Romanya Haber

Siyasi Rant Aracı Olarak Filistin..

[Konuk Yazar: Mahmut Akpınar*]

İngilizlerin Filistin’i Yahudi yerleşimine açtığı 1917 Balfour Deklerasyonu’ndan bu tarafa Filistin’de Müslüman halkın çilesi, dramı bitmiyor. Bölge Müslümanları 1948’den sonra devlet gücü kullanılarak katliamlara, zulümlere, tehcirlere maruz kalmaktadır.
Ortadoğudaki ve İslam dünyasındaki en yakıcı konu Filistin ve Kudüs meselesidir. Müslümanlar sembolik önemi nedeniyle buradaki olaylara çok duyarlı ve tepkilidir. Ancak burada bir miktar tuhaflık da yok değil. Dünyanın başka coğrafyalarında Filistin’in kat katı Müslüman öldürülüp zulme uğrarken dikkate değer bir ses çıkmıyor. Ayrıca dünyada ‘Müslüman’ örgütler-liderler, diktatörler sebil gibi Müslüman kanı akıtıyor ama Müslümanlarca görmezden geliniyor.
İSLAM DÜNYASINDAKİ DURUM
İsrail’in hedefi, yaptıkları, projeleri ayrı bir bahsin konusu. Ama İslam dünyasındaki durum daha acı ve üzüntü verici. Maalesef Filistin meselesi ve Gazze’de yaşananlar, Kudüs’le ilgili olumsuz gelişmeler devlet adamları ve ‘İslamcı’ liderler tarafından siyasi rant aracı olarak kullanılıyor. Liderler halkların hoşuna gidecek hamasi nutuklar atma, sokakların heyecanını teskin etme, gaz alma dışında somut bir adım at-a-mıyor, çözüm geliştir(e)miyor. Böyle bir irade ve güçleri de yok! O nedenle Filistin meselesi bağırmanın, altı boş ama yüksek sesle tehditler savurmanın ötesine geçemiyor.
Kudüs kutsal, Filistin önemli. Ancak dünyanın farklı coğrafyalarında Müslümanlar çok daha ağır zulümlere, baskılara, katliamlara maruz kalıyor ve Müslümanlardan ilgi görmüyor. Irak’ta, Suriye’de 10 yılda öldürülenler Filistin nüfusu kadardır. Bunun çok büyük bir kısmı Müslümanın Müslümanı öldürmesi şeklinde cereyan etti. Müslümanlar pek çok yerde zulme maruz kalıyor; ama benzer ilgiyi görmüyor neden?
Çünkü:
  1. Müslüman Müslümanı öldürünce veya El Kaide, El Nusra, Boko Haram vb. öldürünce yeterince sorgulamıyor, üzerinde düşünmüyoruz (Oysa bunu daha çok sorgulamamız lazım. Neden birbirimizi öldürüyoruz? Biz birbirimizi öldürürken İsrail’in öldürmesini dünyaya nasıl haykırabiliriz?).
  2. İslam dünyasındaki liderler, yönetimler, özellikle siyasal İslamcı hareketler Filistin meselesi üzerinden meşruiyetlerini sağlıyorlar. Çözüm üretmek yerine “konuya sahip çıkıyoruz” mesajı verme kaygısı güdüyorlar.
  3. Siyasi liderler Filistin meselesi üzerinden kendi reklamlarını ve PR’larını yapıyorlar. İsrail’le iş tutan, ticaret yapan, özel-genel anlaşmalar yapan liderler dahi ekran önünde, meydanlarda İsrail’e tehditler savuruyor. Gerçekte halk nezdinde siyasi duruşunu sağlamlaştırıyor. Özellikle İslamcı yapılar, partiler ve liderler Filistin/Gazze/Kudüs meselesini kitlesel destek almanın aracı olarak görüyorlar.
  4. İslamcı jargonda Filistin’e sahip çıkmak, bu konuda mitingler, toplantılar düzenlemek; ayrıca İsrail’e sövmek, lanetlemek, protestolar yapmak “İslamcı” olmanın turnusolü görevi görüyor. İslamcılığını ispat etmek, müslümanlara şirin görünmek isteyen bu argümanlara sarılıyor.
  5. İslam dünyasına ‘lider’ olma iddiasındaki devletler, Filistin meselesine ilgisiz kalamıyor. Bu nedenle İran, Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkeler Filistin meselesine sahip çıkmayı bölgesel liderlik rekabetinde kullanıyorlar.

SİYASİ KARİYER OLARAK FİLİSTİN
Filistin-Kudüs meselesi Müslüman siyasetçilerin siyasi kariyerleri için önemlidir. Mitinglerde, kürsülerde Filistin bolca malzeme edilir ama ciddi çözüm gayreti ve iradesi görülmez. Çünkü maksat problemi çözmek veya hafifletmek değil, Filistin sorununu siyaseten kullanmaktır.
Filistin gibi kangren olmuş konularda Müslüman ülkelerin-liderlerin, halkların da desteğini alarak müşterek hareket etmesiyle, kararlı tutumlarıyla, sürekli baskılarıyla sonuç alınabilir. Ancak bu gün gerçekten bağımsız diyebileceğimiz İslam ülkesi yoktur. “Aktör” diye düşündüğümüz ülkelerin dahi pek çoğu global güçlerin güdümünde veya vesayetindedir. Petrol zengini Arap ülkeleri İsrail’i her şeye rağmen koruyan ABD’nin eyaleti gibidirler. Ayrıca otoriter yönetimlerin halklarıyla da problemleri vardır ve saltanatları, iktidarları hassas dengelere dayalıdır. Koltuklarını ve sahip oldukları nimetleri kaybetmemek için duracakları noktayı çok iyi bilirler ve ileriye gitmezler.
Bu noktada demokratik ülkelerin eli daha güçlüdür. Türkiye hem demokratik olması yönüyle, hem de siyasi ve ekonomik potansiyeli, devlet tecrübesi, bölgeyle tarihi bağları itibariyle Filistin meselesinde etkili olabilecek nadir ülkelerden birisiydi. Ancak son yıllarda Türkiye dış politikada büyük itibar kaybetmiştir. Özellikle Suriye’de öngörülerin çıkmaması, radikal gruplarla ilişkilerine dair iddialar ağır yara almasına neden olmuştur. Caydırıcı ve etkili araçlara sahip olmamasına rağmen Erdoğan’ın tehditkar ve üst perdeden konuşmalar yapması “boş gürültü” olarak okunmaktadır.
TÜRKİYE DIŞ POLİTİKADA MİNDERE SERİLDİ
Filistin ve Ortadoğu konuları iç politikada alıcı bulmakta ve geniş yığınlara iyi pazarlanmaktadır.  Ne var ki Türkiye dış politikada sıkletinin çok üzerinde mindere çıkmış bir sporcu gibidir. Gücünün ötesinde iddialar ileriye sürmüş ve bunları yapamayıp altında kalmıştır. Ayrıca Erdoğan’ın/AKP İktidarının hızla demokrasiden, hukuktan uzaklaştığı, iktidarını toplumsal kutuplaşmaya dayandırdığı herkesin malumudur. Halkıyla problemli, kavgalı otoriter ülkeler dış politikada ve milli meselelerde çok kırılgandır. Diktelere direnemezler. Bir de tek adamların büyük defoları ve yolsuzlukları varsa meydanlarda efelenir ama el altından taviz vermeye mecbur kalır.
Türkiye son dönemde dışta/içte büyük sorunlar yaşayan, siyasi/ekonomik istikrarı risk altında bir ülkedir. Böyle bir ülkeden ne ‘dünya lideri’ çıkar, ne de global/bölgesel oyuncu! Dünya size gerçek sikletinize göre muamele eder. Halkımızın Filistin’le ilgili duyarlılığı, gayreti ve yürek yangını elbette çok değerlidir. Ama maalesef pek çok İslam ülkesi gibi Türkiye’nin de Filistin meselesinde laf dışında birşey yapma şansı/gücü yoktur. Söylenenler yapılanlar iç politikaya yöneliktir ve Filistini siyasetine malzeme yapmaktır.
Filistin’le ilgili konuları hep sıcak ve gergin tutmanın, el altından “İsrail’le ve müttefikleriyle iş tutan bölgedeki otoriter yönetimleri halkına karşı rahatlatma” amacı da var mı diye düşünmeden edemiyorum…

* Doç. Dr. – Keele Üniversitesi Öğretim Üyesi – U.K.