[Mehmet Yıldız, yazdı]
‘Cemaat’in medya yapılanmasına operasyon haberleri geçen yılın Temmuz ayında ajanslara düştüğü zaman şüpheli diye adı geçenlerin birçoğu ‘neden, ben ne yaptım ki?’ tepkisini verdi. Ve yine bir çoğu, ‘ben sadece gazetecilik yaptım, aslanlar gibi gider ifademi verir, serbest kalırım’ diyerek kendi ayağıyla gidip teslim oldular. Ve bildiğiniz gibi ifadeye gidenlerin hepsi de tutuklandı.
İstanbul Cumhuriyet Savcılarından Murat Çağlak tarafından hazırlanan iddianame 16 Ocak 2017 tarihinde mahkemeye sunuldu ve kabul edildi. Savcı Çağlak’a göre ortada bir örgüt (!) var ve bu örgütün medya yapılanmasında yer alan gazetecilerin suçu: örgütün işlediği/işleyeceği suçlara karşı ‘toplumda tepkiselliği yok etmek, örgütün hedefindeki kişileri itibarsızlaştırıp etkisiz hale getirmek, devlette kadrolaşmak ve devleti yönetmek amacıyla yazı yazmak, haber yapmak ve tweet atmak!
İddianamede sanık olarak yer alan 29 kişiden tutuklu olan 26’sı, 8 ay sonra ilk defa geçen hafta hakim karşısına çıktı. Yasa gereği, haklarında düzenlenen iddianamenin okunması ve neyle suçlandıklarının yüzlerine karşı anlatılması gerekiyordu. Ama bu ayrıntı atlandı ve okunmuş sayılarak doğrudan savunmalara geçildi. Çünkü OHAL KHK’ları ile iddianame okunması mecburiyeti askıya alınmıştı. Zira büyüklerimizin acelesi var, bir an önce bu davalar bitirilip sanıkların bir daha çıkmamacasına zindana tıkılmaları isteniyordu.
Gazeteci ve yazarlar 5 gün boyunca savunmalarını yaptılar. Elbette ortada bir suç yoktu ama Saray salıverilmelerine izin verecek miydi?
21 KİŞİ TAHLİYE EDİLİNCE…
İşin doğrusu her şeye rağmen birkaç tahliye bekleniyordu. Duruşmanın son günü, 31 Mart Cuma öğleden sonra duruşma savcısının 13 kişi için tahliye talep ettiği haberi gündeme bomba gibi düştü. Ve karar: 21 kişinin tahliyesine!
O dakikadan sonra yaşananlar bir ibret levhası olarak tarihe geçecek.
Önce iktidarın küçük tetikçisi ‘olamaz.. olabilemez!’ feryatlarıyla sahneye fırladı. Adalet bakanı ve HSYK’ya, ‘Bekir Bozdağ bu akşam HSYK’yı acil toplamalı ve bazı hakimler ile ilgili işlem yapılmalı. Milletin talebi budur’ diyerek ayarı verdi. Tahliye kararını verenlere de ‘tahliye eden her savcı ve hakim meslekten ihraç edilecek. DEVLET’in kesin kararı budur.’ diyerek Devlet adına tehditler savurdu. Ardından Hürriyet’in çakma muhalif gazetecisi İsmail Saymaz sahne aldı. Ahmet Şık, Fetö’den tutuklu iken nasıl olur da Büşra Erdal serbest kalırmış! Ve yediği tokattan sonra kıblesini şaşıran Ahmet Hakan, 21 gazetecinin neyle suçlandığına dahi bakmadan nasıl serbest kalırlar diye ahkam üstüne ahkam kesti.
Ve sonunda… İstanbul Başsavcısı İrfan Fidan devreye girdi. Önce tahliyeler durduruldu. Sonra duruşma savcısı Göksel Turan’ın tahliyelere itiraz etmesi sağlandı. Yalnız bir sorun vardı. Duruşma esnasında 13 sanığın tahliyesi yönünde talepte bulunan savcı Turan’ın 24 saat geçmeden aynı kişilerin tahliyesine nasıl itiraz edecekti. Onun da formülü bulundu. 13 kişi için apar topar yeni bir soruşturma açıldı. Bu soruşturmaya istinaden hepsi hakkında gözaltı kararı alındı. Böylece 31 Mart Cuma günü öğleden sonra tahliye kararı verilen 21 kişinin tamamının tekrar hapse tıkılması sağlanmış oldu.
Ve final: Adalet Bakanı Müsteşarı Kenan İpek sosyal medya hesabından ‘FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne karşı TÜRK YARGISININ ve HSYK’nın yürüttüğü mücadele ilk günkü AZİM ve KARARLILIKLA sürdürülecektir.’ mesajını vererek Saray adaletinin namusunu (!) kurtarmış oldu!
TARAFSIZ VE HIZLI… YERSEN!
Şimdi sorarım size: Adaletin bu kadar tarafsız (!) ve hızlı işlediği ikinci bir ülke var mıdır dünya yüzünde? Normal bir ülkede aylarca sürecek bu gelişmelerin hepsi Türkiye’de 12 saat içinde yaşandı. Allah korusun bu gazeteciler mahkeme heyetinin bir anlık gafleti yüzünden serbest kalsalardı, sonrasında atacakları tweet’ler ve yapacakları haberlerle Saray’ın saltanatını yerle bir edebilirlerdi.
Son dakikada uydurulan soruşturma ve gözaltı kararları hakkında hukukçuların görüşü şu: 8 aydır tutuklu olan bu insanlar hakkında başka suç isnadı var idiyse, soruşturma başlatmak için neden tahliye edildikleri gün beklendi?
Uygulanmayan tahliye kararlarına gelince, darbe, sıkıyönetim, DGM, Özel Yetkili Mahkemeler olmak üzere hiçbir dönemde bir mahkemenin kararının yerine getirilmediği görülmemişti. Türkiye bunu ilk defa 25 Nisan 2015’te Hidayet Karaca ve bazı polisler hakkında verilen tahliye kararının uygulanmamasıyla gördü. İlk kez bir mahkeme kararı uygulanmadı ve bir yerlerden verilen emir üzerine gece yarısı apar topar evinden getirilen bir başka hakim tarafından aksi karar aldırıldı. Tahliye kararı veren hakimler de diğerlerine ibret olsun (!) diye o gün bugündür cezaevinde.
Bu yüzden bir teklifim var: Hakimler karar vermeden önce Cem Küçük, Ersoy Dede, Fatih Tezcan, İsmail Saymaz ve Ahmet Hakan gibi gazetecilere sorsunlar böylece onlar da bozulan (!) düzeni Twitter’dan düzeltmeye çalışmamış olurlar! Ya da bu gazetecileri HSYK’nın doğal üyesi yapsınlar, gece gündüz Twitter’dan bizleri mesaja boğan, yetmeyip trol hesaplar üzerinden ayar veren HSYK başkanvekili ve üyeleri, işi bu gazetecilere verip kendi işlerine odaklansınlar.
İstanbul Cumhuriyet Savcılarından Murat Çağlak tarafından hazırlanan iddianame 16 Ocak 2017 tarihinde mahkemeye sunuldu ve kabul edildi. Savcı Çağlak’a göre ortada bir örgüt (!) var ve bu örgütün medya yapılanmasında yer alan gazetecilerin suçu: örgütün işlediği/işleyeceği suçlara karşı ‘toplumda tepkiselliği yok etmek, örgütün hedefindeki kişileri itibarsızlaştırıp etkisiz hale getirmek, devlette kadrolaşmak ve devleti yönetmek amacıyla yazı yazmak, haber yapmak ve tweet atmak!
İddianamede sanık olarak yer alan 29 kişiden tutuklu olan 26’sı, 8 ay sonra ilk defa geçen hafta hakim karşısına çıktı. Yasa gereği, haklarında düzenlenen iddianamenin okunması ve neyle suçlandıklarının yüzlerine karşı anlatılması gerekiyordu. Ama bu ayrıntı atlandı ve okunmuş sayılarak doğrudan savunmalara geçildi. Çünkü OHAL KHK’ları ile iddianame okunması mecburiyeti askıya alınmıştı. Zira büyüklerimizin acelesi var, bir an önce bu davalar bitirilip sanıkların bir daha çıkmamacasına zindana tıkılmaları isteniyordu.
Gazeteci ve yazarlar 5 gün boyunca savunmalarını yaptılar. Elbette ortada bir suç yoktu ama Saray salıverilmelerine izin verecek miydi?
21 KİŞİ TAHLİYE EDİLİNCE…
O dakikadan sonra yaşananlar bir ibret levhası olarak tarihe geçecek.
Önce iktidarın küçük tetikçisi ‘olamaz.. olabilemez!’ feryatlarıyla sahneye fırladı. Adalet bakanı ve HSYK’ya, ‘Bekir Bozdağ bu akşam HSYK’yı acil toplamalı ve bazı hakimler ile ilgili işlem yapılmalı. Milletin talebi budur’ diyerek ayarı verdi. Tahliye kararını verenlere de ‘tahliye eden her savcı ve hakim meslekten ihraç edilecek. DEVLET’in kesin kararı budur.’ diyerek Devlet adına tehditler savurdu. Ardından Hürriyet’in çakma muhalif gazetecisi İsmail Saymaz sahne aldı. Ahmet Şık, Fetö’den tutuklu iken nasıl olur da Büşra Erdal serbest kalırmış! Ve yediği tokattan sonra kıblesini şaşıran Ahmet Hakan, 21 gazetecinin neyle suçlandığına dahi bakmadan nasıl serbest kalırlar diye ahkam üstüne ahkam kesti.
Ve sonunda… İstanbul Başsavcısı İrfan Fidan devreye girdi. Önce tahliyeler durduruldu. Sonra duruşma savcısı Göksel Turan’ın tahliyelere itiraz etmesi sağlandı. Yalnız bir sorun vardı. Duruşma esnasında 13 sanığın tahliyesi yönünde talepte bulunan savcı Turan’ın 24 saat geçmeden aynı kişilerin tahliyesine nasıl itiraz edecekti. Onun da formülü bulundu. 13 kişi için apar topar yeni bir soruşturma açıldı. Bu soruşturmaya istinaden hepsi hakkında gözaltı kararı alındı. Böylece 31 Mart Cuma günü öğleden sonra tahliye kararı verilen 21 kişinin tamamının tekrar hapse tıkılması sağlanmış oldu.
Ve final: Adalet Bakanı Müsteşarı Kenan İpek sosyal medya hesabından ‘FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne karşı TÜRK YARGISININ ve HSYK’nın yürüttüğü mücadele ilk günkü AZİM ve KARARLILIKLA sürdürülecektir.’ mesajını vererek Saray adaletinin namusunu (!) kurtarmış oldu!
TARAFSIZ VE HIZLI… YERSEN!
Şimdi sorarım size: Adaletin bu kadar tarafsız (!) ve hızlı işlediği ikinci bir ülke var mıdır dünya yüzünde? Normal bir ülkede aylarca sürecek bu gelişmelerin hepsi Türkiye’de 12 saat içinde yaşandı. Allah korusun bu gazeteciler mahkeme heyetinin bir anlık gafleti yüzünden serbest kalsalardı, sonrasında atacakları tweet’ler ve yapacakları haberlerle Saray’ın saltanatını yerle bir edebilirlerdi.
Son dakikada uydurulan soruşturma ve gözaltı kararları hakkında hukukçuların görüşü şu: 8 aydır tutuklu olan bu insanlar hakkında başka suç isnadı var idiyse, soruşturma başlatmak için neden tahliye edildikleri gün beklendi?
Uygulanmayan tahliye kararlarına gelince, darbe, sıkıyönetim, DGM, Özel Yetkili Mahkemeler olmak üzere hiçbir dönemde bir mahkemenin kararının yerine getirilmediği görülmemişti. Türkiye bunu ilk defa 25 Nisan 2015’te Hidayet Karaca ve bazı polisler hakkında verilen tahliye kararının uygulanmamasıyla gördü. İlk kez bir mahkeme kararı uygulanmadı ve bir yerlerden verilen emir üzerine gece yarısı apar topar evinden getirilen bir başka hakim tarafından aksi karar aldırıldı. Tahliye kararı veren hakimler de diğerlerine ibret olsun (!) diye o gün bugündür cezaevinde.
Bu yüzden bir teklifim var: Hakimler karar vermeden önce Cem Küçük, Ersoy Dede, Fatih Tezcan, İsmail Saymaz ve Ahmet Hakan gibi gazetecilere sorsunlar böylece onlar da bozulan (!) düzeni Twitter’dan düzeltmeye çalışmamış olurlar! Ya da bu gazetecileri HSYK’nın doğal üyesi yapsınlar, gece gündüz Twitter’dan bizleri mesaja boğan, yetmeyip trol hesaplar üzerinden ayar veren HSYK başkanvekili ve üyeleri, işi bu gazetecilere verip kendi işlerine odaklansınlar.