[Analiz: Ahmet Dönmez]
15 Temmuz askeri darbe girişimi nedeniyle uzun süredir sahalardan uzak kalan Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Bülent Arınç üçlüsü, epey vakit sonra ortak bir tavırla yeniden “tribünlerin” karşısına çıktı. Birer gün arayla yaptıkları açıklamalarla demokrasi, insan hakları, kendi halkını ötekileştirme, bir topluluğun kolektif şekilde şeytanlaştırılması ve diktatörlük eleştirileri getirdiler. Hayır, konu Türkiye; muhatapları da Erdoğan değil. Onunla ilgili bir rahatsızlıkları yok. Ya da en azından biz bilmiyoruz; ses çıkarmadıkları için. Uyarılarının hedefi ABD Başkanı Donald Trump. 7 Müslüman ülkenin vatandaşlarına ABD’ye giriş yasağı getiren kararnameye tepkililer.
Erdoğan ve yandaşları Trump’a tek kelime edemezken onların itirazları belki kıymetli görülebilir. Ancak kendi ülkelerinde Trump Amerika’sı ile kıyası asla kabil olmayan bunca insan hakları ihlali, demokrasi ve hukuk katliamı, kolektif suç üretimi, bir topluluğun ötekileştirilmesi ve şeytanlaştırılması, muhalefetin kriminalize edilmesi, diktatörleşme almış başını giderken onların okyanus ötesine ders vermesi ne derece kıymetli olabilir? Erdoğan’a ses çıkaramayıp Trump’a ayar vermek işin kolayına kaçmak değil de nedir? Tabii siyaseti azıcık bilenler için ortada sadece ‘popülizm’ ile izah edilemeyecek bir durum var. Aslında onlarınki, “Trump’ım sana söylüyorum, Erdoğan’ım sen anla” yaklaşımı. Her zamanki gibi açıktan tavır alamayıp dolaylı yoldan demokrasi kahramanlığına soyunma… Zira “Ulan hepiniz oradaydınız be!” denilse verecek cevabı olmayanlardır onlar. Hal böyle iken Trump’ı eleştirince Erdoğan’ı da eleştirmiş sayılıyorlar mı, bilmiyorum.
TRUMP’A CESUR; ERDOĞAN’A SESSİZ
Fakat Trump’a ‘popülizm’ eleştirisi getirip demokrasi dersi verirken pek cesur Sayın Gül. 2 Şubat’ta şahsi twitter hesabından, “Seçim kampanyaları sırasında retorik temelde bir popülizm normal karşılanabilir ve tolere edilebilir #MuslimBan. Ancak, Makamı üstlenmenin bedeli sorumlu bir şekilde ve ferasetle hareket etmektir. Aksi takdirde, bir yandan ülkenin itibar kaybına yol açarken diğer yandan insanları acıya ve yıkıma sürüklersiniz. ABD, son Başkanlık kararlarıyla sadece kendi mirasını görmezden gelmekle kalmıyor; aynı zamanda demokrasi, insan hakları ve serbest ticaret gibi kendi öz değerlerini de yok sayıyor.” şeklinde mesajlar paylaştı.
HÂLBUKİ BERABER DIŞLAYIP BERABER ŞEYTANLAŞTIRMIŞLARDI
Eski başbakan Ahmet Davutoğlu da ondan geri kalmadı. 3 Şubat’ta Al Jazeera Arapça’da yayımlanan makalesinde Trump’a verdi veriştirdi. “Kapsayıcılık yerine dışlayıcılık” eleştirisi getirdi sözgelimi. Kendi vatandaşlarına böylesine dışlayıcı politikalar uygulamaması gerektiğini vurguladı. Bu tutumun IŞİD’in ekmeğine yağ sürdüğünü savundu. Hitler ve soykırım göndermelerinde bile bulundu. “Başkan Trump’ın Müslümanlara konulan yasağı imzaladığı günün Holokost’u Anma Günü’ne denk gelmesi de tarihin bir ironisi.” dedi. Bir de ABD Başkanı’na, “Kolektif suç üretme!”, “Şeytanlaştırma!”, “Ötekileştirme!”, “Kutuplaştırma!”, “Kapsayıcı ol, insanlık onuruna saygı ve insan hakları ile özgürlüklerine bağlı kal!”, “Korkuyu asla politik kazanımların için araç olarak kullanma!” şeklinde uyarıları vardı ki hakikaten duygulanmamak elde değil. Trump’ın, Avrupa’nın entegrasyonu projesini küçümsediği ve NATO’nun önemini azımsadığı yönündeki ikazları da az şey değildi tabi.
TRUMP’IN ÜSTÜ KAPATILSA, DAVUTOĞLU GÖZALTINA ALINIR
Hani bu bir paragraf sorusu olsa ve Trump’ın üstü kapatılıp “Davutoğlu, yukarıdaki cümleleri aşağıdaki liderlerden hangisi için sarf etmiş olabilir?” diye sorulsa, herhalde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaretten anında gözaltına alınırdı. Ama cevap o değil. Daha doğrusu Davutoğlu’nun cevabı değil. Niye değil? Çünkü kapsamak yerine beraber dışlamışlardı. IŞİD’in ekmeğine beraber yağ sürmüşlerdi. Beraber kolektif suç üretmiş, beraber şeytanlaştırmış, beraber ötekileştirmişlerdi. Kaç Holokost gününe denk gelen kaç ironik karara beraber imza atmışlardı. Beraber yürümüş bu yollarda, beraber ıslanmışlardı.
Eski Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç da bir gün sonra sahne aldı. Yazılı bir açıklama yapan Arınç, şöyle dedi: “ABD’de imzalanan başkanlık kararnamesi ile bazı Müslüman ülkelerin vatandaşlarına uygulanan dışlayıcı tutum, 2017 dünyasının insani değerleriyle telif edilemeyecek kadar çağ dışı ve kınanmayı hak etmektedir. Bir dine, ırka ya da diğer insani değerlere karşı yok sayıcı, dışlayıcı, ötekileştirici söylem ve eylemler, tarihi boyunca insanlığın hiçbir meselesini halletmemiş; aksine, daha derin yaralar açmıştır.
Varlığını ve marka değerini ‘Özgürlükler Ülkesi’ olmasına borçlu bir ülkenin idarecilerinden beklenen; diktatöryal yönetimlerde olduğu gibi insanlık dışı, baskıcı, yasakçı, ayrıştırıcı, dışlayıcı ve yok sayıcı bir yönetim değil; idare ettikleri devletin temel değerlerine uygun düşecek, özgürlükçü ve adil bir yönetim sergilemektir. Zira şu an insanlığın en muhtaç olduğu şeyler barış ve huzur…”
TÜRKİYE’DEKİ İNSANLIK AYIPLARINI KINAYABİLİYOR MUSUNUZ?
Peki, Sayın Arınç, 2017 Türkiye’sinde kınanmayı hak edip de bir türlü kınayamadığınız kaç tane çağ dışı insanlık ayıbı cereyan ediyor dersiniz her an? “Hala parçası olmakla iftihar ettiğiniz” siyasi iktidarın hemen her gün imza attığı ‘insani değerleri yok sayıcı, dışlayıcı, ötekileştirici söylem ve eylemlerinin’ farkında mısınız? ‘İnsanlık dışı, baskıcı, yasakçı, ayrıştırıcı, dışlayıcı ve yok sayıcı’ diktatoryal yönetimlere karşı biz Türklere ne tavsiyeniz olur acaba? Gerçi sizden iyi bilemeyiz, ‘siyasetçi oy ütmekle meşguldür’, ama yine de belki bizim siyasetçilerimize de bir çift lafınız olabilir. Ne de olsa belli bir özgül ağırlığınız var. Tabii ‘zat-ı âlilerinin güçlü liderliği, cesareti ve kahramanlığı’ dışında ona söyleyebilecek bir sözünüz varsa. (TR724)