Bükreş’in merkezi caddeleri ve sokakları, hatıra değeri büyük ve anlamlı bu hediyelikleri satanlarla alıcıların kaynaştığı bir panayırı andırıyor. Köşe başlarında açılan kimi tezgahlarda el emeği püsküller, porselen ya da plastik üzerine işlenen figürler; kimi tezgahlarda ise fabrikasyon usulü seri üretimden çıkmış çeşit çeşit martişorlar, seçimde alıcısını zorlayacak bir çeşitlilik oluşturuyor. Önceki yıllarda kırmızı ve beyaz ipten yapılan püsküllerin ağırlıkta olduğu tezgahlar şimdi göze hoş gelen, ilgi çekici yeni ve ilginç modellerle alıcısını etkilemeyi başarıyor. Seramikten yapılmış kardelen çiçeklerinin renk renk boyandığı tezgah bir yanda, yapay gümüşten işlenmiş broş, kolye, at nalı ve rozetlerin yer aldığı başka bir tezgah diğer yanda alıcısıyla buluşuyor.
EL İŞİ MARTİŞORLAR HÂLÂ GÖZDE
El işi martişorlar yoğun emek ve uzun zaman gerektiriyor. Kızının el emeği seramikten yapılmış kardelen modellerini tezgahına koyan bir satıcı, “El işleri eskisi gibi takdir görmese de yine de kıymetini bilenler var. Kızım günde 50 kadar ancak yapabiliyor.” diyor. Annesine, hocasına ve sınıf arkadaşlarına martişor seçmeye çalışan bir üniversiteli kız öğrenci ise, “İlkbaharı çok seviyorum. Bu yıl martişoru daha bir hevesle alıyorum. Çünkü kış uzun sürdü.” ifadesini kullanıyor. Martişor sadece bayanlar tarafından değil erkekler tarafından da ilgi gören bir hediyelik. Bir delikanlı, mart ayının ilk çalışma gününde işyerindeki hanım arkadaşlarına hediye etmek için martişor aldığını anlatıyor.
El işinin yetişemediği yerde talebi karşılamak için devreye atölyeler giriyor. İrili ufaklı atölyelerde fabrikasyon usulü seri üretilmiş metal ya da porselen kaplamalı süs eşyaları da tezgahları süslüyor. Ancak bu atölyelerin en büyük rakibi Çin’de yaptırılan ürünler. Ekonomik olmaları nedeniyle Çin ürünleri her tarafta alıcı buluyor.
Bir tezgahtar, elindeki malın yüzde 80’inin Çin malı olduğunu gülümseyerek itiraf ediyor. Kırmızı püskülleri kendisinin yaptığını söyleyen bir başka tezgahtar, “Kriz ve rekabet işleri düşürdü. Bir de piyasaya Çin malları girince işin tadı kaçtı.” diyor. Martişor geleneğinin Romen halkına ait olduğunu savunan tezgahtar, bu âdetin diğer komşu ülkelere Romanya‘dan intikal ettiği görüşünde.
MARTİŞOR EFSANESİ
Tarihçilere göre, Romanya topraklarının eski sakinleri Daklar, 1 Mart tarihini yen yılın başlangıcı olarak kutluyorlardı. Martişor adeti ise yeni yılın bir sembolü olarak kabul ediliyordu. Bazı arkeologlar, bölgede bulunan 8 bin yıl öncesine ait bazı madeni takıları bu gelenekle ilişkilendiriyor.
Romen kaynaklarındaki en yaygın rivayete göre tarihin eski dönemlerinde, Dochia isimli huysuz, ihtiyar bir kadın, nefret ettiği üvey kızıyla yaşamaktadır. Üvey kızına eziyet etmekten hoşlanan kadın, ona kirli bir palto verir. Soğuk havaya rağmen beyazlayana kadar paltoyu dere suyunda yıkamasını ister. Ne var ki gittikçe kirlenen paltoya ilaveten soğuk havada üşüyen kız ümitsizce ağlamaya başlar. Yanında beliriveren bir delikanlı onun saçlarına sihirli bir çiçek iliştirerek paltoyu alıp eve gitmesini söyler. Eve vardığında genç kız paltonun bembeyaz olduğunu fark eder. Beklemediği bir sonuçla karşılaşan kötü niyetli Dochia cadısı, kızın saçındaki kırmızı çiçeği görünce baharın geldiğini düşünüp koyunları otlatmaya dağa gider. Dağ başında üşüyen kadına aynı delikanlı görünerek ‘soğukta kalmanın ne kadar kötü olduğunu’ söyler ve ortadan kaybolur. Dağda soğuğa daha fazla dayanamayan kadın ve koyunları taş kesilir.
Bu efsaneden esinlenen Romen halkı, mart ayının ilk dokuz gününden birini kendilerine ‘nine’ olarak seçer. Bugün nasıl geçerse, tüm yılın o şekilde geçeceğine inanır.