler ile aynı pozisyonda bulunuyor…
Başınız döndü değil mi? Suriye’de önce ABD’nin, sonra Rusya’nın ve şimdi yeniden ABD’nin kuyruğuna takılan yolunu şaşırmış, kendi elleriyle oluşturduğu Suriye bataklığına gırtlağına kadar batmış Erdoğan rejimi, hiç şüpheniz olmasın ki, saldırıyı ABD’nin nihayet kendi çizgilerine geldiği şeklinde pazarlayacaktır. Bakın Despot Erdoğan rejimine çok yakışan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu konuda neler diyor:
“ABD’nin bu müdahalesini yerinde buluyor ve destekliyoruz. Böyle bir rejimi destekleyenlere de söylüyoruz ki gelin Suriye’nin milli birliğini, bütünlüğünü sağlayalım, ateşkesi tesis edelim ve siyasi çözüme odaklanalım, bir kişinin ardında durmayalım. Hele hele bu kişi zalimse ve kimyasal silah kullanabiliyorsa bu kişileri meşrulaştırmamamız lazım. Destek veren ülkelere çağrımız budur.”
Esed’e kesintisiz destek veren ülkelerin başında gelen Rusya ve İran konusunda bugüne kadar ağzından tek bir kelime işitmediğimiz Çavuşoğlu söylüyor bunları. Suriye’deki 6 yıllık tabloya şöyle bir bakan sadece Esed’in köşeye sıkışmışlıkla gerçekleştirdiği zulüm ve katliamları, milyonlarca insanın mağduriyetini değil Türkiye’nin Suriye’deki bu pek açıklı hikayesini de görüyor.
Bu acıklı hikâyenin artık yeni ve çok daha tehlikeli bir aşamasındayız. Erdoğan’ın ihtirasları, nihayet iki dev ülkeyi Soğuk Savaş’ın bitmesinden bu yana geçen 27 yıl içerisinde ilk kez Suriye’de karşı karşıya getirdi. Bir dünya savaşı potansiyeli taşıyan yanı başımızdaki tehdit ve tehlikenin umarım farkındayızdır.