İkinci önemli hamle ise avukatlara yapıldı. On binlerce insan savunmasız bırakıldı. Zaten son 2 senedir sürdürülen cadı avı kapsamında açılan davalardaki şüphelilerin davalarına bakan 600’den fazla avukat hakkında işlem yapıldı. Halen 250’den fazla avukat tutuklu. Gözaltına alınan, tutuklanan, mal varlıklarına ve banka hesaplarına tedbir konan yüzlerce avukat var.
17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk skandalını ortaya çıkaran emniyet mensupları, istihbarat dinlemesi, Bank Asya, Koza İpek, Zaman, KPSS, Tahşiye, MİT Tırları, 301 madenciyi yitirdiğimiz Soma maden kazası, Karaman cinsel istismar, Karaman maden kazası gibi soruşturma ve davalarının avukatları tutuklandı. ÇHD, Özgür Hukukçular Derneği, 108 kişinin öldüğü Ankara Gar Saldırısı Mağdurları Derneği avukatları, İnsan Hakları Derneği Şırnak Şube Başkanı tutuklu. HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ’ın avukatı Sevda Çelik Özbingöl 5 gündür gözaltında. Yine Kasım ayında Selahattin Demirtaş’ın avukatı da gözaltına alınmıştı.
ÖNCE ADİL HAKİMLER, SONRA SAVUNMA AVUKATLARINA DARBE
Türk hukuku, üçlü bir yargılama sistemi üzerine kurulu; hakimlik, savcılık ve savunma. Hakim, kararı veren inşa eden, adaleti sağlaması gereken makam. Savcılık iddia sahibi, suçlamaları yönelten, kamu adına hakları arayan. Avukatlar ise hem müşteki-mağdur hem şüpheli-sanık haklarının savunucusu. Bu üçlünün olmadığı yargılamanın adilliği de olmuyor. Avukatlar sadece mahkeme ya da savcılık aşamasında değil, soruşturmanın en başında; örneğin gözaltı, arama, emniyet, jandarma, ifade alınması aşamalarında iş yapıyor.
Batılı ülkelerde savunma ve savcılık eşit görülüyor. Adliyelerde savcıların avukatlarla aynı seviyede kürsüsü yapılsın tartışmaları hatırlanacaktır. Batıda böyle. Bizde savcı hakimle aynı masada, avukatlar sanıkla bir.
AVUKATA ERİŞİM İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELEYE ENGEL
Uluslararası işkenceyi önleme anlaşmaları ve evrensel hukuk normlarında da avukatlara erişme, kişinin avukatının olması adil yargılamanın olmazsa olmazı. Denebilir ki, evrensel hukuk, işkencenin önündeki en büyük engel olarak avukatları görüyor. Çünkü insan hakları, yaşam hakkı, fikir ve düşünce özgürlüğüne müdahale gibi bugünlerde sıkça yaşanan ve bir devlet politikası haline getirilen kötü muamele, işkence ve ihlalleri önlemenin garantörü bağımsız avukatlar. İktidar kanadı, sürecin en başında özellikle Ankara ve İstanbul barolarıyla işbirliği içinde avukatlık müessesesini işlemez hale getirdi. Sanık, şüpheliler kendi avukatlarıyla ifade veremedi.
AVUKATLA GÖRÜŞME YASAĞI, CMK AVUKATLARININ ÖNLEYEMEDİĞİ OLAYLAR
KHK ile şüpheliyi avukatıyla 5 gün görüştürmeme kural haline getirilirken, fiilen bu 10-15 günü, kimi yerde bir ayı buldu. Gözaltı süresince avukatı ve yakınlarıyla görüştürülmeyen onlarca örnek var. Annesi milletvekili olmasına rağmen bir protestoda gözaltına alınan Hüda Kaya’nın oğlu Cihat Kaya avukatın olmadığı yerde polis tarafından omurgası kırılacak kadar darp edildi.
CMK ve TCK’ya savunmanın güçlendirilmesi için konulan baro avukatı uygulaması, bugüne kadar on binlerce kişinin kötü muamele, yüzlerce kişinin işkence, 27 şüpheli ve mağdurun intihar etmesinin önüne geçemedi örneğin. Bu haliyle uygulama tam bir ‘savunmayı yok et’ uygulamasına döndü… Adil yargılama yapma ihtimali bile hükümeti korkutmuş olmalı ki, işe bugüne kadar haklarında idari soruşturmama bile açılmamış binlerce savcı ve hakimi tutuklayarak başlamıştı. Darbe soruşturması yapmak isteyenler önce adil hakimlere, sonra savunma avukatlarına darbe yaptı.
15 Temmuz’dan sonra Adalet Bakanı’nın barolara baskı yaptığı ve ‘savunma hakkının işletilmemesi’ için belirli baro başkanlarıyla görüştüğü iddia ediliyor. Nitekim bunun Ankara’da uygulandığına avukatlar şahitlik ediyor: Hakkında soruşturma olan avukatların emniyet ve adliyelere alınmaması uygulandı. İlk haftalarda da listeler işledi. Avukatlara göre bu listeler, Adalet Bakanı Bozdağ ile Ankara Baro Başkanı Hakan Canduran’ın görüşmesinden sonra devreye sokuldu. Sonra bu kanuni kılıfa büründürüldü, KHK ile olaya kılıf uydurulmaya çalışılsa da evrensel hukuka aykırı şekilde avukata erişim engellendi, savunma ortadan kaldırıldı.
23 Temmuz’da verdiği demecinde Canduran, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) gereği o gün itibariyle 2 bin 200 kişiye 430 avukat görevlendirildiğini anlatırken şöyle diyordu: “CMK ile görevlendirilen avukat arkadaşlarımızın darbecileri savunmaması gibi bir durumdan söz edilemez. Çünkü CMK bir kamu görevi. Darbecilerin özel avukatları konusunda belki böyle bir şey söylenir, söylenmez, onu bilemeyiz.”
Keza İstanbul Barosu ve çevresinde de benzer şeyler yapıldı. ‘Cemaat davaları’ diye oluşturulan bir kategoride avukatlar işlevsiz hale getirildi. Hatta eski Baro Başkanı Ümit Kocasakal, ‘Cemaat davaları’na avukat göndermemekle övündü.
Mayıs 2014’te Danıştay’ın 146. kuruluş yılı etkinliğinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile atışan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da tıpkı bu iki büyük baro gibi, avukatların sorunlarına sahip çıkmayarak, iktidarın günahlarına ortak oldu.
Avukatlık Kanunu’nun 76. maddesinde düzenlenen hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak baroların en temel görevi. Bu hüküm barolara başta çevre ve sağlık olmak üzere yurttaşların bireysel ya da toplu hak ihlallerine karşı dava açabilme ve davaya katılabilme hakkı tanıyor. Sonuçta bırakın işkenceleri, yüzlerce avukatın tutuklanmasına karşı bile kılını kıpırdatmayan TBB, Ankara, İstanbul baroları ile karşı karşıyayız.
CMK AVUKATI: MÜVEKKİLİME GÖZÜMÜN ÖNÜNDE İŞKENCE ETTİLER
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch – HRW), darbe girişimi sonrası Türkiye’deki gözaltı merkezlerinde işkence ve kötü muamele yapıldığı iddialarını içeren raporda, CMK avukatlarının sanık ve şüphelileri koruyamadığı örnekleriyle anlatılmıştı. Bir adli yardım avukatı, polisin, subay olan müvekkilini Ankara Emniyeti’ndeki sorgu sırasında defalarca dövdüğünü aktarmıştı.
CMK avukatı müvekkili olduğu kişiye gözünün önünde işkence edildiğini şöyle anlatmıştı: “Arkasında birkaç polis ayakta duruyordu. O da masanın önündeki bir sandalyede oturuyordu. Konuşması için normalde kelepçe olarak kullandıkları plastik bantlarla kırbaçlar gibi vurmaya başladılar; yumruklarıyla da başına ve vücudunun üst kısmına vurdular. Elleri kelepçeli olduğundan kendini korumak için hiçbir şey yapamıyordu. Bir aşamadan sonra artık sırtımı döndüm. Ona kaç kez vurduklarını bilmiyorum. Daha fazla bakamadım. Durdurmak için yapabileceğim bir şey olmadığını biliyordum. En sonunda ifade verdi. O saatte oradaki tek avukat bendim. Her yerde şiddet vardı ve polis benim orada olmamdan memnun değildi. ‘Bu insanların neden avukata ihtiyaçları var ki’ diyorlardı.”
ALTERNATİF BAROLARIN BAŞKANLARI TUTUKLU, 29 DERNEĞİN KAPISI KİLİTLİ
Bütün bu hukuksuzluk sürecinde alternatif barolar ve hukukçu dernekleri de susturuldu. Gümüşhane-Konya Baro Başkanı Fevzi Kayacan (23 Temmuz), Bayburt Bölge Baro Başkanı İsmail Taştan (28 Temmuz), Erzurum Barosu eski Başkanı Mehmet Küçük (3 Ağustos), MHP Manisa milletvekili ve eski Baro Başkanı Zeynel Balkız (2 Eylül), Siirt Baro Başkanı Cemal Acar (23 Eylül) ve Trabzon Baro Başkanı Orhan Öngöz (27 Eylül) gibi baro yönetici ve başkanları tutuklandı.
İçişleri Bakanlığı kararları ve KHK’lar marifetiyle hukukçular derneklerinin kapılarına kilit vuruldu. Mizan Hukuk Derneği, Denge Hukuk Derneği, Harran Hukuk Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği, Ahenk Hukuk Derneği, Adalet Hukuku Derneği, Özgür Hukukçular Derneği’nin aralarında yer aldığı 29 hukuk derneği kapatıldı. Anayasa’nın 36. maddesindeki savunma ve adil yargılanma hakkı, AİHS 6. maddesi ihlal edildi. Avukatlara savunma yaptırılmadı. Avukatını seçme, doktorunu, oturduğun evi seçme hakkı gibi temel bir hak. Hiçbir avukat kendini müvekkili yerine geçip savunmaz yapmaz. Ancak bu temel prensipleri dahi sindiremeyen bir iktidar, savunma hakkını hoyratça yok edebilir. Savunmayı tutuklayabilir!