[Haber Analiz: Erman Yalaz]
KİTLESEL KIYIM İDDİANAMELERİNİN DİLİ-1
15 Temmuz darbe girişiminden sonra esnaftan öğretmene, akademisyenden gazeteciye 120 binden fazla insanın gözaltına alındığı, bunların 45 binden fazlasının halen tutuklu olduğu tam bir hukuksuzluk ve kıyım süreci yaşanıyor. Darbe ile iltisakı bulunmamasına rağmen onbinler sudan sebeplerle, fişleme raporları ve ihbar ve iftiralarla mağdur edildi. Ankara ve İstanbul başta olmak üzere, Samsun, Konya, İzmir gibi Anadolu’nun değişik illerinde yürütülen ve aylardır haklarındaki suçlamaları bilmeden hapiste tutulan mağdurların iddianameleri ortaya çıkmaya başladı.
CHP’YE OY TOPLAMAK DA, TEHECCÜD KILMAK DA ÖRGÜT FAALİYETİ
Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile esir alınan toplum ve devlet aklının yaşattığı travmanın izleri iddianamelerde açıkça görülebiliyor. Burs vermek, kurban bağışlamak, sendika ya da dernek üyesi olmak, Bank Asya’da hesabı olmak, çocuğunun okuduğu okul ya da gittiği dershanenin KHK ile kapatılmış olması, komşusunun bu kurumlarda çalışıyor olması, adliye önünde eyleme katılmak, CHP’ye oy istemek, kapatılan yayınevlerinin kitaplarının bulunması, çocukların okul kitapları ya da soru bankaları, Zaman, Meydan gazeteleri, Yenibahar, Aksiyon, Sızıntı, Fountain dergisi abonesi olmak ya da evinde bulundurmak, günlük 5 vakit namazla yetinmeyip evvabin, kuşluk, duha ve teheccüd namazı kılmak örgüt eylemi, suçlama ve gözaltına alınmak için; hatta tutuklanmak için yeterli sebep.
SENDİKAL FAALİYET; DERNEKLEŞME, EVİNDE CD VE KİTAP BULUNDURMAK SUÇ
Akla ziyan bir bakış açısı. Adına iddianame, yapılan işe yargılama denecek. Üstelik iddianamelere suç delili diye konan şeyler, eylem ve suçlamalar istisnasız tamamı anayasal güvence altındaki özgürlükler. Örneğin sendikalı olmak, dernek üyeliği. Anayasa’nın 51. Maddesi, doğrudan bu hakkı koruma altına almış. Anayasa çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için sendika kurabilir, serbestçe üye olabilir, çekilebilir, diyor. Fişleme ve yaftalama ile gözaltına alınmış bir eğitimci için Aktif Eğitim Sen üyeliği suç unsuru olarak sunuluyor. Bu kafayla yarın bir başka savcının Memur-Sen üyelerini, bir başka zamanda KESK üyelerini terör örgütü üyesi ilan edip toplaması kaçınılmaz. Bunu iddianameye yazan savcının, lehte delil kapsamında değerlendirdiğini düşünmek istiyor insan. Öyle ya, gizlilik, örgütsel suç, hatta eline kalem kitap dışında bir şey almamış, ikametinden Cd ve kitap dışında delil (!) bulunamayan bu şahıslara, bak bunlar yeraltı örgütü değilmiş, sendika kurmuşlar, kurulana üye olmuşlar demek düşmeli. Normal şartlar ve normal hukuk düzeninde tabi.
ŞAHISLARIN SOMUT SUÇLAMALAR YÖNELTİLECEK YERE ‘DEVLETİN SİLAHI, TERÖR ÖRGÜTÜ SİLAHIDIR’ FELSEFESİ YAPILIYOR
İddianamelerin genel başlıkları açısından bakıldığında her birinde şablon olduğu anlaşılan örgüt tarifleri ve uzun giriş metinleri yer alıyor. Örneğin İstanbul’daki bir savcının iddianamesinde 200 sayfalık iddianamenin yarısından fazlası örgüt tarihçesi üzerine yazılmış tezleri anlatmakla geçiyor. Suç bulamadık ama bu bir örgüt, üstelik silahlı örgüt demek için hukuku yerle yeksan etmiş savcılar. Somut ve şahsi suç delilleri olması gereken dosyalarda, ‘devletin silahı, terör örgütü silahıdır’ gibi absürt bir mantıkla, kamudaki kişiler hem örgütle hem terörle suçlanıyor. Bir akademisyenin, bir öğretmenin iddianamesinin başında onlarca sayfa anlatılan silahlı terör örgütü meselesinde, nasıl bir ilişkisinin olduğu sorusunun cevabı yok. Savcıların somut delil ve gerçeklerle de pek derdi yok.
SAVCILAR İYİ BİRER AKP MİTİNGİ İZLEYİCİSİ Mİ?
Kamuoyuna ‘fetö’ diye deklare edilen suçlama ve örgütün silahları, silahlı eylemleri nerede? Nedir? Dosyalardaki kişilerle bunun ilişkisi nedir? Yani 4-5 ay önce derdest edip hapse atılan insanlar hangi silahlı eylemin katılımcısı, faili, yardım ve yataklık edeni? Cevabı yok. Bunun yerine uzunca bir terör örgütü felsefesi denebilecek yazı kaleme alınmış. Akademik görüntü olsun diye de ‘Düşman Hukuku’, ‘Ceza Hukuku’ vb kitap ve makalelere bol bol atıf var. Örgütün silahı yok, denecek yerde, devletin onlara verdiği silahlar bu yapıyı silahlı terör örgütü yapıyor diyor savcılar. Tanıdık değil mi bu laflar? Meydanlarda siyasi argüman olarak söylenen sözler, AKP ve Tayyip Erdoğan’ın çokça izlenmiş miting konuşmaları örgüte delil.
Buna karşın bireysel özgürlükler, anayasal güvenceler, eğitim, örgütlenme, teşkilatlanma, düşünce, basın ve ifade özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, sosyal medyada tweet atma, Facebook’ta paylaşımda bulunma gibi sıradan ancak en temel haklar yok sayılıyor. Kültürler arası, din mensupları arası diyalog faaliyetleri, özel okul açma, dershanecilik, yoksul çocuklar için burs toplamak, AKP’li belediyelerin bizzat destek verdiği etüd merkezlerinde çalışmak, Türkçe olimpiyatları katılımı, buna dair sosyal medya paylaşımları örgüt faaliyeti.
BAŞBAKAN DAVUTOĞLU’NUN HİMAYE VE KABULLERİ DEĞİL, VATANDAŞIN PAYLAŞIMI SUÇ
Anadolu’da bir ilde onlarca insanın tutuklandığı iddianamede bir kişiye sadece tek suçlama yöneltiliyor. Facebook’ta yaptığı paylaşım. “Şüpheli’nin Facebook hesabından örgütün amaçları ve ideolojileri doğrultusunda paylaşımlarda bulunduğu…”diye başlayan iddianamedeki suçlama şöyle sürüyor: “Tanzanya’nın Bağları-11.Türkçe Olimpiyatları.” Yorum dahi yazılmamış bir şarkının sosyal medyadan yapılan video paylaşımı suç delili olarak kullanılmış. Aynı gün, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Türkçe Olimpiyatları öğrencileri kabul ediyor. Paylaşımı yapılan olimpiyat etkinliği Ankara finali. 11 Haziran. 5 gün sonra hafta sonu finalini bizzat Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla Atatürk Olimpiyat Stadı’nda yapılıyor. O programın da gözde şarkısı Tanzanya’nın Bağları. Tek somut delil. İkincisi daha trajikomik. Bir termal kaplıcada tatil yapmak.
Tanzanya’nın Bağları şarkısını Facebook’undan paylaşan esnafın davada şunu söylemesi ve savcıların kaydına aldırması elzem. 16 Haziran’da aynı şarkıyı bizzat dönemin Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve eşleri de dinledi. Üstelik uzunca da alkışladı. Bizden savcılara söylemesi. Youtube’da aranınca coşku ve katılım olanca heybetiyle görülebiliyor.
Bir başka sanığın, üstelik eğitimci ve sendika üyesi bir kişinin, dershanelerin kapatılması sürecinde 3-5 Twitter paylaşımı en önemli (!) suç delili yapılmış. Şüpheli olarak aylardır hapiste bekletilen kişinin yaptığı tek şey var. Hükümetin eğitim politikalarının yanlış olduğunu anlatan sosyal medya paylaşımında bulunmak. Örneğin, “Eğer dersaneler kaldırılırsa, özel dersler karaborsaya iner…, dershane olmasa iyi bir mesleğe sahip olamazdım.” yazmış. Bunlar örgütsel paylaşım! Suç!?
EŞİN KYM’YA BAĞIŞ YAPMIŞ NE DİYORSUN!?
Bir akademisyene, Avrupa, ABD, Uzakdoğu ve Orta Asya’ya neden bu kadar çok gittiği sorulmuş. 15 yıl önce yapılmış bir Amerika seyahati suçlama konusu. Kayseri’de tutuklanan ve Türkiye’nin en büyük holdinglerinden Boydak Holding’e kayyım atama, TMSF’ye geçme nedeni sayılan eylemler arasında kurban kesme faaliyeti vardı. Mardin’de 200 kişi ile kurban kesti diye suçlanmış, Van’da depremzedelerin 2 bin 500 konteyner evinin ihtiyaçlarını temin etmesi suçlama konusu yapılmıştı. Yine İstanbul ve bir Anadolu ilinde bir devlet memuruna eşinin hesabında Kimse Yok Mu Derneği’ne yapılmış kurban bağışı suçlama olarak yöneltiliyor.
KIZILAY, DİYANET, İHH DİKKAT! KURBAN TOPLAMAK TERÖR SUÇU
Milyonlarca ihtiyaç sahibine yardım eli uzatan KYM’nin silahlı örgüt olduğunu iddia ediyor savcılar. Aklınıza mukayyet olun. Afrika’daki görme özürlülere katarakt ameliyatı, Somali’de açılan su kuyuları, Pakistan’da depremzedelere yapılan konutlar, milyonlara ulaşan kurban etleri suç. KYM, KHKlar ile kapatıldı, faaliyetleri durduruldu. Bakanlar Kurulu oluru ile kamu yararına dernek statüsü verilen ve bu unvanı sonuna kadar hak etmiş bir kurumun bağış listesi, artık suç belgesi. Suçlama, kurban toplamak, kurban bağışlamak! Bu durumda, iktidara yakın sivil toplum kuruluşlarının İHH, Cansuyu gibi farklı çevrelere hitap eden onlarca derneğin, Kızılay’ın, Diyanet’in yaptığı ne oluyor acaba?
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın KYM’yi de dahil ettiği soruşturmada 2011 yılına ait kurban kesim listelerinin talep edildiği yazı ve soruşturma dosyasındaki bilgiler ortaya çıktığında, AKP hükümeti ve su sivil toplum kuruluşları sus pus olmuştu. Demek ki neymiş, 15 Temmuz’dan sonra kurban toplama faaliyeti zinhar terör kapsamına alınmış. Hala kurban toplayan cemaatlere, devlet kurumlarına duyurulur.
‘ÖRGÜTÜN EN ÖNEMLİ HABERLEŞME ARACI GSM HATLARI’!?
Bylock kullanmak, KHK ile kapatılan bir kurumda çalışmış olmak da suçlamalar arasında yer alıyor. Sigorta dökümlerini, Bank Asya harcama ve banka hareketleri dökümlerini alan savcıların meşhur Bylock suçlamaları için somut hiçbir delili yok. Sadece şöyle deniyor, “İnternet haberleşmeyi imkan tanıyan Bylock, Skype, Tango, WhatsApp, vb. programlar şifreli ve düşük maliyetli olması nedeniyle oldukça sık tercih edilen haberleşme yöntemleridir.”… Eeee. Yani!?
Sıkı durun daha fenası geliyor. Bir savcı üşenmemiş yazmış. “Örgütün en önemli haberleşme aracı GSM hatlarıdır…” Tabi insanlık son çeyrek asırdır, dumanla haberleşiyordu. Sayın savcılar hangi dünyada yaşıyorlar acaba? Bilgi Teknolojileri Kurumu’nun verilerine göre, Türkiye’deki cep telefonu kullanıcı sayısı 73.2 milyon. Akıllı telefon kullanıcısı 42 milyonu aşmış. Ne olacak şimdi? Herkes örgütten. Skype, WhatsApp, Bylock gibi açık kaynak kullanıcı rakamlarını yazmaya gerek yok sanırım.
Suçlanan, 5 aydır hapiste olan kişiye yönelik iddianamede aynen şu ifadeler var Bylock ile ilgili, “İçişleri Bakanlığı EGM….. sayılı yazısına göre, Bylock adlı şifreli haberleşme sisteminin kullanıcısı olduğu…” yazıyor. Yazışma, içerik, gerçekten kullanıcı olup olmadığı, darbe ile ilişkisi, hangi eylemlerde bylock yazışması ya da WhatsApp yazışması yapıldığı yok. Fişleme var, bu liste üzerinden de tutuklama.
Bir de ‘HTS, Bilirkişi Raporları sonradan gelmek üzere’ tanımlaması iddianamelerde sıkça geçiyor. CMUK’a göre, delillerin tamamı toplandıktan sonra iddianame hazırlanması gerekiyor. Yani savcılar delil bulamadıklarını her iddianamede üstü örtülü bu yazılarla teyit ediyor. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında açılanlara yöneltilen suçlamalar neredeyse aynı. Netice de öyle: Düpedüz hukuksuzluk.
CHP’YE OY TOPLAMAK DA, TEHECCÜD KILMAK DA ÖRGÜT FAALİYETİ
Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile esir alınan toplum ve devlet aklının yaşattığı travmanın izleri iddianamelerde açıkça görülebiliyor. Burs vermek, kurban bağışlamak, sendika ya da dernek üyesi olmak, Bank Asya’da hesabı olmak, çocuğunun okuduğu okul ya da gittiği dershanenin KHK ile kapatılmış olması, komşusunun bu kurumlarda çalışıyor olması, adliye önünde eyleme katılmak, CHP’ye oy istemek, kapatılan yayınevlerinin kitaplarının bulunması, çocukların okul kitapları ya da soru bankaları, Zaman, Meydan gazeteleri, Yenibahar, Aksiyon, Sızıntı, Fountain dergisi abonesi olmak ya da evinde bulundurmak, günlük 5 vakit namazla yetinmeyip evvabin, kuşluk, duha ve teheccüd namazı kılmak örgüt eylemi, suçlama ve gözaltına alınmak için; hatta tutuklanmak için yeterli sebep.
SENDİKAL FAALİYET; DERNEKLEŞME, EVİNDE CD VE KİTAP BULUNDURMAK SUÇ
Akla ziyan bir bakış açısı. Adına iddianame, yapılan işe yargılama denecek. Üstelik iddianamelere suç delili diye konan şeyler, eylem ve suçlamalar istisnasız tamamı anayasal güvence altındaki özgürlükler. Örneğin sendikalı olmak, dernek üyeliği. Anayasa’nın 51. Maddesi, doğrudan bu hakkı koruma altına almış. Anayasa çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için sendika kurabilir, serbestçe üye olabilir, çekilebilir, diyor. Fişleme ve yaftalama ile gözaltına alınmış bir eğitimci için Aktif Eğitim Sen üyeliği suç unsuru olarak sunuluyor. Bu kafayla yarın bir başka savcının Memur-Sen üyelerini, bir başka zamanda KESK üyelerini terör örgütü üyesi ilan edip toplaması kaçınılmaz. Bunu iddianameye yazan savcının, lehte delil kapsamında değerlendirdiğini düşünmek istiyor insan. Öyle ya, gizlilik, örgütsel suç, hatta eline kalem kitap dışında bir şey almamış, ikametinden Cd ve kitap dışında delil (!) bulunamayan bu şahıslara, bak bunlar yeraltı örgütü değilmiş, sendika kurmuşlar, kurulana üye olmuşlar demek düşmeli. Normal şartlar ve normal hukuk düzeninde tabi.
ŞAHISLARIN SOMUT SUÇLAMALAR YÖNELTİLECEK YERE ‘DEVLETİN SİLAHI, TERÖR ÖRGÜTÜ SİLAHIDIR’ FELSEFESİ YAPILIYOR
İddianamelerin genel başlıkları açısından bakıldığında her birinde şablon olduğu anlaşılan örgüt tarifleri ve uzun giriş metinleri yer alıyor. Örneğin İstanbul’daki bir savcının iddianamesinde 200 sayfalık iddianamenin yarısından fazlası örgüt tarihçesi üzerine yazılmış tezleri anlatmakla geçiyor. Suç bulamadık ama bu bir örgüt, üstelik silahlı örgüt demek için hukuku yerle yeksan etmiş savcılar. Somut ve şahsi suç delilleri olması gereken dosyalarda, ‘devletin silahı, terör örgütü silahıdır’ gibi absürt bir mantıkla, kamudaki kişiler hem örgütle hem terörle suçlanıyor. Bir akademisyenin, bir öğretmenin iddianamesinin başında onlarca sayfa anlatılan silahlı terör örgütü meselesinde, nasıl bir ilişkisinin olduğu sorusunun cevabı yok. Savcıların somut delil ve gerçeklerle de pek derdi yok.
SAVCILAR İYİ BİRER AKP MİTİNGİ İZLEYİCİSİ Mİ?
Kamuoyuna ‘fetö’ diye deklare edilen suçlama ve örgütün silahları, silahlı eylemleri nerede? Nedir? Dosyalardaki kişilerle bunun ilişkisi nedir? Yani 4-5 ay önce derdest edip hapse atılan insanlar hangi silahlı eylemin katılımcısı, faili, yardım ve yataklık edeni? Cevabı yok. Bunun yerine uzunca bir terör örgütü felsefesi denebilecek yazı kaleme alınmış. Akademik görüntü olsun diye de ‘Düşman Hukuku’, ‘Ceza Hukuku’ vb kitap ve makalelere bol bol atıf var. Örgütün silahı yok, denecek yerde, devletin onlara verdiği silahlar bu yapıyı silahlı terör örgütü yapıyor diyor savcılar. Tanıdık değil mi bu laflar? Meydanlarda siyasi argüman olarak söylenen sözler, AKP ve Tayyip Erdoğan’ın çokça izlenmiş miting konuşmaları örgüte delil.
Buna karşın bireysel özgürlükler, anayasal güvenceler, eğitim, örgütlenme, teşkilatlanma, düşünce, basın ve ifade özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, sosyal medyada tweet atma, Facebook’ta paylaşımda bulunma gibi sıradan ancak en temel haklar yok sayılıyor. Kültürler arası, din mensupları arası diyalog faaliyetleri, özel okul açma, dershanecilik, yoksul çocuklar için burs toplamak, AKP’li belediyelerin bizzat destek verdiği etüd merkezlerinde çalışmak, Türkçe olimpiyatları katılımı, buna dair sosyal medya paylaşımları örgüt faaliyeti.
BAŞBAKAN DAVUTOĞLU’NUN HİMAYE VE KABULLERİ DEĞİL, VATANDAŞIN PAYLAŞIMI SUÇ
Anadolu’da bir ilde onlarca insanın tutuklandığı iddianamede bir kişiye sadece tek suçlama yöneltiliyor. Facebook’ta yaptığı paylaşım. “Şüpheli’nin Facebook hesabından örgütün amaçları ve ideolojileri doğrultusunda paylaşımlarda bulunduğu…”diye başlayan iddianamedeki suçlama şöyle sürüyor: “Tanzanya’nın Bağları-11.Türkçe Olimpiyatları.” Yorum dahi yazılmamış bir şarkının sosyal medyadan yapılan video paylaşımı suç delili olarak kullanılmış. Aynı gün, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Türkçe Olimpiyatları öğrencileri kabul ediyor. Paylaşımı yapılan olimpiyat etkinliği Ankara finali. 11 Haziran. 5 gün sonra hafta sonu finalini bizzat Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla Atatürk Olimpiyat Stadı’nda yapılıyor. O programın da gözde şarkısı Tanzanya’nın Bağları. Tek somut delil. İkincisi daha trajikomik. Bir termal kaplıcada tatil yapmak.
Tanzanya’nın Bağları şarkısını Facebook’undan paylaşan esnafın davada şunu söylemesi ve savcıların kaydına aldırması elzem. 16 Haziran’da aynı şarkıyı bizzat dönemin Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve eşleri de dinledi. Üstelik uzunca da alkışladı. Bizden savcılara söylemesi. Youtube’da aranınca coşku ve katılım olanca heybetiyle görülebiliyor.
Bir başka sanığın, üstelik eğitimci ve sendika üyesi bir kişinin, dershanelerin kapatılması sürecinde 3-5 Twitter paylaşımı en önemli (!) suç delili yapılmış. Şüpheli olarak aylardır hapiste bekletilen kişinin yaptığı tek şey var. Hükümetin eğitim politikalarının yanlış olduğunu anlatan sosyal medya paylaşımında bulunmak. Örneğin, “Eğer dersaneler kaldırılırsa, özel dersler karaborsaya iner…, dershane olmasa iyi bir mesleğe sahip olamazdım.” yazmış. Bunlar örgütsel paylaşım! Suç!?
EŞİN KYM’YA BAĞIŞ YAPMIŞ NE DİYORSUN!?
Bir akademisyene, Avrupa, ABD, Uzakdoğu ve Orta Asya’ya neden bu kadar çok gittiği sorulmuş. 15 yıl önce yapılmış bir Amerika seyahati suçlama konusu. Kayseri’de tutuklanan ve Türkiye’nin en büyük holdinglerinden Boydak Holding’e kayyım atama, TMSF’ye geçme nedeni sayılan eylemler arasında kurban kesme faaliyeti vardı. Mardin’de 200 kişi ile kurban kesti diye suçlanmış, Van’da depremzedelerin 2 bin 500 konteyner evinin ihtiyaçlarını temin etmesi suçlama konusu yapılmıştı. Yine İstanbul ve bir Anadolu ilinde bir devlet memuruna eşinin hesabında Kimse Yok Mu Derneği’ne yapılmış kurban bağışı suçlama olarak yöneltiliyor.
KIZILAY, DİYANET, İHH DİKKAT! KURBAN TOPLAMAK TERÖR SUÇU
Milyonlarca ihtiyaç sahibine yardım eli uzatan KYM’nin silahlı örgüt olduğunu iddia ediyor savcılar. Aklınıza mukayyet olun. Afrika’daki görme özürlülere katarakt ameliyatı, Somali’de açılan su kuyuları, Pakistan’da depremzedelere yapılan konutlar, milyonlara ulaşan kurban etleri suç. KYM, KHKlar ile kapatıldı, faaliyetleri durduruldu. Bakanlar Kurulu oluru ile kamu yararına dernek statüsü verilen ve bu unvanı sonuna kadar hak etmiş bir kurumun bağış listesi, artık suç belgesi. Suçlama, kurban toplamak, kurban bağışlamak! Bu durumda, iktidara yakın sivil toplum kuruluşlarının İHH, Cansuyu gibi farklı çevrelere hitap eden onlarca derneğin, Kızılay’ın, Diyanet’in yaptığı ne oluyor acaba?
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın KYM’yi de dahil ettiği soruşturmada 2011 yılına ait kurban kesim listelerinin talep edildiği yazı ve soruşturma dosyasındaki bilgiler ortaya çıktığında, AKP hükümeti ve su sivil toplum kuruluşları sus pus olmuştu. Demek ki neymiş, 15 Temmuz’dan sonra kurban toplama faaliyeti zinhar terör kapsamına alınmış. Hala kurban toplayan cemaatlere, devlet kurumlarına duyurulur.
Bylock kullanmak, KHK ile kapatılan bir kurumda çalışmış olmak da suçlamalar arasında yer alıyor. Sigorta dökümlerini, Bank Asya harcama ve banka hareketleri dökümlerini alan savcıların meşhur Bylock suçlamaları için somut hiçbir delili yok. Sadece şöyle deniyor, “İnternet haberleşmeyi imkan tanıyan Bylock, Skype, Tango, WhatsApp, vb. programlar şifreli ve düşük maliyetli olması nedeniyle oldukça sık tercih edilen haberleşme yöntemleridir.”… Eeee. Yani!?
Sıkı durun daha fenası geliyor. Bir savcı üşenmemiş yazmış. “Örgütün en önemli haberleşme aracı GSM hatlarıdır…” Tabi insanlık son çeyrek asırdır, dumanla haberleşiyordu. Sayın savcılar hangi dünyada yaşıyorlar acaba? Bilgi Teknolojileri Kurumu’nun verilerine göre, Türkiye’deki cep telefonu kullanıcı sayısı 73.2 milyon. Akıllı telefon kullanıcısı 42 milyonu aşmış. Ne olacak şimdi? Herkes örgütten. Skype, WhatsApp, Bylock gibi açık kaynak kullanıcı rakamlarını yazmaya gerek yok sanırım.
Suçlanan, 5 aydır hapiste olan kişiye yönelik iddianamede aynen şu ifadeler var Bylock ile ilgili, “İçişleri Bakanlığı EGM….. sayılı yazısına göre, Bylock adlı şifreli haberleşme sisteminin kullanıcısı olduğu…” yazıyor. Yazışma, içerik, gerçekten kullanıcı olup olmadığı, darbe ile ilişkisi, hangi eylemlerde bylock yazışması ya da WhatsApp yazışması yapıldığı yok. Fişleme var, bu liste üzerinden de tutuklama.
Bir de ‘HTS, Bilirkişi Raporları sonradan gelmek üzere’ tanımlaması iddianamelerde sıkça geçiyor. CMUK’a göre, delillerin tamamı toplandıktan sonra iddianame hazırlanması gerekiyor. Yani savcılar delil bulamadıklarını her iddianamede üstü örtülü bu yazılarla teyit ediyor. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında açılanlara yöneltilen suçlamalar neredeyse aynı. Netice de öyle: Düpedüz hukuksuzluk.