Zonguldak, 15 Temmuz sonrası en ağır işkencelerin yapıldığı illerin başında geliyor. Gözaltına alınanların ormana götürülerek işkence yapılması ise 90’lı yıllardan kopya bir uygulama.15 Temmuz’dan sonra dönemin Zonguldak Emniyet Müdürü Osman Ak ve Cumhuriyet Başsavcısı Hüsnü Hakan Yavuz’un talimatıyla, gözaltına alınanlara sistematik olarak işkence başladı. Osman Ak’tan sonra göreve gelen Emniyet Müdürü A. Metin Turanlı da tüm bu işkenceleri katlayarak devam ettirdi.
aktifhaber.com’un haberine göre, Osman Ak’ın talimatıyla KOM ve TEM polislerinden kurulan işkence timleri, Emniyet’e bağlı birimlerde yapılan işkencelerin yanında, kendilerine göre belirledikleri bir listedeki kişileri ise dağa kaldırdı. Tamamen kayıt dışı olarak ormanda ağır işkenceler yapıldı.
İşkence mağdurları anlatıyor
Zonguldak’ta işkence gören A.T.’nin yakınlarına ve avukatına anlattıkları kan donduran cinsten. “Ağustos ayında (2016) kapımız çalındı. Aşağı otomatiğe bastım. Yukarıdaki zil çaldığında kapının dürbünü elle kapatıldığı için kimseyi göremedim. ‘Aç polis’ diye bağırmaya başladılar. Eşim lavabodaydı, benim de üzerim müsait değildi. Kıyafetimi giyip açacağımı söyledim. Kapıyı kırarcasına vurmaya başladılar. Hemen açmak zorunda kaldım. Polisler arama yapmaya başladı, evin altı üstüne getirildi. Çocukların korkudan benzi sarardı.”
28 günlük gözaltı süreci
Gözalına alındıktan sonra ailesi A.T.’nin nerede olduğunu bir süre öğrenemedi. Dördüncü gününde avukat A.T.’nin Zonguldak Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltında olduğu bilgisini getirdi.Raporlu tansiyon hastası olan ve geçmişte ağır bir bel ameliyatı geçiren A.T.’nin belinde platin de bulunuyordu. Bu nedenle bedenine dikkat etmesi gerekiyordu.
Aradan 28 gün geçtikten sonra A.T., ilk defa adliyeye çıkartıldığında ailesi tarafından görüldü. Kilo vermiş, çökmüş, 10 yaş yaşlanmış bir haldeydi.
‘Sakın ağlama dik dur’
A.T.’nin 28 gün gözaltında yaşadıkları bu süreçten sonra ortaya çıkacaktı.
“Gözaltına alındığım gün saat 22:00 civarı 5 polis beni dağa çıkardı. Ellerim kelepçeli araçtan fırlattılar. Bu 5 polisten üçü beni öldüresiye dövmeye başladı. Kafama, hayalarıma karnıma yediğim tekme ve yumrukların açısından bir ara baygınlık geçirdim. Ellerindeki copla beni taciz ettiler. Boğazımı sıkıp nefesim durma noktasına gelinceye kadar bırakmadılar. Bana aileme ve tüm manevi değerlerime ettikleri küfürler, tehditler hala kulaklarımda çınlıyor. Bu işkencecilerin 2 tanesini teşhis ettim. Birinin adı Necdet, diğerinin adının Battal olduğunu duydum. Takma isim kullanıyor olabilirler. Biri siyah sakallı iri yapılı, diğeri boz saçlı Karadeniz aksanlı biriydi.
Bana ‘bak ulan şu mağarayı görüyor musun, eğer istediğimiz ifadeyi vermezsen seni öldürür, bu mağaraya atarız, kurtlar köpekler o kanın kokusuyla paramparça ederler cesedini, faili meçhul olup gidersin, kimsenin ruhu bile duymaz. Ama önce kızın ile karını buraya getiririz. Korkma lan korkma, onları dövmeyeceğiz, sadece okşayacağız” diye tehdit ettiler.
Belimin ağrısından sürekli baygınlık geçiriyordum. Su döküp, uyandırıp işkenceye tekrar devam ediyorlardı. Daha anlatamayacağım ne hayasız işkenceler. Bu işkenceler sabah 04.00 civarına kadar sürdü. Artık takatim kalmamıştı. ‘Tamam ne isterseniz yapacağım, istediğiniz hazır metni koyun önüme okumadan imzamı atarım’, demek zorunda kaldım. İfade sürecimde avukatım kaç kere yanıma gelmek istediyse de hep geri gönderildi.
İnsanlığımdan utandığım işkenceler daha sonrada devam etti. Emniyet’te kaldığım günler boyunca aç, susuz bırakıldım. 28 gün duş aldırılmadım. Tuvalete göndermediler. 28 gün gözaltında, sabahları 1 bayat poğaça, öğlen akşam 2 kaşık konserve barbunya verdiler sadece. Bel fıtığım olduğunu bilmelerine rağmen sürekli belime vurmaları nedeniyle belki de hayatımın sonuna kadar düzelmeyecek şekilde zarar gördüm. Doktora göndermediler. Her gün düzenli olarak içmem gereken tansiyon ilaçlarımı günlerce vermediler. Bu nedenle birkaç defa havale geçidim. Bana yapılan aşağılık cinsel ve hayasız işkenceleri anlatmıyorum.”
İŞTE ZONGULDAK’TA İŞKENCE EMRİNİ VEREN O AMİRLER
Zonguldak Emniyet Müdürlüğü’nden Adana Emniyet Müdürlüğü’ne atanan Osman Ak
Kararname ile Zonguldak Emniyet Müdürlüğü’ne atanan Emniyet Müdürü Ahmet Metin Turanlı
aktifhaber.com’un haberine göre, Osman Ak’ın talimatıyla KOM ve TEM polislerinden kurulan işkence timleri, Emniyet’e bağlı birimlerde yapılan işkencelerin yanında, kendilerine göre belirledikleri bir listedeki kişileri ise dağa kaldırdı. Tamamen kayıt dışı olarak ormanda ağır işkenceler yapıldı.
İşkence mağdurları anlatıyor
Zonguldak’ta işkence gören A.T.’nin yakınlarına ve avukatına anlattıkları kan donduran cinsten. “Ağustos ayında (2016) kapımız çalındı. Aşağı otomatiğe bastım. Yukarıdaki zil çaldığında kapının dürbünü elle kapatıldığı için kimseyi göremedim. ‘Aç polis’ diye bağırmaya başladılar. Eşim lavabodaydı, benim de üzerim müsait değildi. Kıyafetimi giyip açacağımı söyledim. Kapıyı kırarcasına vurmaya başladılar. Hemen açmak zorunda kaldım. Polisler arama yapmaya başladı, evin altı üstüne getirildi. Çocukların korkudan benzi sarardı.”
28 günlük gözaltı süreci
Gözalına alındıktan sonra ailesi A.T.’nin nerede olduğunu bir süre öğrenemedi. Dördüncü gününde avukat A.T.’nin Zonguldak Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltında olduğu bilgisini getirdi.Raporlu tansiyon hastası olan ve geçmişte ağır bir bel ameliyatı geçiren A.T.’nin belinde platin de bulunuyordu. Bu nedenle bedenine dikkat etmesi gerekiyordu.
Aradan 28 gün geçtikten sonra A.T., ilk defa adliyeye çıkartıldığında ailesi tarafından görüldü. Kilo vermiş, çökmüş, 10 yaş yaşlanmış bir haldeydi.
‘Sakın ağlama dik dur’
A.T.’nin 28 gün gözaltında yaşadıkları bu süreçten sonra ortaya çıkacaktı.
“Gözaltına alındığım gün saat 22:00 civarı 5 polis beni dağa çıkardı. Ellerim kelepçeli araçtan fırlattılar. Bu 5 polisten üçü beni öldüresiye dövmeye başladı. Kafama, hayalarıma karnıma yediğim tekme ve yumrukların açısından bir ara baygınlık geçirdim. Ellerindeki copla beni taciz ettiler. Boğazımı sıkıp nefesim durma noktasına gelinceye kadar bırakmadılar. Bana aileme ve tüm manevi değerlerime ettikleri küfürler, tehditler hala kulaklarımda çınlıyor. Bu işkencecilerin 2 tanesini teşhis ettim. Birinin adı Necdet, diğerinin adının Battal olduğunu duydum. Takma isim kullanıyor olabilirler. Biri siyah sakallı iri yapılı, diğeri boz saçlı Karadeniz aksanlı biriydi.
Bana ‘bak ulan şu mağarayı görüyor musun, eğer istediğimiz ifadeyi vermezsen seni öldürür, bu mağaraya atarız, kurtlar köpekler o kanın kokusuyla paramparça ederler cesedini, faili meçhul olup gidersin, kimsenin ruhu bile duymaz. Ama önce kızın ile karını buraya getiririz. Korkma lan korkma, onları dövmeyeceğiz, sadece okşayacağız” diye tehdit ettiler.
Belimin ağrısından sürekli baygınlık geçiriyordum. Su döküp, uyandırıp işkenceye tekrar devam ediyorlardı. Daha anlatamayacağım ne hayasız işkenceler. Bu işkenceler sabah 04.00 civarına kadar sürdü. Artık takatim kalmamıştı. ‘Tamam ne isterseniz yapacağım, istediğiniz hazır metni koyun önüme okumadan imzamı atarım’, demek zorunda kaldım. İfade sürecimde avukatım kaç kere yanıma gelmek istediyse de hep geri gönderildi.
İnsanlığımdan utandığım işkenceler daha sonrada devam etti. Emniyet’te kaldığım günler boyunca aç, susuz bırakıldım. 28 gün duş aldırılmadım. Tuvalete göndermediler. 28 gün gözaltında, sabahları 1 bayat poğaça, öğlen akşam 2 kaşık konserve barbunya verdiler sadece. Bel fıtığım olduğunu bilmelerine rağmen sürekli belime vurmaları nedeniyle belki de hayatımın sonuna kadar düzelmeyecek şekilde zarar gördüm. Doktora göndermediler. Her gün düzenli olarak içmem gereken tansiyon ilaçlarımı günlerce vermediler. Bu nedenle birkaç defa havale geçidim. Bana yapılan aşağılık cinsel ve hayasız işkenceleri anlatmıyorum.”
İŞTE ZONGULDAK’TA İŞKENCE EMRİNİ VEREN O AMİRLER