Türkiye’de 15 Temmuz’dan bu yana binlerce kadının hukuksuz bir şekilde tutuklanıp işkencelere maruz kalmasıyla ilgili tek açıklama yapmayan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, istenmediği halde gittiği Hollanda’da birkaç saat bekletilmesini destana çevirdi. Bugün havuz medyasından bir gazeteye (Sabah) konuşan Bakan, “Bir bakanın muhatabı polis olabilir mi? Karşımızda muhatap olarak polis vardı. Korumalarımıza ‘İlerlerseniz vururuz’ dediler. Namluya mermi sürme sesleri duyduk” diyerek mağduriyetini katladı
Türkiye’de binlerce insanın hapishanelerde susuz bırakıldığını, annelerin sütten kesildiğini görmeyen Aile Bakanı, o gece bir bardak su bile ikram edilmediğinden dert yandı. Röportajda kendilerine karakolda çay teklifi yapıldığını ama geri çevirdiklerini söyledi. “Onların çayına ihtiyacımız yoktu’ dedi.
“15 Temmuz’da da ben aynı şeyi yaşamıştım.” diyen Bakan Hollanda’da yaşadığı kahramanlık destanını şöyle resmetti: “Allah insana bir güç ve cesaret veriyor. 6 aylık bebeğim vardı ve evdeydi. İki küçük çocuk annesiydim. 15 Temmuz’da Meclis bombalanırken Allah korkuyu üzerimizden almıştı. O geceyi ben Hollanda’da yeniden yaşadım. Onlarca polis üzerimize silah doğrulttu. 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi hiç korkmadık. Arkadaşlarımıza ‘Yanlış bir hareketiniz olursa vururuz’ denildi. Onlar da korkmadı. O duygularla milletimize yakışır şekilde durmamız gerekirdi. Caddelerden vatandaşlarımızın sesleri geliyordu. O sesler de bize güç verdi.”
Bakan Kaya, Sabah’a şu ilginç açıklamaları yaptı:
Hollanda’ya giderken böyle skandal bir muamele ile karşılaşacağınızı tahmin edebiliyor muydunuz?
Tahmin edebilmemize imkan yoktu. Hollanda’ya geçtikten sonra Konsolosluk aracı ile Konsolosluk binamıza geçiyorduk. Uçuş iznimizi ve salonumuzu daha önceden iptal etmişlerdi. Ben araba ile konsolosluk binamıza gidiyordum. Bizim topraklarımız sayıldığı için zaten vatandaşlarımızın girişinde sorun yoktu. Benim girişim de serbest doğal olarak. Hiçbir olağanüstü durum yoktu bizim için.
Peki sizi durduran polisler gerekçe olarak ne gösterdiler?
Karşımızda muhatap olarak polis vardı. Bir bakanın muhatabı polis olabilir mi? Bir polis bizi durdurdu ve pasaportuma el koydu. Bize baştan itibaren ‘Almanya’ya geri döneceksiniz, sizin bu binaya girişiniz yasaklandı’ dediler. Parmaklarını sallayarak, terbiyesizce, sert bir tavır gösterdiler ama hiçbir gerekçe söylemediler. Çünkü mantıklı, hukuki bir cevap verme şansları yoktu. Sonra bir anda sayısı arttı polislerin, arkasından sivil polisler de geldi. Birkaç kez yürüyerek geçme girişimimiz oldu ama bu mümkün olmadı.
Özel timin gelmesiyle tansiyon daha da yükseldi sanırım?
Evet, Özel Timin gelmesiyle birlikte korumalarımız araca dayandı, üzerleri arandı ve gözaltına alındılar. Sonra içinde olduğumuz araca yöneldiler. Aracımıza, üzerimize silah doğrulttular, güçlü ışıklar yönelterek bizi psikolojik baskı altına almaya çalıştılar. 2 saat boyunca devam etti bu durum. Hollanda TV’lerini de görüntü almak için çağırmışlar. Türk basınını ve uluslararası basını bize yaklaştırmayan polisler, olayın en başında kendi TV’lerini bizim bulunduğumuz alana çağırarak görüntülerimizi aldırdılar. Daha sonra çekici geldi ve aracı çekiciye yüklemeye başladılar. Bunun üzerine ben kapıyı açtım ve araçtan indim.
‘Çayınızı da istemiyoruz’ dedik’
O gece hiçbir insani ihtiyacımızı karşılamamıza izin vermediler. Sınırdaki polis karakolunda da bir buçuk saat bekletildik. Orada yukarı çıkabileceğimizi söylediler. O kadar insanlık dışı müdahaleden sonra bu teklifi zaten reddettik. ‘Yukarıda çay içebilirsiniz’ dediler, ‘Çayınızı da istemiyoruz’ dedik.
O anlar yaşanırken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la sürekli görüştüğünüzü öğrendik.
Evet, Cumhurbaşkanımızla o gece birkaç kez görüştük. Gece 4.30’a kadar gelişmeleri takip etti ve biz Hollanda’yı terk edene kadar ayaktaydı. Onun dön demesi üzerine oradan ayrıldım, yoksa herhangi bir baskı ya da tehdit beni oradan çıkartamazdı. Sayın Başbakanımızla da gece boyu görüşmelerimiz oldu, o da sürekli destek verdi bize.
Yürüyerek konsolosluk binasına geçmek isteseydiniz neler olabilirdi?
Dediğim gibi; birkaç kez denedik ama mümkün değildi. Korumalarımıza ‘Yanlış bir hareket yaparsanız vururuz’ dediler. Mermiyi namluya sürme sesini duyduk. Önümüze etten bir duvar ördüler. 7 kişilik ekiptik ve yanımızda tek bir silah yoktu. Konuşma tarzları gayet kaba ve insanlık dışıydı. Yani ısrar etseydik neler olabileceğini tahmin etmek zor değil.
O gece sizi en çok etkileyen ne oldu?
Olay başından sonuna kadar zaten etkileyiciydi. 15 Temmuz’da da ben aynı şeyi yaşamıştım. Allah insana bir güç ve cesaret veriyor. 6 aylık bebeğim vardı ve evdeydi. İki küçük çocuk annesiydim. 15 Temmuz’da Meclis bombalanırken Allah korkuyu üzerimizden almıştı. O geceyi ben Hollanda’da yeniden yaşadım. Onlarca polis üzerimize silah doğrulttu. 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi hiç korkmadık. Arkadaşlarımıza ‘Yanlış bir hareketiniz olursa vururuz’ denildi. Onlar da korkmadı. O duygularla milletimize yakışır şekilde durmamız gerekirdi. Caddelerden vatandaşlarımızın sesleri geliyordu. O sesler de bize güç verdi.
Türkiye’de binlerce insanın hapishanelerde susuz bırakıldığını, annelerin sütten kesildiğini görmeyen Aile Bakanı, o gece bir bardak su bile ikram edilmediğinden dert yandı. Röportajda kendilerine karakolda çay teklifi yapıldığını ama geri çevirdiklerini söyledi. “Onların çayına ihtiyacımız yoktu’ dedi.
“15 Temmuz’da da ben aynı şeyi yaşamıştım.” diyen Bakan Hollanda’da yaşadığı kahramanlık destanını şöyle resmetti: “Allah insana bir güç ve cesaret veriyor. 6 aylık bebeğim vardı ve evdeydi. İki küçük çocuk annesiydim. 15 Temmuz’da Meclis bombalanırken Allah korkuyu üzerimizden almıştı. O geceyi ben Hollanda’da yeniden yaşadım. Onlarca polis üzerimize silah doğrulttu. 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi hiç korkmadık. Arkadaşlarımıza ‘Yanlış bir hareketiniz olursa vururuz’ denildi. Onlar da korkmadı. O duygularla milletimize yakışır şekilde durmamız gerekirdi. Caddelerden vatandaşlarımızın sesleri geliyordu. O sesler de bize güç verdi.”
Bakan Kaya, Sabah’a şu ilginç açıklamaları yaptı:
Hollanda’ya giderken böyle skandal bir muamele ile karşılaşacağınızı tahmin edebiliyor muydunuz?
Tahmin edebilmemize imkan yoktu. Hollanda’ya geçtikten sonra Konsolosluk aracı ile Konsolosluk binamıza geçiyorduk. Uçuş iznimizi ve salonumuzu daha önceden iptal etmişlerdi. Ben araba ile konsolosluk binamıza gidiyordum. Bizim topraklarımız sayıldığı için zaten vatandaşlarımızın girişinde sorun yoktu. Benim girişim de serbest doğal olarak. Hiçbir olağanüstü durum yoktu bizim için.
Peki sizi durduran polisler gerekçe olarak ne gösterdiler?
Karşımızda muhatap olarak polis vardı. Bir bakanın muhatabı polis olabilir mi? Bir polis bizi durdurdu ve pasaportuma el koydu. Bize baştan itibaren ‘Almanya’ya geri döneceksiniz, sizin bu binaya girişiniz yasaklandı’ dediler. Parmaklarını sallayarak, terbiyesizce, sert bir tavır gösterdiler ama hiçbir gerekçe söylemediler. Çünkü mantıklı, hukuki bir cevap verme şansları yoktu. Sonra bir anda sayısı arttı polislerin, arkasından sivil polisler de geldi. Birkaç kez yürüyerek geçme girişimimiz oldu ama bu mümkün olmadı.
Özel timin gelmesiyle tansiyon daha da yükseldi sanırım?
Evet, Özel Timin gelmesiyle birlikte korumalarımız araca dayandı, üzerleri arandı ve gözaltına alındılar. Sonra içinde olduğumuz araca yöneldiler. Aracımıza, üzerimize silah doğrulttular, güçlü ışıklar yönelterek bizi psikolojik baskı altına almaya çalıştılar. 2 saat boyunca devam etti bu durum. Hollanda TV’lerini de görüntü almak için çağırmışlar. Türk basınını ve uluslararası basını bize yaklaştırmayan polisler, olayın en başında kendi TV’lerini bizim bulunduğumuz alana çağırarak görüntülerimizi aldırdılar. Daha sonra çekici geldi ve aracı çekiciye yüklemeye başladılar. Bunun üzerine ben kapıyı açtım ve araçtan indim.
‘Çayınızı da istemiyoruz’ dedik’
O gece hiçbir insani ihtiyacımızı karşılamamıza izin vermediler. Sınırdaki polis karakolunda da bir buçuk saat bekletildik. Orada yukarı çıkabileceğimizi söylediler. O kadar insanlık dışı müdahaleden sonra bu teklifi zaten reddettik. ‘Yukarıda çay içebilirsiniz’ dediler, ‘Çayınızı da istemiyoruz’ dedik.
O anlar yaşanırken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la sürekli görüştüğünüzü öğrendik.
Evet, Cumhurbaşkanımızla o gece birkaç kez görüştük. Gece 4.30’a kadar gelişmeleri takip etti ve biz Hollanda’yı terk edene kadar ayaktaydı. Onun dön demesi üzerine oradan ayrıldım, yoksa herhangi bir baskı ya da tehdit beni oradan çıkartamazdı. Sayın Başbakanımızla da gece boyu görüşmelerimiz oldu, o da sürekli destek verdi bize.
Yürüyerek konsolosluk binasına geçmek isteseydiniz neler olabilirdi?
Dediğim gibi; birkaç kez denedik ama mümkün değildi. Korumalarımıza ‘Yanlış bir hareket yaparsanız vururuz’ dediler. Mermiyi namluya sürme sesini duyduk. Önümüze etten bir duvar ördüler. 7 kişilik ekiptik ve yanımızda tek bir silah yoktu. Konuşma tarzları gayet kaba ve insanlık dışıydı. Yani ısrar etseydik neler olabileceğini tahmin etmek zor değil.
O gece sizi en çok etkileyen ne oldu?
Olay başından sonuna kadar zaten etkileyiciydi. 15 Temmuz’da da ben aynı şeyi yaşamıştım. Allah insana bir güç ve cesaret veriyor. 6 aylık bebeğim vardı ve evdeydi. İki küçük çocuk annesiydim. 15 Temmuz’da Meclis bombalanırken Allah korkuyu üzerimizden almıştı. O geceyi ben Hollanda’da yeniden yaşadım. Onlarca polis üzerimize silah doğrulttu. 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi hiç korkmadık. Arkadaşlarımıza ‘Yanlış bir hareketiniz olursa vururuz’ denildi. Onlar da korkmadı. O duygularla milletimize yakışır şekilde durmamız gerekirdi. Caddelerden vatandaşlarımızın sesleri geliyordu. O sesler de bize güç verdi.