Romanya Haber

Yolun Erkanı…

MEHMET ALİ ŞENGÜL
İnsan vücudu etten kemikten, onlarda hücre ve atomlardan müteşekkildir. Neticede ise, ölmeye, çürümeye mahkum bir varlıktır. İnsan, maddesi itibariyle çok aciz; bir sineğe, bir mikroba mağlup olacak kadar zayıftır.
Manevi varlığı itibariyle ise o, kainatlara sığmayacak kadar değer ifade eden, paha biçilmez maddi-manevi cihazlarla mücehhez olarak donatılmış ve canlılar içinde donanım itibariyle en kıymetli ve en değerli bir varlıktır.
İnsan, Allah’ın men’ettiği haram ve günahları irtikab ederek, kendisine yakışmayan tavır ve davranışlarıyla; sahip olduğu bu harika sanatlarla donatılmış olduğunun farkında olmamaktadır. Dolayısıyla Sani-i Muhteşem olan Allah’ı  gerçek mahiyetiyle tanıyamadığı ve emirlerine saygılı olamadığı için, kendi mahiyetinin de kıymetini bilememektedir.
Allah (cc) insanın aklına kapıyı açıp, iradesini elinden almamıştır. Onun için Cenab-ı Hak dünya mektebinde insanı iradesiyle imtihana tabi tutmaktadır. Bakalım dersine ne kadar çalıştı? Dünyada gerçek vazifesinin şuurunda mı? Mülkün hakiki sahibinin kim olduğunun farkında mı? Allah’ın ücretsiz, geçici olarak kendisine emanet ettiği harika duyguları, yerinde ve müsbet manada, ölümsüz ebedi alemi kazanma yolunda  bu imtihanda ne ölçüde başarılıdır?
Bakara suresi 155 ve 156. Ayetlerde Rabbimiz,
“Biz mutlaka sizi biraz korku ile, biraz açlık ile, yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz. Sen sabredenleri müjdele!”
“Sabırlılar o kimselerdir ki, başlarına musîbet geldiğinde Biz Allah’a âidiz ve vakti geldiğinde elbette O’na döneceğiz” derler.”  Buyurmaktadır.
Cenab-ı Hak,  yaşanmaz hale gelen yeryüzünün  bir çok yerinde zulmün irtikab edildiği, mazlumun çiğnenip ezildiği, karada ve denizde ortalığın fitne ve fesada verildiği dünyada, kararan gönüllleri aydınlatıp huzura kavuşturacak, yolunu şaşırmış, dalalete batmış beşeriyete çıkış yollarını, yaratılış gayesini ve hedefini tayin edip öğretecek ve gösterecek, kainatın yüzüsuyu hürmetine yaratıldığı, insanlığın iftihar Tablosu ve nebiler Sultanı Efendimiz Hz.Muhammed‘i (sav) son bir defa daha insanlığa rehber ve kurtarıcı olarak göndermiştir.
Evet rehber O’dur.. Sırat-ı müstakim O’nunla bulunacaktır.. Beşer, O’nu tanımadan hiçbir peygamberi gerçek hüviyetiyle tanıma şansını elde edemediği gibi, gerçek doğrulara da ulaşamayacaktır.
Bütün peygamberlerin, hususiyle Efendimiz’in (sav) yolu,  çileli ve ızdırablıdır. Kul, çile ve ızdırab rampası ile Rabbine ve O’nun rızasına kavuşacaktır. İşte Kur’an-ı Azimüşşan da anlatılan örneklerden bir-iki tanesi..
Hz.Nuh‘un (as) kavmi de  O’nu yalancı saydı ve -haşa- ‘bu delinin teki!‘ dediler. O’nu incittiler ve tebliğini engellediler.
Hz.Salih’e (as) da, kavmi yalancı ve -haşa- ‘küstahın teki‘ dediler. Cenab-ı Hak da Salih (as)‘a “Sen hiç üzülme! Kimin yalancı ve küstah olduğunu yakında öğrenirler” buyurmuştu.
Hz.Lut’u (as) da kavmi yalancı saymıştı. Bunun üzerine Cenab-ı Hak “Biz de Lut’un ailesinin dışında hepsinin üzerine taş savuran bir fırtına gönderdik.” Günahta ısrar ettikleri için “Gözlerini silme kör ettik” buyurmuştu.
Evet insana düşen vazife, şu esir denizinde yüzmekte olan dünya gemisinin kaptanı olan, yanılmayan ve yanıltmayan son Rehber’i (sav) tanıması ve O’na itaat etmesidir. Ancak  bu şekilde yolunu ve hedefini bulacak ve bu yolla sahil-i selamete ulaşacaktır.
Haşir suresi 7.ayette,  “… Peygamber size ne verirse onu alın, neden men ederse onu terkedin! Allah’a karşı gelmekten sakının! Muhakkak ki, Allah’ın cezası pek çetindir”   buyurmaktadır.
Ahzab suresi 11.ayette, “Ey iman edenler! Allah’ın size olan şu nimetini hatırlayın: Hani bir topluluk size el uzatmaya, sizi öldürüp yok etmeye teşebbüs etmişti de;  O, bunların ellerini size zarar vermekten men etmişti. Allah’ın hukukuna haksızlık etmekten sakının! Müminler yalnız Allah’a dayansınlar. “
Nisa suresi 132.ayette, “Göklerde ve yerlerde bulunanların hepsi Allahındır. Vekil olarak Allah yeter.”
Araf suresi 155.ayette, “Ey Rab! Sen bizim dostumuzsun. Bizi mağfiret buyur. Bize merhamet et. Sen bağışlayanların en hayırlısısın.”
Bakara suresi 286. Ayette, “Allah hiçbir kimseyi güç yetiremeyeceği bir şekilde yükümlü tutmaz. Herkesin kazandığı iyilik kendi lehine, işlediği fenalık da kendi aleyhinedir.
Ya Rabbenâ! Eğer unuttuk veya kasıtsız olarak yanlış yaptıysak bundan dolayı bizi sorumlu tutma.
Ya Rabbenâ! Bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme.
Ya Rabbenâ! Takat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma.
Affet bizi, lütfen bağışla kusurlarımızı, merhamet buyur bize!
Sensin Mevlâmız, yardımcımız! Kâfir topluluklara karşı Sen yardım eyle bize!”
Araf suresi 89.ayette de, “…Ey Rabbimiz! Bizimle şu halkımız arasında Sen adil hükmünü ver. Haklı haksız açığa çıksın. Sen elbette hüküm verenlerin en iyisisin.”