[Handan Yiğiter]
Amerika kendi çapında büyük bir şok yaşıyor. Türkiye’nin Erdoğan rejimi sayesinde sıradanlaşan skandallarıyla ya da diğer diktatörlüklerin uygulamalarıyla kıyaslanamayacak olsa da alışık olmadığı derecede otoriter eğilimleri olan bir başkanla karşı karşıya.
Donald Trump’ın 20 Ocak’ta görevi devralması Amerikan liberalleri için hala inanması zor bir kâbus. Trump daha görevi devralmadan “Acaba nasıl azledilebilir?” tartışmaları başladı bile.
KADIN DÜŞMANI ZİHNİYETE KARŞI
Trump’ın yabancı düşmanı, kadınları açıkça aşağılayan, İslamofobik ve medyaya düşman yaklaşımlarını değerlerine karşı tehdit gördükleri için protesto etmek isteyen kadınlar ‘Kadın Yürüyüşü’ (Women’s March) adı altında başta Washington D.C. olmak üzere sadece Amerika’nın değil, dünyanın farklı yerlerinde 21 Ocak Cumartesi günü toplandılar. Zira, ABD’de kimin başkan olduğu bütün dünyanın kaderini etkileyecek bir karar. Sabah uyanınca aklına gelen ilk şeyi kontrolsüzce Twitter’da paylaşan bir başkan tüm dünya için korkutucu. Düşünün ki Ali Ağaoğlu ve Melih Gökçek karışımı biri dünyanın en güçlü koltuğuna oturmuş! Trump aynen Gökçekvari biçimde Twitter’da koca ABD başkanı sıfatına aldırmadan polemiklere giriyor, hızını alamayınca büyük harfle yazıyor. Bir ABD başkanına yakışmayacak imla hataları ve polemikleri komedyenlere malzeme oluyor.
ABD, aktif sosyal hareketlerin tarihi olan bir ülke. Cumartesi günü sadece Washington’da 500 binden fazla, tüm dünyada milyonlarca kadın renkli görüntüler ve pankartlarla Trump’ı protesto etti, ama daha önemlisi ABD neden güçlü bir demokrasi ve Trump gibi bir felaketle bile başa çıkabilecek siyasi kültüre sahip onu hatırlattı.
‘HEPİMİZ MÜSLÜMANIZ’
Yürüyüşlerden birinde 80 yaşın üstündeki feminist aktivist Gloria Steinem’in “Eğer Müslümanlar fişlenirse hepimiz Müslümanız deriz” cümlesi belki de en akılda kalacak tepkilerden biriydi.
Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışman adayı, İslamofobik olduğu halde Erdoğan rejiminin lobi şirketinin halkımızın vergileriyle kendisinden hizmet aldığı Michael Flynn’in oğlu “Kadınlar zaten eşitler, daha ne istiyorlar, bedava manikür mü?” mesajıyla cinsiyetçiliğin Trump’a ve eski nesle has olmadığını hatırlatsa da, kadınların organize tepkisi ‘endişeli demokratlar’a taze kan getirdi.
Aynı gün, Trump ve ekibi medyayı hedef almaya devam etti. Trump, Obama ile kendi görev teslim törenlerinin kalabalığını kıyaslayan medyayı suçladı. Basın sözcüsü “En kalabalık teslim töreniydi, nokta!” diyerek aleni yalan söyledi, gazetecilerden soru almadı. Bu kadar aleni azarlanmaya ve yalana alışık olmayan Amerikalılar şimdi kara kara “Nasıl geçecek bu dört yıl?” diye düşünüyor.
YÜRÜYÜŞLERİ TRUMP DA DESTEKLEDİ
Bu derece kâbus olan bu başkan bile, Pazar sabahı erkenden yazdığı bir tweet’le, “Barışçıl protestolar demokrasimizin temeli. Aynı fikirde olmasam da insanların kendilerini ifade etme hakkını tanıyorum” yazabildi.
Ülkenin başına gelmiş en tahmin edilemez başkan bile demokrasinin temel değerlerini anaokulundan itibaren en azından duyduğu, bu değerlerin çoğunluk tarafından kabul edildiği bir topluma başkan olduğu için Trump’a rağmen ABD’ye ‘bir şey’ olmaz.
Kadın yürüyüşünün yapılmadığı ülkelerden biri olan Türkiye’de ise bugün iktidar yanlısı kâğıt parçaları birbirlerini yeterince biat etmedikleri için suçlama yarışındaydı. Kalan ufak tefek muhalif sesler ise iktidara “Masum kimseyi hapse atamazsınız” demek yerine kendi mahalledaşlarının ‘Cemaatçi’ olmadıkları için hapse atılmamaları gerektiğini ispatlamakla meşguldü. İşte bu nedenle, biz kendimize yanalım…
Trump’a ilk kadınlar olağanüstü güçlü bir sesle dur demiş olsa da mesele cinsiyet değil, şahsiyet ve prensip meselesi…
Donald Trump’ın 20 Ocak’ta görevi devralması Amerikan liberalleri için hala inanması zor bir kâbus. Trump daha görevi devralmadan “Acaba nasıl azledilebilir?” tartışmaları başladı bile.
KADIN DÜŞMANI ZİHNİYETE KARŞI
ABD, aktif sosyal hareketlerin tarihi olan bir ülke. Cumartesi günü sadece Washington’da 500 binden fazla, tüm dünyada milyonlarca kadın renkli görüntüler ve pankartlarla Trump’ı protesto etti, ama daha önemlisi ABD neden güçlü bir demokrasi ve Trump gibi bir felaketle bile başa çıkabilecek siyasi kültüre sahip onu hatırlattı.
‘HEPİMİZ MÜSLÜMANIZ’
Yürüyüşlerden birinde 80 yaşın üstündeki feminist aktivist Gloria Steinem’in “Eğer Müslümanlar fişlenirse hepimiz Müslümanız deriz” cümlesi belki de en akılda kalacak tepkilerden biriydi.
Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışman adayı, İslamofobik olduğu halde Erdoğan rejiminin lobi şirketinin halkımızın vergileriyle kendisinden hizmet aldığı Michael Flynn’in oğlu “Kadınlar zaten eşitler, daha ne istiyorlar, bedava manikür mü?” mesajıyla cinsiyetçiliğin Trump’a ve eski nesle has olmadığını hatırlatsa da, kadınların organize tepkisi ‘endişeli demokratlar’a taze kan getirdi.
Aynı gün, Trump ve ekibi medyayı hedef almaya devam etti. Trump, Obama ile kendi görev teslim törenlerinin kalabalığını kıyaslayan medyayı suçladı. Basın sözcüsü “En kalabalık teslim töreniydi, nokta!” diyerek aleni yalan söyledi, gazetecilerden soru almadı. Bu kadar aleni azarlanmaya ve yalana alışık olmayan Amerikalılar şimdi kara kara “Nasıl geçecek bu dört yıl?” diye düşünüyor.
YÜRÜYÜŞLERİ TRUMP DA DESTEKLEDİ
Bu derece kâbus olan bu başkan bile, Pazar sabahı erkenden yazdığı bir tweet’le, “Barışçıl protestolar demokrasimizin temeli. Aynı fikirde olmasam da insanların kendilerini ifade etme hakkını tanıyorum” yazabildi.
Ülkenin başına gelmiş en tahmin edilemez başkan bile demokrasinin temel değerlerini anaokulundan itibaren en azından duyduğu, bu değerlerin çoğunluk tarafından kabul edildiği bir topluma başkan olduğu için Trump’a rağmen ABD’ye ‘bir şey’ olmaz.
Kadın yürüyüşünün yapılmadığı ülkelerden biri olan Türkiye’de ise bugün iktidar yanlısı kâğıt parçaları birbirlerini yeterince biat etmedikleri için suçlama yarışındaydı. Kalan ufak tefek muhalif sesler ise iktidara “Masum kimseyi hapse atamazsınız” demek yerine kendi mahalledaşlarının ‘Cemaatçi’ olmadıkları için hapse atılmamaları gerektiğini ispatlamakla meşguldü. İşte bu nedenle, biz kendimize yanalım…
Trump’a ilk kadınlar olağanüstü güçlü bir sesle dur demiş olsa da mesele cinsiyet değil, şahsiyet ve prensip meselesi…