[Tarık Toros, yazdı]
Gözünün önündeki darbeyi atlayan MİT’in Almanya’da casusluk yaptığı ortaya çıktı. İmamları mı kullandı, ajans muhabirlerini mi, yoksa Türkiye’den ekip mi yolladı bilemem. Tabi bu, ezbere ortaya çıkmadı. MİT, Almanya’da kendince sakıncalı gördüğü Türkleri, kurumları ve sivil toplumu takip etmiş, adreslerini tespit etmiş, fotoğraflamış, dinlemiş. Kısacası fişlemiş. Topladığı malumatı da Alman istihbaratı BND’ye elden vermiş. Almanya Federal Savcılığı da, “Alman toprakları üzerinde casusluk suçtur” deyip soruşturma açtı. Nereden bakarsanız bakın, Türkiye’yi bir kez daha sıkıntıya sokan bir durumdur bu. Hiçbir yurttaş da bundan hoşnut olmaz. Devletler başka devletlerde casusluk yapmıyor mu, bal gibi yapıyor. Yapmasa büyük devlet olmaz zaten. Bunun tek kriteri var: Paçayı kaptırmayacaksın. Casusluk faaliyetinin ortaya çıkması veya casuslarının yakalanması, karizmanı çizer!
DEVLET ASIL BÖYLE ELDEN GİDER
Bizim devletten öte devletçi gazeteci ve akademisyenlerimiz, Almanya soruşturma açınca vozurdamaya başladı. Öyle kızgınlar ki, haberleri paylaşanları bile eleştiriyorlar. Haber patlamış, dünya seni konuşuyor, ben paylaşmışım veya paylaşmamışım, neyi değiştirecek. Bu devletçi karakterlerin psikolojisini anlıyorum. 15 Temmuz olduğunda da ortaya çıkmış, “Ama devlet çok önemli, devlet elden gidiyordu” diye yazıp çizmişlerdi. Bugünkü Türkiye devletinin tüm kurumları çürümüştür. Yaslanan düşer.
İTİBARIN ÜLKENİNKİ KADARDIR
İstihbaratınız çuvallamış hanımlar, beyler. Hemen her alanda itibarınız yerlerde. Hep söylüyorum, dünyanın neresine giderseniz gidin, sıradan bir Türk vatandaşının itibarı ülkesinin itibarı kadardır. Çok değil 5-6 sene öncesine kadar göğsümüzü gere gere dolaşıyorduk Amerika’da, Avrupa’da, Afrika’da, Ortadoğu’da. Hiç unutmam, iç savaştan bir sene önce gittiğim Şam’da görüştüğümüz hükümet yetkilileri, “Türkiye Avrupa Birliği’ne girerse Avrupa’ya sınır komşusu olacağız” diye seviniyordu. Nereden nereye!
BÖLÜNMÜŞ ZATEN
“Referandumda ‘evet’ çıkarsa ülke caaart diye ikiye bölünecek” diye kampanya yapıyorlar. Sanki ‘hayır’ çıkarsa bölünmeyecek. Bölünmüş zaten bölüneceği kadar, birlik beraberlik mi kalmış. Adını vererek yazalım da bilinsin. Tutuklu gazetecilerin duruşmaları başladı. Cumhuriyet gazetesi, tweet atarak duyuruyor: “F..Ö’nün medya yapılanması davası başladı.” Yahu, senin yazarların yöneticilerin de aynı suçtan içeride. Ne yani, suçlama aynı olsa da sizinki “gazetecilik”, bu çocuklarınki “örgütsel yapılanma ve terör” mü?
HAFIZA SIFIR!
Kerkük’te Kürdistan bayrağı dalgalanıyor diye Ankara ayağa kalkıyor! Yahu, İstanbul’da Ankara’da resmi binalarda törenle göndere çekilirken neredeydiniz? Medya neden göstermez bu çelişkiyi? Farklı örnekle devam edelim: Hürriyet’in sabık yayın yönetmeni Sedat Ergin, İngiliz Parlamentosu’nun Türkiye raporunu eleştirirken mesela, “Komite bu raporu Türkiye’ye heyet gönderme ihtiyacı duymadan Londra’da düzenlediği oturumlarda İngiliz ve Türk uzmanları dinleyerek hazırlamış” diye yazdı. Halbuki, komite Türkiye’de epeyce çalışmıştı, hatta Saray’a bile çıkmıştı.
YALANDA SINIR YOK!
Tıpkı siyasetçiler gibi, gazeteciler de yalan söylüyor, gerçekleri saklıyor, çarpıtıyor. Bir misal daha verelim. Referandumda halka götürülen sistemde “bakanlar kurulu” yok, bunu gazeteciler de bilmiyor. Ana muhalefet lideri yayında söyleyince, hayret ifade ediyorlar. Cumhurbaşkanının Meclis’i fesih yetkisi meselesi de öyle. Önceki iki yazıda yazdım, daha fazla tırmalamanın manası yok, alenen yalan konuşuluyor, alenen. Çok tuhaf şeyler oluyor. İşi her gün referandumla ilgili gelişmeleri takip edip objektif haber vermek olan gazeteciler, iki ay önce görüşülüp referanduma götürülen 18 maddelik düzenlemeye bir bakar yahu! Cem Karaca’yı şu süreçte andığım kadar andığımı hatırlamıyorum: “Bindik bi alamete gedeyoz gıyamete.. Amaneyn..”
UZAK DEĞİL YAKIN AKRABALAR
Nasıl bir karın ağrısıysa, şu “yetmez ama evet” meselesi ısıtılıp duruyor. 12 Eylül 2010 referandumunda “yetmez ama evet” diyenlere laf sokanlar ile… 16 Nisan 2017 referandumunda “hayır diyenler teröristtir” diyenler yakın akrabadır, zahiren birbirlerine karşı gibi durduklarına bakmayın! Önümüzdeki referandum hiçbir şeyin miladı değil, sonu da olmayacak. Türkiye hayatımızı boşuna sonlandırmadık. Yegâne ızdırabım geride günahsız milyonlara yapılan zulüm ve bundan halkın çoğunun habersiz oluşu. Duam, sürecin bir an önce bitmesi. Sonra biz de herkes gibi önümüze bakabileceğiz.
(TR724)
DEVLET ASIL BÖYLE ELDEN GİDER
Bizim devletten öte devletçi gazeteci ve akademisyenlerimiz, Almanya soruşturma açınca vozurdamaya başladı. Öyle kızgınlar ki, haberleri paylaşanları bile eleştiriyorlar. Haber patlamış, dünya seni konuşuyor, ben paylaşmışım veya paylaşmamışım, neyi değiştirecek. Bu devletçi karakterlerin psikolojisini anlıyorum. 15 Temmuz olduğunda da ortaya çıkmış, “Ama devlet çok önemli, devlet elden gidiyordu” diye yazıp çizmişlerdi. Bugünkü Türkiye devletinin tüm kurumları çürümüştür. Yaslanan düşer.
İTİBARIN ÜLKENİNKİ KADARDIR
İstihbaratınız çuvallamış hanımlar, beyler. Hemen her alanda itibarınız yerlerde. Hep söylüyorum, dünyanın neresine giderseniz gidin, sıradan bir Türk vatandaşının itibarı ülkesinin itibarı kadardır. Çok değil 5-6 sene öncesine kadar göğsümüzü gere gere dolaşıyorduk Amerika’da, Avrupa’da, Afrika’da, Ortadoğu’da. Hiç unutmam, iç savaştan bir sene önce gittiğim Şam’da görüştüğümüz hükümet yetkilileri, “Türkiye Avrupa Birliği’ne girerse Avrupa’ya sınır komşusu olacağız” diye seviniyordu. Nereden nereye!
BÖLÜNMÜŞ ZATEN
“Referandumda ‘evet’ çıkarsa ülke caaart diye ikiye bölünecek” diye kampanya yapıyorlar. Sanki ‘hayır’ çıkarsa bölünmeyecek. Bölünmüş zaten bölüneceği kadar, birlik beraberlik mi kalmış. Adını vererek yazalım da bilinsin. Tutuklu gazetecilerin duruşmaları başladı. Cumhuriyet gazetesi, tweet atarak duyuruyor: “F..Ö’nün medya yapılanması davası başladı.” Yahu, senin yazarların yöneticilerin de aynı suçtan içeride. Ne yani, suçlama aynı olsa da sizinki “gazetecilik”, bu çocuklarınki “örgütsel yapılanma ve terör” mü?
HAFIZA SIFIR!
Kerkük’te Kürdistan bayrağı dalgalanıyor diye Ankara ayağa kalkıyor! Yahu, İstanbul’da Ankara’da resmi binalarda törenle göndere çekilirken neredeydiniz? Medya neden göstermez bu çelişkiyi? Farklı örnekle devam edelim: Hürriyet’in sabık yayın yönetmeni Sedat Ergin, İngiliz Parlamentosu’nun Türkiye raporunu eleştirirken mesela, “Komite bu raporu Türkiye’ye heyet gönderme ihtiyacı duymadan Londra’da düzenlediği oturumlarda İngiliz ve Türk uzmanları dinleyerek hazırlamış” diye yazdı. Halbuki, komite Türkiye’de epeyce çalışmıştı, hatta Saray’a bile çıkmıştı.
YALANDA SINIR YOK!
Tıpkı siyasetçiler gibi, gazeteciler de yalan söylüyor, gerçekleri saklıyor, çarpıtıyor. Bir misal daha verelim. Referandumda halka götürülen sistemde “bakanlar kurulu” yok, bunu gazeteciler de bilmiyor. Ana muhalefet lideri yayında söyleyince, hayret ifade ediyorlar. Cumhurbaşkanının Meclis’i fesih yetkisi meselesi de öyle. Önceki iki yazıda yazdım, daha fazla tırmalamanın manası yok, alenen yalan konuşuluyor, alenen. Çok tuhaf şeyler oluyor. İşi her gün referandumla ilgili gelişmeleri takip edip objektif haber vermek olan gazeteciler, iki ay önce görüşülüp referanduma götürülen 18 maddelik düzenlemeye bir bakar yahu! Cem Karaca’yı şu süreçte andığım kadar andığımı hatırlamıyorum: “Bindik bi alamete gedeyoz gıyamete.. Amaneyn..”
UZAK DEĞİL YAKIN AKRABALAR
Nasıl bir karın ağrısıysa, şu “yetmez ama evet” meselesi ısıtılıp duruyor. 12 Eylül 2010 referandumunda “yetmez ama evet” diyenlere laf sokanlar ile… 16 Nisan 2017 referandumunda “hayır diyenler teröristtir” diyenler yakın akrabadır, zahiren birbirlerine karşı gibi durduklarına bakmayın! Önümüzdeki referandum hiçbir şeyin miladı değil, sonu da olmayacak. Türkiye hayatımızı boşuna sonlandırmadık. Yegâne ızdırabım geride günahsız milyonlara yapılan zulüm ve bundan halkın çoğunun habersiz oluşu. Duam, sürecin bir an önce bitmesi. Sonra biz de herkes gibi önümüze bakabileceğiz.
(TR724)