[Dr. Serdar Efeoğlu]
Hükümet tarafından çıkarılan 680 sayılı KHK’da hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen ve yabancı ülkede bulunması nedeniyle kendisine ulaşılamayan vatandaşların “yurda dön” çağrısına rağmen üç ay içinde yurda dönmemeleri halinde vatandaşlıktan çıkarılabileceğine dair bir karar yer aldı. Böylece tarih bir kez daha tekerrür ederek yeni bir süreç başladı. Erken Cumhuriyet döneminde yeni rejim kurulurken benzer uygulamalar yapılmış ve bunlardan birisi de Yüzellilikler meselesi olmuştu. Ülke gündemini on beş yıl meşgul eden bu konuda çok büyük hatalar yapılmıştı.
‘Genel Af’tan muaf tutulacaklar listesi
Lozan Konferansı’nda Lord Curzon Türk ve Yunan taraflarının dokuz yıllık bir süre için kapsamlı bir af çıkarmasını istedi. Türkiye Müslümanların affa dâhil edilmesine karşı çıktı ise de “genel af” antlaşmada beyanname şeklinde yer aldı ve istisna tutulan “150” sayısına ek protokolde yer verildi. Böylece Türkiye ile Yunanistan’ın 1 Ağustos 1914 ile 20 Kasım 1922 arasındaki dönem için “diğer devletlerle işbirliği yapanlar dâhil olmak üzere genel af çıkarması” kararlaştırıldı. Türkiye 26 Aralık 1923’deki af kanunu ile “yüz elli kişi hariç” olmak üzere bütün suçluların cezasını yarı yarıya indirdi ve bir yıl sonra daha kapsamlı bir af ilan etti. Yüz elli kişinin belirlenmesi için TBMM’de yapılan görüşmelerde altı yüz kişilik bir listeden bazı isimler çıkarılarak yeni isimler ilave edildi. Yusuf Akçura’nın önce prensiplerin netleştirilip sonra isimlerin belirlenmesi önerisi “zaten bu kişilerin vatan haini olduğu” söylenerek dikkate alınmadı. Yüzellilikler için bir yargılama yapılmadığı gibi kendilerini savunma imkânı da tanınmadı.
Mecliste hazırlanan yüz elli kişilik liste 7 Haziran 1924’de Resmi Gazete’de yayınlandı. Listeye dâhil olan kişilerin bir kısmı daha önce yurt dışına çıkmıştı. Özellikle Vahdettin’in 17 Kasım 1922’de ülkeyi terk etmesi ve muhalif gazeteci Ali Kemal’in İzmit’te linç edilmesi kaçışları hızlandırmıştı. 3 Mart 1924’de Osmanoğulları Hanedanı’nın ülke dışına çıkarılmasıyla bu kişilerin listeye dâhil edilmesine ihtiyaç kalmamıştı. Ancak listenin oluşturulmasında sübjektif değerlendirmeler yapılmış, aynı durumdaki birçok kişi listede yer almamıştı. Türkiye 1924 yılında çıkardığı bir kanunla başka bir devletin hizmetine girenlerin vatandaşlıktan çıkarılmasını kararlaştırdı. 1927’de çıkarılan bir kanunla da Yüzelliliklerin geri kalanı vatandaşlıktan çıkarılarak malları müsadere edildi. Bu kişiler yurtdışında takip edilerek elçilik ve konsoloslukların hazırladığı istihbarat raporları Emniyet bünyesindeki dosyalarda toplandı. Yüzelliliklerin yoğun olarak yaşadığı Batı Trakya, Köstence, Mısır, Ürdün ve Suriye Türk istihbaratının sürekli gözetiminde oldu. Ancak bu raporlar tek taraflı olarak hazırlanmıştı ve abartılarla dolu idi.
Muhalifler muhalefete devam etti
Yüzellilikler listesi gruplar şeklinde oluşturulmuş ve ilk grupta “Vahdettin’in maiyeti” yer almıştır. Bunlardan Köstence’de yaşayan Kiraz Hamdi yurtdışında Türkiye için muhbirlik yapmış, arkadaşları ve diğer muhalifler hakkında bilgi vermiştir. Aynı listedeki Zeki Bey San Remo’ya gitmiş, Padişah ve maiyetindekilerin hareketlerini Ankara’ya bildirmiştir. İkinci grubu oluşturan “Sevr’i imzalayan heyet ve Kuva-yı İnzibatiye’ye dâhil olan kabine üyeleri” arasında yer alan Ziraat ve Ticaret Nazırı Cemal Bey, Bahriye Nazırı Hamdi ve Remzi Bey gibi kişiler yurtdışında oldukları dönemde Türkiye aleyhine bir faaliyete girişmemişlerdir. Aynı gruptaki Filozof Rıza Tevfik’in de aleyhte bir faaliyeti olmamış, afla beraber Türkiye’ye dönmüştür. Bu gruptaki Şeyhülislam Mustafa Sabri Bey Batı Trakya’da çıkardığı gazete ve yazdığı kitaplarla Türkiye’nin yeni rejimine çok sert eleştiriler yöneltmiş, Türk-Yunan ilişkilerinin düzelmesinden sonra Mısır’a giderek muhalefetine burada devam etmiştir.
“Mülkiye ve Askeriye” grubunu oluşturan kişilerden Hürriyet ve İtilaf Fırkası’ndan Gümülcineli İsmail Bey Köstence’den sonra Gümülcine’ye gelerek muhalefete devam etmiş, Vahdettin’in maiyeti ve Taşnaklarla işbirliği yapmaya çalışmış, aftan sonra geri dönmemiştir. Aynı fırkanın liderlerinden Miralay Sadık Bey Köstence’de yaşamış ve muhalif hareketlere katılmamıştır. Dâhiliye Vekili Mehmet Ali ise yoğun olarak muhalif hareketlerin içinde bulunmuş, Çar ailesinden Grandük Nikola ve Taşnaklarla işbirliği yapmış, çıkardığı gazete ve kurduğu cemiyetlerle muhalefete devam etmiştir.
Yüzellilikler listesinde bir grubu da “Çerkez Ethem ve avanesi” oluşturmuştur. Ethem ve kardeşi Reşit, M. Kemal Paşa ile araları açıldıktan sonra Yunanistan’a gitmiş, daha sonra Ürdün’e geçmiştir. Ethem’in faaliyetleri istihbarat tarafından izlenmiş, Türkiye’ye karşı Kürt ve Ermeni gruplarıyla işbirliği yaptığı iddia edilmiştir. Bu gruptaki Teşkilat-ı Mahsusa kadrosundan Eşref Sencer (Kuşçubaşı) Yunanistan’a geçerek 1933’de araları açılıncaya kadar Ethem’le birlikte hareket etmiştir.
Polisler ve gazeteciler grupları
Listede diğer grubu “Polisler” oluşturmuş, bir başka grupta da “Gazeteciler” yer almıştır. Gazetecilerden Mevlanzade Rıfat Türkiye lehinde yazılar yazmıştır. Ünlü edebiyatçı Refik Halit de bu grubun içindedir ve yurtdışına çıktıktan sonra Halep’te yaşamış, önce Türkiye aleyhine yazılar yazmışsa da daha sonra inkılâpları desteklemiştir. Alemdar Gazetesi sahibi Refii Cevat Paris’te yaşamış, başlangıçta Türkiye aleyhine yazılar yazmış, geçim derdine düşünce hayatını “otomobil yıkamakla ve kahve dağıtmakla” sürdürmüştür. Yüzellilikler içinde “Çerkez Kongresi’ne Katılanlar” da yer almış ve listede Çerkezler seksen altı kişi ile çoğunluğu oluşturmuştur. İzmir’de 1921 yılında toplanan kongreye katılan on yedi kişi listeye konulmuş, “Diğer Şahıslar” bölümünde de Anzavur isyanına katılan Gönenli ve Manyaslı Çerkez köylüler yer almıştır. Bu kişiler genellikle Yunanistan’a gitmiş ve geçimlerini sağlamakla uğraşmışlardır.
Yunus Nadi affa karşı çıkmıştı
Yüzellilikler yurtdışında maddi sıkıntılar ve vatan hasreti gibi nedenlerle Ankara Hükümeti’ne başvurarak Cumhuriyetin onuncu yılında çıkarılan affa dâhil olmak istemişlerdir. 1938 yılında af gündeme geldiğinde bu kişilerin bir bölümü hayatını kaybetmiş ya da yaşlanmış, yurtiçine etki edecek bir durumları kalmamıştır. Yunus Nadi’nin başını çektiği bir grup affa karşı çıkmış ve tepki Mecliste de devam etmiştir. Emin Sazak bunların Ali Kemal gibi linç edilmelerini, yoksa kendisinin dişleriyle etlerini kopararak öldüreceğini söylemiştir. Tartışmalar sonunda “af talepleri ve ailelerin feryadı” dikkate alınarak af çıkarılmış ve Yüzelliliklerin ülkeye dönmesine izin verilmiştir. Hayatta kalanların büyük bir bölümü Türkiye’ye dönmüş, Çerkez Ethem ise dönmeyi reddetmiştir.
Görüldüğü gibi Türkiye Milli Mücadele aleyhinde çalışan kişileri yargılamak yerine yurt dışına sürerek en azından muhaliflerin bir bölümünden kurtulma yolunu seçmiş, fakat listenin oluşturulmasında bir prensip gözetilmemiştir. Yüzellilikler duyulan endişe nedeniyle gittikleri yerlerde takip edilmiş ve haklarında çoğu zaman abartılı raporlar hazırlanmıştır. Bu kişilerin bir kısmı muhalif hareketlerin içinde yer almış, çeşitli devlet ve gruplarla işbirliği yapmış, bazıları basın yayın yoluyla muhalefet etmiş, önemli bir bölümü geçim derdine düşerek aleyhte bir harekette bulunmamışlardır.
Gerçekler er ya da geç ortaya çıkacak
Yüzellilikler örneği tarihi bir hata olarak önümüzde durmaktadır. Günümüzde âdil bir yargılama ortamı olmamasının yanı sıra vatandaşlıktan çıkarma gibi uluslararası hukuka ve insan haklarına aykırı bir yaptırıma başvurulması büyük bir yanlış olacaktır. Bu tür hukuksuzluklar ciddi mağduriyetler oluşturmakta ve telafisi mümkün olmayan zararlar meydana getirmektedir. Bu durum toplumdaki kamplaşma ve nefreti daha da artıracak ve aynı yanlışlar tekrar edilecektir. Bu aşamada mazeret üretilerek vicdanlar rahatlatılsa ve propaganda ile halkın desteği sağlansa da gerçeklerin er geç ortaya çıkacağı unutulmamalıdır.
‘Genel Af’tan muaf tutulacaklar listesi
Lozan Konferansı’nda Lord Curzon Türk ve Yunan taraflarının dokuz yıllık bir süre için kapsamlı bir af çıkarmasını istedi. Türkiye Müslümanların affa dâhil edilmesine karşı çıktı ise de “genel af” antlaşmada beyanname şeklinde yer aldı ve istisna tutulan “150” sayısına ek protokolde yer verildi. Böylece Türkiye ile Yunanistan’ın 1 Ağustos 1914 ile 20 Kasım 1922 arasındaki dönem için “diğer devletlerle işbirliği yapanlar dâhil olmak üzere genel af çıkarması” kararlaştırıldı. Türkiye 26 Aralık 1923’deki af kanunu ile “yüz elli kişi hariç” olmak üzere bütün suçluların cezasını yarı yarıya indirdi ve bir yıl sonra daha kapsamlı bir af ilan etti. Yüz elli kişinin belirlenmesi için TBMM’de yapılan görüşmelerde altı yüz kişilik bir listeden bazı isimler çıkarılarak yeni isimler ilave edildi. Yusuf Akçura’nın önce prensiplerin netleştirilip sonra isimlerin belirlenmesi önerisi “zaten bu kişilerin vatan haini olduğu” söylenerek dikkate alınmadı. Yüzellilikler için bir yargılama yapılmadığı gibi kendilerini savunma imkânı da tanınmadı.
Mecliste hazırlanan yüz elli kişilik liste 7 Haziran 1924’de Resmi Gazete’de yayınlandı. Listeye dâhil olan kişilerin bir kısmı daha önce yurt dışına çıkmıştı. Özellikle Vahdettin’in 17 Kasım 1922’de ülkeyi terk etmesi ve muhalif gazeteci Ali Kemal’in İzmit’te linç edilmesi kaçışları hızlandırmıştı. 3 Mart 1924’de Osmanoğulları Hanedanı’nın ülke dışına çıkarılmasıyla bu kişilerin listeye dâhil edilmesine ihtiyaç kalmamıştı. Ancak listenin oluşturulmasında sübjektif değerlendirmeler yapılmış, aynı durumdaki birçok kişi listede yer almamıştı. Türkiye 1924 yılında çıkardığı bir kanunla başka bir devletin hizmetine girenlerin vatandaşlıktan çıkarılmasını kararlaştırdı. 1927’de çıkarılan bir kanunla da Yüzelliliklerin geri kalanı vatandaşlıktan çıkarılarak malları müsadere edildi. Bu kişiler yurtdışında takip edilerek elçilik ve konsoloslukların hazırladığı istihbarat raporları Emniyet bünyesindeki dosyalarda toplandı. Yüzelliliklerin yoğun olarak yaşadığı Batı Trakya, Köstence, Mısır, Ürdün ve Suriye Türk istihbaratının sürekli gözetiminde oldu. Ancak bu raporlar tek taraflı olarak hazırlanmıştı ve abartılarla dolu idi.
Yüzellilikler listesi gruplar şeklinde oluşturulmuş ve ilk grupta “Vahdettin’in maiyeti” yer almıştır. Bunlardan Köstence’de yaşayan Kiraz Hamdi yurtdışında Türkiye için muhbirlik yapmış, arkadaşları ve diğer muhalifler hakkında bilgi vermiştir. Aynı listedeki Zeki Bey San Remo’ya gitmiş, Padişah ve maiyetindekilerin hareketlerini Ankara’ya bildirmiştir. İkinci grubu oluşturan “Sevr’i imzalayan heyet ve Kuva-yı İnzibatiye’ye dâhil olan kabine üyeleri” arasında yer alan Ziraat ve Ticaret Nazırı Cemal Bey, Bahriye Nazırı Hamdi ve Remzi Bey gibi kişiler yurtdışında oldukları dönemde Türkiye aleyhine bir faaliyete girişmemişlerdir. Aynı gruptaki Filozof Rıza Tevfik’in de aleyhte bir faaliyeti olmamış, afla beraber Türkiye’ye dönmüştür. Bu gruptaki Şeyhülislam Mustafa Sabri Bey Batı Trakya’da çıkardığı gazete ve yazdığı kitaplarla Türkiye’nin yeni rejimine çok sert eleştiriler yöneltmiş, Türk-Yunan ilişkilerinin düzelmesinden sonra Mısır’a giderek muhalefetine burada devam etmiştir.
“Mülkiye ve Askeriye” grubunu oluşturan kişilerden Hürriyet ve İtilaf Fırkası’ndan Gümülcineli İsmail Bey Köstence’den sonra Gümülcine’ye gelerek muhalefete devam etmiş, Vahdettin’in maiyeti ve Taşnaklarla işbirliği yapmaya çalışmış, aftan sonra geri dönmemiştir. Aynı fırkanın liderlerinden Miralay Sadık Bey Köstence’de yaşamış ve muhalif hareketlere katılmamıştır. Dâhiliye Vekili Mehmet Ali ise yoğun olarak muhalif hareketlerin içinde bulunmuş, Çar ailesinden Grandük Nikola ve Taşnaklarla işbirliği yapmış, çıkardığı gazete ve kurduğu cemiyetlerle muhalefete devam etmiştir.
Yüzellilikler listesinde bir grubu da “Çerkez Ethem ve avanesi” oluşturmuştur. Ethem ve kardeşi Reşit, M. Kemal Paşa ile araları açıldıktan sonra Yunanistan’a gitmiş, daha sonra Ürdün’e geçmiştir. Ethem’in faaliyetleri istihbarat tarafından izlenmiş, Türkiye’ye karşı Kürt ve Ermeni gruplarıyla işbirliği yaptığı iddia edilmiştir. Bu gruptaki Teşkilat-ı Mahsusa kadrosundan Eşref Sencer (Kuşçubaşı) Yunanistan’a geçerek 1933’de araları açılıncaya kadar Ethem’le birlikte hareket etmiştir.
Polisler ve gazeteciler grupları
Listede diğer grubu “Polisler” oluşturmuş, bir başka grupta da “Gazeteciler” yer almıştır. Gazetecilerden Mevlanzade Rıfat Türkiye lehinde yazılar yazmıştır. Ünlü edebiyatçı Refik Halit de bu grubun içindedir ve yurtdışına çıktıktan sonra Halep’te yaşamış, önce Türkiye aleyhine yazılar yazmışsa da daha sonra inkılâpları desteklemiştir. Alemdar Gazetesi sahibi Refii Cevat Paris’te yaşamış, başlangıçta Türkiye aleyhine yazılar yazmış, geçim derdine düşünce hayatını “otomobil yıkamakla ve kahve dağıtmakla” sürdürmüştür. Yüzellilikler içinde “Çerkez Kongresi’ne Katılanlar” da yer almış ve listede Çerkezler seksen altı kişi ile çoğunluğu oluşturmuştur. İzmir’de 1921 yılında toplanan kongreye katılan on yedi kişi listeye konulmuş, “Diğer Şahıslar” bölümünde de Anzavur isyanına katılan Gönenli ve Manyaslı Çerkez köylüler yer almıştır. Bu kişiler genellikle Yunanistan’a gitmiş ve geçimlerini sağlamakla uğraşmışlardır.
Yunus Nadi affa karşı çıkmıştı
Yüzellilikler yurtdışında maddi sıkıntılar ve vatan hasreti gibi nedenlerle Ankara Hükümeti’ne başvurarak Cumhuriyetin onuncu yılında çıkarılan affa dâhil olmak istemişlerdir. 1938 yılında af gündeme geldiğinde bu kişilerin bir bölümü hayatını kaybetmiş ya da yaşlanmış, yurtiçine etki edecek bir durumları kalmamıştır. Yunus Nadi’nin başını çektiği bir grup affa karşı çıkmış ve tepki Mecliste de devam etmiştir. Emin Sazak bunların Ali Kemal gibi linç edilmelerini, yoksa kendisinin dişleriyle etlerini kopararak öldüreceğini söylemiştir. Tartışmalar sonunda “af talepleri ve ailelerin feryadı” dikkate alınarak af çıkarılmış ve Yüzelliliklerin ülkeye dönmesine izin verilmiştir. Hayatta kalanların büyük bir bölümü Türkiye’ye dönmüş, Çerkez Ethem ise dönmeyi reddetmiştir.
Görüldüğü gibi Türkiye Milli Mücadele aleyhinde çalışan kişileri yargılamak yerine yurt dışına sürerek en azından muhaliflerin bir bölümünden kurtulma yolunu seçmiş, fakat listenin oluşturulmasında bir prensip gözetilmemiştir. Yüzellilikler duyulan endişe nedeniyle gittikleri yerlerde takip edilmiş ve haklarında çoğu zaman abartılı raporlar hazırlanmıştır. Bu kişilerin bir kısmı muhalif hareketlerin içinde yer almış, çeşitli devlet ve gruplarla işbirliği yapmış, bazıları basın yayın yoluyla muhalefet etmiş, önemli bir bölümü geçim derdine düşerek aleyhte bir harekette bulunmamışlardır.
Gerçekler er ya da geç ortaya çıkacak
Yüzellilikler örneği tarihi bir hata olarak önümüzde durmaktadır. Günümüzde âdil bir yargılama ortamı olmamasının yanı sıra vatandaşlıktan çıkarma gibi uluslararası hukuka ve insan haklarına aykırı bir yaptırıma başvurulması büyük bir yanlış olacaktır. Bu tür hukuksuzluklar ciddi mağduriyetler oluşturmakta ve telafisi mümkün olmayan zararlar meydana getirmektedir. Bu durum toplumdaki kamplaşma ve nefreti daha da artıracak ve aynı yanlışlar tekrar edilecektir. Bu aşamada mazeret üretilerek vicdanlar rahatlatılsa ve propaganda ile halkın desteği sağlansa da gerçeklerin er geç ortaya çıkacağı unutulmamalıdır.
Kaynaklar: S. Bingöl, Yüzellilikler Meselesi, HÜ AİİTE yüksek lisans tezi (1994); Ş. Halıcı, Yüzellilikler, AÜ SBE yüksek lisans tezi, (1998); Y. Şevki Yavuz, “Mustafa Sabri Efendi”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 31.