Romanya Haber

Bittecrübe…

[Tarık Toros]

Arada hatırlatıyorum, tam yeridir: Eski tarihte, meşhur filozof tecrübelerini toparlamış, “kurallar kitabı” yazıyor. Sonlara doğru nereden estiyse şöyle bir tespit yapmış; “Sakalı bir tutamdan uzun olan ahmaktır.” Tabi hemen kendininki hatırına gelmiş. Avuçlamış, bir tutamdan uzun. Masasındaki muma doğru eğilip tutamdan taşan kısmı yakayım demiş. Sakal ucundan tutuştuğu gibi, toptan kül olmuş. Saçını, yüzünü de yakmış. Canını zor kurtaran filozof, bu salak tespitinin altına şu dipnotu düşmüş; “Bittecrübe sabit.”
ŞU DAHA İYİ ANLATIYOR
Maraba ile ağa, tıngır mıngır kasabaya gidiyor. Yolun yarısında, arabayı çeken hayvan yola pisliyor. Ağa marabasının arabada gözü olduğunu biliyor. Hem onu küçük düşürmek hem de eğlencesine “Ula Memo! Atın pisliğini yersen, araba senin” diyor. Bizimki bir an düşünüyor, sonra çabucak kararını veriyor, inip yiyor. Arabayı onun oluyor olmasına da marabanın hem midesi bulanıyor, hem de kendinden iğreniyor. Ağa ise bir dakikalık eğlence uğruna arabasından olduğuna pişman, budalalığına yanıyor. Dönüş yolunda tam marabanın pislik yediği noktaya geldiklerinde ağa dayanamıyor; “Ula Memo! Bir halt ettim, şaka uğruna araba elden gitti, neyse ederini vereyim, geri alayım.” Memo’nun ağzında, yüreğinde hâlâ pislik tadı var. “Olur Ağam ama bir şartla: Sen de aha şu kalan at pisliğini yiyeceksin ki ödeşelim.” Ağanın gözü kararmış, çaresiz iniyor ve yiyor. Çiftliğe yaklaşırlarken Memo düşünceli, kederli soruyor: “Ağam, araba giderken de senindi dönerken de senin, peki biz bu kadar boku neden yedik?”
TÜRKİYE VE TÜRKLER
Amblemi ampul olan parti ampulü söndürdü. Keşke giden sakalla ya da yediğimiz pislikle kalsak! Ülke içeride ve dışarıda tüm kazanımlarını bitirdi. Bakmayın “Dış güçler/Üst akıl” masallarına, dünyada Türkiye yok artık, Türkler var. O Türklerin de huzuru yok. Memlekette yöneticilerin yediği haltlar yüzünden yüzleri yerde. Kusura bakmayın, lafı artık eğip bükmenin “mış gibi” yapmanın alemi yok, durum bu.
İKİ DÖNEMİ AŞAN BAŞKAN
Amerika’da bir kişinin sadece iki dönem başkan olacağına dair kanun var sanılır ama aslında Anayasa’da böyle bir hüküm yoktur. Kurucu başkan George Washington, ısrarlara rağmen iki dönemden sonra bırakmış, sonra bu gelenek olmuştur. Tek istisnası vardır: Franklin Delano Roosevelt. 1932’de seçilince ülkesini büyük buhrandan çıkarmış, milletin “babası” olmuştur. İkinci dönemi biterken dünya savaşı patlamış, genel kabul o yönde olunca üçüncü dönem aday olup seçilmiştir. 1944 seçimleri gelip çattığında dünya savaşı finale doğru çok kritik bir eşikten geçmektedir. Doktorları ölümcül hasta olduğunu raporlar. Bu halktan saklanır, dönemi bitiremeyeceği hesaba katıldığı için güçlü bir başkan yardımcısı bulunur: Harry Truman. Roosevelt dördüncü dönem yeminini ettikten iki buçuk ay sonra yaşama veda eder. Bütün ulus arkasından ağlar, yas tutar.
TEKERLEKLİ İSKEMLEDE BİR BAŞKAN
39 yaşında geçirdiği çocuk felci yüzünden belden aşağısı tutmayan bir adamdır. Buna rağmen bacaklarını ve belini saran 5 kiloluk çelik kafesle ayakta durabilmektedir. Bunu da tek başına yapamaz, ya kürsüye yaslanmak veya birine tutunmak zorundadır. Halkın karşısında hep ayakta durmaya özen gösterir. Ve kimse onu tekerlekli iskemlede görmez. 12 yıllık başkanlığı süresince bütün nutuklarını acılar içinde çeker. Bugün benzer durumdaki birinin başkanlığı hayal bile edilemiyor, zaaf olarak görülüyor ama Roosevelt, Washington ve Lincoln’le birlikte en büyük üç başkandan biridir.
YAPILABİLECEK BİR ŞEY YOKSA
Birinci Dünya Savaşı sürerken Başkan Wilson’un kabinesinde iki dönem Donanma Bakan Yardımcılığı yapmıştır. Başkan yardımcılığına aday olduğu 1920 seçimlerinden bir sene sonra felç olmuş, esasen sebepler açısından tüm kariyeri bitmiştir. Tedavi süreci yıllarca sürmüş, çabalamış, bunalımlı zamanları olmuştur. Bir daha eski haline dönemeyeceğini anlayınca siyasete kaldığı yerden devam eder. Önce New York Valisi olur, sonra da başkan. Bacaklarını geri getiremeyeceğini görünce şöyle der: “Eğer bir durum hakkında yapılacak bir şey yoksa onu fazla düşünmemeye çalışmak en iyisidir.”
KULAKLARA KÜPE
Roosevelt’in bu mesajı hem özel hayatta hem de genelde kulaklara küpe olmalı. Elinden bir şey gelmiyorsa üzerinde durmayacaksın. Ülkenin itibarını içeride ve dışarıda iki paralık edenlere söyleyecek bir şey yok artık. Buna seyirci olanlara da. Nasılsanız öyle yönetilirsiniz diye bir Hadis var, durum bu. Akıl ve beden sağlığını korumak önemli, şunlara dikkat edin, tedbirinizi alın, ötesini Allah’a bırakın: Türk TV’leri izlemeyin. Siyasi görüşü belli kişilerle tartışmaya girmeyin. Parasal konuları emniyete alın. Bankalara itimat dahi bir yere kadar, paranız gözünüzün önünde olsun. Mutlaka her gün temiz havada yürüyüş yapın. İnternetteki sosyal ağlardan mümkün mertebe uzak durun veya kontrollü kullanın. Fırsat buldukça yakın-uzak seyahate çıkın. Sizi kaostan, depresif durumlardan uzaklaştıran, rahatlatan arkadaşlarınızla vakit geçirmeye özen gösterin. Mutlaka dil öğrenin, yabancı medyayı takip edin. Aklımıza ne kadar sahip çıkarsak o kadar dingin kalırız. Bildiklerinizi yüzleştirin hayatla ve sınamaktan korkmayın, vesselam.