[Haber-Analiz: Hasan Cücük]
AKP’li bakanların Avrupa’daki seçmene ulaşmak için başlattıkları ‘Avrupa seferi’ büyük bir krize dönüştü. Almanya ile başlayan miting krizi, Hollanda’nın önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağının inmesine izin vermemesi, ardından Aile Bakanı Fatma Betül Kaya’nın ‘persona non grata’ (istenmeyen kişi) ilan edilip sınır dışı edilmesiyle tırmandı. Çavuşoğlu’nun iniş izninin iptali, Türkiye’nin Hollanda’ya ‘yaptırım uygularız’ tehdidi ve Erdoğan’ın ‘Nazi artıkları’ ifadesiyle birlikte gündeme gelmişti.
HOLLANDA’YLA BOZULAN İLİŞKİLER
Hollanda, Türkiye’nin AB üyeliğine destek veren ülkelerin başında geliyor. 400 bin Türkiye kökenli göçmenin yaşadığı Hollanda, Türkiye’ye ciddi yatırımları olan bir ülke. Suriye krizi başladığında Hollanda, Türkiye’ye hava savunma sistemi olan Patriot füzelerini göndererek, Suriye topraklarından gelecek olası bir saldırıya karşı önlem almasında yardımcı olmuştu.
Ancak son yıllarda diğer pek çok Avrupa ülkesi gibi Hollanda’yla da problemler baş göstermişti.
Krizin ayak sesleri, Hollanda’da görev yapan Diyanet’e bağlı imamların Hizmet Haraketi’ne mensup kişileri fişlediğinin ortaya çıkmasıyla başladı. Hollanda, Türkiye’nin Lahey Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri Yusuf Acar’ın ‘casusluk’ faaliyetlerini organize ettiğini tespit ederek, ‘istenmeyen kişi’ ilan edeceğini belirtince Acar, Ankara’ya çağrıldı. Yine Hizmet Haraketi’ne yakın kurumlara AKP yanlılarının düzenlediği saldırı ve tacizler Hollanda’nın tepki göstermesine yol açmıştı.
İKİ GÜN SONRA SEÇİMLERİ VAR
Öte yandan Hollanda iki gün sonra, 15 Mart günü sandık başına gidecek ve aşırı sağcı, İslamofob siyasetçi Geert Wilders’in ‘Özgürlükçüler’ partisi, pek çok ankette önlerde görünüyor. Wilders’in en çok destek bulduğu konuların başında Türk siyasilerin Hollanda’da yapacağı seçim toplantıları vardı. Nitekim Wilders, Hollanda’da ortaya çıkan miting krizinin ardından ülkedeki Türklerin geri ülkelerine dönmesini söyledi.
Hollanda Başbakanı Mark Rutte de, Mevlüt Çavuşoğlu’nun ziyareti için 15 Mart’tan sonra olmasını arzu ettiklerini, sonrasında ise gelip gelmemesini garanti edemeyeceğini söylemişti. Rutte, “Lale bahçelerini veya müzeleri gezmek için gelebilir” diyerek krizi tırmandırdı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da, “Gideceğim, engel olsunlar bakalım” diyerek meydan okumuştu. Hollanda’daki merkez partilerin bu krizle seçmene mesaj vererek, Wilders’in önüne geçmek istedikleri anlaşılıyor.
KARAYOLU SKANDALI
Çavuşoğlu, meydan okumasına karşılık uçuş izni iptal edilince, rotasını Rotterdam’dan Fransa’ya çevirdi. Bu arada Almanya’da bulunan Aile Bakanı Fatma Kaya, Rotterdam’a kara yoluyla gitmeyi denedi. Ancak Rotterdam’daki Türk konsolosluğuna 40 metre kala polis, bakanın konvoyunu durdurdu. Hollanda polisi, sadece bakanın konsolosluğa girişini değil konsolosluk çalışanlarının bakanın yanına gelmesini de engelledi. Polis, kendilerine emir geldiğini ve Bakan Kaya’yı Almanya’ya geri göndereceklerini ifade etti. Tartışmalar sebebiyle bakanın korumaları gözaltına alınırken, Bakan Kaya da ‘istenmeyen kişi’ ilan edilip Almanya’ya yolcu edildi. Konsolosluk önünde toplanan Türkler ise, polisin müdahalesiyle dağıldı.
KRİZ GERÇEKTEN BEKLENMEDİK Mİ?
Avrupa açısından bu kriz ‘ilk’. Türkiye içinse dışişleri bakanının uçuş izninin iptal edilmesi ve bir başka bakanının sınır dışı edilmesi, ciddi bir diplomatik skandal.
Hollanda Başbakanı Rutte, Türk hükümetinin tuhaf davrandığını öne sürüp, “Olayları çığırından çıkarmak için ellerinden geleni yaptılar” dedi. “Yanlış bir filmin içine düştüm. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım” diyen Rutte, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Nazi kalıntısı’ suçlamasının kabul edilemez olduğunu da ifade etti. Rutte, Hollanda’nın da Türkiye kadar gururlu bir ülke olduğunu ve Türkiye’nin yaptırım tehdidinin kabul edilemeyeceğini söyleyerek, “Biz kendimize şantaj yaptırmayız” şeklinde konuştu.
Öte yandan Hollanda’nın ikinci büyük şehri olan Rotterdam’ın Müslüman belediye başkanı Ahmed Aboutalib Aile Bakanı Fatma Kaya’nın Almanya’dan Hollanda’ya gelişi konusunda Rotterdam Başkonsolosluğu’nun kendisine yalan söylediğini açıkladı. Aboutaleb “Konuşma yapmak için değil, sadece ziyaret ve gezi amaçlı olarak şehirde bulunacağı söylendi. Oysa durumun farklı bir şekilde gelişeceğini ve siyasi bir konuşma yapacağı öğrendik. Bunu engelledik. Ben gerçekten Rotterdam Türk Konsolosluğu tarafından, korkunç bir şekilde yanıltıldım” ifadelerini kullandı..
SADECE İÇ POLİTİK MALZEMESİ DEĞİL
Elbette krizin bu noktalara gelmesinde Hollanda’nın iki gün sonra seçimlere gidecek olmasının etkisi var. Wilders’in son 3 günde Hollanda hükümetini parmağında oynatması böylece engellendi. Ancak Türkiye’nin de bariz bir biçimde ‘referandum’ için krizi tırmandırdığı görülüyor. Hollanda’nın “Seçimden önce gelmeyin” talebine, önce tehditle ardından yaptırım kartıyla cevap veren Türkiye, kriz çıkararak milliyetçi seçmene mesaj verdi.
Ancak bu krizi sadece iç politika açısından görmemek gerekir. Avrupa’daki pek çok ülkede medya ve toplum AKP’nin son 3 yıldaki insan hakları ihlallerine karşın kendi hükümetlerinin sessizliğini eleştiriyor. Merkez partiler AKP’ye karşı sessiz kalmayı seçmişti ancak aşırı uçlardaki sağ ve sol partiler AKP’nin eylemlerinin cezasız kalmasına öfkeli. Almanya ve Hollanda’nın miting krizindeki tavrı, artık merkez partilerin de AKP’ye karşı sesini yükseltmeye başlayacağının işaretleri.
Türkiye, günün sonunda, AB ile üyelik müzakereleri yürüten, NATO üyesi bir ülke. Bunun yanına bir de Suriyeli mülteci krizini ekleyince, Avrupa’daki hükümetlerin sessizliği anlaşılabiliyordu. Hollanda’nın ‘dost ve müttefik’ gördüğü bir ülkenin bakanlarını ülkeden adeta ‘kovalaması’, ileride daha üst perdeden tepkilerin de gelebileceğini gösteriyor. Önceki gün Almanya ve Hollanda’yı Danimarka da izledi ve ülkenin başbakanı Lars Lökke Rasmussen, 20 Mart’ta Binali Yıldırım’ın ülkelerine yapacağı ziyaretin ‘oluşan şartlardan ötürü’ ertelenmesini ‘rica etti’.
ASIL FATURAYI ÖDEYECEKLER BELLİ
İşlerin bu noktaya gelmesinde, son 3 yıldır Avrupa’dan gelen uyarıları hiçbir şekilde dikkate almayan ve ‘bir kulağımdan girer, öbüründen çıkar’ tavrı gösteren AKP hükümetinin payı büyük. Gazetecileri tutuklayan, özel teşebbüse el koyan, medya kurumlarını susturan, muhaliflere propaganda imkânı vermeyen AKP, aynı uygulama bakanlarına yapılınca ‘ifade özgürlüğünü’ hatırladı. Ancak insan hakları ve demokrasi ihlalleriyle dolu bir karneye sahip Türkiye’nin bu feryadı diğer Avrupa ülkeleri tarafından dikkate alınmamış oldu.
AKP, Avrupa’dan kontrollü şekilde uzaklaşarak içeride ‘milliyetçi’ oyları garantiye almış olabilir. Ancak asıl sıkıntıyı sayıları 400 bin kadar olan Hollanda’daki Türk toplumu yaşayacak. Türkiye’de nasıl marjinal milliyetçileri AKP’ye yaklaştırıyorsa bu türlü olaylar, Avrupa’da da marjinal aşırı sağ partilerin yükselmesine sebep oluyor. Bu da, Türklerin de yer aldığı göçmen gruplarının Avrupa’daki haklarının ve özgürlüklerinin daralabileceği anlamına geliyor. Buna, iki ülke arasında ticaret yapan şirketleri ve Hollanda’dan her yıl ciddi oranda turist ağırlayan turizmciyi ekleyince, asıl fatura ortaya çıkıyor.
HOLLANDA’YLA BOZULAN İLİŞKİLER
Hollanda, Türkiye’nin AB üyeliğine destek veren ülkelerin başında geliyor. 400 bin Türkiye kökenli göçmenin yaşadığı Hollanda, Türkiye’ye ciddi yatırımları olan bir ülke. Suriye krizi başladığında Hollanda, Türkiye’ye hava savunma sistemi olan Patriot füzelerini göndererek, Suriye topraklarından gelecek olası bir saldırıya karşı önlem almasında yardımcı olmuştu.
Ancak son yıllarda diğer pek çok Avrupa ülkesi gibi Hollanda’yla da problemler baş göstermişti.
Krizin ayak sesleri, Hollanda’da görev yapan Diyanet’e bağlı imamların Hizmet Haraketi’ne mensup kişileri fişlediğinin ortaya çıkmasıyla başladı. Hollanda, Türkiye’nin Lahey Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri Yusuf Acar’ın ‘casusluk’ faaliyetlerini organize ettiğini tespit ederek, ‘istenmeyen kişi’ ilan edeceğini belirtince Acar, Ankara’ya çağrıldı. Yine Hizmet Haraketi’ne yakın kurumlara AKP yanlılarının düzenlediği saldırı ve tacizler Hollanda’nın tepki göstermesine yol açmıştı.
İKİ GÜN SONRA SEÇİMLERİ VAR
Öte yandan Hollanda iki gün sonra, 15 Mart günü sandık başına gidecek ve aşırı sağcı, İslamofob siyasetçi Geert Wilders’in ‘Özgürlükçüler’ partisi, pek çok ankette önlerde görünüyor. Wilders’in en çok destek bulduğu konuların başında Türk siyasilerin Hollanda’da yapacağı seçim toplantıları vardı. Nitekim Wilders, Hollanda’da ortaya çıkan miting krizinin ardından ülkedeki Türklerin geri ülkelerine dönmesini söyledi.
Hollanda Başbakanı Mark Rutte de, Mevlüt Çavuşoğlu’nun ziyareti için 15 Mart’tan sonra olmasını arzu ettiklerini, sonrasında ise gelip gelmemesini garanti edemeyeceğini söylemişti. Rutte, “Lale bahçelerini veya müzeleri gezmek için gelebilir” diyerek krizi tırmandırdı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da, “Gideceğim, engel olsunlar bakalım” diyerek meydan okumuştu. Hollanda’daki merkez partilerin bu krizle seçmene mesaj vererek, Wilders’in önüne geçmek istedikleri anlaşılıyor.
KARAYOLU SKANDALI
Çavuşoğlu, meydan okumasına karşılık uçuş izni iptal edilince, rotasını Rotterdam’dan Fransa’ya çevirdi. Bu arada Almanya’da bulunan Aile Bakanı Fatma Kaya, Rotterdam’a kara yoluyla gitmeyi denedi. Ancak Rotterdam’daki Türk konsolosluğuna 40 metre kala polis, bakanın konvoyunu durdurdu. Hollanda polisi, sadece bakanın konsolosluğa girişini değil konsolosluk çalışanlarının bakanın yanına gelmesini de engelledi. Polis, kendilerine emir geldiğini ve Bakan Kaya’yı Almanya’ya geri göndereceklerini ifade etti. Tartışmalar sebebiyle bakanın korumaları gözaltına alınırken, Bakan Kaya da ‘istenmeyen kişi’ ilan edilip Almanya’ya yolcu edildi. Konsolosluk önünde toplanan Türkler ise, polisin müdahalesiyle dağıldı.
KRİZ GERÇEKTEN BEKLENMEDİK Mİ?
Hollanda Başbakanı Rutte, Türk hükümetinin tuhaf davrandığını öne sürüp, “Olayları çığırından çıkarmak için ellerinden geleni yaptılar” dedi. “Yanlış bir filmin içine düştüm. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım” diyen Rutte, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Nazi kalıntısı’ suçlamasının kabul edilemez olduğunu da ifade etti. Rutte, Hollanda’nın da Türkiye kadar gururlu bir ülke olduğunu ve Türkiye’nin yaptırım tehdidinin kabul edilemeyeceğini söyleyerek, “Biz kendimize şantaj yaptırmayız” şeklinde konuştu.
Öte yandan Hollanda’nın ikinci büyük şehri olan Rotterdam’ın Müslüman belediye başkanı Ahmed Aboutalib Aile Bakanı Fatma Kaya’nın Almanya’dan Hollanda’ya gelişi konusunda Rotterdam Başkonsolosluğu’nun kendisine yalan söylediğini açıkladı. Aboutaleb “Konuşma yapmak için değil, sadece ziyaret ve gezi amaçlı olarak şehirde bulunacağı söylendi. Oysa durumun farklı bir şekilde gelişeceğini ve siyasi bir konuşma yapacağı öğrendik. Bunu engelledik. Ben gerçekten Rotterdam Türk Konsolosluğu tarafından, korkunç bir şekilde yanıltıldım” ifadelerini kullandı..
SADECE İÇ POLİTİK MALZEMESİ DEĞİL
Elbette krizin bu noktalara gelmesinde Hollanda’nın iki gün sonra seçimlere gidecek olmasının etkisi var. Wilders’in son 3 günde Hollanda hükümetini parmağında oynatması böylece engellendi. Ancak Türkiye’nin de bariz bir biçimde ‘referandum’ için krizi tırmandırdığı görülüyor. Hollanda’nın “Seçimden önce gelmeyin” talebine, önce tehditle ardından yaptırım kartıyla cevap veren Türkiye, kriz çıkararak milliyetçi seçmene mesaj verdi.
Ancak bu krizi sadece iç politika açısından görmemek gerekir. Avrupa’daki pek çok ülkede medya ve toplum AKP’nin son 3 yıldaki insan hakları ihlallerine karşın kendi hükümetlerinin sessizliğini eleştiriyor. Merkez partiler AKP’ye karşı sessiz kalmayı seçmişti ancak aşırı uçlardaki sağ ve sol partiler AKP’nin eylemlerinin cezasız kalmasına öfkeli. Almanya ve Hollanda’nın miting krizindeki tavrı, artık merkez partilerin de AKP’ye karşı sesini yükseltmeye başlayacağının işaretleri.
Türkiye, günün sonunda, AB ile üyelik müzakereleri yürüten, NATO üyesi bir ülke. Bunun yanına bir de Suriyeli mülteci krizini ekleyince, Avrupa’daki hükümetlerin sessizliği anlaşılabiliyordu. Hollanda’nın ‘dost ve müttefik’ gördüğü bir ülkenin bakanlarını ülkeden adeta ‘kovalaması’, ileride daha üst perdeden tepkilerin de gelebileceğini gösteriyor. Önceki gün Almanya ve Hollanda’yı Danimarka da izledi ve ülkenin başbakanı Lars Lökke Rasmussen, 20 Mart’ta Binali Yıldırım’ın ülkelerine yapacağı ziyaretin ‘oluşan şartlardan ötürü’ ertelenmesini ‘rica etti’.
ASIL FATURAYI ÖDEYECEKLER BELLİ
İşlerin bu noktaya gelmesinde, son 3 yıldır Avrupa’dan gelen uyarıları hiçbir şekilde dikkate almayan ve ‘bir kulağımdan girer, öbüründen çıkar’ tavrı gösteren AKP hükümetinin payı büyük. Gazetecileri tutuklayan, özel teşebbüse el koyan, medya kurumlarını susturan, muhaliflere propaganda imkânı vermeyen AKP, aynı uygulama bakanlarına yapılınca ‘ifade özgürlüğünü’ hatırladı. Ancak insan hakları ve demokrasi ihlalleriyle dolu bir karneye sahip Türkiye’nin bu feryadı diğer Avrupa ülkeleri tarafından dikkate alınmamış oldu.
AKP, Avrupa’dan kontrollü şekilde uzaklaşarak içeride ‘milliyetçi’ oyları garantiye almış olabilir. Ancak asıl sıkıntıyı sayıları 400 bin kadar olan Hollanda’daki Türk toplumu yaşayacak. Türkiye’de nasıl marjinal milliyetçileri AKP’ye yaklaştırıyorsa bu türlü olaylar, Avrupa’da da marjinal aşırı sağ partilerin yükselmesine sebep oluyor. Bu da, Türklerin de yer aldığı göçmen gruplarının Avrupa’daki haklarının ve özgürlüklerinin daralabileceği anlamına geliyor. Buna, iki ülke arasında ticaret yapan şirketleri ve Hollanda’dan her yıl ciddi oranda turist ağırlayan turizmciyi ekleyince, asıl fatura ortaya çıkıyor.