Romanya Haber

‘Darbeci Baro’ Avukatlara Sahip Çık!

[Haber-Analiz: Erman Yalaz]

27 yıl önce göreve başladı. 20 Kasım 1989’dan 29 Kasım 2016’a kadar çalıştı. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) son kararı ile mesleği elinden alındı. Çeyrek asrı aşkın hukuka hizmetine karşın kendisine verilen cezaya tepkisini ‘Hırsızlık yapmadım, yolsuzluk yapmadım, adaletten ayrılmadım. Her zaman tarafsız kaldım. Kul hakkı yemedim, yedirmedim’ diyerek özetledi. Hakim Murat Özkan, 15 Temmuz sonrası Tayyip Erdoğan ve AKP eliyle  yürütülen ‘sivil darbe’nin mağduru. Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi ve HSYK ihraç edilen 4 bin 571 hakim-savcı ve kamu görevlisinden biri.
BARO’NUN FİŞLEMESİ VE HUKUKSUZLUĞU
Uğradığı haksızlıklara karşı ‘enseyi karartmayan’ Murat Özkan, sadece rejimin kendisini hedef yapması ve uğradığı haksızlıklarla değil, meslektaşım dediği sivil toplum yapılarının vurdum duymazlığı ve işgüzarlıklarıyla da mücadele ediyor. Tüm itirazlarına rağmen HSYK kararı değişmeyince İstanbul Barosu’na müracaat etti. Baro levhasına tekrar yazılıp avukatlık yaparak mesleğini bir başka pencereden sürdürmek ve geçimi sağlamaktı niyeti. Müracaatını yapıp beklemeye başladı. 19 Ocak 2017 tarihinde İstanbul Barosu skandal bir karara imza attı. Baronun bir paragraflık kararı şu cümlelerle sona eriyordu: “2016/3318 sayılı dosyasının dilekçe aşamasında olduğu, 2016/7900 sayılı F… Silahlı terör örgütü üyeliği  iddiasına ilişkin olan dosyadan soruşturma izni verildiği anlaşılmakla, Baro levhasına yeniden yazılma istemi OHAL kapsamında bulunması nedeniyle OHAL süresi içerisinde talebinin kabulü mümkün olmadığından talebin reddine...” OHAL’in hukuksuzluklarını bir baronun meşru görmesi anlamına geliyordu bu.
MASUMİYET KARİNESİ; HUKUKİLİK TANIMAYAN İSTANBUL BAROSUOy birliği ile haksızlığa verilen bu onayla bitmedi Özkan’ın yaşadıkları. Şubat başında İstanbul Barosu’nun kararına itiraz etti. Türkiye Barolar Birliğine gönderilmek üzere yaptığı itirazında, Avukatlık Kanunu’na göre avukatlık yapma konusunda yasal hiçbir engel olmadığını hatırlattı. Hakkında soruşturma olsa da kesinleşmiş bir karar olmadığından ‘masumiyet karinesi’nin; yine yasal dayanağı olmadan avukatlığının engellenerek ‘hukukilik karinesi’nin ülkenin yaşadığı anormal ve olağan dışı günlerde bizzat hukuku savunması gereken baro tarafından ihlal edildiğini kayıtlara geçirdi. Barolar Birliği’nden de cevap alamadı.
SİGORTA VE BANKALARIN İŞGÜZARLIĞI
Hastalık baroyla sınırlı değildi. Allianz Sigorta, primini ödediği özel sağlık sigortasını KHK kapsamında olduğu gerekçesiyle askıya aldığını iletti. 20 yıldır kullandığı Türkiye İş Bankası’na ait kredi kartı da KHK kapsamında kullanıma kapatıldı. Hakim Murat Özkan, ‘bir kez bile temerrüte’ düşmediği halde bu kararın aldığını yazdı twitter hesabında.
FİŞLEMELERİ TESCİLLEYEN NOTERLER BİRLİĞİ
Zulüm bitmedi. Noterler Birliği’ndeki bir başka kayıt Türkiye’de 7 ayı aşkındır yaşanan akıl tutulması ve zulmün bir başka açıdan belgelenmesini ve tescillenmesini sağladı. Türkiye Noterler Birliği’nin kayıtlarına göre Özkan’ın, 18 Ağustos 2016 tarihli bir evraka dayanarak OHAL süresince  işlem yapması sakıncalı bulunmuştu. Yazıya göre AKP rejimi bir sakıncılılar listesi oluşturmuştu. Noterler Birliği’nin kaydında yer alan bu tür fişlemeler  ve işlemler yüzünden onbinlerce insan halen evinin, arabasının satışından devrine birçok hakkını kullanamıyor.
SİVİL ÖLÜME MAHKUMİYETYukarıdaki sıralanan olaylar Hakim Murat Özkan’ın başına gelenler. Yani ülkede avukatlık, hakimlik yapacak hukuk bilgisine, mesleki ve insani cesarete ve mücadele azmine sahip birinin yaşadıkları. Kararları alanlar ise sözde bağımsız, özgür sivil toplum kuruluşları, kamu hizmeti veren kurumlar ve özel sektör şirketleri.  Bu nasıl bir korku ve ahlaksızlıktır ki bu kurumlar, potansiyel müşterisini, oy verecek baro üyesini, hizmet vermesi gerekli bir vatandaşını ‘fişleme ve hukuksuz kararlar’ ile adeta sivil ölüme mahkum ediyor?
Tek örnek Murat Özkan değil elbette. OHAL KHK’sı ile atılan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi  Cenk Yiğiter’in staj başvurusunu da Ankara Barosu reddetmişti. Kamuoyundan ve hukukçulardan gelen yoğun tepki ile baro geri adım attı, başvuruyu kabul etmek zorunda kaldı.  İstanbul ve Ankara baroları ile Türkiye Barolar Birliği’nin demokrasi ve hukuk devleti imtihanı elbette bitmedi. Ancak 15 Temmuz sonrası yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla arkalarında büyük bir bagaj ve yük oluşturdukları da bir gerçek.
DARBECİLERLE GÖRÜŞÜP ÖZEL AVUKATLARI ENGELLEME SİCİLİ
Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran’ın  15 Temmuz darbesinden sonra Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile buluştuktan sonra, Ankara Emniyeti ve Adliyesi’nde birçok şüphelinin özel avukatları engellenmişti. Şüpheli ve yeni gözaltına alınanların özel avukatlarına karşı CMK avukatları devreye alırken Canduran’un 430 avukat görevlendirdik deyip suçunu ikrar etmişti.  “CMK ile görevlendirilen avukat arkadaşlarımızın darbecileri savunmaması gibi bir durumdan söz edilemez. Çünkü CMK bir kamu görevi. Darbecilerin özel avukatları konusunda belki böyle bir şey söylenir, söylenmez, onu bilemeyiz” sözleri kayda geçmişti. Yani kabahatini kendi attığı tweet’le siciline işlemiş; düpedüz ‘sivil darbe’nin yanında tavır almıştı. Tarih yaşananların detayını ilerde daha net yazacak elbette.
BAROLAR MAĞDUR HUKUKÇU VE YARGIÇLARDAN NİYE KORKUYOR?
Türkiye’nin iki büyük barosu demokrasiyi, hukuk devletini ve herkes için adaleti savunmak;  baskıcı her yapı ve kişiye karşı mücadele etmek yerine ‘bizden olmayan mapusa girsin’ ve ‘yaşama hakkı olmasın’ diye özetlenebilecek politik çürümüşlüklerini sergilemeye devam ediyor. Belki de  işten atılan, gözaltına alınan ve tutuklanan binlerce hakim-savcı, hukukçu, akademisyenin barolara üyeliği halinde mevcut iktidarlarını ilk seçimlerde kaybedeceklerini  düşünüyorlar. Yani seçim korkusuyla antidemokratik uygulamalara ses çıkarmıyorlar. Buna karşın dünya baroları ve hukukçuları özellikle Avrupalı avukat, hakim-savcıların haklarını savunan sivil toplum kuruluşları ve meslektaşları için çok sıkı bir duruş sergiliyor. Avrupa Birliği, Venedik Komisyonu, Birleşmiş Milletler gibi resmi ve hukuken bağlayıcılığı olan kurum ve yapılar, Almanya, İtalya, Belçika mektuplu çağrılar yaptı.
AVRUPA VE DÜNYA BAROLARININ ÇAĞRISI: AVUKATLARI SERBEST BIRAKIN!
En son  dün İngiltere, İşkoçya, İrlanda baroları, 370’den fazla avukatın, binlerce hakim-savcının tutukluluğunun sonlandırılmasını, evrensel hukuka uyulmasını, yargı bağımsızlığına saygı duyulmasını, avukatların serbestçe mesleklerini yapabilmesinin temin edilmesini istedi. Dün 8 baronun bizzat Tayyip Erdoğan’a hitaben yazdıkları mektupta Venedik Komisyonu, AB  Komisyonu, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin raporlarının dikkate alınması, karar ve çağrılara saygı duyulması istendi. Baroların uyarılarındaki  önemli noktalarından biri de avukatların rolüne dairdi. Birleşmiş Milletler prensipleri evrensel hukuku dikkate alarak tehdit, ceza soruşturması ve idari-ekonomik hiçbir kısıtlama olmaksızın avukatlarının mesleklerini yapabilmeleri gerektiğine dikkat çekildi. Savunma hakkının yeniden inşa edilmesi talep edildi bir anlamda.
MAHKEMELER VE ANKARA BM HAKİMİNİ NEDEN SERBEST BIRAKMIYOR?
Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Ceza Mahkemesi Hâkimi, emekli büyükelçi Aydın Sefa Akay hakkındaki tüm adli işlemlerin dondurulmasını isteyen barolar, Akay’la başlamak üzere avukatların derhal serbest bırakılmasını da talep etti. BM Hakimi Akay, 1994’teki Ruanda Soykırımı’ndan hüküm giyen eski bir Ruandalı bakanın davasını gözden geçiren BM yargıçlar heyetinin bir üyesi. Ocak ayının sonunda Uluslararası Ceza Mahkemeleri Mekanizması (MICT) adlı BM kurumunun Akay’ın serbest bırakılması talebini de dikkate almadı Ankara. Diplomatik korumaya sahip bir hakimin Türkiye’de yaşadığı muamele ibretlik.
Akay’ın ‘terör örgütü üyeliği’nden 15 yıla kadar hapsi isteniyor. Tutuklanma gerekçesi bylock kullanması. Başından beri ifadelerinde programı  Google Play’dan indirdiğini ve kullandığını kabul eden, Ruanda davasında özel yazışmalar dışında bir şey yapmadığını anlatan Akay’ı duyan yok. Bylock’un hukuki delil olmadığı yönündeki tespitler de mahkemelerin gündeminde değil şimdilik. Geçen  Çarşamba günü Akay’ın Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan davasının ilk duruşmasında serbest bırakılma talepleri kabul edilmedi. Davası 13 Nisana ertelendi.
BARO BAŞKANLARINA  VE HUKUK DERNEKLERİNE DE Mİ SAHİP ÇIKMAYACAKSINIZ?
Bütün bu hukuksuzluk sürecinde alternatif barolar ve hukukçu derneklerinin de susturulduğunu hatırlamakta fayda var. Konya, Gümüşhane, Erzurum, Manisa, Siirt, Trabzon gibi baroların eski ve yeni başkanları tutuklu.  Mizan Hukuk Derneği, Denge Hukuk Derneği, Harran Hukuk Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği, Ahenk Hukuk Derneği, Adalet Hukuku Derneği, Özgür Hukukçular Derneği’nin aralarında yer aldığı 30 hukuk derneği kapatılmış durumda. Anayasa’nın 36. maddesindeki savunma ve adil yargılanma hakkı, AİHS 6. Maddeleri adalete erişim, adil yargılanma hakları açık şekilde ihlal ediliyor. Tüm bu gündemin içinde  Kahramanmaraş’ta 19 avukat gözaltına alınıyor nispet yaparcasına. Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ın Ergenekon davalarında verdiği talimatları anlatmaya başladığı için İstanbul Emniyeti İstihbarat Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in çiçeği burnunda avukat iki kızı şantaj yaparcasına gözaltına alınıyor. Mehmet Durakoğlu, Hakan Canduran ve Metin Feyzioğlu’ndan yine ses yok. Baroların yönetim kurulundan ve Türkiye Barolar Birliği’nin diğer yöneticilerinden de.
TBB Başkanı olarak 16 Ağustos 2016’da Saray’a gidip topuk selamı çakan Feyzioğlu’na üç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bir salvo geldi. Erdoğan, Avrupa’da propaganda yapıyor dediği Feyzioğlu’na “Sen bir defa benim kapımı çalamazsın. Kapattım kapıyı” diye çıkıştı. Yani artık Erdoğan’a da yaranamıyor. “Cümleniz, anayasa değişikliğiyle nasıl bir devlet yapısı hayal ettiğinizin göstergesidir.” cümleleri de yangını söndüremiyor.
GENÇ SİVİLLER HAKLIYMIŞ!
Barolar, özellikle Ümit Kocasakal yönetiminde iken  İstanbul Barosu, Ergenekon ve Balyoz davalarının görüldüğü dönemlerde de imtihan vermişti. Genç Siviller’in baronun eylemine karşı  Taksim’de bir otel odasından sarkıttıkları “Darbeci Baro Taksime hoşgeldin’ pankartlı karşı protestohala akıllardadır. Genç Siviller o gün eylemlerinin gerekçelerini anlatırken, “Türkiye’de hukukçular kendilerini önce devletin adamı sonra hukukun adamı olarak görüyor. Tüm refleksleri adaleti sağlamak için değil, rejimi korumak için harekete geçiyor. Cumhuriyet tarihinde yaşanan her türlü hak ihlali bu cüppeli hukukçuların gözleri önünde oldu. Tüm askeri darbelere davet önce onlardan geldi.” demişlerdi.
Aradan 7 yıl geçti. Genç Siviller haklı çıktı. Dün askeri vesayetin yanında yer alan barolar, şimdi ‘sivil darbe’nin arkasında duruyor maalesef. Kendileri de şamar oğlanı gibi azarlanmalarına rağmen üstelik. Yüzlerce avukat, binlerce hakim savcının tutukluluğunu seyrediyor, ideolojik gözlüklerini çıkarıp, adalet diyemiyorlar.