Fatih Çarşamba’da tozsuz tebeşir üretirken ya da tencere-tava, elektirikli su ısıtıcı pazarlarken, hatta boy boy ansiklopedi promosyonu yaparken, İhlas’ın gerçek gündemini, Türkiye Gazetesi’nin ‘Orta Sayfa’sı belirliyordu.
Hareketin ‘asker’ kökenli büyüğü ve ‘askeriyede öğretmen’ menşeli Enver Abi’si, dar daireli sohbetlerinde ‘Biz bu gazeteyi Orta Sayfa için çıkarıyoruz’ derdi de, diğer abiler kulaktan kulağa fısıldardı bir sırmış gibi.
Karşılıklı sayfaların ana teması Ehl-i Sünnet çizgisinide, ‘bid’aya’ sapmadan, tadil-i erkana riayet ile ve büyüklerden tevarüs edilen bilgileri yaşamaktı. Herhangi bir veri var mı bilmiyorum ama, Türkiye’deki en ‘ortodoks’ gurup İhlas camiasıdır dini hayat konusunda…
Anlaşılan tadil-i erkana riayette bu kadar hassas İhlasçı Abi’ler, kulaklarını, kalplerini izole etti. Yoksa gazetelerine ‘Mürted Ordusu’ başlığını atmazlardı mesela. Mürted sözünün sahibine dönebileceğini onlara Arabistanlı Lawrence’ın mı söylemesi gerek?..
Ben, TGRT’nin kuruluş sürecinde sadece 8 ay bulunabildim içlerinde. Eğer bir şekilde İhlas’ın herhangi bir biriminde çalıştıysanız ve ‘ehl-i dünya’ değilseniz, özellikle beş vakit namaz da kılıyorsanız, sizi ilk şaşırtacak şey İhlasçıların lavabo ve mescitteki ‘extra’ davranışları olacaktır.
İhlas mescitlerinde asla kısa kollu, yalın ayak başı kabak namaz kılamazsınız. 1930’larda memurlarının kullandığı bilekle dirsek arasındaki kolluklar, onlarca kez giyilmiş çoraplar, sık örülmüş takkeler olmadan namaza durmak neredeyse imkansızdır. Ayak tabanları dört parmak aralıkta olacak, ayakların parmak yönü biraz daha fazla açılacak… Rüku ve secdelerin hakkı verilecek… Bu ve benzeri tadil-i erkana İhlas kadar hiç bir gurup, cemaat ve tarikatın dikkat etmediği söylenebilir. Bir de namaza hazırlık safhası vardır ki, ‘istinca ve istibra’ hassasiyetiyle pamuklar ve kürdanlar elden ele dolaşır.
İhlas’ta kadının adı bile yoktur. Yerle gök arasında görünmez bir yerdedir. Varlıklarından ancak kısık sesle eşlerin sipariş alırken haberdar olursunuz.
Müzik ve her türlü neş’e de, tasavvuf musikisi dahil olmak üzere yoktur. TGRT kurulduğunda ‘ney’ bile olsa epey tartışma konusu olmuştu.
Sonraki yıllarda ‘hazretli’ filmlere açılan tevil yolundan, sulu beşinci sınıf yapımlar ve Türkiye’nin bütün ‘piyasa’ sanatçılarının bütün avamlıkları ekrana taşınsa da, bunun bir amacı vardı. Seda Sayan, Enver Abi’nin yanağından makas mı aldı? Saadet-i Ebediye’ yolunda olurdu böyle küçük kazalar.
Ama belli ki birşeyler değişmiş, hayatın ‘İhlas Takvimi’ne göre şekillendiği günler geride kalmıştı. Artık ‘Holding’ olunmuştu. Holding olmanın bazı gerekleri vardı. Siyasetçilerin kendi aralarında söylediği rivayet edilen ‘Enver Ören asla otobüs beklemez, gelen ilk dolmuşa biner…’ sözü boşuna değildi. Enver Abi, Özal’a da, Çiller’e de, 12 Eylül paşalarına olduğu gibi her gelene ‘Peki’ diyordu.
Bu fani dünyaya veda ettiğinde, cenaze namazında ‘Merhumu nasıl bilirsiniz’ sorusuna Eyüp Camii’ni dolduran İhaszedelerin, nümayiş ve sitayişle alacaklarını sorarak karşılık vermesi, haklarını helal etmediklerini söylemeleri, onun pragmatik ve güler yüzlü geçmişi için kötü bir finaldi.
Enver abi’den sonra Holding’in başına geçen oğul Mücahit Ören, sadece üçüncü sınıf magazin haberlerine konu olacak gönül maceralarıyla değil, babasından aldığı kötü mirası harcamadaki hadsizliği ile de gerçekten ‘hovarda’ çıktı. Otobüs beklemek şöyle dursun, minibüse tenezzül bile etmedi. Çağırdığı ‘Über’ taksi ile yeni gönül maceraları için gaza basarken İhlaszedelerin ellerinde, ilginç ilenç yöntemlerinden başka bir şey kalmamıştı. 5 binden fazla İhlas mağduru parasını alamadan Enver Abi gibi bu diyardan göçtü.
Sonra ne mi oldu? İhlas camiası ve Türkiye gazetesi her dönemde ve hep olduğu gibi 17-25 Aralık ve sonraki süreçte de -Star’ın başına gönderdiği Nuh Albayrak’la birlikte- çok kötü bir imtihan verdi. Tadil-i erkanı bu kadar önemseyen bir camia kimsenin savrulmadığı kadar savruldu.
Eğer ‘Bir İngiliz Casusunun İtirafları’ beyinlerini bulandırmadıysa gazetelerine ‘Mürted Ordusu’ başlığını atmazlardı mesela. İslam’ın temel meselelerinin muamelattaki konular kadar karmaşık olmadığı ‘Orta Sayfa’da yazıyor olmalıydı. Eğer bir mümine ‘mürted’, ‘kafir’ diyorsanız ve eğer o öyle değilse bunun kendinize döneceğini size Arabistanlı Lawrence söylemeyecekti.
(Kaynak: Kronos)