[Abdullah Salih Güven]
Ben artık takip etmiyorum. Etmemek için özel gayret de gösteriyorum ama şartlar ister istemez size oraya doğru sürüklüyor. Bir de mevzu din üzerinden okunan siyaset ve ayet ve hadislerle siyasi karar ve uygulamalarını meşrulaştırma olunca -ki ben buna meşrulaştırma değil suiistimal etme diyorum- ister istemez kendinizi işin içinde buluyorsunuz.
Mevzu, Şevki Yılmaz’ın bir TV programında söylediği şu sözler. “Hepiniz toplansanız hayırlar çıkmayacak. Neden? Çünkü bir hadisi şerif var, müjde var. 16 Nisan’ın nasıl zaferle çıkacağını… Haftaya o hadisi şerifi okuyunca…”
GERİ ADIM ATAR GİBİ YAPTI AMA
Kelimesi kelimesine konuşmasının dökümüdür bu. Sosyal medya başta olmak üzere onlarca platformda gördüm ve okudum bu cümleler üzerinde yapılan yorumları. Ama konuşmayı merak etmedim. Merak edip aslını dinlemeyi vakit kaybı saydım. Çünkü konuşma dili, tamamlanmamış yarım cümleler, ne kastettiğini bırakın ne dediği bile tam anlaşılmıyor. Onun için bazıların yaptığı gibi hemen meselenin üzerine atlamaktansa sözünü ettiği ve 16 Nisan ile ilişkilendirdiği hadis ve yorumunu dinleyelim; sonra gerekirse yazarım diye düşündüm.
Aradan birkaç gün geçti, bir TV programında bahsini ettiği hadisin nübüvvetten sonra hilafetin 30 yıl devam edeceğini, ardından ısırıcı saltanat döneminin başlayacağı ile alakalı olduğunu anlatmış. O açıklamaları da dinlemeye fırsat bulamadan bir başka TV programında ilk konuşmasının kamuoyuna yansıtılma şekli ile alakalı açıklamalarını dinledim. Orada ilk günkü sözlerinin şahsına ve temsilciliğini yaptığı partiye karşı bir kampanya haline getirilmesini nazara vererek, “Kiralık maşalar yalan söylüyorlar, haydi başlık atacağına konuşmamım tamamını versene, orada bir temenniden bahsediyorum vs.” tarzında açıklamalar yapıyor.
Bütün bunlar hakkında bir yorumda bulunabilmek için tartışmaları başlatan ilk konuşmaya dönmek lazım. Yukarıda büyük gürültü kopartan konuşmanın bir parçasını verdim. Meselenin ehemmiyetine binaen tekrar yazayım: “Hepiniz toplansanız hayırlar çıkmayacak. Neden? Çünkü bir hadisi şerif var, müjde var. 16 Nisan’ın nasıl zaferle çıkacağını… Haftaya o hadisi şerifi okuyunca…”
KONUŞMANIN DEVAMI ÇOK DAHA VAHİM
Devam edeceğim ama burada duralım. Yukarıda da ifade ettiğim gibi kesik kesik de olsa, tamamlanmamış cümleler de olsa bunların toplamında inkarı kabil olmayacak netlikte bir hadisi şeriften ve bu hadisi şerifin 16 Nisan’dan zaferle çıkılacağına inandığını ifade eden bir yorumdan bahsediyor. ‘Haftaya o hadisi şerifi okuyunca…’ diye de cümle yarıda bırakılıyor. Ne olacak o hadisi okuyunca? Cümlenin gelişi ve konuşmanın bütünlüğünden anladığım, o hadis ve yorumunu yapınca itiraza mahal olmayacak netlikte gerçek açığa çıkacak. Olabilir. Ama bu yorumu duymadan bir şey söylemek de yakışık almaz. Susmak ve beklemek lazım dememin sebebi de bu zaten. Nitekim bekledik ve Yılmaz o bilgiyi de elimize verdi. Yalnız ben o hadis ve etrafında yapılan yorumu bir sonraki yazıya bırakmak istiyorum. Çünkü yukarıda kelimesi kelimesine diyerek iktibas ettiğim konuşmanın devamı bana göre çok daha vahim. Nedendir bilmem, kamuoyu meselenin bu veçhesini atlamış.
Bakın ne diyor Şevki Yılmaz: “Siz hayır vermekle, geçmişteki o güzel hizmetlerinizi iptal ettiriyorsunuz Allah’a. Mukadderat budur. Allah Türkiye’yi, bu insanlığın anası, o adaylığına getirme kararı almıştır. Bunu kimse önleyemez. Boşuna uğraşmayın.”
Bu sözleri duyunca tüylerimin diken diken olduğunu hissettim ve bu satırları yazarken de aynı hissiyatı yaşıyorum. Dilimden dökülen ise Hz. Ebu Bekir’in şu cümlesi: “Ne kadar da Halimsin Ya Rabbi.” Hz. Ebu Bekir’in bu söylediği bağlam farklı ama işin mahiyetine ve özüne baktığınızda bir fark olmadığını göreceksiniz.
ALLAH ADINA KONUŞMAK
Nedir o öz ve o mahiyet? Allah’ı hakkıyla takdir edememe. Nitekim bu Allah’ın Kendisi hakkında bizatihi Kur’an’da zikrettiği bir beyandır: “Allah’ı hakkıyla takdir edemediler.”
Ne demek bu diyebilirsiniz? Açık, seçik ve net; Yılmaz yukarıdaki sözleriyle Allah’ın vereceği hükmün muhtevası, çerçevesi ve sınırı hakkında bir hükümde bulunuyor. Allah’ın vereceği hükmü belirtiyor. ‘Nereden biliyorsun?’ diyeceğim ama işlenen cürüm karşısında bu söz çok hafif kalır. Onun için çok da ağırını yazacağım; Allah’a iftirada bulunuyor. Allah’ın hükmünü biliyormuş gibi konuşuyor. Kur’an’ın “Allah’a iftira edenlerden daha zalim kim olabilir?” ayetinin hitap alanına girecek şekilde Allah adına ahkam kesiyor. Sanki haşa ve kella O’nun temsilciğini almış. Aslında kalemim yazmaya varmıyor ama söz konusu Hak Teala olunca yazacağım; kendisini haşa ve kella Allah menzilesine koyup hüküm veriyor.
Bu yorumlarımı çok ağır bulduysanız lütfen sakin bir zihinle, entelektüel soğukkanlılığınızı koruyarak şu cümleleri bir daha okuyun. “Hayır demekle (malum kastettiği şey referandumda hayır oyu kullanma ASG) geçmişteki güzel hizmetlerinizi iptal ettiriyorsunuz Allah’a.” Evet yeninden soruyorum, nereden biliyorsun? Allah vahiyle mi bildirdi sana?
KADERİN İPLERİ KİMİN ELİNDE?
Cümlenin devamına gelince: “Mukadderat budur. Allah Türkiye’yi, bu insanlığın anası, o adaylığına getirme kararı almıştır.” Söze bakın; mukadderat budur! Sanki zaman ve mekandan münezzeh olan mutlak ilim sahibi Allah’ın o ezeli ve ebedi ilmine vakıf! Sanki kader sayfalarının bir kopyası elinde! Şahsen ben başka türlü izah getiremiyorum “mukadderat budur” beyanına…
Ya şuna ne demeli: “Allah Türkiye’yi, bu insanlığın anası, o adaylığına getirme kararı almıştır. Bunu kimse önleyemez.” İnsanlığın anası, o adaylığa getirme kararı alma, ne demek tam net olarak anlaşılmıyor ama beni ilgilendiren kısım “almıştır, önleyemez” ile biten hükme dayalı beyanlar. Allah adına konuşma, ya da daha yumuşak bir ifadeyle Allah’ın verdiği kararı halka duyurma ve bunu kimsenin değiştiremeyeceği vurgusunu yapma. Yapmayın Allah aşkına! Ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun? Be ne menem bir beyandır.
Biliyorum sizler “Bizim partimize oy vermeyenler patates dinindendir” sözünün sahibi Merhum Erbakan ocağında yetişen insanlarsınız. Hatta ses tonunuz, konuşma üslubunuz, mimikleriniz bile Erbakan’ı anımsatıyor insana. Ama inanın bana, eğer hayatta olsaydı, bu sözlere ilk itiraz eden o olurdu ve haddini aştın diyerek belki de sizi uyarırdı.
Yapmayın. Hayatı siyaset üzerinden okumayın. Siyasi emellerinizi meşrulaştırmak için dini alet etmeyin. Başkanlık sistemi referandumu için elinizden gelen her türlü gayreti gösterin ama dini bu işten uzak tutun. Allah hakkında iftirada bulunmayın. O ve O’nun kararları hakkında ahkam kesmeyin. O Kur’an’daki tabirle “sünnetullah” diyerek zaten hükmünü vermiş. Beşerin karar ve davranışları onun nasıl ete-kemiğe bürüneceğini belirleyecektir. Bundan ötesi laf u güzaftır.
Mevzu, Şevki Yılmaz’ın bir TV programında söylediği şu sözler. “Hepiniz toplansanız hayırlar çıkmayacak. Neden? Çünkü bir hadisi şerif var, müjde var. 16 Nisan’ın nasıl zaferle çıkacağını… Haftaya o hadisi şerifi okuyunca…”
GERİ ADIM ATAR GİBİ YAPTI AMA
Aradan birkaç gün geçti, bir TV programında bahsini ettiği hadisin nübüvvetten sonra hilafetin 30 yıl devam edeceğini, ardından ısırıcı saltanat döneminin başlayacağı ile alakalı olduğunu anlatmış. O açıklamaları da dinlemeye fırsat bulamadan bir başka TV programında ilk konuşmasının kamuoyuna yansıtılma şekli ile alakalı açıklamalarını dinledim. Orada ilk günkü sözlerinin şahsına ve temsilciliğini yaptığı partiye karşı bir kampanya haline getirilmesini nazara vererek, “Kiralık maşalar yalan söylüyorlar, haydi başlık atacağına konuşmamım tamamını versene, orada bir temenniden bahsediyorum vs.” tarzında açıklamalar yapıyor.
Bütün bunlar hakkında bir yorumda bulunabilmek için tartışmaları başlatan ilk konuşmaya dönmek lazım. Yukarıda büyük gürültü kopartan konuşmanın bir parçasını verdim. Meselenin ehemmiyetine binaen tekrar yazayım: “Hepiniz toplansanız hayırlar çıkmayacak. Neden? Çünkü bir hadisi şerif var, müjde var. 16 Nisan’ın nasıl zaferle çıkacağını… Haftaya o hadisi şerifi okuyunca…”
KONUŞMANIN DEVAMI ÇOK DAHA VAHİM
Bakın ne diyor Şevki Yılmaz: “Siz hayır vermekle, geçmişteki o güzel hizmetlerinizi iptal ettiriyorsunuz Allah’a. Mukadderat budur. Allah Türkiye’yi, bu insanlığın anası, o adaylığına getirme kararı almıştır. Bunu kimse önleyemez. Boşuna uğraşmayın.”
Bu sözleri duyunca tüylerimin diken diken olduğunu hissettim ve bu satırları yazarken de aynı hissiyatı yaşıyorum. Dilimden dökülen ise Hz. Ebu Bekir’in şu cümlesi: “Ne kadar da Halimsin Ya Rabbi.” Hz. Ebu Bekir’in bu söylediği bağlam farklı ama işin mahiyetine ve özüne baktığınızda bir fark olmadığını göreceksiniz.
ALLAH ADINA KONUŞMAK
Nedir o öz ve o mahiyet? Allah’ı hakkıyla takdir edememe. Nitekim bu Allah’ın Kendisi hakkında bizatihi Kur’an’da zikrettiği bir beyandır: “Allah’ı hakkıyla takdir edemediler.”
Ne demek bu diyebilirsiniz? Açık, seçik ve net; Yılmaz yukarıdaki sözleriyle Allah’ın vereceği hükmün muhtevası, çerçevesi ve sınırı hakkında bir hükümde bulunuyor. Allah’ın vereceği hükmü belirtiyor. ‘Nereden biliyorsun?’ diyeceğim ama işlenen cürüm karşısında bu söz çok hafif kalır. Onun için çok da ağırını yazacağım; Allah’a iftirada bulunuyor. Allah’ın hükmünü biliyormuş gibi konuşuyor. Kur’an’ın “Allah’a iftira edenlerden daha zalim kim olabilir?” ayetinin hitap alanına girecek şekilde Allah adına ahkam kesiyor. Sanki haşa ve kella O’nun temsilciğini almış. Aslında kalemim yazmaya varmıyor ama söz konusu Hak Teala olunca yazacağım; kendisini haşa ve kella Allah menzilesine koyup hüküm veriyor.
Bu yorumlarımı çok ağır bulduysanız lütfen sakin bir zihinle, entelektüel soğukkanlılığınızı koruyarak şu cümleleri bir daha okuyun. “Hayır demekle (malum kastettiği şey referandumda hayır oyu kullanma ASG) geçmişteki güzel hizmetlerinizi iptal ettiriyorsunuz Allah’a.” Evet yeninden soruyorum, nereden biliyorsun? Allah vahiyle mi bildirdi sana?
KADERİN İPLERİ KİMİN ELİNDE?
Cümlenin devamına gelince: “Mukadderat budur. Allah Türkiye’yi, bu insanlığın anası, o adaylığına getirme kararı almıştır.” Söze bakın; mukadderat budur! Sanki zaman ve mekandan münezzeh olan mutlak ilim sahibi Allah’ın o ezeli ve ebedi ilmine vakıf! Sanki kader sayfalarının bir kopyası elinde! Şahsen ben başka türlü izah getiremiyorum “mukadderat budur” beyanına…
Ya şuna ne demeli: “Allah Türkiye’yi, bu insanlığın anası, o adaylığına getirme kararı almıştır. Bunu kimse önleyemez.” İnsanlığın anası, o adaylığa getirme kararı alma, ne demek tam net olarak anlaşılmıyor ama beni ilgilendiren kısım “almıştır, önleyemez” ile biten hükme dayalı beyanlar. Allah adına konuşma, ya da daha yumuşak bir ifadeyle Allah’ın verdiği kararı halka duyurma ve bunu kimsenin değiştiremeyeceği vurgusunu yapma. Yapmayın Allah aşkına! Ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun? Be ne menem bir beyandır.
Biliyorum sizler “Bizim partimize oy vermeyenler patates dinindendir” sözünün sahibi Merhum Erbakan ocağında yetişen insanlarsınız. Hatta ses tonunuz, konuşma üslubunuz, mimikleriniz bile Erbakan’ı anımsatıyor insana. Ama inanın bana, eğer hayatta olsaydı, bu sözlere ilk itiraz eden o olurdu ve haddini aştın diyerek belki de sizi uyarırdı.
Yapmayın. Hayatı siyaset üzerinden okumayın. Siyasi emellerinizi meşrulaştırmak için dini alet etmeyin. Başkanlık sistemi referandumu için elinizden gelen her türlü gayreti gösterin ama dini bu işten uzak tutun. Allah hakkında iftirada bulunmayın. O ve O’nun kararları hakkında ahkam kesmeyin. O Kur’an’daki tabirle “sünnetullah” diyerek zaten hükmünü vermiş. Beşerin karar ve davranışları onun nasıl ete-kemiğe bürüneceğini belirleyecektir. Bundan ötesi laf u güzaftır.