Romanya Haber

Ver Mehteri Verrr!..

[Akif Umut Avaz, yazdı]

Hacıyatmaz herkesin bildiği basit ama enteresan bir oyuncaktır. Üst yanı hokkabaz, kadın ya da bebek biçiminde olan, dibindeki ağırlık nedeniyle yere nasıl bırakılırsa bırakılsın hep dik durabilen bir oyuncak. Türkçemizdeki “kuyruğu hep dik tutmak” deyiminin oyuncaklar dünyasındaki fiili karşılığıdır adeta. Ne olursa olsun hacıyatmazların sırtı yere gelmez. Getiremezsiniz. Her durumda ayakta kalmak tek meziyeti olduğu için hacıyatmazlar hep bir yolunu bulup kuyruğu dikeltmeyi ve sonra da tümden dikleşmeyi iyi bilir.
Oyuncak olarak eğlenceli diyebileceğimiz hacıyatmaz, insan karakteri ve tipolojisi olarak ise pek bir ilginçtir. Pardon, iğrençtir. Mide bulandırıcıdır. En olmaz, en münasebetsiz durumlarda bile menfaatlerini koruyabilmek, ayakta kalabilmek ya da ayaktaymış gibi görünebilmek için her şeylerini bozuk para gibi harcamaktan çekinmez bu karakter(siz)ler. Normalde sırtı yerde olması gereken durumlarda bile hep komik ve acınası bir diklenme, trajikomik bir mağrurlanma halinde görürsünüz onları.
REZİLLİKLERİNDEN ONUR, KEPAZELİKLERİNDEN GURUR DUYAN…
Rezilliklerinden onur, kepazeliklerinden gurur, şerefsizliklerinden şeref, ahlaksızlıklarından fazilet, hezimetlerinden şaşalı zaferler; hırsızlıklarından, yolsuzluklarından, rüşvetçiliklerinden, yalancılıklarından, iftiracılıklarından, sahtekarlıklarından, mürailiklerinden erdem çıkarmayı çok iyi bilirler. Hacıyatmazlar, çığırından çıkardıkları işleri en olmadık şeylere sardıkça, burunları en olmadık şeylerden çıkamaz hale geldikçe yalana, hamasete abandıkça abanır, iyice kof propagandaya dadanırlar.
Hacıyatmazlar, her durumda ayakta kalabilmek ya da ayaktalarmış gibi görünebilmek için her türlü rezilliği göze alırlar. Ama asla kendilerini oldukları gibi, yani rezil, hissetmezler. Çünkü bilirler ki, Murathan Mungan’ın ifadesiyle, bu topraklarda her şey olunur ama bir türlü rezil olunmaz. Dışarıda rezil rüsvağ oldukça “ver mehteri verrr!” şaklabanlıklarını kuşanıp, içeride kahramanlık destanları düzmeye bayılırlar. Dışarıdaki hezimetleri büyüdükçe, ülkeyi gün be gün daha da rezil ettikçe içerideki hamasetlerinin, kof efelenmelerinin dozu yükselir. Sahte kahramanlık söylevleri arttıkça artar.
‘ONE MİNUTE’ İÇERİSİNDE 180 DERECE TORNİSTAN
Davos’ta ‘one minute’ içerisinde İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres’e onlarca hakaret lafzını sıraladıktan hemen sonra sert bir tornistan yaparak, kuyruğunu bacağının arasına kıstırıp “sözüm modaretöreydi” ezikliği sanki hiç yaşanmamış gibi Türkiye’de ve İslam ülkelerinde kahramanlık destanları düzüp hacıyatmazlığı ilk kez başarıyla tecrübe etmişlerdi. Ver mehteri verrr!.. “Sözüm modaretöreydi” aşkına verrr!..
İsrail zulmü altındaki Filistinlilere normal yollardan insani yardım mümkünken, diplomasinin imkanları ortada duruyorken, sırf bir şov olsun diye masum insanları dümenine radikal İslamcı yandaşlarını geçirdikleri bir gemiye doldurup İsrail’in üzerine sürmüşlerdi. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’ni tarihinde görmediği bir zillete mahkum etmiş, bir adım sonrasını hesap etmedikleri bir maceraya sürüklemişlerdi. İsrail, açık sularda 9 vatandaşımızı katlemiş ama gıklarını bile çıkaramamışlardı. İçeride ise kof siyasi hamasetin zirvelerine çıkmışlardı. Ver mehteri verrr!.. İsrail’in insafına terkedilen 9 can için verrr!..
VER MEHTERİ VER!… 20 MİLYON DOLARIN HER CENT’İ İÇİN VER!..
Günlerce meydanlarda, ekranlarda dolaşıp İslam’da ve insalıkta yeri olmayan ilkel ırkçılığın şahikalarında gezinerek Yahudi karşıtlığını ve barbar anti-Semitizmi abarttıkça abartmış, kendileri ve aile fertleri İsrail’le gizliden her türlü legal/illegal ticareti katlarken muhalif gördükleri herkesi “İsrail/MOSSAD ajanı” olmakla suçlayacak kadar ikiyüzlülüğün destanını yazmışlardı. Ver mehteri verrr!.. Mürailiğin daniskası için verrr!..
Kendini abarttıkça abartıp dev aynasında gördükçe yalnızlaşarak uluslararası siyasette iyice köşeye sıkışınca İsrail’e bile muhtaç hale gelmiş ve bu sayede İsrail “siyonist/terörist devlet”likten bir anda “dost devlet” statüsüne çıkarılmıştı. Ülkeye zillet üzerine zillet yaşatan müptezeller, sadece 9 canı 20 milyon dolar karşılığı İsrail’e satmakla kalmamış, Mavi Marmara gemisinin dümenindeki radikal İslamcı yandaşlarını bile “giderken bana mı sordunuz?” diyerek iki dakikada satmışlardı. Özür diletilemeyen İsrail, kendi şartlarında Türkiye’yi dize getirirken hamasetle ve gazla çalışan Erdoğan ve propaganda makinası bir kez bile İsrail’in adını ağzına alamaz hale gelmişti. Ver mehteri verrr!..20 milyon doların her cent’i için verrr!..
ESMA’YI, MURSİ’Yİ, RABİA’YI DA AĞIZLARINA ALAMAZ HALE GEDLİLER
Mısır’ın içişlerine müdahale edip, ilişkileri milletlerarası ilişkilerden çıkarmış ve Müslüman Kardeşler üzerinden hiziplerarası ilişkiler seviyesine düşürmüşlerdi. Kendi ihtiraslarına malzeme ettikleri Muhammed Mursi’yi yanlış yönlendirip darbecilerin kucağına itmişlerdi. Bir başka ülkenin içişlerine karışmanın ne büyük felaketlere yol açabileceğinin mükemmel bir ibret vesikası haline gelmişlerdi. Ama yine de hacıyatmazlar gibi kuyruğu dik tutmuş gaza getirdikleri binlerce insanın sokaklarda öldürülmesine sebep olmuşlardı. İslam dünyasının lideri olma fantazisi için dolduruşa getirdikleri masum insanlardan yeni kurbanlar vermişlerdi.
Meydan meydan, ekran ekran gezip yaşananları sömürdükçe sömürmüş, şehit düşen Esma için her fırsatta timsah gözyaşları dökmüş, “Rabia” için diyerek aylarca dört parmakları havada dolaşmışlardı. Nihayet, kendilerinin de hatırlarını kıramayacakları veya telkinlerini emir telakki ettikleri Sisi’nin hamilerinden zılgıtı yemiş ve o dört parmağı münasip bir şekilde saklamak zorunda kalmışlardı. Bir daha da  Rabia’yı, Esma’yı, Mursi’yi ve Mısır’ı ağızlarına alamaz hale gelmişlerdi. Ver mehteri verrr!.. Rabia aşkına verrr!..
Mısır’da yaptıklarının benzerini Irak ve Libya gibi ülkelerde de denemiş, ayyuka çıkmasa da oralarda da ülkeye zillet üzerine zillet yaşatmışlardı. Ama en büyük hezimete ve zillete Suriye’de yol açmışlardı. “Haftalar içinde değilse de, aylar içinde Esed ya gidecek ya gidecek” stratejik aklıyla “bir sonraki Cuma Şam’da namaz kılmak” üzere yola çıkmışlardı. Aradan geçen 6 yılın sonunda geride yıkılmış bir ülke, radikal İslamcı terör örgütleriyle anılan ve her türlü teröre açık itibarsız bir Türkiye, on milyonlarca evsiz barksız insan, yüzbinlerce ölü ve yaralıya yol açmışlardı. Esad hala orada duruyorken, utançtan yerin dibine geçmek yerine yüzsüzlüklerini sermaye yapıp hacıyatmazlar gibi ayaktalar hala. Ver mehteri verrr!.. Yüzsüzlüğün şahları için verrr!..

VER MEHTERİ VERRR!.. ATALARIMIZIN SIZLAYAN KEMİKLERİ İÇİN VER!
“Tanırım iyi çocuklardır” kıvamında “öfkeli gençler” denilerek sempati oluşturdukları, güçlendirmek için sırtlarını sıvazlayıp tırlar dolusu silah ve cephane taşıdıkları, uğurlarına Türkiye’yi radikal İslamcı teröristlerin ellerini kollarını sallayarak Suriye’ye geçtikleri bir otobana dönüştürdükleri, uzun süre “terörist” demeye bile dillerinin varmadığı, aralarında nasıl bir güven ilişkisi varsa artık kapısına dayandıkları Musul’daki Türk konsolosluğunu tahliye etmek yerine 49 personeliyle kucağına attıkları IŞİD’le işler umduğu gibi gitmeyince PKK/PYD desteğinde bir gece yarısı ansızın apar topar Süleyman Şah Türbesi’ni kaptıkları gibi kaçmışlardı. Ama bu kepazelikten bile büyük bir zafer ve kahramanlık destanı çıkarmışlardı. Türkiye’nin en zayıf olduğu Kurtuluş Savaşı yıllarında bile korunan atalarımızın kemiklerini sızlatırken, onursuz sırıtmalar eşliğinde kahramanlık palavraları anlatmışlardı. Ver mehteri verrr!.. Serok Ahmet’in maceraları için verrr!..
Doğu Akdeniz’de bir Türk askeri uçağı düşürülmüş, düşürülen uçak ve ölen pilotlar kimsenin umurunda olmamıştı. Ancak, aradan geçen yıllar içerisinde bu sefer Türk uçakları sınır ihlali yapan bir Rus uçağını düşürmüştü. Bu “kahramanlık” önce paylaşılamamış, hem hükümetten hem kaçak Saray’dan birbiri peşisıra “emri ben verdim” açıklamaları gelmişti. Rusya’nın bir iki höt zötü sonrası pabuçun pahalı olduğu görülünce süt dökmüş kediye dönmüş, her yoldan, her dilden özür üzerine özürler dilemişlerdi. Moskova’nın özürle tatmin olmayacağından duydukları endişeyle nihayet Rusya’nın kucağına oturmak zorunda kalmışlardı. Uçak düşürüldüğü dönemde “gerekirse yine düşürürüz” diyen şaklabanlar, bu sefer “ben yapmadım, miki yaptı” diyecek kadar şarlatanlaşmıştı. İki ülke arasındaki vakur ve medeni ilişkiler ile diplomasinin yerini Rusya’ya sınırsız bir yaltaklanma almıştı. Ver mehteri verrr!.. Kucağına oturulan Putin aşkına verrr!..
HEDEFSİZ BİR SAVAŞTA 73 MEHMETÇİĞİMİZ ŞEHİT VERİLDİ
IŞİD kontrolündeki Suriye topraklarının kurtarılarak Esed rejimine devri için Moskova’da bir anlaşmanın altına imza atılırken, halka yalan üzerine yalan söylenmiş, “Fırat Kalkanı” gibi afilli bir isimle Suriye’ye asker sokulmuştu. Mehmetçiğin canı nihai olarak Esed’e teslim edilecek topraklar için riske edilirken, kime karşı olduğu tam olarak bilinmeyen hedefsiz bir savaşta 73 askerimiz şehit verilmişti. Erdoğan ve avenelerinin Suriye’de hedef üzerine yeni bir hedef açıkladıkları bir vasatta bir gün aniden Fırat Kalkanı’nın sona erdiği duyuruldu. Böylece, muhteris ahmaklar yüzünden burnuna kadar Suriye bataklığına gömülen Türkiye, fiilen denklemin dışına itilmiş oldu. Erdoğan’ın hırsları sayesinde Rusya ve İran resmen Suriye’ye yerleşti. Ver mehteri verrr!.. Her türlü kof hamaseti yiyen yandaş ahmaklar için verrr!..
Avrupa Birliği üyeliği, serbest dolaşım hakkı için yola çıkıp kavga etmedik Avrupa ülkesi bırakmayan Erdoğan rejimi Türkiye’yi gün be gün dışa kapalı Kuzey Kore benzeri bir rejim haline getiriyor. Daha dün AB üyeliği yönünde atılan her adım için bayram şenlikleri düzenleyen aynı tayfa, bugün Avrupa ile atılan her köprüyü bir kahramanlık gibi sunuyor. Türkiye, tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar büyük bir itibarsızlığa, itilip kakılmaya ve acze düçar olurken, hergün, ülkenin imajına yeni bir darbe indiren başka bir kepazelik yaşanıyor. Ver mehteri verrr!.. Berlin, Amsterdam, Viyana’da yenilen silleler aşkına verrr!..
YÜZLERİNE TÜKÜRÜLMEYİ HAK EDEN ‘AVRUPA FATİHLERİ’
Vatandaşlar için Avrupa’da serbest dolaşım vaadi ile oy toplayan AKP’nin bakanları ve Erdoğan’ın adamları artık Avrupa ülkelerine giremez hale geldi. Kapıdan kovulunca pencereden girme şirretliğine sapanlar ise yaka paça sınır dışı edildi. Yaşanan bu zilleti ve birbirinden feci kepazelikleri bile içeride birer kahramanlık olarak sunmaktan utanmadılar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Bakanlığı makamını Hollanda’da bir iki polisle muhatap etme, şirretleşme sonrası gözaltına alınıp sınırdışı edilme kepazeliğine bile destan yazıldı. Ülkeyi rezil edenlerin yüzlerine tükürüleceğine “Avrupa Fatihleri” olarak lanse edildiler. Utanç verici bir şirretliğe “Fatih” diyecek kadar zıvanadan çıkmışlar için ver mehteri verrr!..
Ülkenin imajı tüm dünyada yerlerde sürünürken, yolsuzlar, hırsızlar, rüşvetçiler saltanat sürerken, turizm çökerken, ekonomi can çekişirken, paramız pula dönmüşken, bürokratlar uluslararası yolsuzluklardan dolayı yurtdışına çıkamaz hale gelmişken, işsizlik zirve yapmışken, hukuk, yargı ve adaletin ırzına geçilmişken, medya yok edilmiş, her türlü hak ve özgürlük ayaklar altına alınmışken yer yarılıp da yerin dibine geçmek yerine hala dikelen yüzsüz hacıyatmazlara da zaten kof hamasetten başkası yakışmaz. Ülkede gerçekleri göremeyen, farkına varamayan cahil, palavraları afiyetle yiyen ahmak çok nasıl olsa… Ver mehteri verrr!.. Kepazeliklere ve kepazelere yaltaklanmaya mehteri alet eden ahlaksız şaklabanlar aşkına verrr!..
(tr724)